Seri katil Dennis Nilsen, travmatik bir çocukluk geçirdi. Annesi İskoç, babası Danimarkalıydı. Büyükbabasını ellerinin arasında kaybetmişti ve annesi nevrotik kişilik bozukluğuna sahipti. Dennis de eşcinseldi.
Bir gün denize girmek için gittiği kumsalda bir sapık üzerine oturarak mastürbasyon yapmıştı. Bu ve benzeri pek çok travmatik olay yaşadığı için sorunlu bir çocuktu.
Kendisine ölü makyajları yaparak aynada kendisini izlemeye bayılırdı. Bu ona zevk verirdi. Askerlik yaparken kasaplık da yapmıştı.
Bir gün tüm hayatı yolunda giderken barda bir adamla karşılaştı. Onunla çok keyifli vakit geçirdi ve yakınlaştı. Adam gecenin sonunda evine gitmek istediği için Dennis onu öldürdü ve bir süre cesedini evinde tuttu.
Bunun kendisine ne kadar keyif verdiğini keşfeden Dennis, ilk cinayetinden sonra öldürdüğü tüm erkekleri sterilize ederek evinde onlarla birlikte yaşadı.
Cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor, evde sürekli ölüler birikiyordu. Bununla başa çıkması gerektiğini anlayan Dennis, ölüleri önce yakmayı ve bu şekilde kurtulmayı denese de bu kalıcı bir çözüm olmadı. Zahmetliydi.
Daha sonra cesetleri parçalara ayırarak tuvalete atmaya başladı. Bu da tuvalet borularının tıkanmasına ve komşuların dikkatini çekmesine neden oldu.
Bir terslik olduğundan şüphelenen komşular polise ihbar etti ve 15 erkeği öldürerek cesetleriyle birlikte yaşayan Dennis'in tüm foyası ortaya çıktı.
Tutuklanan Dennis, "Hep durmak istedim, ama yapamadım. Başka bir heyecan veya mutluluk kaynağım yoktu.” dedi.
Dennis'in diğer suçlularla uyuşmayan ilginç bir noktası da daha önce hiçbir canlıya şiddet ve eziyet uygulamamış olması.
Onu nekrofil bir seri katil olmaya iten dürtünün sevgi olduğu düşünülüyor.
Kendisine ölü makyajları yapıp izleyerek kendini cinsel anlamda tatmin ediyor, sevgilisinin ölü taklidi yapmasını istiyordu.
Tüm bunlar değerlendirildiğinde ölü bedenlere ölen zaafının bu dürtüyü tetiklediği düşünülüyor. Çok korkutucu!