Abdullah Gül: Türk tipi bir başkanlık sistemi olmasın dedim
Türkiye'nin 11'nci Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül Karar Gazetesi yazarlarının sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Türk tipi başkanlık sistemine karşı olduğunu belirten Gül, "Benim tercihim tam demokratik parlamenter sistemden yana." dedi.
Cumhurbaşkanlığı döneminden sonra basın karşısına çok çıkmayan Abdullah Gül, Karar yazarlarından Ahmet Taşgetiren, Elif Çakır ve Yıldıray Oğur'un sorularını yanıtladı. Gül röportajında önemli açıklamalara yer verirken, Türk tipi başkanlık sistemine karşı çıktığını bir kez daha dile getirdi ve "TBBM bugüne kadar hiç bu kadar önemsizleştirilmemişti. Türkiye bunun noksanlığını hissediyor." dedi.
Gül'ün yıllardır dış politika içinde olduğunun altını çizen Ahmet Taşgetiren, röportaja İdlib'ya yaşananlarla başladı ve "Nasıl bakıyorsunuz? Bugünden baktığınızda Suriye’de nerede yanlış yapıldı?" şeklinde bir soru sordu. İdlib'de olanlarla ilgili fazla bir şey söylemenin mümkün olmadığını savunan Abdullah Gül, "Çünkü sahadaki gerçeklere, bilgilere tam vakıf değilim. Tabiatıyla askeri durumları, istihbarat verilerini şu anda işin başında olanlar, pozisyonları gereği değerlendirip, kararlarını verecekler. Onlara şu an için ‘bunu değil şunu yapın’ şeklinde tavsiyede bulunmak doğrusu sorumsuz bir davranış olur benim açımdan. Söyleyeceğim şey, çok kışkırtılıyor olsak da Suriye ile topyekün bir savaşa girmemek yönünde olur. Ama meseleye genel Suriye politikası olarak baktığımızda esasen daha işin başında bütün dünyanın Suriye’ye yaklaşımının çok yanlış olduğunu söyleyebilirim." dedi.
Arap Baharı döneminde Suriye'de temel hak ve özgürlüklere dair daha fazla istekte bulunan insanların sokaklara döküldüğüne değinen Gül, "Onların taleplerinin karşılanması gerekirdi. Ama düşününki Suriye devleti otoriter bir devlet. Bu tür devletlerde sivil toplum hareketlerine karşı alınacak tedbirler ancak askeri tedbirlerden ibaret olur. Bunun ötesinde bir şey beklemek zaten gerçekçi değildi. O dönemde aslında Suriye hükümetine Türkiye olarak epeyce yardımcı olmaya çalıştık, bir geçiş dönemi için. Ne yazık ki Suriye ile ilişkiler çok erken bir safhada koptu. Ancak o zamanlar bölge dışından, özellikle Batı’dan, ABD’den gelen çok ağır baskılar, çok radikal yaklaşımlar öyle bir noktaya geldi ki bu politikaların arkasına sanki güç de konacak intibaı verildi. Sonra bu yaklaşımların arkasına güç konmayacağı ortaya çıkınca da tabii ki bir ateş hattı açılmış oldu, bütün dünya olarak. Şimdi buradaki esas noksanlık şu; hiçbir çıkış stratejisi olmadan bir cephe açılmış oldu." ifadelerine yer verdi.
"IRAK VE SURİYE'NİN BEL KEMİĞİ KIRILMIŞ"
Daha sonra Elif Çakır'ın sorduğu, "Suriye politikasının başından beri yanlış olduğunu, hatalı yürütüldüğünü söylediniz. Somut olarak nerede yanlış yapıldı?" şeklindeki soruyu cevaplayan Gül, "İran ve Rusya’nın Suriye rejimine desteği hafife alındı. Halbuki, İran için rejimin düşmemesi bir varoluş sebebidir. Rusya için ise Çarlık, Komünizm ve bugünkü yönetim için de stratejik olan sıcak denizlere ulaşım meselesidir. Amerika askeri olarak gelmeyeceğini belli ettikten sonra Rusya ve İran’ın kararlılığını dengeleyecek başka bir güç mevcut değildi. Rusların başlattığı büyük çıkartma Ekim 2015’te gerçekleşti. Bundan önce siyasi çözüm çabaları başlamış olmalıydı. Siz bir şeyi bir kez kırdığınızda artık onun sahibi oluyorsunuz. Bir yere bir kez girdiğinizde, müdahil olduğunuzda eğer dengeleri kurmadıysanız, çıkış stratejisini çok iyi oluşturmadıysanız giderek o işin içine çekiliyorsunuz, ondan sonraki gelişmeler sorunu yönetmek noktasına kadar sizi sürüklüyor ve problem sizin probleminize dönüşüyor. O açıdan baktığımızda bugün bölgede çok büyük sorunlar var ve neticede gelinen nokta itibarıyla Ortadoğu bölgesinde halkı Arap olan, Müslüman olan iki tane ülke var ki işte biri Irak diğeri Suriye. İkisinin de bel kemiği kırılmış. İkisi de darmadağın olmuş. İkisi de artık devlet fonksiyonlarını göremez hale gelmiş. Şimdi bunlar bu haldeyken öte yanda Filistin sorunu hala çözülmemiş, Filistin bağımsız devleti kurulmamış, iki devletli neticeye ulaşılmamış. Çok hazin bir tablo var ortada." dedi.
"BENİM VİZYONUM BARIŞ, İSTİKRAR VE GÜVENLİK"
Kendi vizyonuna değinen 11'nci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, hükümetin de zamanında bu vizyonda olduğunu söyledi ve "Ülke içerisinde barış, istikrar ve güvenlik; bölgede barış, istikrar ve güvenlik. Bu sağlanmadan ne bir ülkede ne de bir bölgede ekonomik kalkınma, gelişme, kalıcı bir refah gerçekleşmiyor. Bunun örnekleri dünyada var. Ülkeler öyle savaşmışlar ki birbirlerini yok etmecesine. Sonunda çatışmanın getirdiği yıkımı fark edip, nasıl müreffeh ve mutlu bir ülke ve bölge olunur, onun yolunu bulmuşlar. Dolayısıyla bölgemizde de bu farkındalığın olmasıydı bizim bütün çabamız. İlk uygulamalarımıza baktığınızda hep o şekilde politikaların devreye sokulduğunu görürsünüz. Hatta Irak savaşına girmeyişimizin, tereyağından kıl çeker gibi o işten sıyrılmamızın altında bu düşünceler vardı." ifadesini kullandı.
"BEN BİR KRAL VEYA EMİR DEĞİLİM!"
Yıldıray Oğur, Gül'e, 1 Mart tezkeresinde muhalif bir duruş ortaya koyduğunu hatırlattı. Bunun üzerine o dönem verdiği röportajlara değinen Gül, "O zaman ben, başta BBC, CNN olmak üzere yabancı TV'ler geldiğinde şunu söylediğimi hatırlıyorum, “Ben bir kral veya emir değilim. Demokrasiyle yönetilen bir ülkenin seçilmiş Başbakanıyım. Dolayısıyla Meclis ne diyecek, halk ne diyecek ona bakmamız gerekir.” Onlar da hükümetimiz için ‘nasıl olsa işi bir dengine getirirler ve kuzeyden cephe açılmasına yol verecek kararı çıkartırlar’ diye düşünüyorlardı." dedi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine değinen Elif Çakır, Gül'ün "Türk işi başkanlık olmaz." şeklindeki sözünü hatırlattı ve sistemi nasıl gördüğünü sordu.
"BENİM TERCİHİM TAM DEMOKRATİK PARLAMENTER SİSTEMDEN YANADIR"
Bu soru üzerine siyasete öğrencilik yaşlarında başladığını söyleyen Gül, "Birçok hususu kendi içimizde tartışarak olgunlaştırdık. Söylediğim şeyleri hep içselleştirerek söylemişimdir. Tabii ki yanıldığım yerler olur, noksanım eksiğim çıkar ama söylediklerimi inanarak söylüyorum. Cumhurbaşkanı iken de parlamenter sistemin Türkiye için daha doğru olduğunu söyledim. Hatta Cumhurbaşkanı olarak yetkilerimin azaltılmasının bile demokratik nizama daha uygun olacağını sık sık ifade ettim. Çünkü o Anayasa'da Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler bir darbe anayasasında darbenin başının cumhurbaşkanı olduğu düşünülerek verilmişti. O yetkileri parlamenter sisteme inanan benden önceki Cumhurbaşkanları da kullanmamaya çok özen göstermişlerdir. O zaman yeni anayasa taslağı ortaya çıkınca açıkça söyledim. Şimdiye kadar Türk tipi bir parlamenter sistemle yönetildik. Vesayet sistemleri vardı, gölge kabineler vardı. Bunlar Türkiye'nin başına neler açtı. Bundan sonra da Türk tipi bir başkanlık sistemi olmasın dedim. Benim tercihim tam demokratik parlamenter sistemden yanadır. Bunu o zaman da konuştum tavrımı da ona göre koydum." ifadesini kullandı.
Aktif olarak siyasete devam etmediğini ve etseydi sisteme olan itirazlarını yine yapacağını belirten Gül, "Ama fikrimi açıkça onlarca TV kamerasının önünde paylaştım. Tabii içeride de önemli isimlerle açık açık bunun yanlış olacağını konuştum." dedi.