Adıyaman Gölbaşı ilçesinin nüfusu, yüzölçümü, kısa tarihçesi ve köyleri
Gölbaşı ilçesi, Türkiye’mizin İdari yapılanmasında değişik illerin sınırlarına (Adıyaman- Malatya ) girmiştir.1958 yılında Besni ( Behisni ) İlçesinden ayrılarak, Adıyaman İline bağlı bir ilçe olmuştur.
Gölbaşı nüfusu 2017 yılına göre 49.059.
Bu nüfus, 24.680 erkek ve 24.379 kadından oluşmaktadır.
Yüzde olarak ise: %50,31 erkek, %49,69 kadındır.
Adıyaman Gölbaşı ilçesinin tarihi önemi, coğrafi konumundan kaynaklanmaktadır. İlçemizde kayda değer Sur, Kale ,Tapınak gibi benzeri tarihi yapılar az ise de çeşitli yerlerdeki Mağaralardan buranın iskan alanı olduğu görülmektedir.
Gölbaşı İlçesinin en önemli tarihi yönü, yol kavşağında bulunmasıdır. Bu yol Cumhuriyetin kuruluşundan sonra İlçemizden geçen Devlet Demiryolu ve Doğu –Güneydoğu Akdeniz bağlantı yolu olan kara yolu ile pekişmiş ve özellik belirginleşmiştir. Çünkü ;ilk çağlarda Gölbaşı’ndan geçen transit yol “ Bağdat Yolu “ , “ Savaş Yolu” , “ Halep Yolu” , “Murat Yolu ”gibi isimlerle anılmıştır.
Gölbaşı ilçesi, Türkiye’mizin İdari yapılanmasında değişik illerin sınırlarına (Adıyaman- Malatya ) girmiştir.1958 yılında Besni ( Behisni ) İlçesinden ayrılarak, Adıyaman İline bağlı bir ilçe olmuştur.
İlçenin tarihi durumunu incelerken, elbette Adıyaman’ın tarihi seyri içerisinde değerlendirme yapılmıştır. Çünkü, çeşitli devletler bu topraklarda hakimiyet sürerken, aynı özellik ilin diğer ilçeleri için de geçerlidir. Bu doğal bir tarihi gelişmedir.
Yapılış Tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kralın kızı tarafından yapıldığı rivayet edilmektedir. Yıkılma durumunda, eşdeğer köprüyü inşa edecek altının, civarında gömülü bulunduğu ve ismini bu gömülü altından aldığı söylenmektedir. Köprünün büyük bir kemeri ve kademeli olarak küçülen üç kemeri daha vardır. Köprü taşları harç kullanılmadan sıkıştırma (Cendere ) stiliyle yapılmıştır.
Ana kemer temelde on dört taş, yukarıya çıkıldıkça kademeli daralma yapılarak dokuz taştan yapılmıştır. Kemerin batı kısmında 63, doğu tarafında 70 sıra taş vardır.
İkinci kemerde, tabanda dokuz sıra taş ve toplam otuz üç taş vardır. Üçüncü kemerde on sıra taş ve toplam yirmi altı, dördüncü kemerde ise dokuz sıra taş ve toplam on dokuz sıra taş kullanılmıştır. Köprünün önden yüksekliği 20 metreye yakındır.
Ana kemer, azgın suya karşı korumak için, koni şeklinde kemerin her iki tarafına destek yapılmıştır.
Köprü ,Harmanlı Kasabası yakınındaki Göksu üzerinde yapılmış olan “ Paşa Köprüsü”, Yaylacık (Köristan) köyüne doğuda 6 km. mesafede yine Göksu Irmağı üzerine yapılan “ Vicne Köprüsü” ile yaşıttır. Köprü, kanaatimizce Selefkiler zamanında yapılmıştır.
İlçemiz Gölbaşı Cumhuriyet döneminde Besni İlçesine bağlı “KARAÇALIK “ olarak anılan mevkiinde bir köydür.
01-04-1958 Yılında İlçe oldu. Besni’den ayrılarak Adıyaman İline bağlandı. Yerleşim alanının genişliği ,coğrafi konumu halkın kültürel ve ekonomik yapısı İlçenin hızla gelişmesine etken olmaktadır.
Yakın tarihte il olmaya adaydır.
Gölbaşı Coğrafi Yapısı
Gölbaşı ,Coğrafi sınırların uzandığı bölümler olarak Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgelerinin kesiştiği noktada yer almaktadır. Doğusunda: Besni – Tut; Batısında: Kahramanmaraş, Çağlayancerit ,Pazarcık ; Kuzeyinde: Besni –Gaziantep ; Güney Batısında: Kahramanmaraş İli, Elbistan İlçesi; güney doğusunda: Malatya İli ile Doğanşehir İlçesi bulunmaktadır. Gölbaşı, Kuzeydoğu, güneybatı istikametinde bulunan Güneydoğu Torosların uzantıları arasında yer alan vadide kurulmuştur. Gölbaşı Vadisinin, yeri ve sınırlarını ana hatlarla şöyle çizebiliriz : Gölbaşı Vadisi , Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Kuzey ucu ile Doğu Anadolu Bölgesi’nin güneyinden kesiştiği yerde bulunur. Vadinin Kuzey ve güney etrafı 2300 metreye ulaşan, Güneydoğu Torosların uzantıları ile çevrilmiştir. Vadinin uzun ekseni 40-50 km. arasındadır. Eni, en geniş yerinde 10-15 km.’ye ulaşmaktadır. Vadi tabanı ise, denizden 862 km. yüksekliktedir.
Genel Jeoloji :
Gölbaşı İlçesinin üzerinde bulunduğu göl kıyısı ve vadisi, Kuzey ve Güneydoğu Torosların uzantılarıdır.
Kuzeyinde Öksüz Dağı, Sırıklı Dağı, Meydan Dağı ve Doruk Dağı adlarıyla bilinen dağlar ,Dış Toroslar ’ın uzantılarıdır. Bu dağlar, üçüncü zamanda oluşmuş dağlardır.İlçenin üzerinde bulunduğu dar vadi,kısmen yine üçüncü zamanda tarlalardan oluşmuş birikinti düzlüklerdir.İlçenin diğer kısımları, küçük dağlar ve engebeli arazilerle kaplı % 20 ‘ si ise düzlük ve ovalıktır.
İlçenin bulunduğu vadi, morfolojik olarak tek parça olup muhtemelen eski bir göl yatağıdır. Çünkü göller,büyük oranda birikinti göllerdir.
Jeolojik Formasyonlar ( Seriler ) :
a) Paleozoik( Birinci Zaman )
Gölbaşı’nın Jeolojik Yapısı , Birinci zamanın paleozoik devri ile üçüncü zamanın Tersiyer Devrine rastlar . Dar bir Göl Havzası olan Gölbaşı, Tersiyer Devrinde değişikliğe uğramış olup ,zamanla şimdiki halini almıştır.
Tersiyer ( Üçüncü Zaman )
Genellikle “ Marn” lardan meydana gelmiştir.Daha ziyade kumlu yataklarla killerden müteşekkildir. Çoğunlukla vadiye hakim ana marn ,şist , kalker, kırmızı, kahverengi Kongromeralardan meydana gelmiştir.
İlçenin Kuzeydoğu, Kuzeybatı istikametinde Güneydoğu Torosların bir parçası olan sıra dağlar uzanır. Bunlar sırasıyla Öksüz Dağı ,Sırıklı Dağı, Meydan Dağı Boruk Dağı’dır. Bunların içerisinde en yüksek tepe Boruk Dağı’dır. Yüksekliği 2320 metreye ulaşır.
Gölbaşı İlçesi, genel olarak dağlık ve tepelik alanlardan oluşur. İlçe Merkezi, kısmen ova sayılabilecek Gölbaşı Gölü çevresinde kurulmuştur. Göl çevresinde kalan az bir kısmı ise tarım alanı olarak kullanılmaktadır. Kısmen Azaplı ve İnekli Gölü’nün Güney Kısımları ovalıktır. Bunlar: kuzeyde İnekli Ovası, güneyde Balkar Ovası’dır. Toprak itibari ile kum, kil ve organik maddelerden oluşur. Gölbaşı Gölü’nün Kuzey Doğusu alüvyon sahasıdır, ince taneli malzemeden ibarettir. Gölbaşı Gölü ve Azaplı Gölü alüvyon sahasında büyük bir bataklık meydana gelmiştir. Üzeri sazlık ve kamışlıklarla kaplıdır.
Gölbaşı İlçesinin, kuzey ve güneyini çevreleyen Güneydoğu Torosların üzerinde yer alan platolar, oldukça zengin bir görünüm arz etmektedir. Özellikle, Savran Yaylası ve Sırıklı Yaylası Platoları bunlara örnek gösterilebilir.
İlçenin tek akarsuyu Göksu Çayı’dır.Kahramanmaraş İli Nurhak İlçesi ‘nin güneyinden doğan ve doğu istikametinde kar suları ile beslenerek akan Göksu Çayı, İlçenin kuzey doğusunda Maltepe Köyü yakınlarında kavis yaparak tekrar doğuya yönelir.Gölbaşı-Malatya sınırında Erkenek Çayı ile birleşerek tekrar Güneye yönelir ve aşağıda Fırat’a karışır.Göksu ve Erkenek Çayı’nın çevresi İlçenin aynı zamanda en önemli piknik ve mesire yerleridir.
Gölbaşı İlçesi, yer altı suları bakımından çok zengin su kaynaklarına sahiptir. Ayrıca Göksu Çayı’nın suyu yazın azalıp, kışın çoğalmaktadır.Üzerinde DSİ tarafından Çataltepe Köyü civarında Çataltepe Barajı’nın etüt çalışmaları devam etmektedir.
GÖLBAŞI İKLİMİ
1- Basınç Durumu
2- Sıcaklık Durumu
3- Meteorolojik Günler
4- Yağışlar
5- Göller
a) İKLİM : Gölbaşı etrafı değişik yüksekliklerle çevrili olması nedeniyle, merkez
çukur bir vadide kalmaktadır.Etrafındaki Dağların ortalama yüksekliği 1000-1700 metredir.Kuzey ve Güneyinde Toroslar’ın bulunması hava kütlelerinin hareketine bir ölçüde etkili olmaktadır. Yaz mevsiminde ,kuzeydeki dağlık alan bu durumu engeller. Güneydeki sıcak havanın gelmesini de güneydeki dağlık alan engeller.Kışın ise, genellikle soğuk havanın meydana getirdiği yüksek basınç hakim olur.Sonbahar ve kış aylarında genel olarak Basra Körfezi’nde meydana gelen termal alçak basıncın tesirine girer. Sonuçta, suptropikal iklimin kış mevsimindeki ılıklığı yerine soğuk ve yağış düşüklüğü hakim olur.Vadilerde,zirvelere göre sıcaklık değişimleri daha fazladır.Dağların kuzey yamaçları, güneyden daha çok soğuk olur.Bu durumda bitki dağılışını yerleşme ve tarımsal faaliyetleri etkiler.
b- İklimin Genel Karekteri :
İklimi etkileyen hava kütleleri ,yükselti , karasallık Gölbaşı İlçesinde Kara ikliminin oluşumuna neden olur.Hatay-Kahramanmaraş Çöküntü Hendeğinden 500-700 metre eşikliklerle ayrılan batı kenarında, yükseltinin de az olması sebebiyle, az da olsa Akdeniz İkliminin yüksek alanlarda görülen tipi hakimdir.
c) İklim Elemanları
1- Sıcaklık: Gölbaşında en soğuk ay genellikle ocak ayıdır.Ortalama sıcaklık derecesi
1-5 derece ile , 2-8 derece arasında değişir.En sıcak ay ise Temmuzdur.Ortalama sıcaklık
28 –32 derece dolayındadır.
d) Basınç ve Rüzgarlar
Gölbaşı genel olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni etkileyen ,Basınç sistemlerinin
yani yazın Basra alçak Basınç Merkezinin, kışın ise Sibirya yüksek basınç sisteminin etkisi altına girer.
e) Nem ve Yağış :
Gölbaşı İlçesinde yıllık nisbi nem ortalama % 50’ dir.Yılın yaz ayları Mayıs ve Eylül
aylarında yapılan ölçümlerde yıllık ortalamanın altına düşer.Ekimden, Mayıs başlarına kadar nisbi nem dereceleri yıllık ortalamanın üzerine çıkmaktadır.Gölbaşı ve çevresinin nisbi nemine Gölbaşı,Azaplı ve İnekli Gölleri olumlu yönde etki eden etkenlerdir.Ortalama yıllık yağışın, mevsimlere dağılışı en çok kış aylarında % 47.8 ; ilkbaharda 30.5 -18.6; yaz aylarında ise 3.1 nisbetinde yağış düşer.
Kuzeydoğu ve Güneybatı yönündeki çöküntü hendeğinin yüksekliği 863 metredir.Oluşum bakımından kartik tektonik Göller grubuna dahil edilir.Suyu tatlı ,fakat elverişli değildir.Gölün uzanışı,doğu-batı yönlü olup, güneyinde bir maiktaro ovalık alan ,devam ettikten sonra da platoluk alan görülür..Bazı yerlerde alüvyol saha yer alır.Göl, yağmur,kar ve küçük dereciklerle beslenir.Batı istikametinde kanalla Azaplı gölüne bağlanır.
Gölbaşı Gölü’nün bir kanalla bağlandığı Azaplı Gölü, 3 km kare alanlı ,deniz seviyesinden 840 metre yüksekliği olan, kıyıları girintili-çıkıntılı olmayıp,etrafı sazlık ve kamışlıklarla kaplıdır.Suları tatlı fakat içmeye elverişli değildir. Oluşumu karstik bir yapıya sahiptir.
. Sazan ve yayın balığı yetiştirmek için müsaittir.Yılda ,yaklaşık 20 ton sazan ve 25-30 ton yayın balığı elde edilir.Tarım için sulamadan faydalanılır.
Gölbaşı’nın en batısındaki göldür.1.09 km kare ve denizden yüksekliği 820 metredir. Etrafı sazlık ve kamışlıktır.Suyu tatlı, ama içmeye elverişli değildir.
. Göller,akarsu ve derelerle beslenir.En yüksek seviyelerine kış ayları ile mart ve nisan da ulaşılır. En düşük seviyeye ise yaz aylarında ve Eylül ayında düşer. Gölbaşı,Azaplı ve İnekli gölleri D.S.İ.tarafından kanallarla birleştirilmiştir.
Yıllara Göre Gölbaşı Nüfusu | |||
Yıl | Gölbaşı Nüfusu | Erkek Nüfusu | Kadın Nüfusu |
2017 | 49,059 | 24,68 | 24,379 |
2016 | 49,077 | 24,727 | 24,35 |
2015 | 48,027 | 24,127 | 23,9 |
2014 | 47,593 | 23,993 | 23,6 |
2013 | 47,406 | 23,971 | 23,435 |
2012 | 48,601 | 24,992 | 23,609 |
2011 | 47,56 | 23,972 | 23,588 |
2010 | 47,906 | 23,983 | 23,923 |
2009 | 48,069 | 24,099 | 23,97 |
2008 | 47,599 | 23,844 | 23,755 |
2007 | 47,284 | 23,476 | 23,808 |
Gölbaşı Mahalle Nüfusları | |||
Yıl | İlçe | Mahalle Adı | Mahalle Nüfusu |
2017 | Gölbaşı | Mimar Sinan Mah. | 7,991 |
2017 | Gölbaşı | Yeni Mah. | 3,713 |
2017 | Gölbaşı | Fatih Mah. | 3,708 |
2017 | Gölbaşı | Cumhuriyet Mah. | 3,691 |
2017 | Gölbaşı | Yavuz Selim Mah. | 3,106 |
2017 | Gölbaşı | Asfalt Mah. | 2,75 |
2017 | Gölbaşı | Hürriyet Mah. | 2,743 |
2017 | Gölbaşı | Yenikent Mah. | 2,613 |
2017 | Gölbaşı | Merkez Mah. | 1,29 |
2017 | Gölbaşı | Kurugeçit Mah. | 1,272 |
2017 | Gölbaşı | Asfalt Mah. | 1,067 |
2017 | Gölbaşı | Cumhuriyet Mah. | 960 |
2017 | Gölbaşı | Cumhuriyet Mah. | 743 |
2017 | Gölbaşı | Yeni Mah. | 671 |
2017 | Gölbaşı | Cumhuriyet Mah. | 567 |
2017 | Gölbaşı | Kalemkas Mah. | 367 |
2017 | Gölbaşı | Çakmak Mah. | 247 |
GÖLBAŞI İLÇESİ BELEDİYELERİ COĞRAFİ BİLGİLERİ | |||||
Belediye Adı | İl Merkezine Uzaklık | İlçe Merkezine Uzaklık | Rakım | Enlem | Boylam |
BALKAR | 70 km | 10 km | 1111 m | 37,733421 | 37,563221 |
BELÖREN | 91 km | 24 km | 1000 m | 37,63188 | 37,572087 |
GÖLBAŞI |
|
| 890 m | 37,776852 | 37,637428 |
HARMANLI | 72 km | 10 km | 1173 m | 37,832054 | 37,738678 |
GÖLBAŞI İLÇESİ KÖYLERİ COĞRAFİ BİLGİLERİ | |||||
Köy Adı | İl Merkezine Uzaklık | İlçe Merkezine Uzaklık | Rakım | Enlem | Boylam |
AKÇABEL | 80 km | 17 km | 985 m | 37,80159 | 37,80336 |
AKÇAKAYA | 69 km | 6 km | 1052 m | 37,79377 | 37,68797 |
AKTOPRAK | 78 km | 15 km | 1045 m | 37,84697 | 37,69218 |
AŞAĞIAZAPLI | 78 km | 15 km |
| 37,74713 | 37,52516 |
AŞAĞIKARAKUYU | 92 km | 29 km |
| 37,64848 | 37,64725 |
AŞAĞINASIRLI | 92 km | 29 km |
| 37,62316 | 37,63815 |
BAĞLARBAŞI | 74 km | 11 km | 1100 m | 37,76069 | 37,5488 |
BELÖREN | 85 km | 22 km | 1000 m | 37,63188 | 37,57209 |
CANKARA | 91 km | 28 km | 1000 m | 37,87188 | 37,8359 |
ÇATALAĞAÇ | 86 km | 23 km | 964 m | 37,64481 | 37,49432 |
ÇATALTEPE | 70 km | 7 km | 1119 m | 37,81028 | 37,59934 |
ÇELİK | 77 km | 14 km |
|
|
|
GEDİKLİ | 94 km | 31 km | 1040 m | 37,6334 | 37,65857 |
HACILAR | 80 km | 17 km | 1038 m | 37,79138 | 37,52414 |
HAMZALAR | 91 km | 28 km | 1118 m | 37,91811 | 37,66476 |
HAYDARLI | 91 km | 28 km | 905 m | 37,57729 | 37,47436 |
KARABAHŞILI | 85 km | 22 km | 1250 m | 37,89995 | 37,74239 |
KARABURUN | 69 km | 6 km | 920 m | 37,75771 | 37,59224 |
KÖSÜKLÜ | 84 km | 21 km | 1045 m | 37,66657 | 37,48876 |
KÜÇÜKÖREN | 99 km | 26 km | 980 m | 37,64368 | 37,45298 |
MEYDAN | 85 km | 22 km |
|
|
|
ÖRENLİ | 69 km | 6 km | 1200 m | 37,74791 | 37,63522 |
OZAN | 69 km | 6 km | 950 m | 37,83067 | 37,69926 |
SAVRAN | 79 km | 16 km | 925 m | 37,80668 | 37,53816 |
YARBAŞI | 60 km | 3 km | 1201 m | 37,75683 | 37,66715 |
YAYLACIK | 82 km | 19 km | 989 m | 37,82926 | 37,81129 |
YENİKÖY | 87 km | 24 km | 905 m | 37,59859 | 37,47034 |
YEŞİLOVA | 83 km | 18 km | 960 m | 37,72 | 37,47859 |
YUKARIÇÖPLÜ | 57 km | 6 km |
| 37,76674 | 37,7043 |
YUKARIKARAKUYU | 87 km | 24 km |
| 37,70181 | 37,65194 |
YUKARINASIRLI | 89 km | 26 km |
| 37,65239 | 37,60768 |
KIZ İSTEME, SÖZ KESME, NİŞAN
Yöremizde evlilikler genellikle görücü usulüyle yapılır.Ortalama evlilik yaşı erkekler için 18 iken bayanlarda bu rakam daha da aşağıdır. Evlilik çağına gelen gence, yakın çevresi adaylar bularak tavsiye eder. Genç, kendisine tavsiye edilen adayları görmek ister.Bunun üzerine, çoğunlukla kızın yakın bir akrabasına çay içmeye gidilir. Bu ziyarette, misafirlere yapılan ikramı kız getirir ve böylece oğlan kızı görmüş olur.Köylerimizin birçoğunda kız görme, çeşme başlarında kızın suya gelmesi beklenerek ya da tarlada kız çalışırken yapılır. (Evlenme çağına geldiği halde, ailesi tarafından herhangi bir girişim görmeyen erkekler, ailesini harekete geçirmek ve evlenmek isteğini bildirmek amacıyla, sabah kalktığında kullandığı yastığı, yorganının içine uzatır. Aynı konuda, kızlar da yaptıkları yemeğe ya çok tuz atarlar, ya da hiç tuz atmazlar; ya da çeyiz eşyası olarak yaptığı el işlemelerinden bazılarına sevdiği gencin ismini işlerlerdi. Bu hareketler “Beni evlendiriniz!” anlamlarına gelir. Bu konu ile ilgili köylerimizden birinde şöyle bir nükte anlatılır:
“Evlenme çağı geldiği halde, ailesinin umursamaz tavırlar takındığını gören genç, hergün yastığını yorganının içinde bırakarak kalkar. Bunu gören anne, beyine:
-Herif, çocuğun yaşı geçiyo, bunu everek. Hemi, gendisi de evlenmek istediğini hal ve hareketleriyle belli ediyo,der. Baba:
-Olur Hanım! Şu eşeği satalım da düğün masrafını karşılar, oğlanı eveririz .Diye cevap verir.
Kapı aralığından bu konuşmayı dinleyen genç umutlanır,sevinir. Aradan epeyce bir zaman geçtiği halde, eşeğin lafının bile edilmediğini gören genç, dayanamayıp bir gün annesine:
5- Ana, hani ne oldu lafınız? Diye sorar. Annesi:
6- Ne lafı oğlum? Deyince, Oğlu:
7- Ne lafı olacak, tabii ki eşek lafı !... Diye cevap verir.” (O günden bu yana evlenme çağı geldiği halde, kendisine teklif getirmeyen ailelerin bazılarında, gençlerin annelerine: “Ana,babamla eşek lafı etmiyonuz mu?” diyerek serzenişte bulundukları söylenir.)
Damat adayı, kızı beğenirse, aile efradından annesine kızı beğendiğini söyler.Anne de konuyu babaya açar.Müsait bir zaman tayin edilerek, kadınlar kendi aralarında çok yakın çevrenin bir-iki kadınını da alarak kız evine gider.Gelin adayı görülür; konu kızın annesine açılır.Buna “AĞIZ YOKLAMA” denir.Kızın annesi , olumlu tavır içerisinde olursa “Danışak, görüşek, sorup-sual edek!” deyip durumu kıza ve babasına da açıp sonucu bildireceğini söyler.Bunun üzerine konu kız annesi tarafından gelin adayına ve babaya açılır. Damat adayı araştırılıp soruşturulmaya başlanır.(Bu araştırmada Damadın içki,sigara,kumar vb. gibi kötü alışkanlıklarının olup olmadığı soruşturulur.)Eğer sonuç olumlu ise, damat tarafına haber gönderilerek gelmeleri istenir.İlk önce damat adayının ailesi ,genellikle tatlı türü bir hediyeyle gider. “Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle” kızı isterler. Kız evi de “Yakın çevrenizi falan zaman alıp gelin.Cevabımız olumludur.” Der.Yapılan ikramlardan sonra eve dönülür. Belirlenen tarih geldiğinde damat tarafı, yoğurt,baklava, şerbet, çatal,kaşık gibi akşam ikramda kullanılacak malzemeleri alıp gündüzden kız evine gönderir.(Daha önceleri “Kınalı Kömbe” ya da “Şireli Kömbe” adı verilen pekmezli hamurdan yapılmış tatlı; veya “On iki Katlı Teşt kömbesi” gönderilir ve buna da “Kömbeli Gitme” adı verilirdi.) Yakın akraba ve dostlara “Akşama bir hayır işimiz var, bizim evde toplanıp falanın kızını istemeye gideceğiz!” diye haber gönderilir.Akşam oğlan evinde toplananlar, yanlarına bir de hoca alarak kız evine giderler.Kızı istemeye gidenler “DÜĞÜRÇÜ” denir.Bu ziyaret çoğunlukla akşamla yatsı arasında yapılır.Ziyarete gidilirken damat evinden sadece 3-5 kadın, yapılacak ikramlara yardımcı olmak üzere gider; diğer gidenler erkektir. Kız evi de kendi çok yakın çevresini evinde toplamış ve damat tarafını beklemektedirler. Kızı istemeye gelenlerin en büyüğü ve değer verilen kişisi konuyu açarak yine “Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle” kızı ister.Kız babası kendi ailesinin büyüğünü göstererek “Ben bilmem bu bilir” diyerek o kişiyi vekil tayin eder.Vekil olan kişi de: “Cemaat uygun görmüşse Allah hayırlı eylesin!” diyerek olumlu cevabı söyler.Bunun üzerine Hoca Kur’ân okur. Sonunda “Fatiha” okutarak dua yapılır. Akabinde gündüzden getirilen tatlılar ikram edilir.Sonra bir daha dua yapılır ve misafirler kalkıp giderler.Damadın ve gelinin ailesi önceden aldıkları söz yüzüklerini, damat tarafının bir büyüğüne(Genellikle kaynana) taktırırlar.Yüzüğü genellikle talihi düzgün olan kişi takardı ki, genç çiftlerin de talihi düzgün olsun diye.Buna “SÖZ KESME “denir.eskiden bu geleneğe “BERKLİK” de denirdi. (Yerini sağlamlaştırma anlamındadır.)
Söz kesme sonrası, iki aile karşılıklı konuşarak yapılması gereken işleri planlar.Eğer, nişan
yapılması istenirse kararlaştırılan günde nişan yapılır.Nişan, söz kesmede olduğu gibi akşam erkeklerin, gündüz de kadınların kız evinde toplanması ile yapılır.Bu törende de yine söz kesmedeki ikramların aynısı yapılır. Bunlardan farklı olarak, gündüz kadınların töreninde geline yakın çevre tarafından “Takı” adı verilen, altın başta olmak üzere çeşitli hediyeler takılır.Yine, tören sonunda çiftlere nişan yüzüğü çeşitli takılar takılır.Nişan yüzüklerinin damadınkini kız evi, gelininkini oğlan evi önceden, parmaklarının da ölçülerini alarak, tedarik etmişlerdir.Nişan töreninin bazen düğünlü yapıldığı da olur.
Daha sonraları damat evi aralıklarla kız evini ziyaret eder. Bütün ziyaretlerde gelin adayına kıyafet ve takı cinsinden çeşitli hediyeler getirilir.Kız evinin istekleri sorulur.Bazı aileler oğlan evinden isteklerini liste haline getirerek, bu listedekilerin alınmasını isterler.Listede çoğunlukla altın ve ev eşyaları vardır.Bu listeyi alan damat tarafı istekleri yerine getirmeye başlar. (Eskiden liste verme yerine başlık parası anlamına gelecek “KALIN” adı verilen bir gelenek vardı.Bu geleneğe göre kız babası damat evinden belirli miktarda para talep eder; bu para çok yüksek meblağlarda olursa araya ileri gelen büyükler girerek, pazarlık yapıp bu miktarı düşürmeye çalışırlardı. Kalın adı verilen bu parayı , başlık parasından ayıran özellik: bu para, kız babası tarafından gelin olacak kızına harcanırdı.)
Gelin adayı da küçüklüğünden beri başlattığı çeyizini tamamlamaya koyulur. Kızın çeyizinin tamamlanmasına ,yakın çevresi de yardım eder.
Damat da aralıklarla hediyeler alarak gelin evini ziyaret eder.Bilhassa bayramlarda, sadece
damat değil, damadın yakınları da gelini hediyelerle ziyarete giderler. Buna “GELİNLİK GÖRME” denir.
DÜĞÜNE HAZIRLIK
Bütün hazırlıklarını tamamlayan damadın ailesi, kız evine giderek düğün tarihini belirler.
Bundan sonra her iki tarafta da hummalı bir çalışma başlar.Damat evi, düğüne davet edece-
ği kişileri belirler. Bu kişiler, davetiye yerine geçen ve bazı yörelerimizde “OKUNTU” ,
bazı yörelerimizde ise “DÜRÜ” adı verilen hediyelerle düğüne çağırılır. Okuntu veya
Dürü, fakir olan kimseler vasıtasıyla dağıttırılır; çünkü, bu kişilere davetiyeyi alanlar “bahşiş”
verirler. Okuntudaki hediyeler, çağrılan kişinin aileye olan yakınlığına göre değişir.Önceleri koyun, keçi ve büyük baş hayvanlar da okuntu olarak gönderilirken, daha sonraları giyim ve ev eşyaları okuntu olarak dağıtılmaya başlanmıştır.Hatta, kıtlık dönemlerinde “Çay Şekeri” ‘nin de okuntu olarak gönderildiği söylenmektedir.
Damadın ailesi, değer verdiği, ileri gelen bir kişiyi belirler ve kıymetli hediyelerle evini ziyaret ederek, ona “SAĞDIÇLIK” teklifinde bulunur. Sağdıcın görevi oldukça ağırdır. Düğünün bütün organizasyonu ve yönetimi onun omzundadır. Bu yüzden yöremizde sağdıca çok değer verilir. Sağdıç olan kişi, ailenin bir ferdi sayılarak hürmet görür.Yani sağdıçlık, bir nevi yapay akrabalıktır. Sağdıçlık teklifini kabul eden kişi, hemen göreve koyulur.
Diğer taraftan, gelin evi de hazırlıklarını tamamlamaya çalışır. Gelinin çeyizine katkıda bulunmak amacı ile yakınları , genellikle ev eşyası türünden çeşitli hediyelerle (Daha çok eksiği olan eşyalarla) gelin evini ziyaret ederler. Buna”ÇEYİZ GÖRME” adı verilir. Kız evi de düğüne,yakın çevresini davet eder.Bu davette okuntu gönderilmez. Düğünden üç gün önce, gelin ve damat tarafının yakınlarından oluşan kadınlar, gelinin geleceği eve, alınan eşyaları düzerler. Buna da “ÇEYİZ SERME” denir. Çeyiz sermeye giden kadınlara, damat tarafı yemekli ikramlarda bulunur.
KINA GECESİ
Düğünün başlayacağı akşam kına gecesi yapılır.Bu geceye, damat tarafının kadınları giderler. Gelin evi de kendi yakınlarındaki kadınlara haber verir.Kınaya gidenlere “KINACI” denir. Kına gecesine erkek gitmez.Sadece damat evinden giden kadınları götürüp getirir.
Kına gecesi kız evinde yapılır.Kadınlar “sini” ya da “tepsi” çalarak eğlenirler.(Son yıllarda çalgı çalınmaya başlanmıştır.) Sabahtan hazır edilen kına, ileri gelen bir kadın ya da damadın bacısı tarafından yoğrulur.Süslenerek mumlanmış bir tepsiye bu kına konulur. Gelinin yüzü
herdemle örtülüp önceden süslenerek hazırlanmış bir yastığa oturtulur.Kadınlar, gelinin çevresinde halka olup kına türküleri söylenmeye başlar.Kına türküleri ile beraber o sevinçli havanın yerini bir hüzün kaplar.Gelin ve yakınları ağlamaya başlarlar.
Söylenen kına türkülerinden sonra, yoğrulan kına geline yakılmak istenir. Gelin, avucunu açmak istemez. Bunun üzerine sağdıcın hanımı, gelinin avucuna altın koyar.(Ya da gücüne göre başka bir hediye verir.) Böylece hediyesini alan gelin adayı, avucunu açarak kınanın yakılmasına müsaade eder.(Bazı yörelerimizde alınan bu altın gelinin elini tutan kız kardeşine veya bir başka yakınına verilir.)Kına yakılmaya sağ avuç içinden başlanır. Daha sonra ellerine, ayaklarına ve bir parmak da ensesine kına yakılır. (Enseye yakılan kınanın anlamı “vebali boynuna” demektir.) Bu esnada yoğrulan kınadan damada gönderilir.(Bazı yörelerimizde damada gönderilen kına içerisine gelin, yüzük koyar.) Damat, kendisine kına getiren kişiye bahşiş verir. Damadın da avuç içine ve sağ elinin serçe parmağına kına yakılır.
Kız evine kınaya giden “kınacılar” orada eğlendikten sonra dönerler.
DÜĞÜN TÖRENİ
Düğünlerimiz eskiden ortalama bir hafta sürermiş. Şimdilerde Cuma günü başlayıp Pazar günü sona ermektedir; yani üç gün devam etmektedir. Düğünlerimiz davul-zurna ile yapılır.
Bazı düğünlerimizin çalgısız veya mevlit okutularak yapıldığı da vakidir.(Son yıllarda orkestra ile ya da düğün salonlarında yapılan düğünler de olmakla birlikte, henüz geleneksel hale gelmemiştir.)
Düğün öncesi damat tarafı, gücü kuvveti yerinde, biraz da fakir olan bir kişiyi “BAYRAKÇI” tayin eder. Bayrakçının görevi, kendisine teslim edilen düğün bayrağını, düğün bitimine kadar muhafaza etmek , halay tutulması, misafirlere yapılacak ikramlar, gelin almaya gidiş-geliş gibi konularda düğün evine yardımcı olmaktır. Bazı köylerimizde kız tarafı bayrakçının elinden bayrağı kaçırmak ister. Bayrağın kaçırılması törelerimizde çok büyük bir kusur sayılacağı için, bayrakçı kuvvetli kişilerden seçilir. Bu kişiler, hemen hemen her köyde belirli olduklarından bulundukları köyün bayrakçısı olarak nam salarlar.
Düğünün başladığı anlamında, düğün evinin damına bayrak asılır. Bayrağın asıldığı direğin üstüne de elma,portakal,ayva, nar cinsinden bir tane meyve takılır. Daha sonra, sağdıç, davul-zurnayı, damat tarafının yakınlarından başlamak üzere, çaldırarak köyü dolaştırıp düğünün yapılacağı yer olan damadın evinin önündeki alana gelirler. Davulcu ve zurnacıya damat evi, basma ve kumaş türünden hediyeler vererek boyunlarına asar. Bu hediye düğün süresince çalgıcıların boynunda (Davulcu davuluna da asabilir.) asılı durur. Sağdıç hemen ilk halayın tutulması için, çevredekileri elele tutuşturur. Böylece düğün başlamış olur. Düğünlerimizde erkekler ayrı, kadınlar ayrı eğlenirler.
Düğüne dışarıdan gelenler, geldiklerini belli etmek amacıyla, düğün yerine yaklaşınca silah sıkarlar. Silah sesini duyan sağdıç ve yakınları, hemen davul-zurnayı alarak misafirlerini karşılarlar. Misafirler de davulcuya bahşiş verirler. Misafirler düğün alanına girince herkes ayağa kalkıp “hoş geldiniz” der. Düğüne devam edilir. Dışarıdan gelen misafirleri düğün evi dışındaki komşu ve yakılar kendi evlerinde yatırıp misafir ederler.
DÜĞÜNLERİMİZDE OYNANAN OYUNLAR
Düğünlerimizde davul-zurna ile en çok oynanan halk oyunları : Lorkey, Sinsini, Tura, Üç Ayak, Çamur Döken, Ağır Hava, Şivani, Narey vb.dir. Düğünlerimizde Halk oyunlarının yanı sıra, yine davul-zurna eşliğinde “Seyirlik Oyunlar” da oynanır. Bunlar: Karalama, Kız kaçırma ve Kıbıro’dur. Meselâ Kıbıro oyununda halay tutulu iken, Kıbıro eline uzunca bir sırık alıp en sondan tutar. Halaydakilerden biri:”Kıbıro!...” diyerek birkaç kez bağırır. Kıbıro ,:”Ne var?” ya da: “OOO!” diyerek karşılık verir. Davul-zurna susarmış, halaydakiler ve seyirciler konuşmaları dinlemeye başlamışlardır. Yine halaydaki Kıbıro ile konuşmaya devam eder: “Bizim it, sizin iti boğmuş!”. Kıbıro:”N’ etmiş, n’eylemiş?” Halaydaki: “Cılla cıvık eylemiş!”. Kıbıro: “Kimin bıyığına?” deyince, halaydaki çeşitli karşılıklar verir. Meselâ :”Halaydan tutmayanın bıyığına” derse, tüm seyircilerin halaydan tutması gereklidir. Kıbıro halaydan tutmayan olursa elindeki sırıkla onlara vurup halaydan tutmalarını sağlar. Halaydaki, Kıbıro’nun son sorusuna karşılık ne söylerse, oyuncular ve seyirciler ona uymak zorudadırlar.Uymayanlar, Kıbıro’nun elindeki sırıkla dayak yerler. Bu esnada davul-zurna da vurmaya ve halay ritimle devam etmeye başlar.
Bu sırada, seyircilere ve halaydakilere çay, ayran, su gibi ikramlarda bulunulur. Düğün halaycılarla seyircilerin zaman zaman yer değişmesiyle devam eder. Öncelikle misafirler oyuna kaldırılır. Halk oyununu iyi bilenler, bütün düğünlere davet edilip oyunlarını sergilemeleri istenir.
Bazı köylerimizde güreş yarışmaları da yapılır. Güreşin finalistleri gelin eve geldiğinde yarışırlar. Galip gelene sağdıç ve damadın babası tarafından çeşitli hediyeler verilir.
GELİN ALMAYA GİDİŞ
Gelin almaya, genellikle Pazar sabahı gidilir. Yörenin en gözde atı tercih edilir. Atın uysal olması, kır ve dişi olması tercih sebebidir. Bu özellikleri taşıyan at, gümüşlü eğer, işlemeli şallar, sağ ve sol yanlarına çanlar takılarak süsülenir.Gelin evinden getirilecek eşyalar da erkek ata yüklenir.
Gelin de evde çevre kadınları tarafından giydirilerek sülenir.Gelinin yüzü herdemle örtülür.
Kendisiyle birlikte gidecek eşyalar sandığa yerleştirilir. Gelinin yakın çevresi kız evinde “Düğüncüler” ‘i beklerler.
Düğün evinde, davul-zurnanın “Gelin almaya gidiş” havasını vurmasıyla davetliler yola koyulurlar. Gelini almaya damat ve damadın annesi dışındaki yakın çevre ve misafirler giderler. Damadın annesinin gelin almaya gitmesi uğursuzluk sayılırdı.
Atın yularından sağdıç ya da at sahibi tutar. Sağdıcın hanımı atın yanında gider. Gelin bir başka yerden getiriliyorsa, o yerin sınırlarına girildiğinde düğüncülerin yolları kesilip “TOPRAK BASTI PARASI” istenir. Bu para o köyün bütçesine konulur. Gelin evine varıldığında halay tutulup oyunlar oynanır. Gelini evinden çıkarmak üzere, damadın babası, yakınları ve sağdıç eşiyle birlikte gider.Kız evi kapıyı kilitleyerek açmak istemez.Bunun üzerine,damadın babası ve sağdıç gelerek “KAPI YOLU” tabir edilen bahşişi verir.Kız evi bahşişi yeterli bulursa kapıyı açar. İçeride de gelinin bir yakını, gelinin eşyalarının bulunduğu sandığın üzerine oturur ve o da bahşiş alıncaya kadar kalkmaz. Ona verilen bahşişe de “SANDIK YOLU” denir.
Gelin ve Damat tarafının ileri gelenleri, kız evinde “MİHR SENEDİ” denilen ve kızla erkek tarafınca yeni kurulacak eve alınan eşyaların yazıldığı bir tutanak tutarlar.Bu senedi yazana da gömlek, mendil, çorap türünden hediyeler verilirdi. Bu tutanak, gelin ve damadın babası ile şahitler tarafından imzalanıp köy muhtarınca da tasdik ettirilir. Bu senet, evliler arasında ilerde bir anlaşmazlık çıkarsa, gelin için bir dayanak teşkil eder. (Bazı yörelerimizde busenet düğünden birkaç gün önce yazılmaktadır.)
Gelin, anne-baba ve yakın çevresinin ellerini öperek helalleşir.Evden çıkarken gelinin beline erkek kardeşi veya babası “Kuşak Bağlar”.Eskiden bu kuşak şaldan, günümüzde ise kırmızı kurdeladandır. Tekbirlerle evinden çıkarılır.Kapıdan çıkarken evinde kullandığı kaşık geline verilerek kırdırılır.Kaşık kırma “Bu evden kısmetin bitti!”anlamındadır.Gelin evinden çıkarken düğüncüler silah atarak bu coşkuya katılırlar.Gelin ata bindirilirken atın sağ ayağına,”Tatlı olsun” anlamında, pekmez dökülür.Gelin ata sağ taraftan biner. Ata binince (kimi yerlerde de evden çıkarken) kucağına bir erkek çocuğu oturtulur. Bu hareketin anlamı da “Nur topu gibi bir oğlu olsun!” anlamına gelir. Gelin ata binince davul-zurna çalınarak yola koyulunur.
Eğer gelin bir başka yerden getiriliyorsa, gelinin alındığı köyden çıkarken , köylüler gelinalayını taşlarlar.Düğüncüler bunlara da bahşiş vererek taşlanmanın durmasını sağlarlar.Gelin damat evine varıncaya kadar, zaman zaman yolları kesilerek bahşiş alınır.Yol kesene öncelerden gelin bahşiş verirdi.Bu bahşiş, çeyiz eşyalarından işlemeli mendil, çorap, havlu türü eşyalardır.Son yıllarda bahşişi sağdıç para olarak vermektedir.Yol kesenler içerisinde dağda davar yayan çobanlar da olur. Çobanın yol kesmesi diğerlerinden farklıdır . Çoban, sürüsünden en güçlü koç veya koyunu gelinin atı önüne getirerek yol keser.Eğer gelin, bu hayvanı atın bir tarafından diğer tarafına atabilirse o hayvan kendisinin olur.Bunu yapamazsa çobana bahşiş verir. Güçlü hayvanı, atın bir yanından diğer yanına kaldırıp atmak kolay bir iş olmadığı için, öyle güçlü gelinlere çok az rastlanmış ve bu gelinler çevrede nam salmıştır. (Meselâ, çevremizde Çelik köyünden Osman Dayı’nın gelini Eşo, koçu atın üzerinden atma becerisini gösterdiği için, hâlâ konuşulmaktadır.)
Gelin, damadın köyüne geldiğinde, “mağrur olmasın, ölümü unutmasın” diye, düğüncülerle birlikte mezarlık dolaştırılır.Damat evinin önüne geldiğinde, kaynana veya damat, damdan gelinin üzerine buğday, şeker, bozuk para saçar.Bunun anlamı “Bereket getirsin, tatlı olsun” demektir. Daha sonra gelin, attan indirilmek istenir; ama gelin inmek istemez.Sağdıç da gelinin indirilmesine karşı çıkıp damadın babasını çağırır. Damadın babasına “Gelinine ne veriyorsun?” der. Damadın babası da genellikle gayri menkullerinden birini verir. Meselâ “Falan yerdeki bağı” veya “Falan evi veriyorum.”der. Buna “ÜZENGİLİK”denir. Eğer, dul erkek evleniyorsa , bu hediyeyi kendisi verir ;buna da “ERGENCELİK” denir. Gelin, bunun üzerine yine tekbirlerle attan indirilir.Bu esnada gelinin bindiği atı kaçıran olmasın diye (At kaçırılırsa bedel ödenmesi gereklidir.) at sahibi hayvanına binip hızlıca koşturur.Diğer atlılar da onu tutmaya çalışır. Geline yeni evine girerken, eline bal sürdürülüp kapı eşiğine bu baldan sürmesi istenir.Bu hareketle gelinin tatlı olması amaçlanır.Kapıda bardak kırdırılır, soğan, elma ve portakalla kapıya vurması istenir.Daha sonra kapıda duran kayın validenin elleri altından içeri girer.Bu “ Kayın validenin hakimiyetine girmek” demektir.
Gelin, eve girince misafirler, düğün yemeği yemeye davet edilir.Düğün yemeği hava müsaitse damda, hava müsait olmazsa ev içinde yenir.Düğün yemeği, kadınların akşamdan beri çalışarak hazırladıkları “Yahni, etli pilav,dolma, sarma ve ayran” ‘dır.Yemekten sonra dua yapılıp kalkılır. Yemek yenen yerin çıkışına bir masa önceden konmuş ve iki kişi de masada beklemektedir. Yemekten çıkanlar bu masaya uğrayarak “Takı Takarlar”. Takı, altın türü eşya ya da paradır.Bazı düğünlerde davul-zurnacı takıyı verecek kişinin yanına gelir.Zurnayı çalar. Parayı alınca sesli olarak, “Filanca şu kadar para verdi!” diye bağırırdı.Buna “ŞABA” denirdi. Bunun amacı, düğün masrafları için, düğün sahibine katkıda bulunmaktır; yani bir imecedir.Misafirler daha sonra dağılıp giderler.Bazı köylerimizde “takı takma” yerine, düğünden bir gün sonra, sadece kadınların gelin evine gelmesiyle “DUVAK” adı verilen ve yine takıların takıldığı, paraların atıldığı bir tören yapılır.
Düğünün bittiği günün akşamı, sağdıç damadı berbere götürür. Daha sonra evde banyo yapan damat,giydirilir.Damadın giyeceklerini gelin evi almıştır. Yatsı namazına arkadaşları ile birlikte götürülen damat, namaz sonrası eve getirilir.Hoca, evde imam nikâhlarını kıyar.Resmî nikâh daha önce yapılmıştır.Gelin ve damat iki rekat namaz kılarlar. Damat, gelinin yanına gelince, “YÜZ GÖRÜMCELİĞİ” adı verilen hediyeyi duvağını açarak geline takar.Böylece tören sona erer.
YOL AÇMA
Gelinin alınmasından üç gün sonra, sağdıçla damat, kız evine gider.Orada yemek yer, hediyeler alırlar.Bunlar aynı gün tekrar dönerler.Üç gün sonra gelinin annesi damat evine gelir. Kızının yanında bir gece kalıp tekrar evine döner. Bir hafta sonra, gelinin annesi yeniden kızının yanına gelip izin isteyerek kızını alıp götürür. Damat evi, kaç gün izin verirse kız o kadar baba evinde kalır. Genellikle bu süre üç gündür.Birkaç gün kalan gelini, damat almaya gider. Damada burada çeşitli hediyeler verilir. Bu geleneğe “YOL AÇMA” denir.
GELİNLİK ETME, DİL AÇMA
Kız gelin olunca, gelin olduğu evin büyükleriyle (saygı göstermek mânâsında) konuşmaz. Onların bulunduğu ortamda mecbur olmazsa kalmaz. Buna “GELİNLİK ETME” denir. Gelini konuşturmak, onun rahat hareket etmesini sağlamak için, büyükler geline altın türünden (eskiden büyük baş hayvan )hediyeler verip gelini konuşturmak isterler.Buna “DİL AÇMA” denir.Hediyesini alan gelin de bunun üzerine Gelinlik etmeyi bırakır.
DOĞUM
Doğum olacak eve, tecrübeli ve genellikle de yaşlı kadınlar çağrılır.Bu kadın, doğuma
yardımcı olur, doğan çocuğun göbeğini keser.Bundan dolayı bu kadına “Ebe” denir. Dünyaya
gelen çocuk, yaşadığı müddetçe bu kadını “ebe” bilip saygı duyar. Doğum sonrası babaya ve
diğer büyüklere çocuk müjdelenir. Müjdeyi verene de bahşiş verilir. Doğum evinde buğday
ve mısır kaynatılır.Şeker, kuru üzüm ve kaynatılan mısırla buğday gelenlere ve komşulara
dağıtılır. Buna “GOHMET” denir. Çocuğa ismi ailenin büyüğü koyar.İsimler, genellikle aile
büyüklerinden veya İslâm tarihinden seçilen birinin adıdır. Aile büyüklerinden ölen olmuşsa
onun adı tercih edilir. Çocuğa verilen ad, bir kulağına ezan,diğer kulağına kamet okunarak
söylenir.Anne, çocuk doğmadan önce eşyalarını hazırlamıştır. Hazırlanan bu eşyalarla
çocuğun yatacağı yer düzenlenir. Bu esnada çocuğu “al basmasın” diye beşiğinin üstüne
Kur’ân-ı Kerim, içine iğne batırılmış soğan, yastığının altına bıçak ya da demir parçası
konulur. Bazı yerlerde bacaya kara çalı konulduğu da görülmektedir.Akraba ve komşular,
çocuğu çeşitli hediyelerle görmeye gelirler.Buna”DOĞDU GÖRME” denir. Çocuğun ilk
güldüğünü görene hediyeler verilir. Gelenek olarak çocuk, 3 günlük iken tuzlanır. Tuzlama:
tuz, bal, çörek otu ve kolonya karıştırılarak yapılır. Bu karışım çocuğun her yanına sürülür.1-2
saat sonra da banyo yaptırılır. Bu iş, 20. gün tekrarlanır. Buna “BEBEĞİN TUZLANMASI”
denir. Doğumdan kırk gün sonraya kadar geçen süreye “KIRKI ÇIKMA” denir. Anne, kırkı
çıkıncaya dek, mecbur olmazsa dışarı çıkmaz.Aynı anda kırkı çıkmamış iki anne birbirleriyle
karşılaşmaz, birbirlerini görmek istemezler. Mecburiyet olursa “iğne değişirler”. Bu da batıl
bir inanıştır.Güya kırkı çıkmamış anneler, bu tür davranmazlarsa yavrularının deli ya da
hasta olup öleceğine inanılır.Hatta kırkı çıkmamış bir anne, kırkı çıkmamış herhangi bir
hayvandan da kaçar.Kırk gün sonra, önce annenin daha sonra çocuğun kırkı çıkarılır.Kırk
çıkarma şöyle yapılır: kalbur üzerinden su boşaltılır. Sular dökülürken “Bu kadınların kırkı,
bu kurtların kırkı, bu kuşların kırkı.....” denerek anne olabilecek canlıların büyük bir kısmı
sayılır. Böylece annenin ve çocuğun kırkı çıkarılmış olur ve anne de serbest bir şekilde
dolaşmaya başlar. Çocuk ilk dişini çıkardığında, bunu görene hediye verilir. Yine buğday ve
mısır kaynatılıp şekerle birlikte komşulara dağıtılır.Buna da “DİŞ HEDİĞİ” denir. Çocuk, ayağa kalkıp yürümeye başladığında, sık sık düşer. Batıl bir inanç olarak, çocuğun ayak bağının çözülmesi gerektiğine inanılır.Bunun için de çocuğun iki ayağı iple bağlanır. İki eline sade yağla yapılmış dürüm verilir. Çevredeki çocuklar da çağırılıp bu dürümü , çocuğun iplerini kırarak kaçırmaları istenir. Çocuklar dürümü alıp kaçarlar. Bu geleneğe de KÖSTEK KIRMA” denir.
CENAZE
Cenaze imecesine yöremizde çok önem verilir. Ölüm haberi duyulan kişiye, son görevlerini yapmak üzere çevre, akraba, dost ve hatta bunu bir ibadet ve gelenek bilen çoğu
kişiler öleni tanımasalar bile hemen cenaze evine giderler. Cenaze sahiplerini hiç bir zahmete sokturmadan yapılması gereken tüm işleri gelenler yaparlar. Cenazenin yıkanmasından namazının kılınmasına, mezarının kazılmasından, defin işlemine kadar, cenaze sahipleri zahmete koşulmadan yerine getirilir. Cenaze sahipleri sadece, cenaze yıkanırken ve mezara konar konarken son görevlerini yaparlar.
Cenaze evden götürülmeden kadınlar “Ağıt yakarlar”. Çevrede “ağıtçı” olarak bilinen kadınlar, genellikle her cenazeye katılarak ağıt yakarlar.
Cenazenin defninden sonra, kalabalık eve döner. Evin önünde Kurân okunur. Daha sonra cenazenin yakınları yan yana dizilirler. Cenaze törenine katılan herkes, tek tek cenaze sahiplerine “Baş sağlığı” dilerler.
Cenazenin komşuları, bundan sonra “baş sağlığı” na gelenlerin oturabilmeleri için,cenaze evini toparlayıp hazırlamışlardır. Taziyeye gelen herkes burada kabul edilir. Taziye süresi, 1 ila 2 hafta arasındadır. Tüm taziye boyunca, cenaze sahiplerini taziye için ziyaret edenler, bu eve gelirler.Gelenler, ölenin ruhuna Kur’ân ve Fatiha okuyup, bir müddet sonra yeniden “baş sağlığı” dileyerek kalkarlar.
Cenaze evinde taziye süresince kazan kaynamaz. Yemeği komşu ve yakınlar getirirler. Gelenlere çay ikramını da yine komşu ve yakınları yaparlar.
Cenaze sahipleri, taziye süresince tıraş olmaz, elbiselerini değiştirmez ve saçlarını taramazlar. Bu, yaslı oldukları anlamındadır. 3 veya 7 gün sonra yemekli mevlit okuturlar.
Baş sağlığı süresince de kadınlar ayrı, erkekler ayrı yerde toplanır. Kadınlar “ağıt yakma”ya devam ederler. Taziye bittikten sonra, cenaze sahiplerine yakın olan kişiler, ya berber getirerek, ya da tıraş olacak kişileri berbere götürerek sakallarını kestirirler.
MAHALLÎ AĞIZLAR
Belirgin olarak yöremizin konuşma dilinde, şimdiki zaman bildiren “-yor” ekinin “-r”
sesi düşürülerek söylenir (geliyom, yazıyom vs.). “k” sesi ile başlayan kelimelerde bu ses “g”
olarak ifade edilir (galdı, galem gardaş vs.). Bu değişikliğe bazen “t-d” seslerinde de rastlanır.(dakı, dabanca vs.).