Arakan İçin Ne Yapabilirim, Arakan İçin Miting Var mı
Arakan neresi, Arakan müslümanları için ne yapılabilir, Myanmar'da ki olaylar için mitingi yapılacak mı, Cumhurbaşkanı Erdoğan Arakan için açıklama yaptı
Güneydoğu Asya ülkesi Myanmar'da, Müslümanların çoğunlukta olduğu Arakan bölgesindeki çatışmalar 10 polisin öldürülmesiyle yeniden başladı. Polislerin ölümünden Rohingya Müslümanlarını sorumlu tutan Myanmar hükumeti ve çeteler, bölgede insan avına çıktı. Binlerce kişinin öldüğü, on binlerce kişinin de işkence gördüğü katliamdan kaçan Rohingyalar ise sınırda Bangladeş polisi tarafından geri çevriliyor.
Olayların Bilançosu
Myanmar’da 10 günde 700’den fazla ev, cami, Kuran kursu, medrese, okul ve dükkân yakıldı; 35’e yakın köy boşaltıdı. Bangladeş hükümeti mülteci girişini engellemeye çalışsa da son birkaç günde 20 binden fazla Müslüman yasa dışı yollarla Bangladeş’e giriş yaptı. Yaklaşık 60 bin Müslüman ise sınırı geçemediği için dağlık bölgelerde hayatta kalmaya çalışıyor.
İHH Arakanlı ailelere yardıma başladı
Halihazırda Rohingya Müslümanlarına yardımlarını aralıksız sürdüren ve kurban çalışmaları için bölgede bulunan İHH İnsani Yardım Vakfı, katliamdan kaçanlara acil gıda yardımı ulaştırdı. Ayrıca her aileye 15 dolarlık bir nakdi yardımda bulunuldu.
Paket içeriği
-20 kilo pirinç
-2 kilo mercimek
-2 kilo un
-2 kilo tuz
-2 litre sıvı yağ
Acil İhtiyaç listesi
-Gıda malzemeleri
-İlaç ve Tıbbı malzeme
-Branda
-Çocuk maması
-Elbise
-Hijyen ve yaşam malzemeleri
İHH, bölgede Arakanlı Müslümanlara yardımlarını düzenli olarak sürdürüyor. Önümüzdeki günlerde İHH ekipleri kurban çalışmaları ve acil yardım çalışmaları kapsamında bölgede yardımlarını artıracak.
Olayların geçmişi
Birlemiş Milletler raporlarına göre Rohingya Müslümanları, dünyada en çok haksızlığa uğrayan, zulüm gören etnik gruplardan biri.
Myanmar hükümetinin yok sayma politikaları ve Budist çetelerin saldırıları, Müslümanların bu bereketli topraklardan silinip yok edilmesini amaçlıyor. Toplam nüfusu 3.5 milyonu bulan Rohingya Müslümanlarından yalnızca 800 bini anavatanları Arakan’da yaşayabiliyor. Geriye kalanlar ise farklı ülkelerde mülteci.
Yaklaşık 250 yıldır baskı ve şiddet altında yaşayan Arakanlı Müslümanlar, farklı tarihlerde defalarca katliama uğradı. 1942 yılında Minbya kasabasında yaşanan katliam da bunlardan biri. O yıl Budist çeteler, korkunç bir şekilde kadın çocuk demeden Müslümanları mızraklarla katletti. Kadınları, tecavüz ettikten sonra vahşice öldüren çeteler, katliamın ardından bölgeyi yağmaladı. Kısa sürede bütün Arakan’a yayılan ve yaklaşık 40 gün süren saldırılarda en az 150.000 Arakanlı Müslüman katledildi, köyler yağmalanarak yerle bir edildi. Benzer olaylar daha sonra defalarca tekrarlandı. Budist saldırılarının benzeri Haziran 2012’de ve Ekim 2016 tarihlerinde gerçekleşti ve yine binlerce Müslüman katledildi.
Myanmar'da insanlar katlediliyor. Katliam o kadar büyük boyuttaki 4 milyondan fazla Müslüman nüfusu 30 yılda 1 milyon çizgisine dayandı. Sadece son üç günde Myanmar'ın Arakan eyaletinde 3 bin Müslüman katledildi, 100 binden fazla Müslüman da yerinden edildi. Bütün bunlar bir plan dahilinde kasten yapılan soykırımdır. Peki bu durumda biz ne yapabiliriz?
Önce kendi hükümetimizi ve dünyayı gerçekten bir “çözüm” istediğimize ikna etmemiz gerekiyor. Dünyayı ikna edersek, yani gerçekten bu sorunun çözülmesini isteğimizi ifade edersek kısa zamanda çözülür. Medyada gördüğümüz o işkence ve katliam görüntülerine “Üzülmüyoruz, numara yapıyoruz, riyakârız” demiyorum. Tabii ki üzülüyoruz, gerçekten çok üzülüyoruz. Ama üzülmemiz, çözüm istediğimiz anlamına gelmiyor.
Önce sistemi anlayalım. Dünyada işler şöyle dönüyor. Sistem, üç merhaleden oluşur ve “Samimiyetin gücü” denilir. Devletler ancak samimiyetin gücü karşısında ikna olurlar, savaşlar “Samimiyetin gücü” üzerinden kaybedilir ya da kazanılır.
Birinci merhale: Bu çağda hiçbir “seçilmiş” hükümet halkından bağımsız, halkın çoğunluğunun talep etmediği bir aksiyona girişemez. İktidarlar karar veriyor gibi görünebilir ama bu kararların ana hatları ve sınırları aslında çoğunluk tarafından belirlenmiştir ve güncellenerek belirlenmeye devam eder. İktidarlar çoğunluğun talep etmediği ya da hoşuna gitmeyecek faaliyet gerçekleştirmezler; çünkü ısrar ederlerse iktidarda kalamazlar. O yüzden iktidarlardan ahlaki olarak doğru olanı, dini olarak helal olanı yapmaları değil çoğunluğun istediği şeyleri yapmaları beklenir. (Bu çağın siyaset sisteminin kendi içindeki bu çelişkileri ayrı bir felsefesi tartışama…) İktidar halkı hoşnut etmek ya da liderlik karizmasıyla çoğunluğu hakikate ikna etmek zorundadır. Aksi takdirde en parlak hükümetler bile ilk seçimde eski hükümet olurlar. O halde ilk soruyu soralım: Türkiye halkı (çoğunluk) Myanmar konusunda hükümetinden bir şey talep ediyor mu?
İçinizden cevap verin ve devam edelim.
İkinci merhale: Düşman ya da daha hafif söylenişiyle rakip ülkenin bir devlet yetkilisi size bir şey söylediğinde ilk olarak o ülkenin kamuoyunun “söylenenin” arkasında olup olmadığına bakılır ve ona göre ciddiye alınır ya da “kuru gürültü” olarak diplomasinin tozlu arşivlerine kaydedilir. “Birlik” denilen büyük güç buradadır işte. Halk hükümetinin arkasında duruyorsa o hükümet güçlüdür ve sözü geçer. Tam da bu sebeple yabancı devletler, rakip ya da düşman ülkelerdeki toplumsal fay hatlarını çok severler ve gizli ya da açık olarak desteklerler. Bu yüzden din, mezhep, ırk, ideoloji ya da aklınıza gelebilecek alternatif aidiyetler dış politika pazarlıklarında besleyici damarlardır. Mesela siz masaya doğalgaz için oturursunuz ama masada önünüze bu toplumsal faylar ve o fayların içindeki çatışma, bölünme potansiyeli getirilir ve bunlarla tehdit edilirsiniz. O yüzden her devlet başka bir devletin içindeki bu fay hatlarını, “Farklılığı destekliyoruz, çoklu kültür, azınlık hakları vs…” gibi siyasi taktiklerle desteklerler. Desteklerler, çünkü pazarlıklar sırasında karşı devleti tehdit etmek için kullanacakları potansiyel, çatışma, ayrışma ve bölünme enerjileri diri tutmak isterler. Bu sebeple İslam sosyolojisinde ideal toplum tarif edilirken; “İslam fikirde birlik aramaz itikatta birlik arar” diye tarif edilir. İslam’ın ideal toplum yapısında farklı fikirler ve hürriyet vardır ama aynı zamanda itikatta sağlanmış birlik sayesinde şeytanın arasına sızabileceği ayrılıklar ortadan kaldırılmıştır.
Diplomatik bir toplantıda Türkiye adına konuşan bir yetkili taleplerini sıraladığında karşı taraf şöyle cevap verir: “İstekleriniz makul ama Türkiye halkı gerçekten bunu istiyor mu acaba? Malum Türkiye birlik halinde değil, Kemalistler, İslamcılar, Fetullahçılar, Aleviler, Kürtler, Türkler, sermaye gibi toplumsal katmanlarınız var ve biz hükümetinize saygı duyuyoruz ama bu katmanlara da saygı duyuyor onların da görüşlerini dikkate alıyoruz.” İşte toplantıyı bitiren cevap ve Türkiye kaybetti. Hani “Birlikten kuvvet doğar” derler ya, hah işte doğan kuvvet buydu. Yabancı devletler bilmeli ki biz fikirleri farklı olabilen ama itikatta birlik halinde bir ülkeyiz. 15 Temmuz bu yüzden önemliydi. Avrupa halklarının çoğunluğu itikatta birlik halindedir mesela. Liberal, demokrat, muhafazakâr, ırkçı, faşist, sosyalist, Katolik, Protestan, Ortodoks, hedonist vs. aklınıza ne gelirse bütün ayrılıkları bir yere kadardır. Ama dünya tahayyülünde itikatları birdir. O yüzden onlarda koalisyonlar başarılıdır bizde ise ölümcül krizler demektir.
Şimdi bu durumda bir pazarlık masasında Türkiye’yi temsil eden diplomat, başbakan, cumhurbaşkanı istediği kadar anlatsın; ne anlatırsa anlatsın konuştukları arkasındaki birlik kadar etkilidir. Çünkü iktidarları uluslararası ilişkilerde güçlü yapan ordular değil arkasındaki halkın birliğidir. Birlik dağıldıysa o ülke her masada güçsüzdür.
Üçüncü merhale: Bedel ödemeye hazır olmak. Hükümet, Arakan ile ilgili tavır koymaya kalkarsa bu tavır sadece Myanmar'a karşı olmayacaktır. Görünürde Hindistan ama aslında İngiltere'ye tavır konulacaktır. Sadece İngiltere olsa iyi. Çin’e de tavır konulacaktır, Hindistan’a da... Şimdi Arakan'da yaşanan katliam için hani o göğsümüzü sıkıştıran, tweet attığımız ve dualar ettiğimiz katliam için Hindistan'a, Çin'e, İngiltere'ye yaptırımlar uygulamalı ve Myanmar hükümetini tehdit etmeliyiz. Mesela oradaki şehitliğimizi korumaya gitmeliyiz diyelim. Zamanında işgalci İngilizler Irak’taki Türk askerlerini Myanmar’a götürüp orada kurşuna dizmişlerdi. O askerimizin şehitliği hâlâ orada duruyor ve tehlike altında mesela. Bu durumda önümüzdeki hafta işler ciddi karışabilir ve uzun yıllar sürecek başta ekonomik olmak üzere birçok sahada bedeller ödeyebiliriz. Hazır mıyız bedel ödemeye? O çok beğendiniz ve arada sırada indirim kampanyalarına baktığımız arabadan, evden, telefondan, kızın nişanından falan hep feragat etmemiz gereken bir döneme giriyoruz yani. Kabul mü?
Biraz önce üç merhaleden oluşan basit bir samimiyet testi yaptık hep birlikte.
Sizce sonuç ne çıktı?
Bence de öyle...
O halde elimizde (şimdilik) samimiyetin gücü yoksa onu kazanmak için şöyle mücadele etmeliyiz.
Birincisi: Myanmar neresi, Budist katiller kim, niye öldürüyorlar, ne zamandan beri öldürüyorlar, biz niye müdahale etmeliyiz, Fransızlar Cezayir'de milyonlarca Müslüman’ı öldürürken sessiz kalarak bu dünyada ne kaybettik, ahirette ne kaybettik, Amerika ve İngiltere, Irak'ta bir buçuk milyon Müslüman’ı öldürüp işkence ederken sessiz kalarak bu dünyada ne kaybettik, ahirette ne kaybettik, biz kimiz, Myanmarlılar kim, “Milleti İbrahim ümmeti Muhammed” ne demek...
İkincisi: “Sıra ne zaman bize gelecek?” Putin, Trump, Hamaney, İngilizler’in ve sömürgelerinin Kraliçesi, Merkel, Kral Selman ya da Netanyahu bize daha beterini yapmak için hangi fırsatları kolluyorlar? Ellerine fırsat geçse niye bize daha beterini yaparlar?
Üçüncüsü: Batı’nın vicdanına sığınma ve balinalarla kıyaslama hatasından vazgeçmeliyiz.
Arakanlı ya da Suriyeli bir mazlumun resmiyle balina resmini yan yana koyarak yaptığımız kıyasla ne murad ediyoruz?
Batı’nın ne kadar ikiyüzlü olduğunu ifade ediyoruz. Eeee? Kendi siyasi görüşlerimizi ve ideolojimizi savunmak için mazlumları istismar ettik yani.
Bu sayede bir Batılı’nın merhamet edip bize katılacağını umut ediyoruz? Yani katilinin vicdanına sığınan gafil Müslümanlarız.
Bu ikisi de hem gereksiz hem ahmakça hem de zararlıdır...
Dördüncüsü: Arakan konusunda çalışan STK'ların etrafına toplanmalıyız. Ömrünü oralara dokunmak, oralara yardım götürmek, oraları anlayıp bize anlatmaya adamış insanların etrafına toplanmalıyız.
Ve son olarak bol bol dua etmeliyiz. Bu dünya değişecekse eğer; samimiyet ve ihlasla değişecek…
Geçtiğimiz Cuma günü Myanmar'da polis karakollarının basılmasıyla şiddeti artan Arakanlı Müslümanlara yönelik baskı sonucu 200'ü aşkın Müslüman katledildi. Bölgedeki son durum hakkında yerel kaynaklar 800'ü aşkın Müslüman'ın da yaralandığını bildirdi.
ÖLENLERİN YARISI ÇOCUK
Cuma sabahından beri Myanmar askeri tarafından başlatılan operasyonlarda şimdiye kadar yaklaşık 200 Rohingyalı Müslüman öldürüldü. Ölenlerin yarısı çocuk ve kadınlardan oluşuyor. Yaralı sayısı 800'ü geçmiş durumda. Bangladeş hükümeti mülteci girişini engellese de son birkaç günde 10 ile 15 bin arası Myanmar'ın Rohingyalı Müslümanları Arakan'dan yasadışı yollarla Bangladeş'e giriş yaptı. Yaklaşık 40 bin Rohingyalı Müslüman Bangladeş'e giremediği için sınıra yakın dağlık bölgede sığınmış halde…
KATLİAM GÖRÜNTÜLERİ VE BİRLİK ÇAĞRISI TIKLAYINIZ
MÜSLÜMANLARA AİT EVLER YAKILDI
Buthidaung, Maungdaw ve özellikle Rathedaung bölgelerinde Rohingyalı Müslümanlara ait 300'dan fazla ev, cami, Kuran kursu - medrese, okul ve dükkân yakılırken, 30'a yakın köyden insanlar can güvenliği için köyleri terk edip dağlık bölgelere sığındı. Maundaw, Buthidaung ve Rathedaung'da Myanmarlı askerler tarafından Müslümanlara kaşı operasyonlar halen devam etmekteydi.
Arakan’da Katliam Nasıl Başladı ?
Rohingya’da müslüman azınlığa karşı başlatılan soykırım, Budist Rahiplerin 3 müslüman gencin üzerine attıkları iftiranın alevlenmesi ile başladı.
Öncelikle 3 kişilik bir Budist Rahip grubu, 26 yaşındaki Burmalı bir kadına tecavüz edip ardından onu öldürdüler. Kadına tecavüz eden 3 kişiden birisi, kendisinin erkek arkadaşıydı ve kısa süre önce kadın tarafından terkedilmişti. Fakat aynı kadına tekrar geri dönmek istemesine rağmen, kadın tarafından reddedildi. Bunun ardından aynı kadın kendisine farklı bir erkek arkadaşı buldu. Bu durumu kaldıramayan eski erkek arkadaşı, yanına 2 kişiyi de alarak önce kadına tecavüz etti ve daha sonra da onu öldürdüler.
Katil Budist Rahipler, öldürdükleri kadının cesedini, bölgede bulunan bir müslüman köyünün yakınlarına bırakıp kaçtılar. Cesedin bulunmasının ardından yetkili Budist Rahipleri ve Burma Hükümet yetkilileri kadının başına gelen hadiselerden ötürü müslümanları sorumlu tuttular. Neticede 3 tane masum müslüman genç tutuklandılar. Tutuklanan gençlerden bir tanesi dövülerek öldürüldü. Diğer ikisi de mahkeme tarafından ölüm cezasına çarptırıldı. Böylece hükümet, bir iftira vasıtası ile tüm dünyanın gözü önünde müslümanlara karşı bir soykırımın ilk tohumlarını atmış oldu...
Bu hadiseyi takip eden aylarda, bir çok radikal rahip, Burma içerisinde ve dışarısında Rohingyalılara karşı bir anti-propoganda başlattılar. Burmalılara karşı kullandı slogan şöyleydi ; “Rohingya Burmanın bir vilayeti değildir. Onlar Bangladeşten gelen illegal göçmenlerdir”...
Anti-Rohingya Propogandalarından bir kare...
Daha sonra bu gösteriler, bir takım hükümet yetkililerinin katılımı ve desteği ile amacından saptırılarak çizgiden çıkmıştır.
Soykırım nasıl başladı ?
3 Haziran 2012 – Arakan şehri güneyinde bulunan Toungup şehir merkezinde, 8 müslüman hacı ve yanlarında bulunan 2 otobüs muavini ve bir kadın, Budist Rahipler tarafından öldürüldüler. 5 kişi ise kaçarak canlarını kurtarabildi. Hadise olduğu sırada öldürülen hacılar Thandwe’deki Thetsa mescidindeki bir dini merasimden ( islami/ilmi bir toplantı ya da münazara ) dönüyorlardı.
Öldürülen müslüman hacıların cesetleri...
Hacıları taşıyan otobüs, dönüş yolundayken terörist Budist rahipler tarafından durduruldu. Durdurulan otobüsün plakası 7(Ga)7868’dir. Rahiplerden birisi kapıya gelerek “Hepiniz inin aşağıya” diye seslendi. Otobüs şöförü ve muavin müdahale etmek istediler, otobüste herhangi yabancı birisinin olmadığını söylediler. Buna rağmen budist rahipler ilk olarak onları dövmeye başladılar. Daha sonra otobüsün içine dalan Budistler müslüman hacıları döverek otobüsten dışarı çıkardılar. Sayıları 300’ü bulan Budistler, müslüman hacıları yolun ortasına alarak ölünceye kadar dövdüler. Buna rağmen ne bir polis ne de bir hükümet yetkilisi olaya müdahale etmedi. Ne olay sırasında ne de olay bittikten sonra...
Otobüs baskını sonrasında dövülerek öldürülen müslüman hacılar...
Dövülerek hayatlarını kaybeden 8 hacının kimlikleri şu şekildedir ;
Muhammed Sharif - Taung Twin Gyi şehrinden
Muhammed Hanif - Taung Twin Gyi şehrinden
Shafield Bai - Taung Twin Gyi şehrinden
Aslam Bai - Taung Twin Gyi şehrinden
Balai Bai - Taung Twin Gyi şehrinden
Shuaib - Taung Twin Gyi şehrinden
Salim Bai – Myaung Mya şehrinden
Lukman Bai – Myaung Mya şehrinden
Ve bunlarla birlikte otobüste görevli olan bir karı-koca çift dövülerek öldürüldüler.
Diğer 5 müslüman hacı bu katliamdan kaçarak kurtulmayı başardılar. Rahipler kazandıkları bu zaferi ( ?) yola attıkları cesetlerin üzerlerine tuvaletlerini yaparak ve içtikleri şaraplarından dökerek kutladılar. Buna rağmen hiçkimse tutuklanmadı ve bu katillere karşı herhangi resmi bir soruşturma dahi açılmadı. Cesetler aynı günün akşamında Thandwe de toprağa verildiler.
Myanmar ordusundan Müslümanlara saldırı
32 kişinin hayatını kaybettiği saldırılar sonrası Myanmar ordusu Müslüman Arakanlılara yönelik saldırılarını artırdı.
Myanmar'da polis karakoluna düzenlenen saldırı sonucunda 11'i güvenlik personeli olmak üzere 32 kişinin hayatını kaybetmesi sonucu Myanmar güçleri Arakanlılara yönelik saldırılarına hız verdi.
Bölgeden gelen video ve fotoğraflarda Myanmar Ordusu'na ait helikopterlerin Müslüman Arakanlıların yaşadığı bölgelerde keşif uçuşları yaptıkları gözlenirken, bu helikopterlerden açılan ateş sonucu çok sayıda Myanmarlının hayatını kaybettiği öğrenildi.
Arakan, Myanmar’ın kuzeybatısında yer almaktadır. Arakan nüfusunun önemli çoğunluğunu “Rohingya” Müslümanları ile Budist “Rakhine”ler oluşturmakta. İslam, Arakan’da 8. yüzyıldan itibaren bölgeye gelen Müslüman tüccar ve dervişler vasıtasıyla yayıldı. Arakan’da 1430’da bir İslam devletinin kurulduğu ve bu devletin 1784 yılında Budist krallık tarafından işgal edilinceye kadar 354 yıl bağımsız bir devlet olarak kaldığı bilinmektedir.
1948 yılından beri Budist Myanmar devletinin işgali altında bulunan Arakan’daki Müslümanlar, büyük baskı ve kısıtlamalar içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışımakta. Bölgede Müslümanların evlenmeleri, seyahat etmeleri ve okumaları yasaktır. Müslüman çocukların sadece ilkokula kadar okuyabilmelerine izin veriliyor. Müslümanların seyahat yasakları o kadar geniş ki başka bir kasabaya ailelerini ziyarete gitmek için bile izin almaları gerekiyor.
1 Milyondan fazla Arakanlı Müslüman başta Bangladeş olmak üzere Pakistan, Malezya, Suudi Arabistan’da çok kötü şartlarda mülteci olarak yaşam savaşı vermektedir. Kamplarda açlıktan toplu ölümler alışılagelmiş bir durum haline gelmiştir.
Arakan nerede?
Bangladeş-Burma sınırının 50.000 kilometre karelik bir alanında bulunan Arakan, Myanmar’ın 7 eyaletinden biri. Batı’da Bengal körfezine sınırı var. Bilindiği kadarıyla milattan önce 3. Yüzyıla dayanan bir geçmişe sahip olan bu eyalet çoğu krallığa ev sahipliği yapmıştır. Asıl nüfusu 4 milyondan fazladır. Fakat uğradıkları zulüm ve sürgünlerden dolayı bu nüfusun yalnızca 1,5 milyonu bölgede tutunmayı başarabilmiştir. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde de bu nüfus 1 milyona indi. Geri kalan nüfus ise başka ülkelerde mülteci durumundadırlar.
Sık sık Müslümanlara yapılan zulümlerle gündeme gelen Arakan’da durum zannettiğimizden daha kötü. Yeni sandığımız bu zulümler aslında 250 yıldır sürüyor. Tarihinin en büyük soykırımını 29 Mart 1942’de yaşayan Arakan’ın Minbya şehrine bağlı Çanbilli Köyünde kısa bir süre içinde 150.000 Müslüman, Budist rahipler tarafından katledildi, nüfusun büyük çoğunluğu ise yurtlarından sürüldü.
Zaman zaman baskınlar yapılsa da Müslüman köylerinde normal yaşam sürdürülmeye çalışılıyordu.
Peki bu zulümler ne zaman nüksetti?
Tüm dünyada olduğu gibi Myanmar’da da ölümlere/katliamlara bir kılıf bulunmuş ve bu bahanelerle zulümlere izin bulunmuştur.
Geçtiğimiz yıllarda 3 Budist rahip, Burma’lı bir kadına tecavüz edip öldürdü ve cesedini bölgedeki bir Müslüman köyünün yakınlarına bırakıp kaçtı. Kadının cesedini bulunmasının ardından Budist Burma hükümeti yetkilileri olaydan Müslümanları sorumlu tuttu ve 3 masum Müslüman tutuklandı. Bunlardan biri dövülerek katledilirken diğer iki Müslüman da idama mahkûm edildi. Böylece soykırım ve katliam bahanesi bulunmuş oldu.
Takip eden günlerde radikal Budist gruplar, Rohingya Müslümanlarına karşı anti-propaganda başlattı ve onların Bangladeş’ten gelen mülteciler olduğunu iddia ederek sınır dışı edilmelerini istedi. Budist hükümet yetkilileri de bu gösterilere katılıp destek verince soykırıma yeşil ışık yakılmış oldu. Bu gösterilerin ve kışkırtmaların başında Aşin Virathu isimli rahip ve 969 lakaplı Budist örgüt bulunuyor. Bu rahip Müslümanları, Myanmar’ın en büyük düşmanı olarak nitelendiriyor. Ve sosyal medya üzerinden Budistleri Müslümanlara karşı örgütlüyor.
Soykırım başlıyor..
3 Haziran 2012’de Arakan’ın Thandwe kentinde bulunan Thetsa mescidindeki bir dini törenden dönen 8 hacı ve beraberlerinde bulunan 3 kişi, Budist çeteler tarafından katledildi. 300 kişilik Budist grubu, törenden dönen Müslümanları taşıyan otobüsü durdurup hacıları döverek şehid etti. Fakat ne olay sırasında ne sonrasında polis veya güvenlik güçleri olaya müdahale etmedi. Olayla ilgili bir tek tutuklama veya soruşturma dahi yapılmazken, aynı günlerde iç güvenliği tehdit ettikleri gerekçesiyle Müslümanların yaşadığı bölgelere baskınlar yapılmaya başlandı.
Budist çeteler köyleri yakıp yağmalarken güvenlik güçleri de onların güvenliğini sağlamakla görevlendirildi. Olaylar soykırıma doğru giderken deniz yoluyla Bangladeş’e ilticalar başlamıştı. Karşı taraftan uzanacak bir yardım eli beklemişlerdi fakat kıyıya yanaşan botlar, Bangladeş güvenlik görevlileri tarafından tekrar geri çevrilince günlerce aç ve soğukla denizde kalan Arakan’lıların bir çoğu açlıktan ve hastalıktan vatanlarından çıkarılmanın hüznü ile yaşamlarını yitirdi. Yaşa dışı yollarla Bangladeş’e giren mültecilere yardım edenlere hapis cezası verildi ve Arakan’lı Müslümanlar sınır dışı edildi. Bu tarihlerden itibaren Müslümanlar her geçen gün farklı zulümlere maruz kalmış, kaçabilenler komşu ülkelerdeki derme çatma kamplarda yaşamına devam etmeye çalışmış, kaçamayanların ise evleri yakılıp yağmalanmış, erkeklere işkence edilmiş, çocuklar ve kadınlar yanan evlerin içine diri diri atılıp yakılmıştı.
Tüm dünyanın gözü önünde yapılan bu katliama karşı hiçbir devlet elle tutulur bir adım atmıyor. Myanmar askerleri ve Budist çeteler önceden belirlenen bölgelere helikopter destekli baskın yapıp medreseleri ve evleri tahrip ederken, kaçan Müslümanlar güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürülüyor.
1982’de kabul edilen yasa ile ‘devletsiz’ sayılan Arakan’lı Müslümanlar, ülke içinde vatandaşlık hakkına sahip değiller. Tutuklanan hiçbir Rohingya Müslümanından haber alınması mümkün değildir. Bir köyden diğer köye izinsiz gidilmesi durumunda 7 yıl hapis cezası veriliyor. İzini istendiğinde ise izin verilmiyor. 9’dan sonra sokağa çıkmak yasak. Hiç hiçbir Arakan’lı Müslüman devletin imkanlarından yararlanamaz, hastalandığı zaman devlete ait hastanelere gidemez, devlet dairelerinde çalışamaz ve bir kimliğe sahip olamaz. BM tarafından ‘Dünyada en çok zulüm gören topluluk’ olarak adlandırılan Arakan’lı Müslümanlar dört bir taraftan zulümle kuşatılmış halde varlıklarını sürdürmeye çalışıyor.
Geçtiğimiz Ekim ayında sınır karakollarına düzenlenen saldırılar ile daha da şiddetlenen olaylardan kaçıp kamplara sığınan Müslümanların anlattıkları yaşanan zulmü fazlasıyla gözler önüne seriyor.
Paungzerr köyünden kaçıp Bangladeş’e yerleşen bir Arakan’lının anlattıkları tüyleri ürpertecek cinsten. “Köyümüze gelen çeteler önce erkekleri, kendilerinin geleceği hakkında konuşma yapılacağı bahanesi ile köyün meydanında oyaladılar. Arkalarından gelen Budist Rahip ve polisler kadınlara tecavüz ettiler. Daha sonra işkence ile öldürülen kadınlar köyün meydanında atıldı, erkeklerin ise çoğu tutuklandı.”
“İki çocuğum ve eşim boğazları kesilerek öldürüldü, buna şahit olan kardeşim aklını yitirdi. 3 çocuğumdan haber alamıyorum.”
Mülteci Krizi..
İnsan Hakları ‘İzleme’ örgütünün (HRW) ‘Yapabileceğiniz tek şey dua etmek’ isimli raporunda ülke dışındaki mülteci sayısı şu şekilde açıklandı.
500.000 – Bangladeş
200.000 – Pakistan
600.000 – Suudi Arabistan
100.000 – Malezya
55.000 – Körfez Ülkeleri
10.000 – Hindistan
Müslüman olduğu için Malezya’ya göç etmeye çalışan Arakan’lılar, insan tacirleri tarafından önce Tayland’daki kamplara yerleştiriliyor. Ardından ailelerinden fidye isteyen tacirler ödenen fidyenin ardından Malezya’ya götürülüyor. Bazen fidye ödenmesine rağmen mülteciler alıkonuluyor, kadınlar fuhşa zorlanırken erkekler infaz ediliyor.
Geçen yıl bunun gibi 28 kampa baskın yapan Tayland güvenlik güçleri bine yakın göçmen cesedi bulmuştu. Yalnızca Tayland’da değil, Bangladeş’in birçok kampında çocuklar kaçırılıyor, erkek çocuklar organ mafyalarına verilirken kız çocukları da fuhuş için kullanılıyor. Gelen mültecileri ülkesinde istemeyen Bangladeş ise tüm olanlar karşısında sessiz.
Neden Arakan?
Ortadoğu coğrafyasındaki zulüm ve işgallerden malum olduğu üzere zalim batı, zengin yeraltı kaynağına sahip bu ülkeyi sömürmek için darbe yoluyla yönetimi elinde tutuyor. Bölgedeki Budistleri Müslümanlarla karşı karşıya getiren hükümet böylelikle ülkenin doğal kaynakları ile gelişmesine engel oluyor. Çin, doğal gazı ülkeye çektiği tahliye sistemi ile sömürürken, İngiliz sömürgeciler ise yüzyıllardır ülkenin üzerinden kara bulutlarını çekmiyor. Asıl korkunç olan ise WikiLeaks’in yayınladığı bir raporda geçenler. Amerika’nın diplomatik yazışmalarını sızdırıldığı raporda ‘ABD, Kuzey Kore ile beraber Myanmar ormanlarında bir nükleer tesis kuruyor. Bunun için de ülke içinde karışıklık çıkarılmasına yardımcı oluyor.’
Son Durum:
Hükümet destekli baskınlar ve katliamlar eyalet çapında sürüyor. Binlerce Müslüman evsiz ve ibadethanesiz yaşamlarına devam etmeye çalışıyor. Hükümet basın mensuplarının ülkeye girişine engel olduğu için sağlıklı haber almak çok zor. Batı ve insan hakları örgütleri her zamanki gibi izlemeye ve endişelenmeye devam ediyor, Fakat Türkiye dışında hiçbir ülke ciddi anlamda yardıma koşmuyor. Son derece sağlıksız ortamlarda yaşayan Arakan’lı Müslümanlar dünyadan kendilerine uzanacak bir yardım eli bekliyor.
Arakan ve diğer mazlum halklara uzatamadığımız elimizi her daim göğe açmalı ve kardeşlerimiz için Rabbimizden yardım talep etmeliyiz. Aksi takdirde zulüm gören Müslüman kardeşlerimiz ahiret gününde bizden davacıdırlar.
BİRLİK ÇAĞRISI "GELİN SESİMİZİ DÜNYAYA DUYURALIM"
İdeoloji adam yaşatmaz adam öldürür. Aynı Arakanlı kardeşimin öldürüldüğü gibi. Buna öldürülmek denmez. Bunu vahşi hayvanlar bile birbirine yapmaz. Ne demek bir insanı diri diri yakmak, kolunu bacağını kesmek. Kafalarını derilerini yüzmek.
Avrupa, uydurma Yahudi Soykırımının binlerce filmini çekedursun. Sen izleye dur. Sen Arakanı bile izlemiyorsun sen Arakan karşısında uyuyorsun. Uyan be kardeşim! Bu yazıyı okuyabiliyorsan internet kullanabiliyorsun demektir. İnternet kullanıyorsan bil ki internet, duadan sonra ki en güçlü çığlıktır, ses duyurmadır modern hayatta. Gerçi ne modern hayatı. Oradaki Müslümanların sırf Müslüman diye bebek, çocuk, yaşlı, kadın dinlemeden.... Neyse Müslüman Allah rızası için uyan. Dünyayı ayağa kaldıralım. İzlemedin mi hiç televizyonlardan yalancı soykırımlara karşı dış mihraklar nasıl el ele verdiklerini. Uyanman için müslüman olmana da gerek yok. Uyan ey insanlık. Kabil'den buyana böyle vahşet görülmedi.