Bangladeş Neresi, Arakanlı Müslümanlar Bangladeşe Gidiyorlar

Arkandan son dakika haberlerini sitemizden bulabilirsiniz. Bangladeş nerede, arakanlılar bangledeşte mi yaşayacaklar, bangladeş müslüman mı?

Bangladeş Neresi, Arakanlı Müslümanlar Bangladeşe Gidiyorlar

Bangladeş Müslüman Halk Cumhuriyeti, Güney Asya'da bulunan Müslüman bir devlettir.

1971 senesine kadar Pakistan'ın "Doğu Pakistan" adlı eyaleti, daha önceleri de İngilizlerin Kıta Hindi'nde Bengal eyaleti idi. Kuzey-güney arası 625, doğu-batı arası 304 kilometredir.

Tarihçesi

Bangladeş, M.Ö. bölgede hüküm süren büyük devletlerin, M.S. 750-1200 arasında yerel Palas Hanedanların hakimiyeti altında kaldı. Onuncu asırdan itibaren Müslümanlar bölgeye hakim olmaya başladılar.

Bangladeş 12. asırdan 1757 yılına kadar Müslümanların idaresinde, 1757'den 1905 yılına kadar İngilizlerin hakimiyetinde kaldı. 1947 yılında da Müslüman kesimi "Doğu Pakistan" adıyla Pakistan'ın bir eyaleti oldu. 1969 yılına kadar Pakistan'ın eyaleti olarak kaldı. 28 Kasım l969'da meclis üyelerinin teşkili için yapılan seçim propagandaları esnasında Mucib-ür-Rahman ve onun "Avami Partisi" seçim propagandalarını Doğu Pakistan'a muhtariyet vereceği vadi üzerine kurmuştu. Aralık 1970'de yapılan seçimler neticesinde Avami Partisi 313 sandalyeden 167'sini aldı. 1 Mart 1971'de Millet Meclisinin teşkili ertelendi. Bu durum Doğu Pakistan'da meşru hakların ihlali sayıldı ve genel greve gidildi. Bunun üzerine ordu, grevcilerin üzerine gitti ve iç harp başladı. Bir kısım halk da Hindistan'a sığındı. Bu arada Hindistan-Pakistan Savaşı başladı.

BUDİSTLER ÖLDÜRDÜKLERİ MÜSLÜMANLARI YİYORLAR MI TIKLAYINIZ

1971 Aralık ayında savaş bittiğinde Hindistan, Doğu Pakistan'ın büyük bir bölümünü işgal etmişti. Hindistan burayı iki hafta kadar kontrol altında tuttu. 22 Aralık 1971'de Mucib-ür-Rahman'ın liderliğinde Bangladeş Müslüman Halk Cumhuriyeti kurulduktan sonra, Hindistan ülkeyi terk etti. Mucib-ür-Rahman ve Avami Partisi'nin iktidara gelmesiyle karışıklıklar dinmedi. 15 Ağustos 1975'te yapılan darbe ile Mucib-ür-Rahman ailesi ile birlikte öldürüldü. İdareyi Kandahar Mustak Ahmed ele aldı. 3 Kasım 1975'te Dakka garnizon komutanı Tuğgeneral Halid Müşerref, Mustak Ahmed'i devirdi. Ancak kendisi iktidarda sadece dört gün kalabildi.

7 Kasım 1975 tarihinde General Ziya-ür-Rahman bir darbe ile Halid Müşerref'i devirdi. Ziya-ür-Rahman zamanında ordu uzun müddet siyasetten uzak durdu. 1977 yılında yapılan seçimleri Ziya-ür-Rahman kazandı ve geçici olsa da, siyasi istikrar temin edildi. 30 Mayıs 1981 tarihinde bir grup subay ve askeri birlik başarısız bir darbe yaptılar. Ziya-ür-Rahman'a bağlı birlikler darbeyi bastırdılar. Ancak darbe esnasında Ziya-ür-Rahman öldürüldü. 15 Kasım 1981'de seçim yapıldı ve Milli Birlik Partisi lideri, öldürülen Ziya-ür-Rahman'ın yardımcısı Abdüssettar, oyların % 66'sını alarak devlet başkanı oldu. Ancak siyasi istikrar yine temin edilememiş ve kargaşa bitmemişti. Nihayet hükumet, Milli Güvenlik Kurulu kurulmasını kabul etti ise de, gerginlik durmadı. Sonunda Genel Kurmay Başkanı Muhammed Erşad, askeri bir darbe ile Abdüssettar'ı devirerek idareye el koydu. Askeri idare iki sene iş başında kalacağını ilan etti. 21 Mart 1985'te yapılan referandumda Erşad'ın devlet başkanlığında kalması onaylandı. Diktatörlük ve otoriter bir rejimle ülkeyi yönettiği söylenen Muhammed Erşad'ın geniş çaplı kitle gösterileri neticesi istifa etmesi üzerine 6 Aralık 1990 senesinde Şahabeddin Ahmed devlet başkanlığına vekaleten getirildi. 19 Eylül 1991 senesinde yapılan seçimleri kazanan (Ziya-ür-Rahman'ın dul eşi) Halide Ziya başbakan oldu.

Fiziki yapısı

Bangladeş daha ziyade Kıta Hindi'nin Ganj (Padna), Jamune (Brahma Putra)Nehrinin aşağı kolu ile Meghna gibi önemli nehirlerinin deltasında oluşan alüvyonlu ovalardan meydana gelir. Bu nehirler birleşerek Bengal Körfezinde bir delta içinde akarlar. Ovaların büyük bir kısmının denizden yüksekliği 9 metreyi geçmemektedir. Bu sebeple her yıl yağışlı mevsimlerde ırmakların kabarmasıyla ovalar seller altında kalırlar. Bu sel baskınlarının en büyüğü 1974 yılında olmuş ve ülkenin % 70'i sular altında kalmış, 2 bin insan ölüp, yüz binlerce insan evsiz, barksız ve aç kalmıştır. Jamuna Irmağının kolları olan Tistua ve Astrai ırmakları, ovanın kuzey bölümünden geçerler. Bu bölgede çok sayıda bataklık ve sazlık bulunmaktadır. 9300 kilometrekarelik bir yer kaplayan Barind Ovası, orta kesimde 6350 kilometrekarelik yer kaplayan Madhupur Platosu ve Meghna Irmağının doğusundaki Lalmai Tilas bölgeleri, alüvyonların meydana getirdiği başlıca plato alanlarıdır. Feni Irmağının güneyinde uzanan Chittagong bölgesi, tepeler, vadiler ve ormanlarla kaplıdır. Buraları ülkenin başlıca dağlık bölgesidir.Yüksekliği ortalama 600 metredir.

İklimi

Genel olarak Muson iklimi görülür. Ükeye düşen yağış miktarı yüksek olup, metrekareye 1270-5080 mm arasında değişir. Nem oranı yüksekliği, bunaltıcı sıcaklara sebeb olmaktadır. Ocak ayında en yüksek sıcaklık 25-26oC arasında değişmektedir.Yazın ise 30-35o'ye kadar ulaşır. Yıllık siklonlar ülkeye büyük zararlar vermekte, bilhassa sahil şehirlerinde büyük hasara sebep olmaktadır. 1970 yılındaki bir fırtınada 500 bin insan ölmüş ve yüz binlercesi de evsiz, barksız kalmıştır.

Doğal kaynakları

Bangladeş Ovası eskiden ormanlarla kaplıydı. Ekilecek alanları az olduğu için ormanların büyük bir kısmı yok edilmiş ve bugün sadece iki orman kalmıştır. Bunlardan birisi Madhupur olup, alüvyon platosudur ve 4140 kilometrekarelik bir kısmı yapı malzemesi için elverişli ağaçlarla kaplıdır. İkinci orman ise güneydeki Sundarbans kıyı bölgesindeki ormanlardır. 5960 kilometrekarelik bir alanı, bataklıklar arasındaki adacıklar ve Mangrov ormanlarıyla kaplıdır. Bu ormandaki ağaçlar kibrit ve kutu imalatına elverişlidir. Ayrıca Chittagong bölgesindeki sıradağlar tropikal ormanlarla kaplıdır. Buradaki ağaçlar, 60 metreye kadar uzunlukta olup, mobilyacılıkta ve kağıt sanayiinde kullanılır. Ormanlarda; bambu, muz ve Hindistan cevizi vb. ağaçlar bulunur.

Ormanlarda aslan, kaplan, fil, timsah gibi vahşi hayvanların yanısıra, her çeşit tropikal bölge hayvanları, ayrıca benekli ceylanlar, çeşitli türlerde yılanlar vardır. Nehirlerde de bol balık bulunur.

Bangladeş'te fazla maden kaynağı yoktur. Ancak, üç tane küçük tabii gaz ve çok ince bir kömür tabakası keşfedilmiştir. Bengal Körfezinde de petrol bulunmuştur.

Nüfus ve sosyal hayat

Bangladeş, dünyanın nüfus yoğunluğu bakımından en kalabalık ülkelerindendir. Nüfus yoğunluğu kilometrekareye 290-770 kişi arasında değişir. Yirminci asrın sonunda nüfusun iki misli artacağı tahmin edilmektedir. Nüfusun % 90'ı köylerde, % 10'u şehirlerde yaşar. En önemli şehri "Dakka", aynı zamanda başşehirdir. Güneydoğu sahilindeki Chitagony şehri, önemli bir limandır. Halkın % 85'i Müslümandır. Bangladeş'in resmi dili Bengal dilidir. Halkın çoğu bu dili konuşur. Ayrıca Urduca dili de yaygındır. Kuzey ve doğu dağlık bölgelerinde yaşayanlar da mahalli lisanları konuşurlar. Para birimi "Taka"dır. 11 idari bölge birer askeri vali tarafından yönetilir. Bir radyo ve televizyon istasyonu vardır. Erkekler "Lungi" denilen bir elbise, kadınlar "Burka" denilen baştan ayağa kadar vücudu örten bir elbise giyerler.

Eğitim

Dünyada okuma-yazma oranı en düşük ülkelerdendir. Halkın % 33.1'i okuma-yazma bilmektedir. Köylerinde ekseriya ilkokul bulunmamaktadır. Dakka, Rajshani ve Chittagong üniversiteleri, batı tarzı eğitim yapan üç büyük üniversitedir. Halkın kültür seviyesi ve ekonomik durum çok düşüktür. İngilizlerin kültürünün tesirleri devam etmektedir. llll

Ekonomisi

Ekonomi tarıma dayalıdır. Başlıca ürünleri, pirinç, önemli dayanıklı gıda maddeleri, Hind keneviri ve çaydır. Bu alanda Çin ve Hindistan'dan sonra dünya üçüncüsüdür. Diğer zirai bazı sebzeler ve şekerpancarı iç tüketim için yetiştirilir. 10 milyon hektarlık alanda ekim yapılır. Bu alanların % 80'inde pirinç üretilir.

Sanayi ve taşımacılık:Bangladeş'te başlıca sanayi Hintkeneviri üretimidir. Bu ülkede ileri sanayi tam kurulmamış, hatta bulunan madenler dahi tam olarak işlenememektedir. Ülkede Hintkeneviri (jüt) işleyen 20 fabrika vardır.

Dış ticaret

Başlıca ihracat ürünleri; Hintkeneviri (jüt), çay ve balıktır. Ancak ihracatı hiçbir zaman ithalatını karşılamamakta ve ithalat ile ihracat arasındaki açık, gün geçtikçe artmaktadır. Çok az da olsa dış yardımlarla ayakta durmaya çalışmaktadır.

ARAKAN İÇİN SON DURUM

Arakan katliamını durdurmak için Türkiye günlerdir yoğun diplomasi trafiği yürütüyor. Bugün Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu içinde Emine Erdoğan'ın da yer aldığı bir heyetle Bangladeş'e gitti. Türkiye Arakanlıların sığındığı Bangladeş'e 'Kapıları aç masrafları biz karşılarız' teklifinde bulunmuştu. Bangladeş yönetimi ise bugün Myanmar'a note verdi. İşte Arakan'da son durum;
Arakan'dan kaçıp komşu ülke Bangladeş'e sığınanların sayısı 146 bini aştı. Myanmar ordusu hem ülkeden kaçan Arakanlılar'ı katletmek hem de Bangladeş'e sığınanların geri dönüşünü engellemek için zalim bir yönteme başvurdu. Arakanlıların kaçış yollarına mayın döşenmeye başlayan Myanmar, Bangladeş sınırını da mayınladı.

 BANGLADEŞ NOTA VERDİ

 Myanmar maslahatgüzarını çağıran Bangladeş yönetimi mayınlarla ilgili protesto notası verdi. Notada "Bu son insan akını, geçmişteki birçok şiddet olayları ve askeri operasyonlarda Myanmar'ı terk etmek zorunda kalan 400 bin Myanmar vatandaşına ev sahipliği yapan Bangladeş için altından kalkılamaz ek bir yüktür" ifadesine yer verildi. Bangladeş önceki sığınmacılarla birlikte 400 bine dayanan mültecilere bakmakta zorlanıyor. 
 

BU GÖÇÜ DURDURUN 

Dakka yönetimi, notasında, Myanmar'dan, Arakan eyaletinin kuzeyinde devam eden şiddet olaylarının tırmanmasının önüne geçilmesini, Bangladeş'e olan insan akının durdurulması için acil ve etkili önlemler alınmasını ve ayrıca Myanmar yönetiminden bu eşi benzeri görülmemiş göç akının gerçek nedenine ilişkin açıklama yapmasını talep etti.

Myanmar ile Sri Lanka'da yaşanan katliamları ve soykırımı inceleyen Oxford Üniversitesi'nden Alan Strathern, Budist öğretisinin şiddet diline nasıl dönüştüğünü yazdı.
Budist rahiplere öğretilen ahlaki ilkeler arasında en önde geleni öldürmeme ilkesidir.

Şiddetten kaçınma, başlıca dinler arasında en merkezi yere, Budizm'de sahiptir.

Öyleyse neden budist rahipler halkı müslümanlara karşı kışkırtan konuşmalar yapıyor ve hatta onlarca kişinin öldürüldüğü olaylara şahsen katılıyor?

Hint Okyanusu'nun iki yakasında aralarında 1000 mili aşkın mesafe bulunan iki ülkede bunu gözlemlemek mümkün: Sri Lanka ve Myanmar.

Ortada garip bir durum var.

Çünkü iki ülke de bir islami tehditle karşı karşıya değil.

İki ülkede de, küçük bir azınlık olan müslümanlar genelde barışçı bir tavra sahip.

Sri Lanka'da olayları tetikleyen, helal kesim tartışması oldu.

Rahipler liderliğinde Budist Tugay isimli grup mitingler düzenledi.

Doğrudan eylem ve Müslüman işyerlerini boykot çağrısı yaptı, Müslümanların çocuk sayısından şikayetçi oldu.

Sri Lanka'daki olaylar sırasında Müslümanlar arasında can kaybı olmadı.

Ancak Myanmar'da çok daha ciddi bir tablo ortaya çıktı.

Mart ayında, ülkenin orta kesimindeki Meiktila'da Müslümanları hedef alan saldırılarda en az 40 kişi öldü.

Saldırıları kışkırtan Aşin Wirathu isimli bir Budist rahipti.

2003 yılında dini nefret kışkırtıcılığı yapmaktan hapis yatan bu rahip, kendisini garip bir biçimde 'Budist bin Ladin' olarak adlandırıyor.

Olayların bir sarrafta çıkması rastlantı değil.

Her iki ülkede de, ekonomik kaynaklı şikayetler istismar ediliyor.

Dini azınlıklar, çoğunluğun düş kırıklıklarının günah keçisi haline geliyor.

Saldırgan düşünceler Budist öğretiyle taban tabana zıttır.

Hatta Budizmde bu tür düşüncelerden kurtulmanın pratik yöntemleri bile geliştirilmiştir.

Meditasyon yoluyla kendi düşüncelerinizle başkaları arasındaki ayrılığı ortadan kaldırıp, her türlü canlıya yönelik bir şefkat geliştirmeniz beklenir.

Tabii Hristiyanlıkta da güçlü bir pasifist damar vardır.

İsa Peygamber 'düşmanlarınızı sevin ve size eziyet edenler için dua edin' demiştir.

Ama bir din çıkış noktası ne olursa olsun, önünde sonunda devlet iktidarıyla Faust türü bir pazarlık yapar.

Nihayetinde Budist rahiplerin de, şiddetin kaynağı olan kralların destek ve korumasına ihtiyacı vardı.

Krallar da rahipleri, halk nezdinde kendilerine meşruiyet sağlayabilecek bir unsur olarak gördü.

Sonuç ironik görünebilir.

Eğer kendi dünya görüşünüzün üstünlüğüne dair derin bir inancınız varsa, bunu korumak ve yaymak en önemli görev haline gelebilir.

Haçlılar, İslamcı militanlar, 'hürriyet aşığı' milletlerin liderleri yüksek idealler uğruna şiddeti meşru gördüler.

Budist liderler ve rahiplerin de onlardan bir farkı yok.

Tarihi itibarıyla Budizm Hristiyanlıktan daha barışçıl bir din değil.

Sri Lanka'nın birleşmesi, 500 Budist rahibe liderlik eden bir kralın, Budist olmayan bir kralı yenip, taraftarlarını katletmesiyle olur.

'Doğruluk timsali' olarak görülen Myanmarlı liderler de tarih boyunca Budizm adına her türlü şiddeti meşru gösterdiler.

Japonya'da birçok samuray Zen Budist'ti; Budist öğreti birçok icraatı meşru göstermek için kullanıldı.

Halkın geniş kesimleri Budizmi milli kimliğin temel unsurlarından biri olarak görmeye başladı.

Myanmar ve Sri Lanka'nın İngiliz İmparatorluğu'ndan bağımsızlığını kazanması sürecinde Budizmin önemli rolü oldu.

Her iki ülkede de Budist radikallerle iktidar partileri arsındaki ilişki muğlak.

Ancak Müslüman karşıtı görüşler halkın bazı kesimleri arasında karşılık buluyor.

Her iki ülkede de çoğunlukta olmalarına karşın birçok Budist, dinlerinin tehdit altında olduğunu ve uluslarının birlik içinde olması gerektiğini düşünüyor.

Küresel gelişmelerin de bunda kritik rolü var.

Dünyanın dört bir yanındaki şiddetle radikal İslam arasında bağ kuruluyor.

Budistler de 'madem diğer dinler şiddete başvuruyor, altta kalmamak lazım' diye düşünüyor.

Alan Strathern (Oxford Üniversitesi)

Arakan, Myanmar’ın kuzeybatısında yer almaktadır. Arakan nüfusunun önemli çoğunluğunu “Rohingya” Müslümanları ile Budist “Rakhine”ler oluşturmakta. İslam, Arakan’da 8. yüzyıldan itibaren bölgeye gelen Müslüman tüccar ve dervişler vasıtasıyla yayıldı. Arakan’da 1430’da bir İslam devletinin kurulduğu ve bu devletin 1784 yılında Budist krallık tarafından işgal edilinceye kadar 354 yıl bağımsız bir devlet olarak kaldığı bilinmektedir.

Myanmar Arakan Nerede, Arakanda Neler Oluyor

1948 yılından beri Budist Myanmar devletinin işgali altında bulunan Arakan’daki Müslümanlar, büyük baskı ve kısıtlamalar içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışımakta. Bölgede Müslümanların evlenmeleri, seyahat etmeleri ve okumaları yasaktır. Müslüman çocukların sadece ilkokula kadar okuyabilmelerine izin veriliyor. Müslümanların seyahat yasakları o kadar geniş ki başka bir kasabaya ailelerini ziyarete gitmek için bile izin almaları gerekiyor.

1 Milyondan fazla Arakanlı Müslüman başta Bangladeş olmak üzere Pakistan, Malezya, Suudi Arabistan’da çok kötü şartlarda mülteci olarak yaşam savaşı vermektedir. Kamplarda açlıktan toplu ölümler alışılagelmiş bir durum haline gelmiştir.

ARAKAN NEREDE?

Bangladeş-Burma sınırının 50.000 kilometre karelik bir alanında bulunan Arakan, Myanmar’ın 7 eyaletinden biri. Batı’da Bengal körfezine sınırı var. Bilindiği kadarıyla milattan önce 3. Yüzyıla dayanan bir geçmişe sahip olan bu eyalet çoğu krallığa ev sahipliği yapmıştır. Asıl nüfusu 4 milyondan fazladır. Fakat uğradıkları zulüm ve sürgünlerden dolayı bu nüfusun yalnızca 1,5 milyonu bölgede tutunmayı başarabilmiştir. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde de bu nüfus 1 milyona indi. Geri kalan nüfus ise başka ülkelerde mülteci durumundadırlar.

Sık sık Müslümanlara yapılan zulümlerle gündeme gelen Arakan’da durum zannettiğimizden daha kötü. Yeni sandığımız bu zulümler aslında 250 yıldır sürüyor. Tarihinin en büyük soykırımını 29 Mart 1942’de yaşayan Arakan’ın Minbya şehrine bağlı Çanbilli Köyünde kısa bir süre içinde 150.000 Müslüman, Budist rahipler tarafından katledildi, nüfusun büyük çoğunluğu ise yurtlarından sürüldü.

Zaman zaman baskınlar yapılsa da Müslüman köylerinde normal yaşam sürdürülmeye çalışılıyordu.

PEKİ BU ZÜLÜMLER NE ZAMAN NÜKSETTİ?

Tüm dünyada olduğu gibi Myanmar’da da ölümlere/katliamlara bir kılıf bulunmuş ve bu bahanelerle zulümlere izin bulunmuştur.

Geçtiğimiz yıllarda 3 Budist rahip, Burma’lı bir kadına tecavüz edip öldürdü ve cesedini bölgedeki bir Müslüman köyünün yakınlarına bırakıp kaçtı. Kadının cesedini bulunmasının ardından Budist Burma hükümeti yetkilileri olaydan Müslümanları sorumlu tuttu ve 3 masum Müslüman tutuklandı. Bunlardan biri dövülerek katledilirken diğer iki Müslüman da idama mahkûm edildi. Böylece soykırım ve katliam bahanesi bulunmuş oldu.

Takip eden günlerde radikal Budist gruplar, Rohingya Müslümanlarına karşı anti-propaganda başlattı ve onların Bangladeş’ten gelen mülteciler olduğunu iddia ederek sınır dışı edilmelerini istedi. Budist hükümet yetkilileri de bu gösterilere katılıp destek verince soykırıma yeşil ışık yakılmış oldu. Bu gösterilerin ve kışkırtmaların başında Aşin Virathu isimli rahip ve 969 lakaplı Budist örgüt bulunuyor. Bu rahip Müslümanları, Myanmar’ın en büyük düşmanı olarak nitelendiriyor. Ve sosyal medya üzerinden Budistleri Müslümanlara karşı örgütlüyor.

SOYKIRIM BAŞLIYOR...

3 Haziran 2012’de Arakan’ın Thandwe kentinde bulunan Thetsa mescidindeki bir dini törenden dönen 8 hacı ve beraberlerinde bulunan 3 kişi, Budist çeteler tarafından katledildi. 300 kişilik Budist grubu, törenden dönen Müslümanları taşıyan otobüsü durdurup hacıları döverek şehid etti. Fakat ne olay sırasında ne sonrasında polis veya güvenlik güçleri olaya müdahale etmedi. Olayla ilgili bir tek tutuklama veya soruşturma dahi yapılmazken, aynı günlerde iç güvenliği tehdit ettikleri gerekçesiyle Müslümanların yaşadığı bölgelere baskınlar yapılmaya başlandı.

Budist çeteler köyleri yakıp yağmalarken güvenlik güçleri de onların güvenliğini sağlamakla görevlendirildi. Olaylar soykırıma doğru giderken deniz yoluyla Bangladeş’e ilticalar başlamıştı. Karşı taraftan uzanacak bir yardım eli beklemişlerdi fakat kıyıya yanaşan botlar, Bangladeş güvenlik görevlileri tarafından tekrar geri çevrilince günlerce aç ve soğukla denizde kalan Arakan’lıların bir çoğu açlıktan ve hastalıktan vatanlarından çıkarılmanın hüznü ile yaşamlarını yitirdi. Yaşa dışı yollarla Bangladeş’e giren mültecilere yardım edenlere hapis cezası verildi ve Arakan’lı Müslümanlar sınır dışı edildi. Bu tarihlerden itibaren Müslümanlar her geçen gün farklı zulümlere maruz kalmış, kaçabilenler komşu ülkelerdeki derme çatma kamplarda yaşamına devam etmeye çalışmış, kaçamayanların ise evleri yakılıp yağmalanmış, erkeklere işkence edilmiş, çocuklar ve kadınlar yanan evlerin içine diri diri atılıp yakılmıştı.

Tüm dünyanın gözü önünde yapılan bu katliama karşı hiçbir devlet elle tutulur bir adım atmıyor. Myanmar askerleri ve Budist çeteler önceden belirlenen bölgelere helikopter destekli baskın yapıp medreseleri ve evleri tahrip ederken, kaçan Müslümanlar güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürülüyor.

1982’de kabul edilen yasa ile ‘devletsiz’ sayılan Arakan’lı Müslümanlar, ülke içinde vatandaşlık hakkına sahip değiller. Tutuklanan hiçbir Rohingya Müslümanından haber alınması mümkün değildir. Bir köyden diğer köye izinsiz gidilmesi durumunda 7 yıl hapis cezası veriliyor. İzini istendiğinde ise izin verilmiyor. 9’dan sonra sokağa çıkmak yasak. Hiç hiçbir Arakan’lı Müslüman devletin imkanlarından yararlanamaz, hastalandığı zaman devlete ait hastanelere gidemez, devlet dairelerinde çalışamaz ve bir kimliğe sahip olamaz. BM tarafından ‘Dünyada en çok zulüm gören topluluk’ olarak adlandırılan Arakan’lı Müslümanlar dört bir taraftan zulümle kuşatılmış halde varlıklarını sürdürmeye çalışıyor.

Geçtiğimiz Ekim ayında sınır karakollarına düzenlenen saldırılar ile daha da şiddetlenen olaylardan kaçıp kamplara sığınan Müslümanların anlattıkları yaşanan zulmü fazlasıyla gözler önüne seriyor.

 

Paungzerr köyünden kaçıp Bangladeş’e yerleşen bir Arakan’lının anlattıkları tüyleri ürpertecek cinsten. “Köyümüze gelen çeteler önce erkekleri, kendilerinin geleceği hakkında konuşma yapılacağı bahanesi ile köyün meydanında oyaladılar. Arkalarından gelen Budist Rahip ve polisler kadınlara tecavüz ettiler. Daha sonra işkence ile öldürülen kadınlar köyün meydanında atıldı, erkeklerin ise çoğu tutuklandı.”

“İki çocuğum ve eşim boğazları kesilerek öldürüldü, buna şahit olan kardeşim aklını yitirdi. 3 çocuğumdan haber alamıyorum.”

MÜLTECİ KRİZİ...

İnsan Hakları ‘İzleme’ örgütünün (HRW) ‘Yapabileceğiniz tek şey dua etmek’ isimli raporunda ülke dışındaki mülteci sayısı şu şekilde açıklandı.

500.000 – Bangladeş

200.000 – Pakistan

600.000 – Suudi Arabistan

100.000 – Malezya

55.000 – Körfez Ülkeleri

10.000 – Hindistan

Müslüman olduğu için Malezya’ya göç etmeye çalışan Arakan’lılar, insan tacirleri tarafından önce Tayland’daki kamplara yerleştiriliyor. Ardından ailelerinden fidye isteyen tacirler ödenen fidyenin ardından Malezya’ya götürülüyor. Bazen fidye ödenmesine rağmen mülteciler alıkonuluyor, kadınlar fuhşa zorlanırken erkekler infaz ediliyor.

Geçen yıl bunun gibi 28 kampa baskın yapan Tayland güvenlik güçleri bine yakın göçmen cesedi bulmuştu. Yalnızca Tayland’da değil, Bangladeş’in birçok kampında çocuklar kaçırılıyor, erkek çocuklar organ mafyalarına verilirken kız çocukları da fuhuş için kullanılıyor. Gelen mültecileri ülkesinde istemeyen Bangladeş ise tüm olanlar karşısında sessiz.

NEDEN ARAKAN?

Ortadoğu coğrafyasındaki zulüm ve işgallerden malum olduğu üzere zalim batı, zengin yeraltı kaynağına sahip bu ülkeyi sömürmek için darbe yoluyla yönetimi elinde tutuyor. Bölgedeki Budistleri Müslümanlarla karşı karşıya getiren hükümet böylelikle ülkenin doğal kaynakları ile gelişmesine engel oluyor. Çin, doğal gazı ülkeye çektiği tahliye sistemi ile sömürürken, İngiliz sömürgeciler ise yüzyıllardır ülkenin üzerinden kara bulutlarını çekmiyor. Asıl korkunç olan ise WikiLeaks’in yayınladığı bir raporda geçenler. Amerika’nın diplomatik yazışmalarını sızdırıldığı raporda ‘ABD, Kuzey Kore ile beraber Myanmar ormanlarında bir nükleer tesis kuruyor. Bunun için de ülke içinde karışıklık çıkarılmasına yardımcı oluyor.’

Myanmar Arakan'da Son Durum:

Hükümet destekli baskınlar ve katliamlar eyalet çapında sürüyor. Binlerce Müslüman evsiz ve ibadethanesiz yaşamlarına devam etmeye çalışıyor. Hükümet basın mensuplarının ülkeye girişine engel olduğu için sağlıklı haber almak çok zor. Batı ve insan hakları örgütleri her zamanki gibi izlemeye ve endişelenmeye devam ediyor, Fakat Türkiye dışında hiçbir ülke ciddi anlamda yardıma koşmuyor. Son derece sağlıksız ortamlarda yaşayan Arakan’lı Müslümanlar dünyadan kendilerine uzanacak bir yardım eli bekliyor.

Arakan ve diğer mazlum halklara uzatamadığımız elimizi her daim göğe açmalı ve kardeşlerimiz için Rabbimizden yardım talep etmeliyiz. Aksi takdirde zulüm gören Müslüman kardeşlerimiz ahiret gününde bizden davacıdırlar.

BİRLİK ÇAĞRISI "GELİN SESİMİZİ DÜNYAYA DUYURALIM"

İdeoloji adam yaşatmaz adam öldürür. Aynı Arakanlı kardeşimin öldürüldüğü gibi. Buna öldürülmek denmez. Bunu vahşi  hayvanlar bile birbirine yapmaz. Ne demek bir insanı diri diri yakmak, kolunu bacağını kesmek. Kafalarını derilerini yüzmek. 

Avrupa, uydurma Yahudi Soykırımının binlerce filmini çekedursun. Sen izleye dur. Sen Arakanı bile izlemiyorsun sen Arakan karşısında uyuyorsun. Uyan be kardeşim! Bu yazıyı okuyabiliyorsan internet kullanabiliyorsun demektir. İnternet kullanıyorsan bil ki internet, duadan sonra ki en güçlü çığlıktır, ses duyurmadır modern hayatta. Gerçi ne modern hayatı. Oradaki Müslümanların sırf Müslüman diye bebek, çocuk, yaşlı, kadın dinlemeden.... Neyse Müslüman Allah rızası için uyan. Dünyayı ayağa kaldıralım. İzlemedin mi hiç televizyonlardan yalancı soykırımlara karşı dış mihraklar nasıl el ele verdiklerini. Uyanman için müslüman olmana da gerek yok. Uyan ey insanlık. Kabil'den buyana böyle vahşet görülmedi. 

0
0
0
0
0
0
0
👍
👎
😍
😥
😱
😂
😡