Cem evi nedir? Cem Evi hakkında önemli bilgiler - Diyanet İşleri Başkanlığı
Alevilik ve Bektaşilik’te “erkân” cem adı verilen toplantılarda gerçekleştirilir. Cem kelime anlamı bakımından da “toplanma, bir araya gelme” demektir. Bu yazımızda Cem evi nedir? Cem evleri ibadethane midir? sorularını yanıtlayacağız
Cemlerde, cemin türüne göre bazı farklılıklar varsa da, temelde, “mürşitlik, rehberlik, zakirlik, farraşlık, sakkâlık, peykçilik, bekçilik, gözcülük, meydancılık, sofracılık, çerağcılık, pervanelik”ten oluşan on iki hizmet yerine getirilir. Cem evi bugünkü anlamıyla bu hizmetlerine yerine getirildiği mekanın adıdır. Fakat bu adlandırma şehirleşme ile birlikte ortaya çıkan yeni bir adlandırmadır. Geçmişte cemlerin yapıldığı mekanlar diğer tarikatlarda olduğu gibi dergah veya tekke diye anılmıştır.
Anadolu ve Balkanlarda Hacı Bektaş Veli Dergahı, Abdal Mûsâ Dergahı, Demir Baba Tekkesi, Otman Baba Tekkesi gibi pek çok dergah ve tekke bulunmaktadır. Dergah veya tekkenin bulunmadığı yerlerde ise cemler dedenin veya taliplerden birinin elverişli evinde icra edilmiştir (Alevi tekke ve dergahları hakkında başka birçok çalışma yanında, Baki Öz’ün Dünya’da ve Türkiye ’de Alevi-Bektaşi Dergahları isimli çalışmasına bakılabilir).
Günümüzde, cem evleri tasavvufi kabuller çerçevesinde, dört kapı kırk makamı temsilen dört kapı ve kırk köşeli veya On İki İmamı temsilen on iki köşeli vb. değişik şekillerde inşa edilmektedir.
Cem evleri ibadethane midir?
İbadethane bir dinin temel ruh, ilke ve kurallarına göre ibadetlerin yapıldığı mekan demektir. Söz gelimi Yahudilikte sinagog, Hıristiyanlıkta kilise, İslamiyet’te mescit veya cami bu anlamda mabetlerdir. Cem evleri ise Alevilik ve Bektaşilik’te erkânın yerine getirildiği mekanlardır. Bir dinin mabediyle o dine dair mistik, ilmi, kültürel ve benzeri faaliyetlerin gerçekleştirildiği mekanları birbirinden ayırmak gerekir. Çünkü cem ya da zikir meclisleri tasavvuf ekollerine mensup kişilerce belli adab ve erkan çerçevesinde gerçekleştirilir. Bu adab ve erkandan sadece ‘ikrar vermiş’ ve o yola mensup kişiler sorumlu tutulur. Hatta gelenekte ikrar vermeyenlerin meclislere alınmadığı da bilinmektedir. Dolayısıyla daha çok tasavvuf erbabının icra ettiği bir erkanın bütün Müslümanların ortak ibadethane olan cami yahut mescitler alternatif olarak düşünülmesi, dini metinler, ondört asırlık dini tecrübe, bunlar çerçevesinde oluşan ortak Müslüman aklı ve bilimsel bilgi açısından mümkün görünmemektedir.
Öte yandan başta Yesevilik olmak üzere Haydarilik, Vefailik, Melametilik gibi çeşitli mistik gelenekleri içinde barındıran Alevilik ve Bektaşilik’te, vaktiyle dergah, tekke, niyaz evi, meydan evi, kırklar meydanı, büyük ev vb. isimlerle anılan bu mekanlar, hiçbir zaman caminin alternatifi ve muadili bir ibadethane olarak görülmemiştir. Dolayısıyla bugün itibariyle daha çok cem evi ismiyle anılan ve tasavvuf geleneğindeki benzerleri gibi adab ve erkanın yürütüldüğü bu mekanların da, camilerin alternatifi ve muadili görülmesine yol açacak bir algıya neden olunmaması gerektiği açıktır. Çünkü cami, belli bir mezhebin, namaz kılanların ve camiye gelenlerin, Sünnilerin veya Hanefi-Maturidi anlayışını benimseyenlerin değil; mezhebi, meşrebi ve
İslam içi inanç grubu, dini pratiği ne olursa olsun, bütün Müslümanların ortak mabedi olmuş ve böyle algılanagelmiştir. Sonuç olarak Kadirilik, Makşibendilik, Şazelilik gibi tasavvufi yapıların zikir meclisleri nasıl ki caminin alternatifi ya da muadili bir ibadethane olmayıp o yapıya ait özel yerler ise cem evleri de caminin alternatifi ya da muadili bir ibadethane olmayıp Alevilik ve Bektaşiliğe ait erkân merkezleridir.