- Bunlarla görüştünüz mü?
- Görüşmedim. Zaman kalmadı. Bu olay meydana geldi.
- Mektuplarınızda, 'Emirülmücahidin' kullanıyorsunuz. İnsan kendi kendine Emirülmücahidin adını alır mı?
- Emirlere, 'Emirülmücahidin' yazıyordum. Büyüklüğü kendime layık görmedim. Sonra Hadimülmücahidin'i kullandım.
-Alacağınıza inanarak mı Diyarbakır'a hücum ettiniz?
- Diyarbakır'a hücum taraftarı değildim. Fakat bazı kimseler istedi.
- Kimler?
- Hanili Halit Bey taraftardı.
- Alamayacağınızı bildiğiniz halde neden hücum ettiniz?
- Birkaç savaş olmuştu. Başarı Kürtlerde idi. Yine öyle olur sandık. Fakat olmadı.
- İçerden bilgi alıyor muydunuz?
- Diyarbakır içi ile alışverişimiz yoktu. Yalnız halkın çoğunun dine eğilimli olduğunu biliyorduk.
- Yani ümitvardınız?
- Ümitvardık. Halktan ümitvardık.
- Cemil Paşazedeler ve Necip Bey neye eğilimliydi?
- Ben kimseyi tanımam. İşittiğime göre, “Nakip Cemil Paşalar şeriata meyyaldardır” diyorlar. “Seninle birlikte olur” diyorlar. Ama kendisini hiç tanımam.
- Böyle önemli bir istihbarat araştırılmaz mı?
- Haddi hesabı olmayan yalanlarda söyleniyordu. Muş, Bitlis işgal olmuş diye haberler geliyordu. Sonra yalan olduğu ortaya çıkıyordu. Ne postamız, ne de irtibatımız vardı.
- Hiçbir şey yokken, bu kadar ümmet-i Muhammed'in kanını dökmek caiz mi?
- Zaten olmuştu. Darahini'ye hücum etmişlerdi.
- Elazığ'a saldıran kuvvetlerin komutanı kimdi?
- Şeyh Şerif'i tayin etmişti. Odur.
- Başka kimdi kumandanların?
- Gazik cephesini de Şeyh Şerif'e vermiştim. “Palu'ya kadar gidebilirsin” dedim. Melekanlı Şeyh Abdullah'ı Gırvas ve Muş ceplerine tayin ettim. Şeyh Hasan'ı da Kiğı cephesine verdim. Şeyh Hasan burada yoktur. Kumandanlar; ağalar, muhtarlar, aşiret mensuplarıydı. Benim düzenli ordum yoktu.
- Diyarbakır'ı alma amacınız ne idi?
- Rızkımız, nasibimiz, o tarafa gelmişti. Diyarbakır'ı aldıktan sonra ileri gelenlerle toplanıp, hükümetle müzakere yapacaktık.
- İsyandan önce hükümete başvursaydınız ya!
- Vaktimiz olmadı.
- Hükümet taleplerinizi kabul etseydi ne olurdu?
- Günahtan kurtulurduk. Evimizde otururduk. Hükümet isteklerimizi kabul etseydi, hicret isterdik. Hicret izni vermeseydi, günah bizden gider. Otururduk.
- Bir mektubunuzda 'fetih' kelimesini kullanıyorsunuz. Anlamı ne bunun?
- Her neresi alınırsa, fetih deriz.
- Fetihten sonra bağımsız bir Kürdistan krallığı ilan edecektiniz, öyle mi?
- Krallık bizim niyetimizde yoktu. Şeriat kurallarını uygulama idi. Ben ne başkanlık kabul ederdim, ne de elimden gelirdi.
- Buradaki bildiriyi biliyor musunuz?
- Ondan haberim yok. Kim yazmış bilmiyorum.
- Diyarbakır'dan sonra hükümet tekliflerinizi kabul etmeseydi, çekip gidecektiniz, öyle mi?
- Sonucun nasıl olacağını düşünmedim. Milletvekillerinin büyük kısmı dindardır. İsteklerimizi kabul eder, medreseleri açarlar dedik.
- Türkiye Cumhuriyeti askerleri, Müslüman askerleri bizi mahvederler diye düşünmediniz mi? Bu kuvveti size veren nedir?
- Kanıtımız yoktu. Bu kadar askerin hızla gönderilebileceğini sanmıyorduk.
- Sonra anladınız, öyle mi?
- Evet, şimdi anladım.
- Bu isyanın esası nedir?
- Esasını kime atfedeyim?
- Lice'ye yazdığınız mektuba göre önceden düşünmüşsünüz.
- O yazı benim değildir. İmza da benim değildir. O ifade zaten benim değildir.
- İsyana ben karar verdim, dediniz. Bu havalide sizi tanıyan kimse olmadığına göre, nasıl Diyarbakır'a hücum ettiniz? Herhalde bunlar önceden düşünülmüş, karar verilmiş şeyler.
- O olay oldu. Ben önce vardım. Allahu Teala'nın kaderi oldu. Ben içinde idim. Eğer düşünülmüş, planlanmış bir şey varsa zaten biliniyor.
- İsyan ettiğin zaman, Türk askerlerini Müslüman askeri olarak mı gördün, yoksa kâfir askeri mi?
- Müslüman askeri olarak telakki ettim.
- İslam içinde sizden bilgin yok mu? Varsa neden sadece siz düşünüyorsunuz?
- Âlim elbette çoktur.
- Bunlar yapılmıyorsa, onlar neden talep etmiyorlar?
- Ne kadar ehli şeriat varsa hepsi talep ediyor. Fakat canından, malından korkuyorlar.
- Bunların içinde âlimi ve cesuru sen misin?
- En âlimi ben değilim, fakat tehlikeye atılan benim.
- Memleketinizden hangi ayda çıktınız?
- Kanuni Evvel'de (Aralık) çıktım.
- Sizin durumunuzda olan (yaşlı) biri, kışın en şiddetli zamanında çıkar mı?
- Günde üç saatten fazla gitmiyorduk. Yerler müsaitti. Odun, ateş çoktu.
- İlkbahar, yazın ya da sonbaharda çıksaydınız, sizin için daha iyi olmaz mıydı?
- Yazın, ziraat ve ticaretle meşgulüz. Kışın iş yok.
- İsyana kadar ne kadar zaman geçti?
- İki aydan fazla zaman geçti.
- İsyandan iki ay önce çıkıyor, sonra isyan ediyorsunuz?
- Evet, fikrimde vardı. Patlatmak niyetimizde yoktu. Fakat patladı.
- Diyarbakır'a neden hücum edildi?
- Cephane çok olduğu için, bilhassa cephane almak için buraya gitmek istedik.
- Diyarbakır'a girmeyi başaramadınız. Ondan sonra ne gibi harekâtlarda bulundunuz?
- Çapakçur'a Darahini'ye geldik. Licelilerin karşılamaya geldiklerini gördüm. Lice'ye gitmeye niyetim yoktu. Ondan sonra Kürtlere izin verdim. Evlerine gönderdim. Eğil'e gittim. Maden ve Ergani'nin işgalini orada duydum.
- Türklerle neden ilişki kurmuyordunuz?
- Eğil, Ergani taraflarında Türkleri de davet ettim. “Dinimize çalışalım” dedim.
- Sizinle beraber isyan ettiler mi?
- Tutan tutuyor, tutmayan tutmuyordu.
- Ergani'de kimler vardı?
- Şevket Efendi, Hamit Ağa, Hacı Hüsnü Efendi vardı.
- Bunlar Türk mü, Kürt mü?
- Türktürler, onlar da katıldılar.
- Kürt Teali Cemiyeti'nden haberiniz olmadığını söylediniz. Bitlisli Yusuf Ziya Bey geldiği zaman ne görüştünüz?
- Yusuf Ziya'yı tanırım. Bana gelmişti. Ramazanda idi. Bitlisli Haydar Efendi, Yusuf Ziya Bey'in Muşlu Reşit Bey'le ziyarete geldiğini söyledi. Kendisinden ders okumuştum. Birkaç saat kaldılar. Çay içip gittiler. Baharda Hınıs'a gelmişti. Benim köyüme geldi. Orada meseleyi açtı. 'Bir Kürdistan kurmak üzereyiz' dedi. Muhaldir dedim. Fikrim bunu kabul edemiyordu.