Cumhurbaşkanı Erdoğan Pakistan'da konuştu
Pakistan Parlamentosunda açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan,"Bizim kardeşliğimiz, kan bağından değil, gönül bağından geliyor. Bizim dostluğumuz, menfaatten değil muhabbetten geliyor. Dün Çanakkale, Bugün Keşmir, hiçbir fark yok." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pakistan Parlamentosunda Ulusal Meclis ve Senato ortak oturumuna katılarak açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şu şekilde:
"Şahsıma bu oturumda hitap etme fırsatı verdiğiniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Sözlerimin hemen başında her birinize Türkiye’deki 83 milyon kardeşinizin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milli iradeyi temsilen görev yapan milletvekillerimizin selamlarını iletmek istiyorum.
İslamabad’a ayak basışımızdan itibaren bizi coşkuyla kucaklayan tüm kardeşlerime, Pakistan makamlarına samimiyetleri, misafirperverlikleri için şükranlarımı sunuyorum.
"PAKİSTAN'DA KENDİMİZ ASLA YABANCI GÖRMÜYORUZ"
Biz burada, Pakistan’da, kendimizi asla yabancı gibi görmüyoruz. Biz şu anda kendi evimizdeyiz. Asya’nın en önemli buluşma noktalarından birinde, İslam dünyasının mümbit coğrafyasında kendimizi evimizde hissediyoruz. Türkiye ile Pakistan arasındaki kardeşlik bağları, dünyada pek az ülkeye ve millete nasip olur. Bugün gıptayla bakılan Türkiye-Pakistan kardeşliği, tarihin güçlendirdiği, tarihi olayların pekiştirdiği hakiki bir kardeşliktir.
Çağatay Türklerinden Babürler, bugünkü Pakistan’ın da dâhil olduğu bölgenin önemli bir kısmını yaklaşık 350 yıl yönetmiş ve ortak tarihimizde derin izler bırakmıştır. Cumhurbaşkanlığı Forsumuzda yer alan ve tarihte kurduğumuz devletleri temsil eden 16 yıldızdan ikisi Babürler ve Gaznelilerdir. Urdu edebiyatının kutuplarından biri olan şair Mirza Esedullah Han Galib, Hilafet Hareketi’nin öncüleri Cevher kardeşler, Balkan Savaşları sırasında Osmanlı ordusuna yardım için gelen Abdurrahman Peşaveri gibi isimler, ortak tarihimizin altın halkalarından sadece birkaçıdır.
"TÜRKİYE- PAKİSTAN İLİŞKİLERİ KIYMETLİ MİRASLARIYLA BUGÜNE GELMİŞTİR"
Türkiye-Pakistan ilişkileri, Şair-i Azam Muhammed İkbal’in ve Kaid-i Azam Muhammed Ali Cinnah’ın kıymetli miraslarıyla bugünlere gelmiştir. 1915 senesinde Türk askeri şanlı bir direnişle Çanakkale Boğazını savunurken, cepheden 6 bin kilometre uzaklıkta, bu topraklarda yapılan miting, tarihin unutulmaz sayfalarına kaydolmuştur.
Lahor meydanında gerçekleşen bu tarihi mitingin teması Çanakkale’ idi. Mitingi tertipleyenler, Çanakkale'de çarpışan Türk Milletine yardım ve gönüllü toplamayı amaçlıyordu. O gün Lahor Meydanı Müslümanlar tarafından hınca hınç doldurulmuştu. Biz ölüm-kalım mücadelesi verirken, bu coğrafyadaki kardeşlerimiz de dönemin sömürgecilerinin baskısı altındaydı. Bütün sıkıntılara ve tehditlere rağmen, meydanda açılan sergilerde Çanakkale için çok büyük yardım toplanır. Pakistanlı kadınlar kollarındaki bilezikleri, kulaklarındaki küpeleri, Pakistanlı babalar dar günler için bir köşeye ayırdıkları paraları verir. O gün Lahor meydanında toplananlara hitap edenlerden biri de Şair-i Azam Muhammed İkbal’dir. Muhammed İkbal, o kürsüde, büyük bir hicap içerisinde, birkaç gün önce gördüğü bir rüyayı anlatır. Rüyasında Peygamberi Zişan Efendimizi gören İkbal, hissiyatını dizelere şöyle döker.
“Dedi Hz. Muhammed
Cihan bahçesinden bana bir koku gibi yaklaştın
Söyle bana hediye olarak ne getirdin?
Dedim ki: ya Muhammed, dünyada yok rahatlık
Bütün özlemlerimden umudu kestim artık
Varlık bahçesinde binlerce gül ve lale var
Ama ne renk ne koku...
Hepsi de vefasızdır
Yalnız bir şey getirdim
Kutlanmıştır tekbirlerle
Bir şişe kan ki, eşi yoktur
Namusudur, vicdanıdır
Buyurun, bu Çanakkale şehitlerinin kanıdır…”
"DÜN ÇANAKKALE, BUGÜN KEŞMİR HİÇBİR FARKI YOK"
Evet… Şairin kendisi gibi Lahor Meydanını dolduran yüz binler, bu duygu dolu sözler sonrasında gözyaşlarına boğulmuştu. Pakistan halkının, Kurtuluş Savaşımız sırasında, ekmeğinden artırarak gönderdiği yardımları hiçbir zaman unutmadık ve unutmayacağız. Her türlü baskıya, tehdide ve yokluğa rağmen Türk Milletini yalnız bırakmayan vefa abidesi kardeşlerimizi, unutmayacağız. Pakistan’la aramızdaki ezeli kardeşliği, inşallah ebediyyen muhafaza edeceğiz. Çünkü bizim kardeşliğimiz, kan bağından değil, gönül bağından geliyor. Bizim dostluğumuz, menfaatten değil muhabbetten geliyor. Dün Çanakkale, Bugün Keşmir, hiçbir fark yok.
PAKİSTAN'DAN BARIŞ PINARI HAREKATINA GÜÇLÜ DESTEK GELDİ
Pakistan’ın acısını acımız, sevincini sevincimiz, başarısını da kendi başarımız olarak görüyoruz. Bu anlayışla Pakistan’ın son yıllarda yaşadığı sel ve deprem felaketlerinde tüm imkânlarımızla hemen kardeşlerimizin yardımına koştuk. 251 insanımızın şehit olduğu 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında Pakistan halkının duasını yanımızda hissettik. Pakistan makamları, FETÖ’ye ait okulları Türkiye Maarif Vakfı’na devrederek, gerçek anlamda milletimizin dostu olduklarını gösterdi. Ekim ayında Suriye’nin kuzeyine düzenlediğimiz Barış Pınarı Harekâtı’na Pakistan Devleti ve halkından yine çok güçlü destek geldi. Lafa gelince demokrasi ve insan haklarını kimseye bırakmayanlar teröristleri kurtarmak için seferber olurken, Pakistan, haklı mücadelesinde dimdik Türkiye’nin yanında yer aldı. Keza Elazığ-Malatya depreminin ardından, devlet ricalinden sokaktaki vatandaşa kadar tüm Pakistan’dan dayanışma mesajları aldık. Buradan bir kez daha tasasında ve sevincinde Türkiye’nin yanında olan Pakistanlı kardeşlerime ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum. Rabbim aramızdaki dayanışmayı daim ve kaim eylesin diyorum. Pakistanlı kardeşlerimizin de Türkiye’nin ve Türk Milletinin dostluğundan emin olmalarını istiyorum. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de daima Pakistan’ın yanında yer almayı sürdüreceğiz. Bu çerçevede, güncel bir konu olan Mali Eylem Görev Gücü toplantılarında siyasi baskı altına alınmak istenen Pakistan’a destek vereceğimizi de vurgulamak istiyorum.
"PAKİSTAN'IN EKONOMİSİNE OLAN GÜVENİMİZİ TEYİT EDECEĞİZ"
Pakistan kalkınma ve refah yolunda mesafe kaydetmeye devam ediyor. Şüphesiz ekonomik kalkınma bugünden yarına gerçekleşecek bir hadise değildir. Bunun için çok çalışmak, planlı hareket etmek; azim, inanç ve özgüvenle davranmak gerekir. Kalkınmada, istikrar ve güven, olmazsa olmaz iki şarttır. Pakistan’ın yasama, yürütme, yargı ve askeri kurumlarıyla elbirliği içinde sergilediği çabaların kısa zamanda meyvelerini vereceğine inanıyorum. İş ve yatırım ortamını iyileştirmeyi esas alan adımlar, Pakistan’ı yatırımcıların gözünde daha cazip bir ülke kılıyor. Buraya farklı sektörlerden büyük bir iş adamı grubuyla geldim. Cuma Namazının ardından inşallah Türkiye-Pakistan İş Forumunda yatırımcılarımızla bir araya geleceğiz. Böylece bir kez daha Pakistan’ın müreffeh geleceğine ve ekonomisine olan güvenimizi teyit edeceğiz. Sayın Başbakan’ın Türkiye ziyareti sırasında ilişkilerimizi derinleştirme konusunda mutabakata varmış ve arkadaşlarımızı talimatlandırmıştık. Bugün imzalayacağımız “Stratejik Ekonomik Çerçeve” ve “Eylem Planı” metinleri, ticaretten altyapıya, yatırımlardan turizme geniş bir yelpazede bizim yol haritamız olacaktır. Ayrıca, bugün iki ülke arasında 2009 yılında tesis edilmiş olan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin 6’ncı toplantısını gerçekleştireceğiz. Pakistan’daki 210 milyon ve Türkiye’deki 83 milyon insanımızla el ele vererek, ekonomik ilişkilerimizi hak ettiği noktaya beraberce taşıyacağız.
"PAKİSTAN'I TERÖRLE MÜCADELESİNDE DESTEKLEMEYİ SÜRDÜRECEĞİZ"
Öte yandan Pakistan’ın terörle mücadelede sergilediği çabaları takdirle takip ediyoruz. Pakistan, bölgesindeki istikrarsızlıklardan, terörden ve çatışmalardan çok çekmiş bir ülkedir. 35 yıldır bölücü terörle mücadele eden, DEAŞ’tan PKK ve FETÖ’süne kadar dünyanın en vahşi örgütlerinin hedefinde olan bir ülke olarak, Pakistan’ın karşılaştığı zorlukları gayet iyi anlıyoruz. Terörle mücadelesinde Pakistan’ı desteklemeyi sürdüreceğiz.
"HİÇBİR SINIR, HİÇBİR MESAFE GÖNÜLLER ARASINDA HUDUT ÇİZEMEZ"
İslam dünyası olarak terörden çatışmalara, mezhepçilik fitnesinden açlık ve fakirliğe kadar ciddi sorunlarla boğuşuyoruz. Pakistan ve Türkiye, coğrafi konumları hasebiyle bu krizlerden en fazla etkilenen ülkelerin başında geliyor. İslam’da kardeşlik hukuku, mümin kardeşine destek olmak yanında, sıkıntılarına taraf olmayı, müdahil olmayı da gerektirir. Rabbimiz bu hakikati Hucurat Suresinde "Ancak müminler kardeştirler" diyerek ifade ediyor. Ümmetin bir ferdi olarak şahsımızla, ailelerimizle, komşularımızla beraber, milyarlarca kardeşimizin de mesuliyetini taşıyoruz. Kısa vadeli çıkarlar, günlük hesaplar, bizim ebedi ve ezeli kardeşliğimizin önüne geçemez. Mezhep, meşrep, kabile, dil farklılıkları bizim cihanşümul kardeşliğimizin üstüne çıkamaz. Hiçbir sınır, hiçbir mesafe Müslüman gönüller arasında hudut çizemez. Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman kardeşimizin derdiyle dertlenmek, zulme uğruyorsa onun yanında durmak bizim görevimizdir. Çünkü bizim inancımızda kimden gelirse gelsin zulme rıza zulümdür.
"TÜRKİYE'NİN ÖNCEKİ HEDEFİ, KANI, YIKIMI VE GÖZ YAŞINI DURDURMAKTIR"
Türkiye olarak bu anlayışla ümmetin arasındaki ayrılıkları gidermek, anlaşmazlıklara çözüm bulmak, Filistin, Kıbrıs ve Keşmir başta olmak üzere haklı davalarımıza sahip çıkmak için gayret gösteriyoruz. Suriye’deki çatışmalardan ve rejimin zulmünden kaçan 4 milyona yakın sığınmacıyla ev sahipliği yapıyoruz. Maddi imkânları bizden katbekat fazla olan ülkeler Suriyeli mazlumları kaderine terk ederken, biz bu insanlar için 40 milyar doların üstünde harcama yaptık. İdlip’le ilgili son günlerde attığımız adımların gayesi de 3,5 milyon mazlumun rejimin varil bombaları altında can vermesinin önüne geçmektir. Libya’dan Yemen’e kadar çatışmaların olduğu her yerde Türkiye’nin öncelikli hedefi, kanı, yıkımı ve göz yaşını durdurmaktır. Bilhassa İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanlığımız sırasında İslam ümmetini ilgilendiren tüm konularda aktif bir çabanın içinde olduk. İlk kıblemiz Kudüs’ü Şerif’e yönelik İsrail saldırıları karşısında onurlu ve kararlı bir duruş sergiledik. Barış planı diye yutturulmaya çalışılan plan bir işgal planıdır. "Kudüs kırmızı çizgimizdir" diyerek Harem-i Şerifi, işgalci İsrail yönetiminin insafına terk etmeyeceğimizi tüm dünyaya ilan ettik. Geçtiğimiz haftalarda Amerikan yönetimi tarafından “yüzyılın planı” adı altında açıklanan işgal, ilhak ve yıkım planı karşısında da en güçlü tepkiyi yine biz verdik.
"TÜRKİYE KEŞMİR MESELESİNDE BARIŞIN YANINDA OLMAYI SÜRDÜRECEKTİR"
74’üncü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Keşmir’e sahip çıkarak, ülkemizin bu meseledeki hassasiyetini bir kez daha ortaya koyduk. Keşmirli kardeşlerimizin on yıllardır çektiği sıkıntıların, son dönemde atılan tek taraflı adımlarla daha da ağırlaştığını görüyoruz. Mevcut durumu kötüleştiren, Keşmirlilerin özgürlüklerini ve kazanılmış haklarını elinden alan bir tutumun kimseye faydası yoktur. Keşmir sorunu çatışma veya baskıyla değil, ancak adalet ve hakkaniyet temelinde çözülebilir. Böyle bir çözüm, tüm tarafların menfaatlerine hizmet edecektir. Türkiye, Keşmir meselesinde adaletin, barışın ve diyalog yoluyla çözümün yanında yer almayı sürdürecektir.
"PAKİSTAN VE AFGANİSTAN'A GEREKEN DESTEĞİ VERİYORUZ"
Bu vesileyle, Pakistan’ın Afganistan barış sürecine müspet katkılarını da çok değerli gördüğümüzü vurgulamak istiyorum. Türkiye olarak bu süreçte ikisi de kardeşimiz olan Pakistan ve Afganistan’a gereken desteği veriyoruz.