Evanjelist Nedir, Ne Demektir? Brunson Evanjelist mi? Evanjelist kimlerdir?
Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılmış dört kanonik incilin her birine “Evanjel” denir. Bu kelimeden türetilerek, İncil yazarlarına “Dört Evanjelist” denmiştir. Peki Evanjelist Nedir, Ne Demektir? Brunson Evanjelist mi? Evanjelist kimlerdir?
Evanjelist ve Evanjelik kelimeleri farklı anlamlara gelmektedir. Evanjelist sözcüğü en basit anlamıyla “Hristiyanlık bildirisini vaaz eden, yayan kişi” anlamına gelir. Evanjelik sözcüğü ise daha çok Protestan Kilisesi'nin muhafazakar kesimini nitelemek için kullanılır.
Evanjelikler, ABD'yi kuran ve tutuculuğuyla bilinen Protestan mezhebi Puritenler'in devamıdır. Evanjelizm merkezli bu akımın mensuplarına ve 20. yüzyılın sonları, 21. yüzyılın başında liberal Protestanlar haricindeki tüm Protestanlara Evanjelik denmeye başlanmıştır. Ayrıca Martin Luther, reformları esnasında kurduğu kilise hareketi için bu ismi kullanmıştır. Bu nedenle Kıta Avrupası'nda Evanjelik sözcüğü, Protestan veya Lutherci olarak algılanır.
TÜRKİYE'DEKİ RAHİP BRUNSON NEDEN ÖNEMLİ?
Evenjelistlerin Türkiye ile ilgili son gündemi ise, İzmir'de FETÖ davasından tutuklu Amerikalı evanjelist Pastör (rahip) Andrew Brunson. Pastör Brunson'ın 16 Nisan'da İzmir'deki ilk duruşmasını Brownback, Türkiye'ye gelerek bizzat takip etmişti.
Pastör Brunson, gizli bir tanığın verdiği ifade doğrultusunda tutuklanmıştı. "Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasi veya askeri casusluk amacıyla temin etme", "Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek", "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek" ve "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlarından tutuklanması talep edilmiş; Brunson ise, bu iddiaları reddetmişti.
Bu tarihten sonra Brunson Davası, ABD Kongresi'nde sıklıkla gündeme getirilen bir konu olmaya ve serbest bırakılması için, çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından kampanyalar düzenlenmeye başladı.
Erdoğan, Eylül 2017'de yaptığı bir konuşmada, "'Papazı verin' diyorlar. Bir papaz da sizde var, bize verin, yargılayalım, biz de onu size verelim. 'Onu karıştırma' diyorlar" şeklinde bu konuya değinmiş; ABD'nin olası bir takasa yanaşmadığını ifade etmişti.
ABD'nin, raporu öne sürerek "Türkiye'de dini özgürlüklerin kısıtlandığı" iddiası da, bu olayın bir sonucu. Ancak Pastör Brunson'un tutukluğu dini özgürlüklerin değil; "hukukun üstünlüğü/yargı bağımsızlığı" alanına giren bir konu. Buna karşın, Brunson bir din adamı olmasa, Trump yönetimi, evanjelistlerin serbest bırakılmasını Türkiye ile ilişkilerin düzelmesi için önkoşul haline getirmeyeceği de açık.
Sayıları sadece Amerika’da 70 milyona ulaşan, Başkan George W. Bush’un da en büyük takipçisi olduğu Evangelistler, İncil’de yer alan kehanetleri gerçekleştirmek için çalışmaktadır. Bu koyu Hıristiyanlar’a göre kıyamet 2000’li yıllarda Ortadoğu’da kopacak ve onlar da İsa Mesih sayesinde dünyaya hakim olacaklardır.
Evangelistlerin hayallerinde kıyamet var!
Dünyadaki pek çok insan Amerikan politikalarını artık İncil’deki kehanetlerin şekillendirdiğine inanıyor. Bush’a seçimi kazandıran Evangelistler ise Ortadoğu’da kıyameti hızlandırmak için çalışıyor.
Tanrı ve Başkan bize İsa’yı Ortadoğu’ya getirme şansı doğurdu. Bu bana verilen bir emir!”… Bu sözlerin sahibi kan ve ateş altındaki Irak’ta Evangelistler için çalışan misyoner Tom Craig. Evangelistlerin Bağdat’ta şimdiden 9 kilisesi ve yüzlerce müridi var. Amaç Irak’ı Ortadoğu’da Evangelizm’in merkezi yapmak ve tıpkı İncil’de sözü edildiği gibi dünyanın bütün kavimlerini bu Kilisede toplamak. Evangelistlerin “Kilisesi” var ama aslında Protestanlığa ait küçük inanç farklarıyla bir araya gelen büyük bir ittifaktan söz etmek daha doğru. Genel olarak liberal Protestanların ve Baptistlerin dışında kalan tüm Protestanlar Evangelist adını alıyor. Kökleri Yunanca’da “Müjde” anlamına gelen “Evangelion”dan gelen bu isim İncilci tanımına denk düşüyor. Ancak kast edilen elbetteki “Eski Ahit” ve Mesih inancı. Protestanlığın bu yorumunda pek çok şey gizleniyor. Amerikan İsrail ilişkilerinden Büyük Ortadoğu Projesi’ne kadar kimi zaman “komplo” teorilerine boyanan kavramların altında 70’li yıllarda yeniden dirilen “Evangelizm” yatıyor. Evangelistleri bu aralar önemli hale getiren iyi ve kötü arasında kaçınılmaz olarak gerçekleşecek o yıkıcı savaşa, yani Armageddon’a olan inançları ya da insan eliyle yaratılacak kıyamet fikrini destekliyor olmaları ve dünyayı ele geçirmek istemeleri değil. 70 milyonluk nüfuslarıyla ABD seçimlerini etkilemeleri ve bu fikre inanan güçlü politikacılarının Beyaz Saray’da etkili olması.
Durum böyle olunca ABD’nin Ortadoğu’daki etkinliği, İsrail sorunu ya da Büyük Ortadoğu Projesi gibi kavramların izi politikanın dinamiklerinde değil, kutsal kitapların satır aralarında sürülüyor. Ve dünya başkentlerinde Amerikan politikalarının, özellikle de Irak’ın işgalinin kaynağını “Eski Ahit”den aldığı şüphesi hızla yayılıyor. Ezici bir üstünlükle yeniden seçilen Bush 1985 yılından beri sık sık diz çöküp dua eden ve “Yaradan” sözcüğünü ağzından düşürmeyen bir Evangelist.
Seçimlerde pek çok Amerikalı politik kaygılardan çok, Bush’un yeniden seçilip “İncil’deki kehaneti gerçekleştirmesi” için oy verdi. Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra sık sık “Haçlı Seferi” ya da “İyi-Kötü” gibi kavramları kullanan Bush’un bir politikacıdan çok dünyanın dört bir yanına yayılmış olan Evangelist vaizlerden biri gibi konuşması bu şüpheyi daha da belirginleştiriyor. Önceki Amerikan başkanları Carter ve Reagan da benzer cümleler kullanıyor, İsrail devletinin kutsallığından ve kıyametten söz ediyordu. Ancak Bush açık bir biçimde “Mesihçi” ve “kıyametçi” bir başkan olarak hepsini geride bırakıyor. 11 Eylül saldırısı da Evangelistlerin yükselişinde etkili oldu. ABD’de saldırıdan hemen sonra yapılan kamuoyu araştırmalarına göre kendisini “Evangelist” olarak tanımlayanların oranı yüzde 46’ya yükseldi. Irak’ın işgalinden sonra ise yüzde 50’nin altına düşmedi. Irak’taki Amerikan tanklarının üzerlerine asılan haçlar, çarpışmadan önce vaftiz olan askerler ve birbiri ardına açılan Evangelist Kiliseler işte bu gelişmelerin bir sonucu.
Peki nedir Evangelizm?
Bu Hıristiyanlık yolunun kökenleri Martin Luther’e ve Protestanlığın kuruluşuna kadar gidiyor. Luther kendi kurduğu kiliseye “Evanjegelik Kilise Hareketi” diyordu. Protestanlık faizi reddeden Katoliklere karşı faizi serbest bırakıyor, “ahiretten” çok bu dünya ile ilgili düzenlemelere vurgu yapıyor, çalışmayı, ticareti ve üretimi kutsuyordu. Protestanlığın bu görece modern girişimleri bir reform hareketi olarak değerlendirildi. Ancak Protestanların en önemli farkı ilk beş kitabını Tevrat’ın oluşturduğu 39 kitaptan oluşan Eski Ahit’e inanmalarıydı. Eski Ahit, özellikle ABD’nin kuruluşunda farklı yorumlara ve anlayışlara yol açtı. Bu, bakış açılarında “kıyamete” ve “Mesihçiliğe” ayrı bir değer vermelerini sağlıyordu. Özgür iradenin “Tanrı” tarafından çizilen kaderin dışına çıkamayacağını öngören Evangelistler, bu kaderi hızlandırmak için Hıristiyanların ellerinden geleni yapması gerektiğini savunuyor. Ve Armageddon’la, yani “iyi” ile “kötü” arasındaki o büyük savaşla gelecek olan kıyameti ve Mesih’i hızlandırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Seçilmiş insanlar olduklarına inandıkları Yahudilerin, bir kıyamet koşulu olarak desteklenmesi gerektiğini düşünüyorlar. 70’li yıllardan itibaren yeniden dirilen ve muhafazakarlaşan Evangelizm aradan geçen otuz yıl içinde Hıristiyanlığın en hızlı büyüyen “Kilisesi” oldu. Ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler pek de yabana atılmamaları gerektiğini gösteriyor.
2004 yılında toplam sayıları 500 milyona ulaştı. Hıristiyan nüfusun 4’te birini oluşturuyorlar. 2050 yılında tüm Hıristiyan nüfusunun yarısı olacakları tahmin ediliyor. 70 milyon kişilik nüfusla en çok Amerika’da yaşıyorlar. Amerika’nın ardından en yoğun bulundukları ülke Brezilya (30 milyon). Evangelistlerin şu anki güçlü durumu 1970’li yıllarda ortaya çıkan yeni-Evangelizm akımıyla oldu. Şili’de Hıristiyanlar’ın 4’te biri Evangelist. Fas’ta halkı Evangelist yapmak için çalışan 150 misyoner var. Kaliforniya’da ünivesitede ders olarak okutuluyor. Onlara göre İncil Tanrı’nın kitabı, İyi ve Kötü arasındaki savaş (Armageddon) dünyanın dengesini oluşturuyor, dünyanın sonu geliyor, dünyada yaşanan her şey, yapılan her savaş Tevrat’taki efsanelerde, İncil’de anlatılıyor, İsrail vadedilmiş toprak ve günün birinde tüm Museviler İsrail’e dönüp Evangelist olacak… Onlar protestanlığın Evangelist mezhebine bağlılar…
Irak Savaşı aslında hiç de görüldüğü gibi değil, ardında birçok dini etken olan bir savaştı. Ve olup bitenleri sadece Evangelistler anlıyordu. Evangelistler Amerika’yı tamamen ele geçirdikten sonra asıl hedefe yani dünyayı evangelistleştirmeye yönelmişti. Bu da onların inanışına göre durdurulamaz bir dönemdi. Bu dönem tamamlanacak, bu uğurda ölünerek de İsa’nın yanına yükselinecekti. ( Sabah :03.07.2004 )
George W. Bush
ABD Başkanı George W. Bush, sabahın erken saatlerinde kalkıp dini kitaplar okuyor. Kabine toplantıları da dualarla başlıyor. Bush kendisine sorulan basit soruları bile İncil’den örnekler vererek cevaplıyor. “Yaradan” kelimesini dilinden düşürmeyen Başkan, görevinin kendisine Tanrı tarafından verildiğine inanıyor.Fransız Le Nouvel Observateur Dergisi Amerika Başkanı George W. Bush’un dünya üzerinde yaşayan 500 milyon “Evangelist”in en önemli dini liderlerinden biri olduğunu yazdı. (Sabah: 7/11.03. 2004 )
… Vallik dönemlerinde Bush’u tanıyanlar onun kendisi hakkında “kutsal bir görev aldığını” söylediğini anlatıyorlardı. Zaten konuşmalarından bir kısmı da Evangelist kilisesinin ateşli savunucularından Michael Garson tarafından yazılıyordu. Vali olarak başarı kazanan Bush için yeni adımlar atma zamanı gelmişti. “Yaratan beni seçti” diyen Bush, Evangelist kilisesinin desteğiyle başkanlık yarışına da büyük bir hızla geldi. Başarısız olması hemen hemen imkansızdı çünkü Bush’a yapılan maddi yardımların dışında medya desteği de inanılacak gibi değildi.
Evangelist televizyon kanalı “The Family Channel” (Aile Kanalı) da rahipler, “Yaratanın bana 2004 seçimlerinin tam bir patlama olacağını söylediğini duyuyorum. Bush çok kolay bir şekilde seçimleri kazanacak… Yaradan onu destekliyor çünkü o iyi bir Hıristiyan. Yaratan onun dünyanın başına gelmesini istiyor…” şeklinde konuşuyorlardı. Dedikleri de oldu ve ülkede yaşayan yaklaşık 70 milyon Evangelist Bush’a destek verdi, Bush da Beyaz Saray’ın kapılarını fazla zorlanmadan aralamış oldu. Fakat Bush’un başkan seçilmesi onun söylemini değiştirmedi, aksine daha da belirginleştirdi.
Fransa’yı “iyi-kötü” savaşı için yanında isteyen Bush, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’a yazdığı mektupla Cumhurbaşkanı’nı tam anlamıyla şoke etmeyi başarmıştı! “Magog ve Gog” kavramlarından yani İyi-Kötü savaşından bahsetmişti. Chirac, bu felsefeyle bir savaş başlatılamayacağını söyleyip Bush’un yanında yer almayacağını kati bir dille ifade etti.
Bush daha gün doğmadan kalkıyor. Tek başına Beyaz Saray’ın sakin bir köşesine çakiliyor. İstihbarat raporlarını ya da haber özetlerini okuduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. O dini kitaplar okuyarak güne hazırlanıyor. En çok okumayı sevdiği kitap ise İskoç asıllı gezici rahip Oswald Chambers’in “Dini Nasihatler” isimli kitabı. Chambers din dünyasında Haçlı düşüncesini öven düşünceleriyle tanınıyor. Peki Beyaz Saray’daki kabine toplantıları sizce nasıl geçiyor? Kabine toplantıları tahmin edeceğiniz gibi dualarla başlıyor. Kabine üyeleri Eski ve Yeni Ahit’ten seçtikleri pasajları okuyup, tartışıyor. Toplantılarda sigara ya da içki kullanılmıyor. Güne bu şekilde başlayan Bush, kendisine sorulan basit devlet konularına bile verdiği cevapları İncil’den verdiği örneklerle destekliyor. Bush ve Evangelist düşünceyi medyada ilk inceleyenlerden biri hiç kuşkusuz Amerikan Newsweek Dergisi oldu. “Bush ve Yaradan” isimli bir dosya hazırlayan dergi, Bush’un vaaz kitapları okuduğunu, en çok sevdiği kitabın yazarı Oswald Chambers’ın “1917 yılında Mısır’da Türk askerlerine karşı savaşan Anzak ‘lara moral verdiğini yazmıştı. Bush’un aldığı politik olsun ya da olmasın tüm kararlarının ardında Billy Graham ve oğlu Frank Graham’ın olduğunu belirten dergi, “Bush, Başkan olmasını da, Irak Savaşı’nı da Allah’ın iradesine bağlıyor. Bu görevleri yerine getirmek için Başkan olduğuna inanıyor” diye yazmıştı.( Sabah: 03.12.2004 )
Kitabın adı “Forcing God’s Hand” (Allah’ın elini zorlamak). Kapağında, milyonlarca insanın yeryüzünün bir an önce yokolması için dua ettiği iddiası bulunan bir kitap bu. Okuyunca, sarıklı-cüppeli, ya da sakallı-bıyıklı olmayan tipik Amerikalıların, İncil ve Tevrat’ta karşılarına çıkanları yorumlayarak dünyanın sonuna yaklaşıldığına inandıklarını ve ‘kıyamet’ gecikir diye endişelendiklerini öğrendim… “Allah’ın elini zorlamak” da öncekiler gibi kapsamlı bir proje. İnanmış bir mürit gibi görünüp liderlerden sıradan üyelere kadar herkesle diyalog kurmuş. Kitapta vardığı sonuç tek cümleyle şu: “Amerika için gelecek yıllarda en ciddi tehlike, dünyanın sonunun geldiğine inanan ve o sonu kendi hayatlarında görebilmek için herşeyi yapabilecek bu tarikat…” Grace Halsell, “Her on Amerikalı’dan biri bu tarikatın mensubu; bayağı fanatik insanlar bunlar” uyarısında bulunmakta…Bu tiplerin bazı temsilcileri tanınıyor; sözgelimi Jerry Falwell ‘Moral Mojority’ (ahlâkî çoğunluk) adlı bir grubun lideri, başka gruplar da var. Bunların elindeki tv ve radyo sayısının iki binin üzerinde olduğunu yazıyor Halsell. İlginç olan, köktenci birer Hıristiyan olmalarına rağmen, bu insanların, Eski ve Yeni Ahid’te anlatılan her olayın geçtiği kutsal mekânlara sahip olduğu için İsrail’e özel ilgi duymaları….Esasen, dünyanın sonunun gelişinde İsrail oğullarının en önemli rolü oynayacağına da inanıyor bu köktenci Hıristiyanlar…Bizde “Kafayı dinle bozmuş” denir ya, ABD’de kimse en aşırı fikirlerini bile rahatlıkla ifade eden bu köktenci Hıristiyanlar için o tür hisleri beslemiyor. Dindar bir aileden gelen Halsell, araştırmasına başlamadan önce, ülkenin ve dünyanın geleceği açısından bu denli ‘tehlikeli’ olduklarını düşünemediğini itiraf ediyor. Ancak, işin içine girip literatürü karıştırmaya başlayınca, tarikat mensuplarıyla görüştükçe, olaya yaklaşımı bütünüyle değişmiş. Şimdi, “Dünyanın sonunun kendi nesillerinde geleceğine o kadar inanıyorlar ki” diyor, “Bunu sağlamak için gerekiyorsa olayları zorlamaktan geri durmazlar…” Zaten süratle silâhlanıyorlarmış… 1999 yılında kaleme alınmış kitapta, dünyanın bir yerlerinde, bir kaç yıla kadar, ‘kıyamet savaşı’na yol açacak çapta terör eylemleri beklentisi yer alıyor…İkiz kuleler ve Pentagon’a yönelik terörist saldırıları ilk duyduğunda Grace Halsell’in ilk tepkisi ne olmuştur acaba? O da “Üsame bin Laden” mi demiştir, yoksa “Bizimkiler harekete mi geçtiler yoksa?” kuşkusunu mu dışa vurmuştur? (Fehmi Koru-Yeni Şafak:30 Eylül 2001 )
Hıristiyan Siyonistler, bizzat konunun uzmanlarına göre Siyonistlerden daha çok İsrailcidir. Tanrı’yı Kıyamet’e Zorlamak adıyla Türkçe’ye çevrilen Forcing God’s Hand: Why Millions Pray for a Quick Rapture and Destruction of Planet Earth isimli kitabın yazarı ve Hıristiyan Siyonizmi’nin bizzat Amerika’nın varlığını tehdit ettiğini belirten müteveffa Grace Halsell şöyle der: “Hıristiyan Siyonistlere göre, İsrail’in her isteğine yeşil ışık yakılmalı ve bu, Amerikan halkından gizli tutulmalıdır. İsrail istediği sürece yalan da, soygun da, gasp ve cinayet de haklı hale gelir. Çünkü İsrail’in isteği, Tanrı’nın isteğidir.”Hıristiyan fundamentalistlerin liderlerinden Jerry Falwell de şöyle yazar: “Kuvvetle inanıyorum ki, Tanrı Amerika’yı kutsamıştır; çünkü Amerika, Yahudileri kutsamaktadır. Bu millet tarlalarının ekinle beyaz, bilimsel araştırmalarının ilgi çeken ve özgürlüğünün sağlama alınmış olarak devam etmesini istiyorsa, İsrail’i desteklemeye devam etmelidir.” (Ali Ünal,Yeni Ümit Dergisi )
J.Falwell 16.05.2007 tarihinde öldü
Kitabın girişinde, ele alınan konuyu özetleyen şu soru göze çarpar: “Jerry Falwell gibi bir Hıristiyan, niçin dünyanın sonu için dua ediyor?” (s. 12) Bu soruyu cevaplamak amacıyla kitapta ele alınan konu, ABD merkezli Hıristiyan fundamentalist akımların, dünyanın son dönemi (ahir zaman) olduğunu düşündükleri, içinde yaşadığımız dönemde İsa yeryüzüne gelmeden önce gerçekleşmesini bekledikleri olaylar ve bu olayların bir an önce gerçekleşmesi amacıyla yaptıkları faaliyetlerdir. Ayrıca eser, Hıristiyan sağı olarak tanımladığı bu akımlarla Yahudi fundamentalizmi arasındaki ilişkiyi ve bu akımların, başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinin siyasal yapıları ve politikaları üzerindeki etkilerini de konu almaktadır. Örneğin Falwell’ın İslam ve Hz. Muhammed’le ilgili yukarıda değindiğimiz iddialarına paralel şekilde Baptist vaizlerden Pat Robertson ve Jerry Vines da Hz. Muhammed’i “gözü dönmüş bir fanatik, bir hırsız, katil ve haydut” ve “şeytanın tutsağı cinsel bir sapık” olmakla suçlamaktadırlar.
Bir başka etkili din adamı olan Franklin Graham ise İslamı “kötü ve şeytani bir din” olmakla itham etmektedir. Açıkça anlaşılacağı gibi, bu kampanyayla Batı kamuoyunda zihinlere yerleştirilmeye çalışılan tema, İslamın barış değil savaş, sapkınlık, şiddet ve terör dini, İslam peygamberinin bir terörist ve cinsel sapkın, Müslümanların ise potansiyel teröristler olduklarıdır. Hıristiyan fundamentalistler, İsa Mesih’i, atına binmiş, dünyanın bütün ordularını yöneten ve nükleer başlıklarla donanmış bir halde, milyarlarca kâfirin canına okuyacak beş yıldızlı bir general şeklinde betimlemektedirler. (s. 140) Yeryüzüne inerek inançsızlarla karşı karşıya geldiğinde, ilk saldırıyı bu mağrur ve kudretli general, yani İsa başlatacak ve onlara karşı yanında taşıdığı (besbelli tanrısal âlemden yeryüzündeki inançsızlara hediye olarak getirdiği) yeni bir silah kullanacaktır. Bu silah, nötron bombası kadar etkili olacak (s. 32) ve İsa tarafından yönetilen bu savaşta (Armagedon Savaşı’nda) milyarlarca insan, yok edilecektir. (s. 14) Hıristiyan fundamentalistlerce tanımlanan bu beş yıldızlı general İsa, İncillerde, sağ yanağına tokat atana, solunu da çevirmeyi salık veren ve her fırsatta sevgi ve bağış-lamayı ön plana çıkaran İsa olabilir mi? Kanaatimizce hayır. Zira, burada tanımlanan İsa, İncillerin her fırsatta sevgi ve bağışlama mesajını vurgulayan İsa’sından ziyade, XX. yüzyıl holokostunun mimarı Hitler’i anımsatmaktadır. Hallsell, bu fundamentalist Hıristiyanların yalnızca bu inanç ve beklenti içinde olmakla yetinmediklerini, zaman zaman bu beklentilerin gerçeğe dönüşmesi için bizzat inisiyatifi ellerine aldıklarını ve akıl almaz şiddet ve terör hadiselerine giriştiklerini ya da bunları planladıklarını da örneklerle anlatmaktadır. İsa’nın gelişinden önce olacağı öngörülen, Kudüs’te Üçüncü Tapınağın inşasını sağlamak amacıyla inşa alanında bulunan Mescidi Aksa’nın yıkımı için sabotaj planlamak (s. 77-8), dünyanın çeşitli bölgelerinde toplu ölümlerle sonuçlanan şiddet eylemleri organize etmek (s. 22-4), İsrail ve Yahudilerce Müslümanlara yönelik şiddet ve baskıyı her zeminde desteklemek (s. 96) ve benzeri örnekler, bu fundamentalistlerin Mesih’in geliş sürecini hızlandırmak amacıyla giriştikleri veya destek verdikleri şiddet eylemlerinin boyutlarını ortaya koymaktadır. Hallsell’in, bu fundamentalistlerin Batı (özellikle de ABD) toplumundaki siyasal, eko-nomik ve sosyal etkileri ve güçleri hakkında verdiği bilgiler de ürkütücüdür. Buna göre yalnızca ABD’deki fundamentalistlerin sayısı elli milyonu bulurken, dünyanın sonunun geldiğini duyurmaya çalışan bin iki yüzden fazla milenyumcu tarikat vardır. (s. 21-2) Ayrıca Reagan gibi ABD başkanlarının da aralarında bulunduğu birçok etkin ve etkili siyasal lider Armagedon teolojisini desteklemekte (s. 125-6) ve Armagedon Savaşı’nın kendi yaşamları esnasında olacağını düşünmektedirler. (s. 29-33) Ayrıca bu fundamentalist ve evanjelik Hıristiyan akımlar, Hıristiyan olmayan ülkelerde de yoğun faaliyette bulunmaktadırlar. Öyle ki Protestan misyonerlerin yaklaşık yüzde doksanının bunlardan oluştuğu belirtilmektedir. (s. 57) Yazar,herkesi “savaşçı bir tanrı” ile “evrensel sevgi ve barış tanrısı” arasında bir tercih yapmaya çağırıyor. ( Prof.Dr. Şinasi Gündüz )
YECÜC VE MECÜC
Mesele çok ciddi ve de vahim. Vahameti daha da artıran bir yön de şu; Başkan Bush’un bağlı olduğu Evanjelist mezhebinin konuyla ilgili metinlerinde, Türkiye’nin Yecüc ve Mecüc olacağı beklentisini yansıtan düşünceler var. ABD Başkanı’nın bu konuda savaşa girmeye hazır olduğunu bilince bu da şaka olmaktan çıkabiliyor.Liderlerin inanışlarını anlamadan dünyadaki gelişmeleri kavrayabilmenin imkanı yok. Bir din âlimi tarafından “Tanrı’nın yürüdüğü topraklar” (Where God has Walked) diye adlandırılan, tüm dinlerin başlangıç noktası olmuş bölgemizdeki gelişmeleri, din boyutunu anlamadan çözebilmek özellikle mümkün değil.
Dünya politikasında dinin önemi artarken bir yandan da tuhaf biçimde ateizmin gücü -özellikle ABD’de-tırmanıyor. Bu konuda yayınlanan birçok kitap ‘Çok satanlar’ listesinde o ülkede. Christopher Hitchens’in ‘God is Not Great’ adlı kitabı koyu dindar Amerikan eyaletlerinde bile çok satarak ve beğenilerek herkesi şaşırttı.Amerika Başkanı Bush tüm yaşamını ve politik kararlarını dini kurallara göre yönlendirdiğinden, o kitapların birden beğeni toplamaya başlaması politik anlamı açısından incelenmeli.Bush, 11 Eylül saldırısı olduktan hemen sonra kendisinin bir haçlı seferi başlatacağını açıklayarak niyetini açıkça belli etti. Bu son derece ürkütücü bir tavırdı. Çünkü ait olduğu mezhep göz önüne alındığından işin sonu kıyamet gününe kadar ulaşabilirdi.Ben, Irak’ta başlatılan savaşın dini, mistik konular dikkate alınmadan anlaşılamayacağını her zaman savundum. Tek boyutlu açıklama çabaları bana hep eksik geldi. Burnumuzun dibinde büyük, çok büyük bir gelişme yaşanıyordu. Hem fiilen hem de mistik boyutuyla bizleri içine çekmeye başlayan bir gelişmeydi bu.Dini konularda çok bilgim olmadığı için uzun süredir tam açıklayamadığım esrarengiz bir olayın içindeydik. Tam anlayamıyordum ama yoğun okuyarak öğrenmeye çalıştım, öğrendikçe de korktum.
Neden korktuğumu, nasıl anlatabileceğimi de tam olarak bilmiyordum ancak geçen günlerde gazetelerde yayınlanan bir haber, engeli aşmama vesile oldu.Buna göre Başkan Bush ve Fransa eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Irak savaşından önce bir araya gelmişler. O toplantıda Bush, Chirac’ı birlikte savaşa girmeye ikna etmek için “Ortadoğu’da Yecüc ve Mecüc harekete geçti. İncil’in öngördükleri yaşanmaya başlandı, bana yardım etmelisin” demiş.Gayet tabii ki Chirac, Bush’un neden bahsettiğini anlamamış ve Lozan Üniversitesi’nden İncil uzmanı Profesör Thomas Römer’den bilgi yardımı istemiş.Baştan söyleyeyim; bundan sonra anlatacaklarım hakkında bilgilerim kısıtlı. Çünkü ben de öğrenme sürecindeyim. Yapabileceğim yanlışlar için şimdiden özür diliyorum.Yecüc ile Mecüc, Kur’an dahil tüm kutsal kitaplarda yer alan ve insan ırkını ortadan kaldıracağı söylenen bir ırk. Bu ırkın harekete geçmesi kıyamet alameti olarak kabul ediliyor. Bunları durdurabilecek tek gücün yeryüzüne inecek Mehdi olacağı belirtiliyor.Şimdi tüm bunları öğrendikten sonra bir karar aşamasına geldim. Ya bu konuda bir mizah şaheseri yaratmaya girişecektim (Yecüc ile Mecüc’ün tarifleri arasında yer alan ‘enine doğru geniş olan tür’ tanımlamasından yola çıkarak bu işin Türklerle bağlantısını kurabilirdim. Ve bu bağlamda Ahmet Çavuşoğlu ile Rıza Zelyut’un yan yana fotoğraflarını çektirip onları Yecüc ile Mecüc ilan edebilirdim) ya da meseleyi ciddi bir şekilde araştıracaktım.
İkinci yolu seçtim, iyi de etmişim. Meğerse espri diye yapmayı düşündüğüm şeyin son derece ciddi ve de vahim bir boyutu varmış. Tarihsel süreç içinde dünyada güçlenen milletler değiştikçe Yecüc-Mecüc tanımı da sürekli değişmiş.Hıristiyanlar Yecüc ile Mecüc’e ‘Gog’ ve ‘Magog’ diyorlardı. Onlara göre bu yaratıklar Türklerdi.Araplara göre de bu Türklerdi. Hatta bu yorumlarına kutsal kitaptan yorumlarla birlikte meşruiyet kazandırmaya çalışmışlardı. “İslam âlemi Çinlilerin Yecüc ile Mecüc olduğunu düşünmüştü. Bir ara Yecüc ile Mecüc’ün Moğollar olduğu düşünülüyordu.”Gördüğünüz gibi meselenin şakaya gelecek yönü yok. Mesele çok ciddi ve de vahim. Vahameti daha da artıran bir yön de şu; Başkan Bush’un bağlı olduğu Evanjelist mezhebinin konuyla ilgili metinlerinde, Türkiye’nin Yecüc ve Mecüc olacağı beklentisini yansıtan düşünceler var.
ABD Başkanı’nın bu konuda savaşa girmeye hazır olduğunu bilince bu da şaka olmaktan çıkabiliyor. Bana inanmayanlar bu tür konuların bulunabileceği Rapturealert.com sitesini okuyabilir.Örneğin; orada “Türkiye’deki son Yecüc-Mecüc gelişmeleri” (The latest gog-magog developments in Turkey) türünden yazılar var.Bunlarda Türkiye’de İslami bir hükümetin İsrail’e karşı harekete geçeceği, dahası Avrupa Birliği’ne karşı olan sert tavırlı bir Genelkurmay Başkanı’nın da bölgede güç amacıyla İsrail’i karşısına alabileceği yazılıyor ve evet; Yaşar Büyükanıt’ın ismi açıkça belirtiliyor.Bu inanışa göre Yecüc ile Mecüc’ün İsrail’i tahrip etmesi kıyamete giden yolu açacağından, o kafaya göre Türkler durdurulması gereken bir tehdit olarak ortaya çıkabiliyor.
Evet ne yapayım; Türklerin kıyamete yol açabilecek ırk olarak görülmeleri de mizah boyutuna son derece açık bir gelişme ama bunlara inanan insanların bu konuda espri yapabileceklerini ve gülebileceklerini hiç tahmin etmiyorum.İnanılır gibi değil, değil mi? Ben de aynı fikirdeyim. Ama Bush bunlara inandığına kendi ağzıyla yakalandı. Benim işim de meraklı olmak ve merakımın peşinden gidip öğrendiklerimi size yazmak. İşimi yaptım. Bence sonuç hayli ürkütücü ve de üzücü. ( Serdar Turgut – Akşam:22.09.07 )