İntifada Nedir, Ne Demektir TDK | Filistin İntifadası Marşı
İsrail’in, Aralık 1987’den 1993 Oslo Anlaşmasının imzalanmasına kadar süren, Filistin topraklarını ele geçirmesine karşı, Filistinlilerin ayaklanmasıdır. Peki İntifada nedir, ne demektir? İntifada nedir? İşte İntifita kelimesinin anlamı TDK... İntifada ha
İsrail’in, Aralık 1987’den 1993 Oslo Anlaşmasının imzalanmasına kadar süren, Filistin topraklarını ele geçirmesine karşı, Filistinlilerin ayaklanmasıdır. Peki İntifada nedir, ne demektir? İntifada nedir? İşte İntifita kelimesinin anlamı TDK... İntifada hakkında merak ettiğiniz her şey burada...
İNTİFADA NEDİR?
Türkçe’de “Ayaklanma” anlamına gelen ve Arapça bir kelime olan İntifada, Filistin’de iki kez yaşandı. Birinci İntifada (ayaklanma) veya Birinci Filistinli İntifada, İsrail'in, aralık 1987'den 1993 Oslo Anlaşmasının imzalanmasına kadar süren, Filistin topraklarını ele geçirmesine karşı, Filistinlilerin ayaklanmasıdır.Ayaklanma 9 Aralık’ta Cebaliye mülteci kampında başladı. Gittikçe yükselen tansiyon, ölen Filistinli ve İsrailliler ve son olarak İsrail ordusuna ait bir aracın dört Filistinli'ye çarpıp öldürmesi, ayaklanmayı ateşledi. İkinci İntifada veya El Aksa İntifadası ise Eylül 2000’den 2005 yıllına kadar devam eden ikinci Filistin ayaklanmasıdır. İsrail ve Filistin arasındaki çatışmalar Şubat 2005 yılında Ariel Şaron ve Mahmud Abbas’ın katıldığı Sharm ek-Sheikh Zirvesi ile sona ermiş. Ayrıca Oslo Savaşı olarak da bilinir.
İNTİFADA GENEL SEBEPLERİ NELERDİR?
Filistinliler ve destekçileri, İntifada’nın; İsrail’in baskılarına, hukuk dışı ölümlere, toplu tutuklamalara, evlerin yıkılmalarına ve sürgünlere karşı protestolar olduğunu savunurlar. İsrail’in 1967 yılındaki Altı Gün Savaşında Batı Şeria, Kudüs, Sina Yarımadası ve Gazze Şeridi’ni ele geçirmesinden sonra, bu topraklardaki Filistinliler arasında tansiyon yükseldi. Filistinliler arasındaki yüksek doğum oranı ve yeni yaşam alanları inşa etmek ve tarım için izin verilen alanların az olması, büyüyen bir nüfus ve artan işsizlikle kötüye giden yaşam şartları anlamına geldi. Üniversite mezunları bile iş bulamıyordu. İntifada döneminde, sekiz eğitimli Filistinliden sadece biri eğitimine uygun iş bulabiliyordu.
İsrail İşçi Partisi’nden, daha sonra Savunma Bakanı olan İzhak Rabin, Ağustos 1985’te, Filistinlilere karşı sürgün politikasını İsrail’in Filistinlillerin ayaklanmalarına karşı yürüttükleri politikalarına ekledi. Bu, sonraki 4 yılda 50 sürgün, ve ekonomik entegrasyon ve İsrail yerleşkelerinin artması anlamına geldi. Öyle ki Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim alanlarında, 1984 yılında 35.000 olan nüfus 90’ların ortasında 130.000’e ulaştı. İsrail’in Filistinlileri bulundukları topraklardan uzaklaştırma politikaları intifadayı genel olarak etkiledi.
İNTİFADA ARKA PLAN
Birinci İntifada’yı fitilleyen nedenin, Aralık 1987’de gerçekleşen, Filistinli sivillerin ölümüne sebep olan kazanın olduğu bilinse de, Masim Qumsiyeh, başlangıcın, bir ay önce gerçekleşen bir dizi protesto olduğunu iddia eder. Bazı kaynaklara göre, Kasım 1987’de İsrail Güvenlik Güçlerinin; altı İsrailli askerin ölümüyle sonuçlanan bir gerilla saldırısını durduramaması, Filistinlilerin ayaklanmalarını katalize etti.
4 aralık 1986 tarihinde, Birzeit Üniversitesi kampüsü içinde iki Gazzeli öğrencinin İsrailli askerler tarafından vurulması, cezalar, tutuklamalar, alıkoymalar ve eli kelepçeli Filistinli gençlerin sistematik bir şekilde dövülmeleri, eski mahkûmların ve aktivistlerin Gazze şehri dışında dönüştürülmüş askeri kamplardaki hücrelerde tutulmaları, yılın başlarında kitlesel gösterilere sebep oldu. Ocak 1987’de göstericileri korkutmak adına sınırdışı/sürgün politikası gündeme geldi. Şiddet, Khan Yunis’li bir çocuğun İsrailli askerler tarafından vurulup öldürülmesiyle kaynamaya başladı. O yılın yazında, tutukluların kontrolünden sorumlu teğmen Ron Tal, Gazze’de, trafikte vurularak öldürüldü. Gazze’de yaşayan müslümanlara Kurban Bayramı esnasında üç günlük dışarı çıkma yasağı uygulandı. 1 ve 6 ekim 1987 tarihlerinde, İsrail güvenlik güçleri, mayısta hapishaneden kaçan, İslam'i cihad örgütleriyle ilişkili yedi Gazzeliyi pusuya düşürüp öldürdü. Kasım 1987’de Amman’da gerçekleşen Arap zirvesi, İran-Irak savaşına yoğunlaştı ve Filistinlilerin sorunu yıllardır ilk defa kenarda tutuldu.
LİDERLİK VE AMAÇLAR
İntifada bir kişi ya da bir kurum tarafından başlatılmadı. Yerel liderlik, İsrail tarafından yönetilen sınırlar içindeki, Filistin Kurtuluş Örgütüyle ilişkili gruplar ve organizasyonlar tarafından yapıldı. Bunlar, Halk Cephesi (El Fetih), Demokratik Cephe ve Filistin Komünist Partisi’ydi. Bu süreçte Filistin Kurtuluş Örgütünün rakipleri, Hamas ve İslami Cihad gibi islami örgütlerdi ve Beit Sahour ve Beytüllahim gibi şehirlerin yerel yöneticileriydi. Buna rağmen, ayaklanma, Hanan Ashrawi, Faysal Hüseini ve Haydar Abdul-Şafi tarafından yönetilen cemaat konseyleri tarafından daha çok yönetildi. Bu konseyler bağımsız eğitimi destekleyip, sağlık ve yiyecek yardımları yaptı. Birleşmiş Ulusal Ayaklanma Liderliği (UNLU) halkın güvenini kazandı ve Filistinliler UNLU tarafından yayınlanan bildirileere ayak uydurdu. Geçmişteki tutumun aksine ölümcül şiddetten kolektif bir şekilde uzak duruldu. Shalev’e göre, bunun sebebi böyle bir şiddettin katliamla sonuçlanacağını bilmeleri ve İsrail tarafında liberallerin desteklerini kaybetme olasılığıydı. Pearlman, ayaklanmanın şiddetsiz oluşunu, hareketin iç oraganizasyonuna ve ayaklanmanın şiddetsiz olmasının yararla sonuçlanacağı düşüncesinin saçaklanıp geniş bir alana yayılmasına bağladı. Hamas ve İslami Cihad, ayaklanma liderlerine ayak uydurdu ve ilk yıl hiçbir silahlı saldırı gerçekleştirmediler. Sadece ekim 1988’de bir İsrailli asker bıçaklandı ve herhangi bir yaralanmaya neden olmayan ik bomba patlatıldı.
Dağıtılan, ayaklanmayla ilgili broşürlerde, İsrail’in 1967 itibarıyla ele geçirdiği topraklardan çekilmesi, sokağa çıkma yasaklarının ve kontrol noktalarının kaldırılması isteniyordu. Filistinli sivilleri eylemlere silah kullanmadan katılmaya çağırdı. Ayrıca Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde bir Filistin Devleti kurulması çağrısını yaptı. Bu süregelen ‘Bütün Filistin için Özgürlük’ çağrısından uzaklaşıldığını gösterdi.
İNTİFADA NELER OLDU?
İsrail’in ele geçirilen topraklardaki müdahalesi anlık gelişen irili ufaklı direnişlere sebep oldu ama yönetim; demir yumruk politikasıyla, toplu cezalarla, sokağa çıkma yasaklarıyla ve siyaset kurumlarının üzerindeki baskıdan dolayı, Filistin direnişinin sona erdiğine inandı. Fakat İsrail’in direnişin düşeceği inancı zamanla yok oldu.
8 Aralık 1987 tarihinde, İsrail ordusuna ait bir araç, İsrail’deki çalışma yerlerinden dönen, içinde Filistinli bulunan bir sıra araca, Eretz geçiş noktasında çarptı.Üçü Cebaliye mülteci kampından olan dört Filistinli öldü ve yedi kişi ciddi şekilde yaralandı. Olaya işten eve dönen yüzlerce Filistinli işçi şahit oldu. Cenazelere kamptan 10.000 kişi katıldı ve cenazeler çabucak geniş gösterilere döndü. Filistinlileri öldüren araç kazasının, olaydan iki gün önce Gazze’de alışveriş yapan İsrailli bir iş adamının vurularak öldürülmesine karşı uluslararası bir intikam kampanyası olduğu söylentisi bütün kampa yayıldı. Ertesi gün Gazze şeridindeki bir devriye aracına atılan petrol bombası, İsrail askerlerinin sinirli kalabalığa karşı kurşun ve göz yaşartıcı gaz atmasına sebep oldu. Bir genç Filistinli öldü ve 16 kişi yaralandı.
9 aralıkta, birçok Filistinli popüler ve iş adamı , durumun kötüye gitmesinden dolayı Batı Kudüs’te İsrail İnsan Hakları Ligiyle birlikte basın toplantısı düzenledi. Toplantı başlarken, Cebaliye Kampında gösterilerin devam ettiği ve 17 yaşındaki bir gencin, İsrailli askerlere molotof kokteyli attıktan sonra vurularak öldürüldüğü haberleri geldi. Öldürülen kız daha sonra intifadanın ilk şehidi olarak bilindi. Protestolar hızlıca Batı Şeria ve Doğu Kudüs’e yayıldı. Gençler çeşitli muhitlerin kontrolünü ele geçirdi; çöplerden, taşlardan ve yanan araç tekerleklerinden barikatlar kurarak kampları kapattılar ve barikatları aşmaya çalışan askerlere molotof kokteyli attılar. Filistinli esnaflar dükkanlarını kapattılar ve İsrail’de çalışan işçiler işe gitmediler. İsrail bunları “ayaklanma” olarak gördü ve bu ayaklanmayı bastırmayı ise kanun ve düzeni yerine getirmek için yararlı gördü. Birkaç gün içinde İsrail yönetimindeki Filistin bölgeleri gösteriler ve grevlere boğuldu. Askeri araçlar, İsrailden gelen ötöbüsler ve İsrail bankaları Filistinliler için en önemli hedefler oldu. İsrailli yerleşim alanlarına saldırılmadı ve ayaklanmanın erken dönemlerinde atılan taşlardan hiçbir İsrailli yaralanmadı. Gösterilere bu kadar geniş bir kitlenin katılması beklenmiyordu. Onbinlerce sivil, kadınlar ve çocuk gösterilerdeydi. İsrail güvenlik güçleri oluşan kalabalığı kontrol altına almak için bütün adımları attı: sopalamak, joplamak, göz yaşartıcı gaz, tazyikli su ve plastik mermiler kullanmak. Ama bunlar gösterileri sadece besledi.
Kısa zamanda taş atmalar, yol kapatmalar ve tekerlek yakmalar bütün bölgelere sıçradı. 12 aralığa gelindiğinde, 6 Filistinli öldü ve otuzu yaralandı. Bir sonraki gün göstericiler Doğu Kudüs’teki ABD konsolosluğuna molotof kokteyli attı ama kimse yaralanmadı. İsrail’in Filistinli ayaklanmasına cevabı sert oldu.
Taş atanların 60% ının çocuk olmasından dolayı İzhak Rabin, planı değiştirip farklı şekilde müdahale kararı aldı. İsrail toplu tutuklamalar, toplu cezalar ve okul kapatmaları kullandı. Batı Şeria’daki üniversiteler intifada boyunca kapalı tutuldu. İlk yıl sokağa çıkma yasağı yürürlükte kaldı. Yerleşim yerindeki insanların su, elektrik ve akaryakıt ihtiyaçları karşılanamaz oldu. Filistinlilerin çiftliklerindeki ağaçlar söküldü, tarımsal ürünlerin satışları engellendi. Filistinlilerin vergi ödememesinden dolayı evlerinden eşyalarına el konuldu.
CAN KAYIPLARI
Altı yıl süren intifadada, İsrail ordusu 1000'den fazla Filistinliyi öldürdü ve 120.000'den fazlasını tutukladı. İlk beş haftada, 35 Filistinli öldürüldü ve 1200 Filistinli yaralandı. Bu ölümler ve yaralanmalar, daha fazla Filistinlinin gösterilere katılmasına neden oldu.
1990’a doğru Negev’deki Ktzi’ot hapishanesi, Batı Şeria’daki her 50 kişiden birini içinde barındırdı. Save the Children (Çocukları Koru) organizasyonunun İsveç kolu, 23.600 ila 29.900 çocuğun intifadanın ilk iki yılında dayaklar sonucu tıbbi desteğe ihtiyacının olduğunu raporladı. Bu sayının üçte birini 10 yaş altındaki çocuklar oluşturdu. Ramazan ayı boyunca, Gazze’deki birçok kampta sokağa çıkma yasağı uygulandı ve yerleşimcilerin gıda almaları engellendi bu şekilde. Ayrıca bazı kamplara göz yaşartıcı bomba atıldı. İntifadanın ilk yılında bu tür bombalamalardan dolayı 16 kişi öldü.
TOPLUM İÇİ ŞİDDET
1989 ve 1992 arası, Filistin toplumu içindeki şiddet yaklaşık 1000 kişinin hayatına mal oldu. Haziran 1990’a varıldığında, Benny Morris’e göre, “İntifada yönünü şaşırdı. Filistin Kurtuluş Örgütünün içine düştüğü gerilim, öldürülen işbirlikçi olduklarından şüphelenen kişilerin artmasından belliydi.”
DİĞER KAYDA DEĞER OLAYLAR
16 Nisan 1988 tarihinde, Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Halil El-Vezir, Tunus’un başkentinde İsrailli komandolar tarafından öldürüldü. İsrail’e göre, ayaklanmanın uzaktan yöneticisi oydu ve ölümü ayaklanmayı durdurabilecekti. Ardından gelen yas ve gösteriler esnasında, İsrail Güvenlik Güçleri iki camiye müdahale edip, dua edenleri dövdü, göz yaşartıcı gaz attı ve 16 Filistinliyi öldürdü. Aynı yılın haziran ayında, Arap Ligi, 1988 Arap Ligi Konferansında, İntifadaya finansal destek verme kararı aldı. Arap Ligi 1989 yılındaki toplantısında da finansal desteği tekrar teyit etti.
1989’da Beit Shour’daki yerel komiteler, şiddetsiz bir hareket başlatarak vergileri vermeme kararı aldı ve “Temsil edilmeden Vergi Yok” sloganını kullandılar Hapishanede kalmaları göstericileri durdurmadı ve İsrail bu boykotu ağır para cezaları ve mallara el koymakla çözmeye çalıştı.
8 Ekim 1990 tarihinde İsrail polisi El-Aksa cami yanında gösteriye katılan 22 Filistinliyi öldürdü. Bu Filistinlilerin daha tehlikeli taktikler edinmelerine sebep oldu. İki hafta sonra, üç İsrailli ve bir İsrail askeri Kudüs ve Gazze’de öldürüldü. Bıçaklama olayları bundan böyle devam etti. Filistinli militanların canlı bomba saldırıları 16 Nisan 1993’te başladı.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
Çok sayıdaki Filistinli can kayıpları uluslararası kınamalar getirdi. Güvenlik Konseyi 607 ve 608 nolu çözüm önerilerinde, İsrail’in sürgünleri durdurmasını istedi. Kasım 1988’de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulundaki ülkelerin çoğu, İsrail’i, intifadaya karşı aldığı tutumdan dolayı kınadı. Sonraki yıllarda aynı çözüm önerileri tekrar tekrar geldi.
İSRAİL'İN UYGULAMALARINI İNCELEMEK İÇİN KURULAN ÖZEL KOMİTE
26 Ağustos 1988 tarihli yıllık raporunda, İsrail’in Uygulamalarını İncelemek İçin Kurulan Özel Komite, intifada hakkında detaylı bilgiler verdi. Ardından gelen raporlardan sonra, Genel Kurul 8 Aralık 1989 tarihinde 44/48 nolu bir önergeyle oldukça güçlü bir kınama yayınladı. İsrail intifada sürecindeki uygulamalarından dolayı kınandı. Bu uygulamaları arasında, toprakları ele geçirme, sürgünler, yıkımlar, toplu cezalar, basın organlarını kısıtlamak, savunmasız göstericileri yaralamak, zehirli gaz kullanmak ve İsrailli yerleşimcilerin, Filistinli ve diğer araplara karşı şiddet eylemlerinde buluması ve bunun yaralı ve ölümlere sebep olması vardı. İsrail, Birleşmiş Milletler araştırmalarına engel oldu. Tüm çüzüm yolları İsrail ve ABD tarafından reddedildi. 48 çözüm önerisinin 44’üne karşı oy kullanan sadece İsrail’di.
GÜVENLİK KONSEYİ'NİN BAŞARISIZ OLMASI
17 Şubat 1989’da, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi oybirliğiyle (ABD dışında) İsrail’i, 4. Genova Kurultayı kararlarına uymadığı ve Güvenlik Konseyi kararlarını önemsemediği gerekçesiyle kınadı. ABD hoşuna gitmeyecek bir çözüm önerisi taslağını veto etti. 9 Haziran’da ABD bir çözüm önerisini yine veto etti. 7 Kasım’da ABD İsrail’in insan hakları ihlallerini kınayarak 3. Çözüm önerisini de veto etti.
14 Ekim 1990’da, İsrail açıkça Güvenlik Konseyi Çözüm Önerisi 672’ye uymayacağını deklare etti ve İsrail insan hakları ihlallerini araştıracak olan Genel Sekreterlik delegasyonunu kabul etmeyi reddetti. Bir sonraki çözüm önerisi 673 küçük bir etki yaptı ama İsrail BM araştırmasını engellemeyi sürdürdü.