İstanbul’un havası alarm veriyor
İstanbul’da zaman zaman, hayatı ciddi anlamda olumsuz etkileyecek derecede hava kirliliği yaşanıyor.
Havadaki kirletici maddelerin çokluğu, yüksek basınç gibi etkenler özellikle KOAH, astım ve bronşit hastalarının yaşamını tehdit eder düzeyde. Uzmanlar, solunum yolları hastalıklarına sahip kişilerin hava kirliliğinin yüksek olduğu dönemlerde dışarı çıkmamasını, kalabalık ortamlarda bulunmamasını tavsiye ediyor. Çevre Mühendisleri Odası da kuzey ormanlarından gelen oksijenin azalmasının, gökdelenlerin, taşıt ve inşaat sayısının artmasının hava kirliliğine neden olduğuna dikkat çekerek, bu durumun gelecekte ciddi sorunlar doğuracağı uyarısında bulunuyor.
PARAMETRE SINIR DEĞERİ YÜKSEK
Çevre Mühendisleri Odası, bir rapor yayınlayarak İstanbul’un hava kirliliğine dikkat çekti. Raporda “Türkiye‘nin hava kirliliğini belirleyen kirletici parametre sınır değerleri Avrupa‘dakinin hayli üstündedir. Öncelikle bu durumun düzeltilmesi ve dünya standartlarının uygulamaya konulması gerekmektedir. İstanbul özelinde bakacak olursak kendi sınır değerlerimizle iyi ya da orta hava kalitesinde gözüken birçok yer Avrupa standartlarına göre kötü hava kalitesine sahiptir.” denildi.
‘ESKİDEN KÖMÜR KİRLETİYORDU, ŞİMDİ İNŞAATLAR VE ARAÇLAR’
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Üyesi Kübra Ayçiçek de İstanbul’un hava kirliliğine dikkat çekerek, bazı dönemlerde kırmızı alarm denecek seviyeye ulaştığını söyledi. Kış aylarında havanın normalden daha fazla kirlendiğine vurgu yapan Ayçiçek, “Doğalgaz kullanımı arttığı için artık kömürden kaynaklı kirlilik azalmış durumda. Kömürden kaynaklanan kirlilik azalmasına rağmen, eskiden kömürün kirleticisi kükürtlü oksit havada çok fazla bulunuyorken artık partikül maddenin çok fazla olduğunu görüyoruz. Bu durum bize diyor ki; eskiden kömür kirletiyordu artık araçlar ve inşaatlar kirletiyor.” ifadelerini kullandı.
90’lardan bugüne İstanbul’un nüfusunda ciddi artış olduğunu, araç kullanımının da buna paralel yükseldiğini kaydeden Ayçiçek, “Kente yönelik projeler İstanbul’da yapılaşmayı artırdı ve inşaat faaliyetlerini çok fazlalaştırmaya başladı. Köprülerle birlikte yeni yollar yapıldıkça bu özel araç kullanımını teşvik etti. Dolayışla araçlardan kaynaklı bir kirlilik de mevcut hale geldi.” şeklinde konuştu.
‘YÜKSEK BİNALAR RÜZGARIN AKIŞINI KESİYOR’
“Biz hava kirliliğini incelerken ısınmadan, araçlardan ve sanayiden kaynaklı hava kirliliği diye inceliyorduk” diyen Ayçiçek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Buna bir de bir şehrin, yönetimsel olarak hava kirliliğini desteklemesi diye bir madde daha ekliyoruz. Bir şehrin mimarisini de şehir planlamasını da oranın ormanlık alanlarının korunmasını da o şehrin özelliğine göre yapmanız lazım. İstanbul’da mevcut rüzgâr yönü kuzeyden ama kuzeydeki ormanlar tahrip ediliyor belli başlı projeler için. Bu ormanların tahrip edilmesi demek, oradaki oksijen miktarından bize daha az pay düşmesi demektir. Buradan gelen rüzgârlar aynı zamanda yüksek binalar ve gökdelenlerle kesiliyor. Bu yüzden rüzgâr içe giremiyor ve biz kirli havaya maruz kalıyoruz.”
‘BİZİM SINIR DEĞERLERİMİZ AVRUPA’NIN İKİ KATI ÜSTÜNDE’
Hava kirliliğinin yüksek olduğu dönemlerde alarm verilmesi gerektiğini vurgulayan Ayçiçek, “İnsanların maskeyle dışarı çıkması ya da hava kirliliği yaşanan bölgelerde dışarı çıkmaması gibi şeyler söylenebilir. Fakat bu sorumluluğu insanlara yüklememek lazım, insanların yöneticilerinden temiz hava hakkını talep etmesi lazım. Bizim Türkiye’deki sınır değerlerimiz Avrupa’dakinin iki katı üstünde. Yani bize şu an, buranın havası iyi dedikleri yerler aslında Avrupa ya da Amerika’ya baktığımızda kirli hava kategorisine giriyor.” dedi.
İstanbul’da hava kirliliği en yüksek ilçe olarak Esenyurt’un görüldüğünü söyleyen Ayçiçek, şöyle konuştu: “Başakşehir ve Ümraniye’de bunlardan bir tanesi imiş. Bunlar dönem dönem değişebilir. İnsanlar havanın kirliliğini hava kalitesi izleme ağında takip edebilirler. Oradan günlük olarak bütün Türkiye’yi inceleyebilirler. Partikül madde değeri 90’ı aştığı zaman bu kritik değerdir. Kükürt için 225 değerini aştığı zaman bu bir kritik değerdir. Bunu izleme ağından görebilirler. Renklerle şekillendirilmiştir. Kırmızı renkli olanlar çok kirli hava, sarı renkli olanlar orta gibi…”
‘ŞEHRİN COĞRAFİ YAPIYA GÖRE PLANLANMASI LAZIM’
Şehrin hava kirliliğinin önlenmesine yönelik neler yapılabileceğine dair de bilgi veren Ayçiçek, “Şehrin coğrafi yapısına göre bir şehir planlaması oluşturmak zorundasınız. Çok çanak bir bölgeye bir de yüksek binalar inşa ederseniz o zaman o zaman havayı hepten hapsetmiş olursunuz. Bunlardan vazgeçmek gerekir. Mevcut rüzgar yönünü korumak zorundasınız. O rüzgarın önündeki bütün engelleri kaldırmak zorundasınız. Özel araç kullanımını değil, toplu taşımayı teşvik etmek durumundasınız. Bunu teşvik etmek de yeni yeni köprüler ve yollardan geçmiyor, aslında bunlar özel araç kullanımını teşvik ediyor. İnsanlara bisiklet yolları koyabilirsiniz.” ifadelerini kullandı.
HAVA KİRLİLİĞİ KOAH, ASTIM VE BRONŞİT GİBİ HASTALIKLARA SAHİP İNSANLARI ETKİLİYOR
Hava kirliliğinin bir diğer etkisi ise sağlık üzerine. Solunum yolları hastalıklarına sahip insanların, hava kirliliğinin yüksek olduğu dönemlerde çok zorlandığına vurgu yapan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Füsun Soysal, bu kişilerin ne yapması gerektiğine dair bilgi verdi. Hava kirliliğinin etkilerini de anlatan Soysal, şunları söyledi: “Kış aylarında kalorifer ve sobaların yanmaya başlaması ile birlikte hem iç ortamda hem de dış ortamda hava kirliliği olmakta. Bu durum bronşit, astım ve KOAH hastaları için oldukça sıkıntılı bir durum. Çünkü KOAH, astım, bronşit gibi hastalıklar solunum yollarının kasılmasıyla olan hastalıklardır. Özellikle hava kirliliğinden çok etkilenirler. Krizleri sıklaşır, bu krizlerin artması ile birlikte solunum yollarının tahrip olması ve üzerine sık enfeksiyon olması ile karşılaşıyoruz. Kirli havalarda dolayısıyla KOAH ve astımlı hastalar nefes darlığı ile karşılaşırlar.
Ciddi astım ve KOAH hastalarının kış aylarında ve hava kirliliğinin yaşandığı zamanlarda çok fazla dışarda bulunmamalılar. Olabildiğince açık havada az bulunmalılar. Bu mümkün olmadığı dönemlerde ağız ve burnu maske ile korumak gerekir. Enfeksiyonlardan korunmak için çok kalabalık, toplu bulunulan yerlerde fazla uzun zaman geçirmemelerini öneriyoruz. Bu hastaların kullandıkları nefes açıcı ilaçları vardır. Bu ilaçların alım düzenini bu havalarda hiç aksatmamaları gerekiyor.”