Karin Karakaşlı Kimdir | PKK İçin Neler Söyledi

Karin Karakaşlı Ne Yaptı, Neden elşetiriliyor. Karin Karakaşlı kimdir? Kitapları nelerdir. Pkk'lılar için neler söyledi. Karin Karakaşın yazıları

Karin Karakaşlı Kimdir | PKK İçin Neler Söyledi

Karin Karakaşlı 1972’de İstanbul’da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesi’ni ve Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Mütercim Tercümanlık Bölümü’nü bitirdi. Günlük yaşamdan süzdüğü çoğu hüzünlü öyküleri incelikli bir anlatımla kaleme alan Karakaşlı’nın ilk kitabı Bu Yayınevi Roman Yarışması’nda mansiyona değer görülen Ay Denizle Buluşunca 1997’de yayımlandı. Başka Dillerin Şarkısı 1999’da Varlık Yayınları tarafından yayımlandı. 
1998’de Varlık Yayınları’nın Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’ne değer görülen Karin Karakaşlı, 1994’te Gençlik Kitabevi Öykü Yarışması’nda üçüncülük, 1995 Gençlik Kitabevi Öykü Yarışması’nda birincilik kazandı. 
Anita Brookner’den Özel Bir Görüş (1997) ve Péter Esterházy’den Hrabal’in Kitabı (1998) romanlarını çeviren yazarın öykü ve makaleleri Sel Yayınları’nın Kadın Öykülerinde İstanbul, Kadın Öykülerinde Avrupa ve Kadın Öykülerinde Doğu kitapları başta olmak üzere çeşitli antolojilerde yer aldı.
Şiir kitabı Benim Gönlüm Gümüş (Aras Yayıncılık) 2009’da; yeniden gözden geçirilen gençlik romanı Ay Denizle Buluşunca ve çocuk kitabı Gece Güneşi 2011’de (Günışığı Kitapları) yayımlandı. 
Karin Karakaşlı’nın Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel’le birlikte hazırladığı Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009) adlı bir de araştırma kitabı bulunmaktadır.
1996-2006 yılları arasında Türkçe-Ermenice yayımlanan haftalık Agos gazetesinde editör, köşe yazarı ve yazı işleri müdürü olarak görev alan Karin Karakaşlı, halen Radikal 2’de köşe yazarlığı yapıyor. Yazar aynı zamanda Özel Getronagan Ermeni Lisesi’nde Ermenice öğretmeni ve Yeditepe Üniversitesi Çeviribilim Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. 
Doğan Kitap tarafından yayımlanan eserleri: Can Kırıkları (2002, öykü), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (2005, roman) ve Cumba (2009, deneme)

karinkarakasli.jpg

KARİN KARAKAŞ'IN YAZILARI

İdrak

Bir şeyi görmek, yaşamak yetmiyor bazen. Gördüğün şeyin ne olduğunu, ne yaşadığını idrak etmen gerekiyor. İdrakin içinde itiraf ve kabulleniş var. O yüzden bu kadar önemli ve kıymetli. Günlerim, yıllarım olanları görmek, yaşamak, idrak etmek ve anlatmaya çalışmakla geçiyor. İdrak böyle bir sorumluluk da yükler insana. Sadece kendin ayamazsın, paylaşman gerekir.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un Ankara’da düzenlenen cenaze töreninde yaşanan ve yaşatılanları, şu akan günlerin içindeki bir dolu başka şeyle birlikte, gelmişimiz geçmişimiz eşliğinde idrak etmek, adını koymak da bir sorumluluktur. Bunun adı da ırkçılıktır, başka bir şey değil.

Tuğluk, Aralık ayından bu yana tutuklu bulunduğu cezaevinden cenazeye katılmak üzere özel izinle çıkmıştı. Malum, Meclis’in üçüncü büyük partisi HDP çok sistematik bir hamleyle son seçimlerden bu yana “terörist” ilan edilmiş durumda. Terörist, devlet ve iktidar dilinin favori kelimesi. Barış isteyen, muhalefet eden herkes terörist.

Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenazesinin Ankara’daki İncek Mezarlığı’na defnedilmesinden kısa bir süre sonra sayıları hızla artan bir grup saldırıya geçti. Grubun hönkürtüsüne yakından bakmakta fayda var: “Burası Sünni mezarlığı, Aleviler buraya defnedilemez. Burası Türk toprağıdır, Ermeni toprağı değil, burada Ermenileri istemiyoruz. Bu mezarda şehitler yatıyor. Terörist gömdürmeyiz.”

MURAT EDİLEN KATLİAM

Ülkenin yakın tarihini az çok bilenler aslında bu saldırıyla sonu katliama varan bir felaketin murat edildiğini anlamıştır. Katliam yaşanmamışsa HDPlilerin saldırıyı sosyal medyadan duyurup, sanki muhatap varmışcasına İçişleri Bakanlığı, Valilik gibi yetkililere ulaşma hamlesindendir. Yoksa aslında o acı ve öfkeyle sen de saldırırsın, kalabalığını da toplarsın. İşten bile değil.

Annesinin son nefesinde yanında olamayan bir evlada, o evladın yerine kendini koyabilenlere ve günlük hayat pratiği haline gelen ırkçılıktan hicap duyabilenlere yaşatılmıştır bu saldırı. Hani şu pek sevilen tabiriyle provokasyon, olay, sataşma ya da gerginlik denen saldırı.

Bu da oldu. O mezar açıldı, Hatun Tuğluk mezardan çıkarıldı ve ertesi gün Dersim’de toprağa verildi. Oysa penceresinden gördüğü Ankara’daki mezarlığa gömülmek, kızına yakın olmak vasiyetiydi. Dersim’de cemevinde düzenlenen törende konuşan HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın dedikleri ırkçılık denen illetin adını koymak için onun izlediği bütün patikaları belirtmenin önemini hatırlatıyordu: “”Bize Dersim katliamını, Madımak katliamını tekrar yaşattılar. Acımız büyük, Hatun anamızı kaybettik. Ama acımızı kat ve kat arttıran başka bir olay da oldu. Dün Ankara İncek’te bu topraklarda yeni bir vahşet yaşadık. 1938 Dersim Katliamını, Sivas katliamındaki Madımak’ı, 1915’i dün Ankara’da bize tekrar yaşattılar. 6-7 Eylül’de, 1938’de ne yaşadıysak Ankara’da da onu yaşadık. 6-7 kişilik açıklamalara binlerce polis yığanlar cenaze günü orada değildi. Bunu yapanları, buna izin verenleri, göz yumanları Dersim’den lanetliyoruz.”


 
YAN YANA FOTOĞRAF ÇEKTİRELİM

Yani öyle gayri insan tutumdur, inanç, kültür ve medeniyet değerlerimizle asla bağdaşmaz diyerek geçiştirilecek bir yanı yok. Hele ki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Cenazeye yönelik yapılanlar bizi üzmüştür. Olaya bulaşanlarla ilgili gerekli tahkikat başlatıldı. Olaya karışan kişilerle ilgili gözaltılar var” dedikten birkaç saat sonra gözaltında olanla karakolda çektirdiği hatıra fotoğrafı ortaya çıkmışken…

Beştaş, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevaplaması istemiyle verdiği soru önergesinde, cevabı içinde saklı sorularla yine adını koydu her şeyin:

* Ankara’da mezarlıkta büyük bir linç girişimi yaşanırken başkent valisi nerededir? Vali neden telefonlara çıkmamış ve defin işlemine dair herhangi bir girişimde bulunmamıştır?

* Saldırganlar sloganlar eşliğinde yürürken ve defin işlemi ertelenirken İçişleri Bakanı olarak size bağlı kolluk neden görevi ihmal etmiştir? Kolluğun amacı nedir? Kolluk mezarlığa saldırganlara eşlik etmek amacı ile mi gelmiştir?

* Ankara Valiliği’nin ırkçı saldırıya ilişkin yaptığı ‘sataşma açıklaması’ bilginiz dahilinde mi yapılmıştır?

* Hatun Tuğluk; kadın, Kürt ve Alevi olduğu için mi insanlık dışı bir saldırıya maruz bırakılmıştır?

* Hatun Tuğluk’un cenazesinde yaşananlarda sorumluluğu bulunanlar halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmemiş midir? Türk- Kürt- Alevi- Ermeni birlikte yaşam arzusu taşıyor musunuz?

* Kürt-Alevi bir annenin cenazesine yapılan bu insanlık dışı saldırı, Kürt halkına “Sizin değil dirinize, ölünüze bile tahammül edemiyoruz” mesajı mıdır?

IRKSIZ IRKÇILIK

Yaklaşan seçimler ve ırkçı AFD’nin alabileceği oy oranı üzerinden hararetli tartışmaların yaşandığı Almanya’da der Freitag sitesine yazdığı “Irk yerine Kültür: Yeni Sağ” başlıklı makalede Bastian Reichardt Nazi dönemindeki ırk temelli ideolojinin yerini “birlikte yaşaması imkânsız” kültür ve etnik temelli farklılıklara işaret eden yeni versiyon ırksız bir ırkçılığın aldığını anlatıyordu.

Aklı sıra Kürt’ü aşağılamak için Ermeni diyen, Kürt’ü, Ermeni’yi Alevi’yi terörist, hain kelimeleriyle bir arada kullanabilen bu bünye yeni doğmadı. Bütün kimliklerin bastırıldığı, tarihin topyekûn inkâr edildiği zamanlardan bugüne geldi. Son dönemlerde aşırı milliyetçi ve aşırı dinci kılıklarını da kuşanarak nihayetinde cenaze gömdürmedi.

Bunca mezarsız ölü var bu topraklarda. Ders kitaplarının anlatmadığı nice kırım, katliam. Hiçbiri unutulmadı. Cenazeyle aynı günlerde CHP’nin Kürt milletvekili, insan hakları savunucusu, avukat Sezgin Tanrıkulu SİHAların sivil insanları vurmasını gündeme getirmesi akabinde iktidar ve yargı tarafından hedef tahtasına konularak Twitter üzerinden “Uçakta Tanrıkulu’nun arkasına oturdum. Boğma teliyle işini bitir, biz sana hapishanede bakarız diyenler fav” şeklinde bir ölüm tehdidi aldı. Tweet’i atan Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Burak Doğan’dı. Doğan, gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı.

Cenazeyle aynı günlerde 9 Eylül’de tahliye edilen HDP Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in de yeniden tutuklanmasına yönelik yakalama kararı çıkarıldı. Bilgen’in tutuklanmasına gerekçe olarak Selam Tevhid dosyasındaki 2011-2015 yılları arasında yapılan telefon dinlemeleri gerekçe gösterildi. Ayhan Bilgen bu gerekçeye şu sözlerle tepki gösterdi: “Tutuklanmama gerekçe yapılan dinlemeler suç sayıldığı için ilgili savcı hakim ve polisler kumpas davasından tutuklu ama fikirleri iktidarda.” Ve bir de koca hatırlatmada bulundu: “Anlamak istemeyenler için bir daha hatırlatayım. Meclise gönderilen fezlekede örgüt üyeliği iddiası yok. Fezleke dışı yargılama suçtur.”

Cenazeyle aynı günlerde Diyarbakır’daki Surp Giragos Ermeni Kilisesi Vakfı Başkanı Ergün Ayık, 2015’ten bu yana kapalı olan Sur’daki kiliseye kendileri girememelerine rağmen hırsızların girip kiliseyi yağmaladığını söyledi. 2011 yılında 5 milyon lira harcanarak 31 yıl aradan sonra ibadete açılan Ermeni Cemaatinin Ortadoğu’daki en büyük ibadet merkezi konumundaki kiliseye besbelli hırsızların girmesine izin var.

Hukuku hukuk dışı uygulamalara alet etmenin, basını yalan makinesine dönüştürmenin, hak ve adalet mücadelesi verenleri etnik, dini kimlikler üzerinden hedef göstermenin adı ırkçılık. Yapan bunu elbette inkâr edecektir. Mesele toplumun gerçeği idrakinde. Irkçılığın, faşizmin ortasında kimse bir hayatı sonsuza kadar normalmiş ve korunaklıymış gibi sürdüremez çünkü…

0
0
0
0
0
0
1
👍
👎
😍
😥
😱
😂
😡