Kollarından biri veya her ikisi bulunmayan kimse imamlık yapabilir mi?

Hz. Peygamber (s.a.s.) birçok hadislerinde imamların ilim, kıraat ve dindarlık gibi çeşitli bakımlardan cemaatin en üstünü veya onlarla eşit seviyede olmasını tavsiye etmiştir.

Kollarından biri veya her ikisi bulunmayan kimse imamlık yapabilir mi?

Cemaat arasında imamlığa en layık olan, dini en iyi bilendir. Onda eşitseler sırasıyla, Kur’an’ı en iyi okuyan, onda da eşitseler haramlardan en çok sakınan imam olmaya layıktır.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Cemaate, Kitabullah’ı en iyi okuyan kimse imam olur. Eğer kıraatte (okumada) herkes eşitse, sünneti en iyi bilen; sünneti bilmede eşitseler, hicret etmede evvel olan; hicrette de eşitseler, yaşça büyük olan imam olur... ” (Müslim, Mesacid 53).
Buna göre, imamlık yapabilmek için namaz sahih olacak kadar Kur’an’ı ezbere okuyabilmek (kıraat) şart olduğu gibi, namazın rükünlerini ifa edebilecek seviyede bedenen sağlıklı olmak da şarttır. Namazın rükünlerini ifa edemeyecek kadar hasta ve sakat olanlar ile idrarını tutamamak, burnundan veya vücudunun herhangi bir yerinden sürekli kan veya akıntı gelmesi gibi özrü bulunan kimselerin imamlık yapması uygun değildir (Merğînânî, el-Hidâye, I, 57-58).
Kişinin kollarından biri veya her ikisinin bulunmaması, namazın rükünlerinden birini yerine getirmeye engel olmadığından böyle bir kimsenin imamlık yapması caizdir.

Maaşlı görevlilerin arkasında namaz kılınabilir mi?

Geleneksel olarak İslâm toplumlarında namaz da dâhil olmak üzere birçok konuda insanlara önderlik etmek yöneticilere ait kabul edildiği için, namaz imamlığı da teorik olarak onlara bırakılmış ve bu bakımdan kitaplarımızda imamlığa en layık kişiler sıralanırken, en başta o bölgenin üst düzey yöneticilerine yer verilmiştir. İslâm’a göre temel ilke, ibadet olan namaz kıldırmak, Kur’an okumak, Kur’an öğretmek, ezan okumak gibi ameller karşılığında ücret almanın caiz olmadığıdır. Ancak zamanla bu tür faaliyetleri yapan kişilerin azalması nedeniyle, İslâm âlimleri imamlık ve Kur’an öğretmek gibi, toplum için gerekli olan ameller karşılığında ücret almanın caiz olduğu görüşünü benimsemişlerdir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 562-563).
Şimdiki idari yapı ve mer’î mevzuata göre bu görev, Diyanet İşleri Başkanlığının uhdesindedir. Böylece günümüzde artık, imamlık ve müezzinlik idari yapıdaki diğer görevlerden ayrılarak bir görev haline gelmiştir. Bunun sonucu olarak da cami ve mescitlerde namazı, o caminin resmi görevlileri kıldırmaktadır.
Günümüzde namaz kıldıran imam-hatip ve müezzinler, namaz kıldırmalarının karşılığı olarak değil, başka bir işle uğraşmayıp böyle bir görev için mesailerini tahsis etmelerinden dolayı ücret almaktadırlar. Çünkü namaz sadece Allah rızası için kılınır ve kıldırılır. Diğer taraftan, imam-hatip ve müezzin-kayyımların görevleri sadece namaz kıldırmaktan ibaret değildir. Cami görevlileri vaaz, irşat ve Kur’an öğreticiliği gibi din hizmetlerinin yanında, caminin ibadete açılması, ibadet için hazır tutulması, temizliği, bakımı gibi pek çok hizmet sunmaktadırlar.
Buna göre, günümüzde din hizmetlerini yerine getiren imam-hatip ve müezzin- kayyımların aldıkları ücret/maaş helal olduğu gibi, kıldırdıkları namazlar da geçerlidir.

 

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

0
0
0
0
0
0
0
👍
👎
😍
😥
😱
😂
😡