Kürtaj yapmanın ve yaptırmanın dini hükmü nedir?
İnsan hayatının korunması, İslâm dininin beş temel ilke ve amacından biri olduğu gibi insanın en şerefli varlık olduğu, insanın saygınlığı ve dokunulmazlığı da İslâm’ın ısrarla üzerinde durduğu ana fikirlerden biridir.
İnsanın yaşama hakkı, erkek spermi ile kadın yumurtasının birleştiği ve döllenmenin başladığı andan itibaren Allah tarafından verilmiş temel bir hak olup artık bu safhadan itibaren anne baba da dâhil hiçbir kimsenin bu hakka müdahale etmesine izin verilmemiştir.
Âyet ve hadislerde yer alan genel prensipler ve özel hükümler, anne karnındaki ceninin dinen meşrû sayılan haklı bir gerekçe olmadan düşürülmesine, aldırılmasına ve gebeliğe son verilmesine müsaade etmez. “Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin.” (En’âm 6/151; İsrâ 17/31) âyeti, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in kasten çocuk düşürenin veya buna sebep olanın maddî tazminat ödemesine hükmetmesi (Buhârî, Diyât, 25-26), anne karnındaki çocuğun hayat hakkını da güvence altına almaktadır. Diğer taraftan Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bu tavrı, söz konusu fiili, cinayet olarak değerlendirdiğini göstermektedir. Bu itibarla İslam, annenin hayatını doğrudan etkileyecek tıbbî bir zaruret bulunmadıkça anne karnındaki çocuğun düşürülmesini veya aldırılmasını kabul etmemektedir.
Cenine karşı bir cinayet işlenmesi halinde “gurre” denilen bir ceza-tazminat ödenir. Gurrenin miktarının, sünnetteki tatbikat örneğinden (Ebû Dâvûd, Diyât, 19; Tirmizî, Diyât, 15) yola çıkarak beş deve, -altın ve gümüşün o asırdaki değerine göre- 200, 5 gr. altın olduğu görülmektedir. Gurre ceninin mirası kabul edilir ve düşmesine sebep olan kimse hariç, vârisleri arasında paylaştırılır. Gurrenin ödenmesi için çocuk düşürmenin kasten veya hata ile olması, anne veya baba tarafından işlenmesi fark etmez.
Sonuç olarak denilebilir ki, gebeliği önleyici tedbirlere başvurarak doğumu kontrol altında bulundurmak, istenmeyen durumlarda gebeliğe engel olmak caiz ve mümkündür. Ancak gebelikten sonra, annenin hayati tehlikesi gibi haklı ve kesin bir zaruret olmaksızın, düşürmek veya kürtaj yolu ile aldırmak caiz değildir (Kâsânî, Bedâi’u’s-sanâî, VII, 325-327; Fetâvây-ı Hindiyye, VI, 34; İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, Riyad, 2003, X, 250 vd. ).
Kürtaj yaptırmak caiz midir?
Hayatın korunması, dinin korunmasını emrettiği beş temel değerden biridir. Yaşama hakkı, kadın yumurtasının erkek spermi ile döllenmesiyle başlar. Bundan itibaren, annenin hayatının korunması, yahut birden fazla döllenme olması halinde ceninlerden birine müdahale edilmediği takdirde diğerlerinin de öleceği durumlar dışında her hangi bir yöntemle gebeliğe son vermek caiz değildir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, ruhun cenine dört aylık iken üflendiğini bildiren hadisinden (Buhârî, Bedü’l-Halk, 6) hareketle bu süreden önce ceninin kürtaj edilebileceği yönünde bir görüş varsa da bu isabetli değildir. Çünkü bu yoruma göre, ruhun üflenmiş olması ceninin müstakil bir kişilik kazanması konusunda ölçü alınmakta, ruh üflenmeden önce cenin bir et parçası sayılmış olmaktadır. Oysa cenin daha döllenmenin gerçekleşmesi ile potansiyel bir insan haline gelmektedir ve dokunulmazdır. Dokunulmazlığı ruhun üflenmesi ile değil, potansiyel insan konumundaki canlı bir varlık oluşundan gelmektedir. Eğer ruh taşımayan canlı bedeni imha etmek aciz olsa idi, uykudaki insanı öldürmek caiz olurdu. Zira Allah Teâlâ uyku halinde insan ruhunun bedenden ayrıldığını haber vermektedir (En’âm 6/60; Zümer 39/42 ).
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı