Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk dün gece katıldığı bir programda eğitimle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk Teke Tek Özel programında Fatih Altaylı'nın sorularını yanıtladı. Bakan Selçuk, Avrupa Birliği ülkelerinin 1950 öncesinde eğitimdeki Corpus çalışmasını tamamladıklarını belirterek şöyle konuştu:
"TÜRKÇE GÜÇLENDİRİLECEK"
İstiyoruz ki dil üzerinden gidelim. Dil düşüncenin temelidir. Türkçe'yi halledemezsek yabancı dilde de, matematikte de sıkıntımız olur. O yüzden de bizim çalışmalarımızın temelinde Türkçe'nin güçlendirilmesi temeli var. Bu derlem ya da söz varlığı Corpus dediğimiz çalışmamızda bununla ilgili. Avrupa Birliği ülkelerine baktığımızda 1950 öncesinde bu Corpus'u tamamlamışlar. Biz de bunu 2020'nin ortasında Corpus çalışmasını belli bir noktaya getireceğiz ve çocuklarımızın kelime dağarcıklarını, dili öğrenme süreçleri, beceri temelli Türkçe eğitimine doğru gidiş, 4 beceriye dayalı eğitim sistemi, çocukların hangi yaşta hangi kelimeyi bilmesi gerektiği, çocuk kitabı nasıl yazılır bunun altyapısı, psikologlar çocukların hangi yaşta hangi kelime kullandığını merak ederler işte bütün bunların belirlenmesi için Corpus gerekiyor. Bunu da inşallah 2020 ortasında belli bir noktaya getireceğiz. Makine öğrenmesi temelli de olacağı için çok daha hızlı bir şekilde hareket edebiliyoruz.
Bakan Selçuk'un bu sözleri üzerine Fatih Altaylı, 'Bunu ilk defa bakanın ağzından duymak memnuniyet vericidir' diye konuştu.
Selçuk'un açıklamalarından satır başları ise şöyle:
"EĞİTİM TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK SORUNU DEĞİL ÇÖZÜMÜ"
Bu uzun soluklu bir iş, maraton işidir. Meseleye bütünsel baktığımda gördüğüm şey şu, içine girdikçe bu işin yapılabileceğine dair inancım artıyor. Türkiye'nin eğitim sistemini çok kötü olarak, umutsuz olarak tanımlamak çok doğru değil. Eğitimi Türkiye'nin en büyük sorunu değil çözümü olarak görüyorum. 1 sene içinde eğitim sisteminin tümünü değiştirmek, dönüştürmek gibi bir sorunumuz yok. Neyi ne zaman nasıl yapacağımızı somut olarak göstermemiz gereken bir iş. Vizyon Belgesi'nde dedik ki, 'Türkiye'de eğitimde ay ay, yıl yıl şunlar olacak. Adım adım yapacağız ve ne yapılacağını önceden göreceksiniz'. Bunu söylüyor olmanın getirdiği rahatlık ve tedirginlik var. Topluma sürekli değişen her an sürpriz bakış açımız yok. 4 sene sonra hedeflediğimiz noktayı somut olarak yazıyoruz. Onun şimdi beklenmesi de çok doğru değil. Bir şeyi zamanından önce yapamazsınız.
Türkiye eğitimde AK Parti döneminde bunu çok bilerek söylüyorum, öğretmen ataması, derslik yapımı, dijital atılımlar dünya tarihinde gerçekten sınırlı başarılardan birisini ortaya koydu. Ben 2003 yılında Talim Terbiye Kurulu Başkanıydım. Hayal ediyordum, bunun ötesine geçildiğini rahatlıkla söylerim. Türkiye bir darbe geçirdi. Türkiye çok büyük küresel zorlukların içerisinde.Biz kendimizi şikayet değil çözüm makamı olarak görüyoruz. Türkiye bunu yoluna koyacaktır. 2 milyar doların üzerinde bir yatırım bütçesi varken bu sene 9 milyon dolar civarına düştük ama ben bunu şöyle görmüyorum. Önemli olan bizim hedefimiz, yol haritamız var mı? Dönemsel olarak Türkiye'de belli şanssızlıklar ya da şanslar yaşanmamış olabilir.
"OKULLAR ARASINDAKİ İMKAN FARKINI AZALTMAMIZ ÖNEMLİ"
Asgari üç kadar fark var. Bu farkın dezavantajlı boyutu var. AB üyelerinin tamamına yakını yatırım bütçelerini ARGE ve kaliteye harcıyor. Biz inşaata harcıyoruz. Depremle ilgili bazı hususlar konusunda yatırım planlarımız var. Bundan dolayı inşaat meselesi bir süre daha devam edecek. Veli katkısı, satın alma parametresini düşünürsek, bizim okulları bitiriyor olmamız elbette önemli. Ama okullar arasındaki imkan farkını azaltmamız daha da önemli. Okullar arasındaki imkan farkını azaltmak, bir baz oluşturmak çok önemli. Bu baz oluşturulduktan sonra uluslararası rekabete açılabiliriz. Bizim okullarımızın imkanlarını eşitlemek ya da birbirine yakınlaştırmak anlamında farklı senaryolar var. Yıllık 20 milyan artı tl yapıldığında başka açılımlar sözkonusu olabilir. Altayıpı tamamlamamak için bir 100 milyar TL lazımdır.
"ÖĞRETMEN YETİŞTİRME TARİHSEL BİR PROBLEM"
Küresel olarak baktığımızda eğitim paradigmal bir dönüşüme gidiyor. Bütün bunlar eğitimi bugünden tezi yok dönüştürmek gereksinimi ortaya koyuyor. Türkiye'nin de bütün dünyanın sorunu enformasyon bombardımanı. Bizim parlayen nesne sendromu dediğimiz sürekli olarak birşeylerin parlaması, odağın kaybolması, enformasyon bombardımanına rağmen bilgi üretiminde problem olması. Bilginin de ömrünün sürekli yarılanması bütün dünyanın problemi. Öğretmen yetiştirme elbette tarihsel bir problem bizim ülkemizde. Zamanın ruhu dediğimiz şey, yani önceden şu yapılmamış, bu yapılmış meselesi değil. Herkes 1,2,3'ünü yaparsa biz ilerleyemeyiz, 4,5,6 demesi lazım. Öğretmen meselesini kurumsal ve kavramsal olarak da dönüştürmemiz lazım. Bu anlamda YÖK'le işbirliğimiz var. Belirli eğitim fakülteleri pilot olarak alıp uygulamasının yüksek olduğu, doğrudan doğruya eğitim sisteminin sahadaki yansımalarını dikkate alan bakış açısıyla girişimiz başladı.
"ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEDE ŞAHSİYET ÇOK ÖNEMLİ"
Öğretmen yetiştirmede de yeni ufka ihtiyacımız var. Türkiye'de öğretmen yetiştirme damarı var. Bunun üzerine inşa edebiliriz. Bu bizim öz malımız, kendi geleneğimiz. Zaman zaman istismar edilse de bu toplumun değerlerini dikkate almayan uygulamalar olsa da önemli olan metoddur. Bizim öğretmen yetiştirme konusunu kitlesel olandan kişisel olana da dönüştürmemiz lazım. Fabrika yemeği ile anne yemeği arasındaki fark neyse odur. Öğretmen yetiştirmede şahsiyet çok önemli. Çocuk güçlü bir şahsiyet görürse ondan etkilenerek kişiliği değişir, dönüşür. Eski tecrübelerimizi dikkate alan, uygulamalı ders oranı çok olan. Son kapatılan öğretmen okullarında yüzde 50 civarında uygulamalı eğitimler var. Eğitim ve hayat birbirine çok yakın.
"ASKERLİK YASASI'NI DEĞİŞTİRDİK"
İmam Hatipler'i kapatmak ya da zarar vermek için meslek eğitimine verilen zarar ve sonrasında katsayılar vesaire. Bu zararın dönüştürülmesi konusunda sıkıntımız oldu. Katsayı kalktıktan sonra meslek eğitimi düzelmedi. Meslek liselerine verilen zararın süreci içerisinde sektör dijitalleşti, küreselleşti ama biz hala konvansiyonel meslek lisesinde kaldık eğitim içeriği bakımından. İllerimizde sektör dağılımına ve o illerdeki okullara baktık, örtüşme çok düşük. Meslek liselerimizden mezun olanların sadece yüzde 8'i kendi alanında çalışıyor. Sektör diyor ki, 'senin okullarının yüzde 10'unu bu çağa uygun buluyorum, dönüştür' diyor. Bu dönüştürülebilir mi, tabii ki. Fakat altyapı lazım. Mesela askerlik sorunu var, Askerlik Yasası'nı değiştirdik. Özel sektör meslek eğitim merkezi açamıyor dediler. Mesleki eğitimin bizde yüzde 4,5 özel sektörde.
"SEKTÖRLE TAMAMEN UYUMLU HALDEYİZ"
İthalat analizine baktığmıızda ahşap oyuncak ithalatımız var okulumuz yoktu. Okul açtık. Futbol hakemliği ile ihtiyaç var okulunu açıyoruz. Çim teksiyenliği yılda 1500 ihtiyaçtan bahsediyor sektör, bunun okulunu açıyoruz. İTÜ'nün içine okul açtık. Yapılagelen birçok uygulama, çok pahalı makinalar var, o zaman fabrikanın içi okul olsun dedik, mevzuatımızı değiştirdik. Sektörle tamamen uyumlu haldeyiz. Büyük bir patlama var. Sadece 2 ayda çıraklık eğitim veren kurumlarda yüzde 67 artış oldu. Son 10 yılda 29 patent çıkaran meslek okullarımız var. Meslek okullarımızı artık sanayinin sektörünün içine birebir koyuyoruz. Mesleki eğitimdeki öğretmenlerimizin tamamının becerilerini bugünün becerilerini örtüştürmek için diyelim ki havacılık sanayi ile havacılık okullarımızı ilişkilendirdik. İş garantili okullar açıyoruz. Hepsi bu çağın beklentilerine uygun. Hastanenin içine yaşlı ve hasta bakımı okul açıyoruz. Bunların tamamı iş garantili. 200'e yakın otelin içine okul açmak gibi bir talep var.
"VELİ KATKISINI HER ZAMAN ÖNEMSEMELİYİZ"
Cumhuriyet tarihi boyunca bu şekilde olagelen bir durum. Konuyla ilgili hazırlığımız var. Bir endeksleme yaptık. Her bir okulumuzun okul aile birliği, gelir, kantin durumu, öğrenci sayısı, hangi mahallede olduğu, o şehir ve mahalledeki sosyo ekonomik gelişmişlik analizleri. Her bir okulumuza bir puan verdik. Bazı okullara 100 TL, bazı okullara 15-20 TL veriyoruz. Bu anlamda çalışmamız hazır. 2020 bütçesi içerisinde. Bunun bütün okullara verilmesiyle ilgili hazırlığımız var. Yaklaşık 2,5 milyar TL civarında. Biz veli katkısını her zaman önemsemeliyiz, hayırsever katkısını önemsemeliyiz. Bizim çocuklarımızın dünyadaki akranlarıyla yarışıp, yarışmama meselesi.
"TÜRKİYE GİBİ ÜLKELERDE SINAV ÇOK BASKIN"
Stratejimiz zayıf okuldan merkeze doğrudur. Meslek okullarındaki hamilik, kardeş okullar meselesi. Tasarım becerisi atölyesi açtık imkanı zayıf olan okullara. Zayıf olan okula temel katkıyı sağlamazsak aradaki fark giderek açılıyor. Giderek farkın azaltılması riskini azaltmış oluyoruz. Tasarım beceri atölyesi bizim yaklaşımımızın ana eksenlerinden bir tanesi. Türkiye gibi ülkelerde sınav çok baskın. Okullar arasındaki fark yüksek. Herkes belli okullara gitmek ister. Sınavın baskısı arttığınrda eğitim insan yetiştirmek yerine sınava adam hazırlamaya çalışır. Tasarım beceri atölyesi sınav sistemi içerisinde a, b, c işaretleyen, hayatı kuşatmakta zorlanan nesillere yol açıyor. Misafir olduğunda çıkmıyorlar, soru çözüyorlar, sınava hazırlanıyorlar. Değer sbistemini aktarmakta zorlanıyoruz.
"ÇOCUK NEYE YATKIN OLDUĞUNU FARK EDECEK"
Bunu yaptığımızda çocuk binlerce tecrübe edinecek. Mühendislik, tarım, spor, sanat, drama atölyeleri olacak. Bunu binlerce kez yapan çocuk neye yatkın olduğunu farkedecek. 5 bin küsur okulumuzda var bu beceri atölyeleri. Tüm okullara yaygınlaşması lazım.
"BEKLENTİMİZ OKULLAR ARASINDAKİ FARKI AZALTMAK"
Eğitim kavramsal olarak mutabakat ister. Bir ülkenin ortak hayali yoksa, ortak ideali, ortak hedefi yoksa eğitim milletleşme sürecini ortaya çıkaramaz. Bu anlamda bahsettiğiniz ülkelerin öğrenci başına harcadığı para 10 bin doların üstünde. Çin buna dahil. Çin'in PISA skoru, ülkenin belli bölgeleriyle ilgili, bütünüyle değil. Türkiye'nin 3 bin dolara yaklaşan bir harcaması var. Mesele mutabakat ve milletin ortak paydasını güçlendiren bir yaklaşım, eğitim felsefesi önemli. Bu anlamda Güney Kore bambaşka bir disipline sahip. İnsan doğasını daha az dikkate alan sistem. Oturup soru çözmekle uzmanlaşmış bir sistematik var orada. Finlandiya daha insan doğasına saygı gösteren yaklaşımı var. Biz öyle mi, böyle mi olalım meselesi değil. Bizim zaten damarımız ve geleneğimiz var. Ben pratik adamıyım.Yıllarca sınıfın içerisinde bulunmuş ve hepsinin pratiğini bilen, geliştiren, danışmanlık, akademisyenlik yapan birisiyim. Şu anda beklentimiz bu altyapıyı belli bazı oluşturacak şeye sahip olmak. Okullar arasındaki farkı azaltmak, imkan ve öğrenme farkı.
"OKUDUĞUNU ANLAMIYORSA FEN DE, FİZİK DE YAPAMIYOR"
PISA'ya baktığımızda çok nitelikli bir araştırma. Gerçekten bilimsel değeri çok yüksek. Bir taraftan baktığımızda da şunu fark ediyoruz. Bir ülkenin eğitim sistemi, insan sadece bilişsel becerilerinin akıl yürütme, tahmin becerisi vesaire gibi 6-7 beceriyle mi ilgilidir ki bütün eğitim sistemi. O yüzden PISA güzel bir hazırlık yapıyor şu anda. Sosyal, duygusal becerilerle ilgili çalışma başlattılar. Biz de bu çalışmanın bir paydaşıyız. Türkiye'de bunun ülke bazlı tek temsilcisiyiz dünyada. Bu çalışmaya dahil olan. Önümüzdeki süreçte PISA sosyal doygusal becerileri dikkate alan sınav ya da araştırma yapacak. Bu anlamda aralık ayında PISA'nın sınavının sonuçlarının açıklanmasıyla ilgili. Muhtemelen daha iyi sonuçlar gelecek. Daha da iyi olacağımız süreç geliyor önümüzde. Bu farkı azalttıkça, temel beceriler gelişmeye başlıyor. Okuduğunu anlama becerisi. Okuduğunu anlamıyorsa fen de, fizik de yapamıyor. Gördük ki belli çocuklarımız ciddi dezavantajlı. İyileştirme Eğitimi Programı hazırladık. Onbinlerce çocuğu özel eğitime aldık. Şimdi bunu daha da büyütüyoruz bu sene. Çok başarılı oldu.
"2020 ORTASINDA BELLİ BİR NOKTAYA GETİRECEĞİZ"
İstiyoruz ki dil üzerinden gidelim. Dil düşüncenin temelidir. Türkçe'yi halledemezsek yabancı dilde de, matematikte de sıkıntımız olur. O yüzden de bizim çalışmalarımızın temelinde Türkçe'nin güçlendirilmesi temeli var. Bu derlem ya da söz varlığı Corpus dediğimiz çalışmamızda bununla ilgili. Avrupa Birliği ülkelerine baktığımızda 1950 öncesinde bu Corpus'u tamamlamışlar. Biz de bunu 2020'nin ortasında Corpus çalışmasını belli bir noktaya getireceğiz ve çocuklarımızın kelime dağarcıklarını, dili öğrenme süreçleri, beceri temelli Türkçe eğitimine doğru gidiş, 4 beceriye dayalı eğitim sistemi, çocukların hangi yaşta hangi kelimeyi bilmesi gerektiği, çocuk kitabı nasıl yazılır bunun altyapısı, psikologlar çocukların hangi yaşta hangi kelime kullandığını merak ederler işte bütün bunların belirlenmesi için Corpus gerekiyor. Bunu da inşallah 2020 ortasında belli bir noktaya getireceğiz. Makine öğrenmesi temelli de olacağı için çok daha hızlı bir şekilde hareket edebiliyoruz.
"BU BASİT TAKVİM DEĞİŞİKLİĞİ DEĞİL"
Üç ay tatil Türkiye'de niye var? Şimdi bu alışkanlık bütün ülkelerde kaldırıldı da bizde niye devam ediyor? Asıl önemli olan şey şu, bu basit takvim değişikliği değil. Türkiye'de 180 okul iş günü, Avrupa ortalaması 200-210 gün, Japonya 240. Biz bu iş gününü arttırma derdinde değiliz. Deniliyor ki yaz tatili ne kadar uzun olursa unutma o kadar uzun olur deniliyor. Yaz tatili uzun olursa sosyal sınıflar arasındaki öğrenme farkı ortaya çıkar deniyor. İmkanı olan veliler çocuklarına eğitimsel değer katar ve çocuklar arasındaki fark iyice artar deniliyor. Öğretmenlerimiz okul bitiyor, yılın yorgunluğu var. Sistem meslektaşlarımıza burada bir 10 gün daha kalacaksın diyor. Öğretmen dinlenmek istiyor. Yüzlerce çocukla sürekli olarak ciddi eşik üzerinden ilgilenmeyi gerektiren bir iş. Hakkıyla yapıldığında çok ciddi bir iş. Öğretmenimize 'biz sizin tatil sürenizi değiştirmedik' diyoruz. Haziran'ın ilk iki haftası bütün Türkiye tatilde miydi? Eylül'ün ikinci haftasında çocuklarımız neredeyse Kasım'ın ikinci haftasında aynı yerdeler. Tatil süresini azaltmadık sadece yaz tatilini kısalttık.
"KALİTEYİ ARTIRALIM DİYE BİR ÇABA VAR"
İmam Hatip konusu Türkiye'nin genel siyasetinin konuşulurken kullanıldığı bir araç olarak değer oluşturmuş. 28 Şubat döneminde yüzde 8'lerden yüzde 1'lere indiğinde birilerinin mutlu, birilerinin mutsuz olması vesaire. Bunun üzerinden meseleyi anlamak kolay değil. Mesele şu anda 'çok fazla imam hatip var' söylemi subjektif. Daha fazla açılsın diye bir çabayı görmüyorum, kaliteyi arttıralım diye çaba görüyorum. Bir dönem yüzde 1'lere inmiş olan imam hatiplerin belli seviyeye getirilmesi aslında doğal süreç. Yüzde 1'lere indirildiği için tepkisel bir şey oldu. LGS sınavındaki seçmelere bakarsanız ilk üçüne kendi istediği okulu koyabilir, dördüncü beşinci sıraya imam hatibi koyabilir. Bu yıl için bir zorlama var, zorla gönderiyoruz, bunu kişisel olarak kabul etmiyorum.
"ÇOCUĞU ZORLA GÖNDERECEKSEK BİZ ORADA YOKUZ"
Meseleyi imam olsun diye, imam hatibe gidiyorlar diye sınırlandırırsak doğru olmaz. Oraya gönderen vatandaşımız dini konularda daha çok eğitim alan mühendis olsun çocuğumuz diyor. Bu meselenin toplumsal gerçekliği bu. Zorla çocuğu göndereceksek biz orada yokuz zaten. Biz mevcut imam hatiplerde kalitenin arttırılması konusunda sivil toplumun ve özel sektörün çabasını kaliteyi arttırma olarak görüyorum. LGS yapıldıktan sonra geçtiğimiz seneye göre 'çocuklar zorla gönderidiler' şikayeti önemli ölçüde azalmış durumda.
"ÇOCUKLAR DENEME TAHTASI DEĞİL"
Toplumda bir değişiklik var diye değişiklik yapmam, yaparsam şimdiki çözümüm gelecekteki sorunu olur. Altyapı olmadan değişiklik yapmayız. Bu çocuklar deneme tahtası değil. Bu toplumsal talep meselesi elbette. Uygulamada şöyle bir şey, ben okul öncesi eğitimi zorunlu kılarsam bununbana sosyal, psikolojik maliyeti nedir? Altyapıda 21 civarında derslik gerekiyor. 14-15 parametrede hazırlık yapmanız gerekiyor. LGS'nin değişmesi bizim eğitim sistemimizin iyileşmesinin ana aktörlerinden birisi değil, bizim için ikinci parametre. Öğrenme, imkan farkların azaltılması bizim için birincil değerler. Kalite, dil, dijital, meslek eğitimi altyapısına uygun olarak yaptıklarımızdır mühim olan.
MEVCUTTAN DAHA FAZLA ÖĞRETİM GELİYOR
Çok net olarak söyleyeyim, matematikte seçmeli ders olacak dediler. Böyle bir şey yok. Tarih seçmeli değil. Aksine mevcuttan daha fazla öğretim geliyor. Tarihi coğrafyada geçen, yemeğin, giyisinin, mekanların olduğunu mekansal hadise olarak görüyorum. Meseleyi bildiğimiz tarih anlamında zorunlu ders olarak devam ettiriyoruz. Lise 1'de sosyal bilimler dersi var. Tarih, coğrafya, mimari yekpare veriliyor. Niye anlam temeli oluşsun diye? Bütün bunları bütünsel algılamakla ilgili tarihe bakıştaki 100 yıllık değişim, dönüşüm neyse. Bu anlayışın dünyada gidişatını görüyoruz, Türkiye'nin de bundan yararlanması lazım. Tarih dersimiz kaldırıldı, isteyen alacak, isteyen almayacak, matematik seçmeli olacak, bu net bi şekilde yok.
"ÜCRETLİ ÖĞRETMEN MARİFETİYLE AÇIĞI KAPATMAYA ÇALIŞLIYORUZ"
600 binin üzerinde eğitim fakültesi mezunu, fen edebiyat fakültesinden mezun olmuş, öğretmenlik formasyonu kursu almış kişiler, iletişim fakültesi, iktisat fakültesi mezunu yüzbinlerce, idari birimlerle ilgili yüz binlerce mezunumuz var. Mühendislik, eğitim fakültesi mezunlarımız var. Arkadaşlarımız haklı olarak 'biz de atanmak istiyoruz' diyor. Mühendis, iletişim mezunları da atanmak ister. Öğretmenlerimiz bunun nominasyonunu adını, dönüştürerek çaba gösteriyorlar, hepsi hayat kurmak istiyor. Türkiye'nin öğretmen açığı var. Şu anda ücretli öğretmenler marifetiyle açığı kapatmaya çalışıyoruz. Sözleşmeli öğretmen ilk 4 sene kadroya geçmeden önce belirli bölgelerde nasıl ordu mensupları, hakim, savcı, polis için mecburi hizmet vardır, benzer şekilde mecburi hizmeti var. Ondan sonra eş durumu, tayin isteme hakkı doğuyor. Bu formasyon kursunu kaldırdık. Atanamayan diye nitelenen öğretmen adaylarımızın sayısının artarak gelmemesi için eğitim fakültelerin kontenjanlarını yüzde 10 daralttık. Kim öğretmenlik sınavını, KPSS sınavını kazanmışsa formasyonu ücretsiz vereceğiz. Daha çok kadrolu öğretmen atayarak öğretmen açığını gideceğiz. Ama 1 milyon öğretmen ataması mümkün değil.
Planladığımız hayata geçirmeyi düşündüğümüz, çalıştığımız durum sözkonusu. Ücretli öğretmenlerimiz bazı sıkıntılar yaşıyorlar. Önemli olan problemi çözme inisiyatifimiz ve beklentimiz, girişimimiz.
"ÇOCUKLARIMIZIN ÜNİVERSİTE SINAVINI KAZANIP ERTESİ SENE TEKRAR SINAVA GİRDİĞİ BİR DURUM VAR"
YÖK nasıl ilkokul, ortaokulla ilgili değerlendirme yapmıyorsa biz de yükseköğretimle ilgili değerlendirme yapmıyoruz. YÖK'te güzel çalışmaları görmekten mutlu oluyoruz. Açıklar meselesi sadece YÖK'ün problemi değil. Ortaöğretimin de problemi. Biz çocuklarımızın üniversite sınavını kazandığı ama ertesi sene tekrar sınava girdiği bir durum yaşıyoruz. Biz çocuk kendisini tanısın, yükseköğrenimde nereye girmesiyle ilgili bilgi alsın. Okul öncesi ilkokul, ortaokul, lisede bir çocuk ne yaptıysa, hangi başarıyı göstermiş, hangi kursa gitmiş, olimpiyatlarda, sanatta ne yapmış, bunun kaydını tutuyoruz. 2 Eylül'de başladık. Bununla ilgili sistemin altyapısı bitti. Öğrencilerimizin tamamının becerisi, ilgisi, sosyal, duygusal özellikleri hangi boyutlar varsa altyapısı kuruldu ve kayıt başladı.
"BİR KİŞİ 1 SAAT FİZİK ALACAĞINA NİYE 4 SAAT ALMIYOR?"
Transdisipliner anlayışı ilkokul için düşünüyoruz. Çocuk tarihi almalı çünkü kimlik inşası için çok önemli. Bu toprakların çocuğu anlaması açısından. Fakat metodun güncellenmesi lazım. Üniversitelerdeki tekamül ve basamaklandırma eğitim sisteminin tamamı için dönüşümdür. Diyelim ki Avustralya'da ortaokula baktığınızda disiplinlerarası mantığı görürsünüz. Türkiye bütün dünyadaki 2030'ların sonunda tarım, sanayi, bilgi toplumundan sonra insan beynine yazılım yüklenecek, damarlarımızda yüzlerce nano robot dolaşacak. Bu dönemin çocukları bugün ilkokulda oranlar. Onun için bu dönüşümün bu şekilde paradigmal olması gerekiyor. Mevcut öğretmenlerimizin özlük haklarında asla problem yaşatmayacağız. Bir kişi 1 saat fizik alacağına niye 4 saat almıyor? Biz hamasetle, nutukla bir yere varamayız. Akılla, bilimle, ahlâk telakkisiyle bir yere varabiliriz.
ÖZEL OKULLARIN DURUMU NE OLACAK?
Özel okullardaki öğretmenler de bizim öğretmenlerimiz. Bu okullarla ilgili çalışma, inceleme aylardır sürüyor. Birtakım girişimler de yapıldı. Biz bakanlık olarak şirketlerin finansal sorunları vs. Milli Eğitim Bakanlığı'nın ilgi alanı içinde değil. Ancak alınması gereken tedbirler konusunda ilgili taraflarla görüşmelerimiz var. Bu tür durumların ortaya çıkmaması için tedbir paketi hazırladık. Bir okul açmanın şartlarına dair yeni düzenlemeler geliyor. Sektör temsilcileriyle görüşmeler yapıldı.
"MÜFREDAT HER ÇOCUĞUN YARATIŞINDA VAR"
İdeoloji ne demek? Pozitivizm veya propogandist anlayışsa elbette bunun sonu yok. İnsanın haysiyetine, şerefine, mahlukat olarak yaratılışına hürmet etmek gerekiyor. Müfredat dediğimiz şey her çocuğun yaratılışında var olandır, fertten gelir müfredat. Dışarıdan paket müfredat verildiğinde bu insan doğasına aykırı. İdeolojiler dönemsel şeylerdir, belli çağlarda normatif yapılardır. Bizim hizamız insanın temel varlığıyla hizamız var. Toplumsal ve bireysel olanı dengeleyerek yol alabiliriz.