Murat Saat Kimdir | Nasıl Öldü
Ödüllü kitap sahibi Murat Saat, bulunduğu cezaevinde öldü. Murat Saat neden cezaevine girdi? Murat Saat'in hayatına dair merak ettiğiniz tüm soruların cevabını buradan öğrenebilirsiniz. Murat Saat nasıl öldü?
21 yıldır cezaevinde olan müebbet hükümlü Murat Saat, yaşamını yitirdi. Saat'in, “Yoksa Sen Benim En İyi Arkadaşım mısın?” adlı kitabı Uluslararası Ankara Öykü Günleri Derneği’nce 2014 yılında ödüle değer görülmüştü. Gazete Karınca'da Bekir Avcı'nın imzasıyla yayımlanan habere göre, Saat, 1996’dan beri cezaevindeydi.
Gazeteci Hüseyin Aykol dün sosyal medyadan Bandırma 2 nolu T Tipi Cezaevi’nde bulunan Murat Saat’in kalp krizi geçirdiğini, Balıkesir’e götürüldüğünü, anjiyo olduğunu ve uykuda tutulduğunu bildirmişti.
Bandırma 2 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu Ertan Tan da MA’ya gönderdiği mektupta Saat’in hastaneye ring aracıyla götürüldüğü ve araçta kalbinin durduğunu, müdahale sonrası kalbinin atmaya başladığını, ardından da yoğun bakıma alındığını aktarmıştı.
Bu sabah saatlerinde ise tutuklu edebiyatçı Murat Saat’in yaşamını yitirdiği bildirildi.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) kurucularından ve eski genel başkanlarından Hüsnü Öndül, yeğeni olan Saat’in yaşamını yitirmesine ilişkin gazetemize yaptığı açıklamada şu bilgileri verdi:
13 Aralık’ta fenalaşmış, Balıkesir Atatürk Devlet Hastanesi’ne kaldırılmıştı. O günden beri yoğun bakımdaydı. Bilinci açıktı, zaman zaman sorulara cevap veriyordu. Ancak bu sabah yoğun bakımdayken yaşamını yitirdi. Çok üzgünüm.
Kitabı ödül almıştı
Yıllardır cezaevinde olan müebbet hükümlü yazar Murat Saat, “Yoksa Sen Benim En İyi Arkadaşım mısın?” adlı kitabı ile Uluslararası Ankara Öykü Günleri Derneği’nce ödüle değer görülmüştü.
Saat, derneğin 2014 Öykü Ödülü’nü Mehmet Ergün ile paylaşmıştı.
“Başka hayatları yazarken kendimi var ediyorum”
Murat Saat 2015 yılında bir mektup aracılığıyla verdiği demecinde kendini ve edebiyat serüvenini kısaca şöyle anlatmıştı:
12 Eylül’ün yarattığı ve bugün de çok daha yoğunlaşmış olarak var olan siyasal sistem dillere, kimliklere, inanç gruplarına ve toplumun tümüne ağır bedeller ödetti. Üniversite yıllarım, yani 90’ların başları yoğun çatışmalı yıllardı. Özgürlüklerin ve toplumun savunulması gerektiğine inandım. Aktif siyasal mücadele verdim. Hapishaneyle tanıştım. 2000’ler sonrası, 19 Aralık’la hayatımıza sokulan F Tipi sistemle yoğun baskı ve tecrit hapishanelere hâkim oldu.
Bu yıllarda yazılı boyutuyla edebiyat benim için tam bir zorunluluk oldu. Herkesin yazım serüveni başkadır şüphesiz. Yaşadıklarınız, tanık olduklarınız, estetik beğenileriniz, okuduklarınız, dertleriniz, kaygılarınız ve daha birçok şey sizi yazıya, edebiyata yöneltebilir. Bunlar şüphesiz benim için de geçerli. Ama daha önce, içinde bulunduğum mekânın, hapishanenin bunda etkili olduğunu söylemeliyim. Hapishane türlü mekanizmalar yoluyla iktidar uygular size. Dahası, zamanla bu mekanizmaları unutturmak ister. Bunu başarırsa bu mekanizmaları ve içinde bulunduğunuz mekânı karakteriniz addetmeye başlayabilirsiniz. Sanırım ben yazarak ilk önce, buraya ait olmadığımı söylemeye çalışıyorum. Bu mekânın benim karakterim olmayacağını, bunu kabul etmediğimi ilk önce kendime tekrar tekrar hatırlatmak istiyorum. Bu şekilde başka hayatları yazarken kendimi var ediyorum aslında.