Ömer Hayyam kimdir

Aklının yolunu birçok buluştan geçirmiş, buna rağmen en çok rubaîleri ile tanınmış adam Ömer Hayyam’ın hayat hikâyesidir.

Ömer Hayyam kimdir

Ne zamandır yazmak istiyordum onu; ama özellikle bugünü beklemek istedim. Bugün 4 Aralık; Ömer Hayyam’ın ölüm yıl dönümü.

Evet, belki insan dediğin ön plana çıktığı bir tek şey ile ünleniyor bu hayatta. Üstelik kaçıncı yüzyılda yaşadığımızın da bir önemi yok bu konuda. Hayyam da belki hep rubaîleri ile tanındı; öncüsü kabul edildi. Öyle ki kime ait olduğu kestirilemeyen birçok rubaînin altına da onun adını vermek kaçınılmaz oldu.

Oysa Hayyam çok daha fazlasıydı. O, bu dünyadan sadece bir ananın bir babanın oğlu olarak değil; "Şair, Yazar, Matematikçi, Filozof ve Astronom" olarak geçti. Aklının yettiği her yere elini de uzattı.

Çocukluğu Hayyam, 18 Mayıs 1048’de İran Nisabur’da doğduğunda ailesi ona “Gıyaseddin Eb"ul Feth Ömer İbni İbrahim el-Hayyam” adını verdi.

Gıyaseddin “İnancın omzu”, Eb’ul “Baba”, Feth “Fetheden”, Ömer ise “Hayat” anlamını taşıyordu. İbni de, kimin oğlu olduğunu bildiriyordu; yani İbrahim’in oğluydu.

Hayyam ise takma adıydı ve “Çadırcı” anlamına geliyordu. Babası İbrahim Khayyam Nayshapuri çadırcılık yaptığı için bu adı da vermişlerdi.

Yüzyıllar öncesinden bugüne kadar gelen birçok ismin doğum tarihinin net bilinmemesine rağmen, Hayyam’ın doğum günü biliniyordu. Çünkü kendisi birçok konuda olduğu gibi takvim konusunda da uzmanlaşacak ve kendi doğum tarihini araştıracak ve net bir tarih bulacaktı.

Bu araştırmacı ruhu Hayyam’a ve dolayısıyla bize çok şey kazandıracaktı…

 

Eğitim hayatı

Hayyam’ın eğitim hayatı - çocukluğunun bir bölümünde - Belh’te ünlü bir araştırmacı olan "Şeyh Muhammed Mansuri"nin yanında başladı. Ardından Nisabur bölgesinin en ulu hocalarından "İmam Nisaburlu Mowaffag"ın yanına geçti.

Daha sonra medresede dönemin ünlü alimi "Muvafakeddin Abdüllatif ibn el Lübad"dan eğitim aldı. Bazı kaynaklara göre medresedeki arkadaşları yaşadığı zamanların ünlü veziri "Nizamül-Mülk ve Hasan Sabbah" idi. Hayatı boyunca da bu iki isimle ilişkisini kesmemişti.

Bu bazı kaynaklara göre ulaşılan bir bilgiydi. Başka kaynaklar ise, Hasan Sabbah’ın Rey kentinde yaşadığını, ayrıca Nizamül-Mülk’ün de Hayyam’dan yaşça büyük olduğunu söylüyordu. Hâl böyle olunca aynı medresede eğitim görmeleri mümkün olmazdı. Ama sadece birlikte eğitim alamazlardı; kaynaklar dostluklarını inkâr etmiyordu. Amin Maalouf “Semerkant” kitabında bu üçlünün ilişkisinden bahsediyordu; ama tabii kurgulamış bir hikâye de olabilirdi.

Hayyam, kendi hakkında bu konuda herhangi bir açıklamada bulunmuyordu. Kesin olan Hayyam’ın İslam kültürüne dayalı bir medrese eğitiminden geçtiğiydi. Sadece o hayatı fazla sorgulamış ve kendi bulgularına ulaşmıştı.

O, “İslam’ın Altın Çağı” döneminden çıkmıştı…

Çalışkan Ömer Hayyam

Hayyam, tüm hayatı boyunca yorulmak nedir bilmeden çalışarak, insanlığa ve buluşlarına zemin oluşturacak birçok çalışmada bulundu.

Gündüzleri Cebir ve Geometri alanlarında çalışıyor; gecelerini de Astronomiye adıyordu. Ayrıca Selçuklu Hükümdarı Melikşah’a da danışmanlık yapıyordu.

Bunların yanında Celali Takvim hakkında da çalışıyordu. Hayatının her döneminde üretmekten asla vazgeçmedi.

 

Hayyam Rubaîleri

Hayyam, Allah, dünya, var oluş, toplum sıkıntıları, hayat ve insan adına her konuda özgürce akıl yürütmüş; asla sınır tanımamıştı. Bütün bunlar, Hayyam’ın rubaîlerini oluşturdu.

Rubaîlerini oluştururken içinde yaşadığı toplumla yetinmemiş; daha öncesinde yaşamış toplumları ve belki yaşayacakları da hesaba katmıştı. İnsan aklının düşünürken ona konan sınırlardan hoşnut olamazdı. Bu yüzden insanı ve var oluşunu kendi aklından ve belki de kalbinden geçenlerle yeniden tanımlamıştı.

Hayyam, evreni anlamak için yetiştiği İslam kültürünün anlayışını bir kenara bıraktı; belli ki öğrendiklerinin yanında aklına güvenmek onun için doğru olandı. Kendi içinde harmanladığı her şeyi aklının süzgecinden geçirdi ve eşi benzerine az rastlanır bir edebi başarı ile her şeyi içinden dışarı dörtlükler şeklinde taşırdı.

İşte bu yüzden Hayyam, çağının çok ötesinde “evrenselliğe” ulaşmış bir adamdı. Elbette Felsefenin o dönemdeki değerinin de buna katkısının olduğu su götürmez bir gerçekti.

Hâliyle bu durum Hayyam’ı rubaî konusunda ünlendirmişti. Bu sebepten pek çok rubaî, günümüze gelene kadar onunkilere karışıp gidecekti. Bilinene göre Hayyam’ın 158 rubaîsi vardı; ancak altına onun adının yazıldığı rubaî sayısı binin üzerinde olacaktı.

Hayyam’ın rubaîleri Türkçeye pek çok çevirmen tarafından kaydedilse de; onu asıl sevdiren isim de Sabahattin Eyüboğlu idi.

 

Cebirde Ömer Hayyam

Hayyam, her ne kadar şiirlerindeki eğlence düşkünlüğünün ön planda oluşundan rubaîleri ile ünlense de; bir yandan da Pasgal üçgeni olarak bildiğimiz Matematik kavramının temelini oluşturan isimdi. Matematiğe Cebir denilen zamanlardı. Hayyam, Binom Açılımını ilk kullanan Bilim İnsanı olarak tarihe geçecekti.

Şu bizim tüm Matematik öğrenim sürecimiz boyunca bir türlü yalnız bırakmaya kıyamadığımız “x” de onun eseriydi. Hayyam, Üçüncü Dereceden Bilinmeyen Denklemler ile ilgili yazdığı eserinde bilinmeyen rakam olan “x”in yerine Arapçada “şey” manasına gelen sözcüğü tercih etmişti. Daha sonra bu eser başka dillere çevrilirken İspanyolcaya “Xay” olarak geçti. En sonunda bu kelime ilk harfine indirgendi ve Matematikte bilinmeyen rakam “x” sembolü kullanılarak göstermeye başlandı. Ve biz duygusal insanlar olduğumuzdan mı; yoksa Matematiğin ne anlatmak istediğini düşünemeyecek kadar tembel olduğumuzdan mı bilinmez, “x”i bir türlü yalnız bırakamadık.

İşte bu Hayyam’ın Matematik alanında daha birçoklarına yol açacak bir zemini, “x”i bize hediye edişinin hikâyesiydi.

 

Celali Takvimin hazırlığı

Üretmekten hiç vazgeçmeyen ve asla yorulmaktan şikâyetçi olmayan bir beyni vardı Hayyam’ın. Hayatının bir döneminde bugün kullandığımız Miladi Takvimden çok daha hassas olan o takvimi hazırladı; Celali Takvim ya da bir diğer adıyla Hicrî Şems Takvimi.

Hayyam bir kurul düzenledi ve güneş yılı esasına göre hazırladığı bu takvimi Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’a sundu. Kabul gören takvim, 1079’dan itibaren uygulamaya konuldu. 9 Ramazan 471, yani Miladi olarak 15 Mart 1079 yılına denk düşen Nevruz, yılbaşı; Hicret yılı da başlangıç noktası kabul edildi. 1 yıl, 365 gün ve 6 saatti.

Ayrıca matematiksel kurallar yerine astronomik hesaplamalar kullanıldığından, İlkbahar Ekinoksu başlangıcı tayininde Gregoryen Takviminden daha doğruydu.

 

Ömer Hayyam öldü

Hayyam, 4 Aralık 1131’de, doğduğu topraklarda hayatını kaybetti.

O kadar zeki ve çalışkandı ki, ne açıdan bakarsan bak, çok değerli bir kayıptı. Birçok dörtlük bıraktı gerisinde ve birçok icadın da temellerini attı; ama bildik, ama bilemedik.

Yaşam nasıl sınırsızsa ya da insan sınırını göremiyorsa, ölüm de böyleydi. Onun için sanki asıl değer, Allah’ın sana bahşettiği aklın hakkını vermekti. Ölüm için kaleminden şu dörtlük dökülmüştü:

"Yaşamanın sırlarını bileydin

Ölümün sırlarını da çözerdin.

Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:

Yarın, akılsız, neyi bileceksin?"

Biz bugün Hayyam’ı şarap içip gününü gün eden, işte bir zamanlar birkaç dörtlük karalayan bir Filozof olarak tanıyoruz belki daha çok. Oysa tüm bunlar ve hatta kalemime sığdıramadıklarım, onun çok daha fazlası olduğunun kanıtı.

O sadece haddini bilmeyi, sınırsızlığının içinde kendine sınır çizmeyi bilmiş ve Allah’ın varlığı için de şu dörtlüğü yazmıştı:

"İçin temiz olmadıktan sonra

Hacı hoca olmuşsun, kaç para!

Hırka, tespih, post, seccade güzel;

Ama Tanrı kanar mı bunlara?"

O güzel beyni, içine sığdıramayıp taşırdıklarıyla, illa ki buluşlarıyla bir Ömer Hayyam geçti dünyadan…

0
0
0
0
0
0
0
👍
👎
😍
😥
😱
😂
😡