Ruhunu arayan şehirler
Şehirler kendilerini inşa eden insanların ruhudur. Her şehir kendisini kuran insanların duygularından, düşüncelerinden, inançlarından ilham alır. Şehirleri insanlar inşa eder, inşa ettiği şehirler döner insanı ya ihya eder, ya imha eder.
Şehir ve insan ilişkisi; bardak ve su ilişkisi gibidir. Bardak şehir, su insandır. Bardak insan eli ile şekillendirilir, yapılır. Suyu hangi bardağa koyarsan şeklini alır.
Su bizim için ne kadar önemliyse, bir o kadarda suyun aziz ve temiz kalması için suyun koyulduğu kap da önemlidir.
Suyun temizliği kapın temiz kalmasına da bağlıdır. Her yeni doğan insan, günahsız ve temiz yaratılmıştır. Yaşadığı çevre, yaşadığı şehir onu değiştirir, belki kirletir ve lağım haline getirir.
Bugün şehirlerin içine düştüğü keşmekeşlik, içinde yaşayan insanlara da sirayet etmiş durumda.
Bir yanda gecekonduların mahcup bakışları; bir yanda mağrur, gökyüzüne meydan okuyan gökdelenler.
Bir yanda şehirlerin kan dolaşımını sağlayan sokakları ve caddelerinin işlevsizleştirilmesi sonucu oluşan damar tıkanıklığı, bir yanda vücudun her bölgesinde tıkanan bu kanın oluşturduğu ödemler, AVM’ler.
Toprağın kokusu, çimenin yeşili, gökyüzünün en berrak mavisi, şehir insanın avuçlarından kayıp gitmekte. Kar eskisi kadar temiz yağmıyor, bulutlar kirli. Ateş gibi yakan siyah bir asfaltı çepeçevre sarmalayan soğuk betonların arasında hapis olmuş insan.
Hayat keşmekeş olmuş durumda. İnsanlar hep bir yerden başka bir yere yetişmek için bir yarış içerisinde. Bağıran insanlar, korna çalan arabalar, aşırı stresin altında ezilen çalışanlar. Daha fazla kazanmak için yıkılan evler, yapılan rezidanslar. Ruhunu kaybeden şehirler …….
Bir tatminsizlik hali, bir şükürsüzlük hali, bir şuursuzluk hali, sarmış her yeri. Daha fazla rant hırsıyla evini yıkan yuvasını da yıktığının farkında değil. Bu yıkım devam ettiği sürece, ruh gider ceset kalır, ev gider rezidans kalır, aşk gider ilişki kalır, evlat gider neslini arayanlar kalır.
İnsan şehirlere şekil verir, şehirlerde insanı şekillendirir. Bizim medeniyetimiz sevgi ve aşk medeniyetidir. Bir amacı, bir ruhu, bir medeniyet iddiası, bir mimari anlayışı olmayan şehirler ölü şehirlerdir.
Şehirlerimiz; BELEDÜ’L EMİN olmalı. Emin ve güvenilir şehirler inşa etmeliyiz. Şehrü’l Emin riyasetinde, şehrin ruhuna uygun, medeniyet anlayışımızın izlerini taşıdığı şehir planlamaları icra edilmelidir. Bu konuda geçen hafta ziyaret etme fırsatı yakaladığım bir belediye başkanımızın düşünceleri beni ziyadesiyle memnun etti.
Şehirlerimiz insana temiz nesil için vesile olmalı. Aile mefhumunu bozacak, ortadan kaldıracak, dejenere edecek çarpıklıklardan uzak tutulmalıdır.
Şehirlerimiz insana edebiyat, müzik, sanatta kapılarını ardına kadar açmalıdır. Hoş ve güzel olan, kendi ruh süzgecinden geçmiş yapıtlara kucak açmalıdır.
Şehirlerimiz insana helal rızık için iş kapıları, temiz ve sağlıklı yiyecek için tedarik zinciri oluşturmalıdır.
Temiz bir çevre, sağlıklı ve hızlı ulaşım için gerekli yatırımları zamanında yapmalıdır.
Ne olur şehirlerimizi yaşanılır olmaktan çıkarmayın. İnsanlarımızı daha fazla kazanma hırsına kurban etmeyin. Bırakın bizim olan şehirlerimiz bize ait kalsın.
Öldürmeyin mahallemizdeki komşuluk ilişkilerimizi gökdelenlerinizle, yokluğunda, yoksulluğumuzda kapısını çaldığımız bakkal amcamızı AVM’ lerinizle.
Biz şehirlerimizin New York, ya da Teksas olmasını istemiyoruz. Zira onlardan zaten var bir tane. Biz taklit olmak istemiyoruz.
Kıymayın şehirlerimizle birlikte insanlarımıza , çocuklarımıza.