Seferiliğin başlangıcı nasıl belirlenir? Diyanet İşleri Başkanlığı
Dinen sefer sayılacak mesafedeki bir yere gitmek üzere yola çıkan kişi, bulunduğu şehrin belediye sınırlarından çıkınca misafir hükmünde kabul edilir.
Dinen sefer sayılacak mesafedeki bir yere gitmek üzere yola çıkan kişi, bulunduğu şehrin belediye sınırlarından çıkınca misafir hükmünde kabul edilir. Bu kimse yolculuk hüküm ve ruhsatlarından yararlanmaya başlar (Merğînânî, el-Hidâye, I, 81). Buna göre, yolculuğa çıkıp belediye sınırlarını geçen kimse dört rekâtlı farz namazları iki rekât olarak kılar.
Günümüzde şehirler genişlemiş, İstanbul örneğinde olduğu gibi, iki ucu arasındaki mesafe neredeyse sefer mesafesi olacak kadar genişlemiştir. Günümüzde, bu gibi kentlerde seferiliğin, otogardan veya istasyondan ya da bulunduğu semtin sınırlarından başlayacağı yönünde görüşler vardır (bkz. Seferîlik ve Hükümleri, İstanbul 1997).
Ulaşım araçlarında farz veya nafile namazlar kılınabilir mi?
Hayvan üzerinde veya otomobil, otobüs, uçak ve tren gibi ulaşım araçlarında nafile namaz kılmak caiz ise de, normal durumlarda farz namazların kılınması uygun görülmemiştir. Çünkü söz konusu ulaşım araçlarında namaz kılındığı takdirde namazın kıyam, rükû, secde ve istikbal-i kıble gibi farzlarını yerine getirme imkanı yoktur. Nitekim Rasûlüllah (s.a.s.), nafile namaz kılarken bineği hangi istikamete dönerse dönsün bineği üzerinde namaz kılardı. Farz namaz kılmak istediğinde ise bineğinden iner ve kıbleye dönerek namazını kılardı (Buhârî, Salât, 31).
Cana, mala zarar gelme korkusunun bulunduğu hallerde veya yerin çamurlu olması ya da namaz kılacak uygun bir yerin bulunmaması gibi zaruret hallerinde, binek üzerinde farz namaz kılmak da caiz görülmüştür (Kâsânî, Bedaiu’s-Sanâi’, I, 108).
Hz. Peygamber zamanında ve müctehit imamlar döneminde günümüzdekine benzer nakil araçları yoktu. O zaman mevcut olan nakil araçları hayvan ve gemi idi. Genelde insanlar kendi hayvanları ile seyahat ederler ve diledikleri zaman durup, istedikleri zaman yollarına devam edebilirlerdi. Onun için, namazı hayvan sırtında kılma zorunlulukları yoktu. Gemide seyahat edenler ise, gemi duruyor ise normal yerde kılıyorlarmış gibi, kıbleye dönerek rükû ve secdeyi yaparak namazlarını kılarlardı. Gemi hareket halinde ise, yapabiliyorlarsa ayakta rükû ve secdeyi yaparak, geminin hareketine göre kıbleye doğru dönerek kılarlar, buna güçleri yetmezse oturdukları yerden rükû ve secdeyi yaparak kılarlardı (Alauddin es-Semerkandî, Tuhfetü’l-fukahâ, I, 156; Kâsânî, Bedaiu’s-Sanâi’, I, 453). Günümüzde, tren ve uçak ile seyahat edenler de, namaz vaktinde aracı durdurma imkânına sahip olmadıkları için, namazlarını aynen gemide imiş gibi kılabilirler. Namaza başladıklarında imkan ölçüsünde kıbleye yönelirler; aracın hareketine göre, güçleri yettiğince kıbleye dönmeye çalışırlar. Rükû ve secdeyi ima ile yaparlar. Otobüs ile seyahat edenler ise öncelikle aracı durdurmaya çalışırlar. Bu mümkün olamazsa aynen uçak ve tren yolcuları gibi hareket ederler.
Yolcuların namaz kılmakta uygulayabilecekleri diğer bir yöntem de namazları cem ederek kılmalarıdır.
Cem’ yalnızca öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazları arasında olabilir.
Öğle ile ikindinin cemi, ikindiyi öğle vaktinde öğle namazından sonra (cem-i takdim) ya da öğleyi ikindi vaktinde ikindi namazının öncesinde kılmak (cem-i tehir) şeklinde yapılabilir. Akşam ile yatsının cemi de yatsıyı akşam vaktinde akşam namazından sonra (cem-i takdim) ya da akşamı yatsı vaktinde yatsı namazından önce kılmak (cem-i tehir) şeklinde yapılabilir.
Cem edilecek namazlar ara verilmeksizin peş peşe kılınır. Ayrıca cem-i takdim halinde birinci namaza başlarken, cem-i tehir halinde ise birinci namazın vakti içinde cem yapmaya kalben niyet edilir.
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı