Şerif Mardin kimdir
Kendisini bir “muhafazakar modernist” olarak tanımlayan, gönlünü toplum bilimine adamış, sosyolog Şerif Mardin’in hayat hikayesidir.
Şerif, köklü bir aileden gelmenin getirdiği gerek sorumluluk gerekse merakla belki bir gün toplumun göz bebeği bir bilimci olacağından habersiz olsa da, bugün sevilen sayılan bir kişi olarak bu dünyadan uğurlanıyor.
Genel hatlarıyla onu bir “Sosyolog” olarak kimlikleştirsek de, o aslında bunu bütününden çok da ayırmadan parçalara muntazam bölerek çalışmalarını yürüttü. Çalışmalarına başladığı andan itibaren siyasi, dini, ideolojik hiçbir olguyu atlamadan yürütmeyi başardı.
Bugün de onu uğurlama vakti işte. Her ölümlünün ardından yapıldığı gibi, insan bir dua olup gidiyor. Ruhu şad olsun!
Çocukluğu ve eğitim hayatı
Şerif, 1927’de İstanbul’da, Mardinizadeliler adı verilen geniş bir ailenin üyesi olarak dünyaya geldi. Bu ailenin köklerinin Hz. Muhammed (S.A.V)’in torunu Hüseyin’e kadar dayandığı iddia ediliyordu. Geniş bir ailede büyümenin avantaj ve dezavantajlarını hissederek büyüdü. İlerideki yaşamını, mesleğini belirleyecek olan bu günler olacaktı aslında. Çünkü toplum bilimine yönelmek için incelemelerini çocukluktan beri geniş ailesi üzerinde yaptığından habersizdi.
Orta öğretimine Galatasaray Lisesi’nde başladı, Amerika’da tamamladı. 1948’de Stanford Üniversitesi Siyaset Bilimleri’nde lisans eğitimi aldıktan sonra yüksek lisansa devam etmeye karar verdi. 1950’de John Hopkins Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler üzerine yüksek lisansını tamamladı. Daha sonra 1958’de Stanford Üniversitesi Hoover Enstitüsü Siyaset Bilimleri’nde doktora yaptı.
Eğitim hayatı ile basamakları bir bir tırmanan Şerif için parlak bir gelecek şekilleniyordu.
İş hayatına ilk adım ve araştırmaları
Şerif, yüksek lisans sonrası, 1954’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde Araştırma Görevlisi olarak iş hayatına ilk adımını attı. Buradaki görevi iki yıl sürdü. Yine 1954’te döneminin en etkin dergilerinden “Forum”da yazmaya başladı. Yazarlık işleri 1966’ya kadar devam edecekti.
1957’de Hürriyet Partisi’nde Genel Sekreterlik görevini aldı. 1958 – 1961 yılları arasında doktora sonrasında araştırmacı olarak Princeton Üniversitesi’nde çalışmalarını yürüttü. 1960’ta bir yıl Harvard Üniversitesi Orta Doğu Enstitüsü’nde araştırma bursu çerçevesinde araştırmalarını yaptı.
Profesör unvanlı çalışmalar
Şerif, 1961 – 1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde önce Doçent, ardından da Profesör unvanları ile çalıştı. Ayrıca artık kendi alanında tanınan ve sayılan bir isim olmuştu, Şerif Mardin. Sadece Türkiye’de değil, yurt dışında da birçok üniversitede misafir profesör olarak bulundu.
1967 – 1970 yılları arasında Türkiye Sosyal Bilimler Derneği’nde kurucu başkan olarak görev yaptı. Ayrıca 1973 – 1991 yılları arasında da Boğaziçi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nde dekanlık yaptı ve yine aynı üniversitenin Siyaset Bilimleri’nde profesör olarak görev yaptı.
Sosyal ve toplumsal bilimler alanında Türkiye için önemli katkılarda bulundu.
Siyasi yaşamı
Hürriyet Partisi’nde Genel Sekreterlik ve Forum Dergisi’nde yazarlık çalışmaları akademik bir bakış açısından hiç uzaklaşmadı. Ama bir yandan da siyaset alanında girişimlerde bulundu.
1994’te kurulan Yeni Demokrasi Hareketi’nin kurucu üyeleri arasında yer alarak siyasi yaşamını kuvvetlendirmiş oldu. Siyasi alanda yazılarını yayınladı.
1962’de Princeton Üniversitesi’nden “The Genesis of the Young Ottoman Thought” (Yeni Osmanlıların Düşünsel Yapıtları)’nı yayınladı. Stanford Üniversitesi’nde yapmış olduğu “The Young Ottoman Movement: A Study in the Evolution of Turkish Political Thought in the Nineteenth Century” başlıklı doktora çalışmasını genişleterek düzenledi.
Bu genişletilmiş doktora çalışması ile birlikte 1964’te yayınladığı “Jön Türklerin Siyasi Fikirleri: 1895 – 1908” adını verdiği makaleleri başta olmak üzere Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’ndeki akademik çalışmaları ve Forum Dergisi’ndeki yazarlık çalışmaları özellikle siyasi alandaki çalışmalarında önemli yapı taşları olmuştur.
Şerif Mardin’in çalışma alanları
Şerif Mardin, Türkiye için önemli isimlerden biriydi. Genel anlamda sosyal bilimler alanında bir çalışma hayatı sürdürdü. Bu çalışmaları alt başlıklarına"Siyaset bilimi, Siyaset teorisi, Düşünce tarihi, Siyaset sosyolojisi, Siyaset felsefesi, Siyasi kültür, Sosyal ve Siyasal tarih, Sosyoloji, Ekonomi, Psikoloji" ayırarak zamanla irdeledi. Toplum genel anlamında onun çalışmalarına konu oldu.
Özellikle Türk kültür hayatının sosyal geleneklerini normatif ve hukuki temellere dayandırarak inceledi. Toplumun zamanla değişen anlayış ve kaygılarından beslenerek özellikle toplumun bel kemiği din, ideoloji ve kültür konularına yer verdi.
Hatta 2007’de Vatan Gazetesi’nde Ruşen Çakır’la “mahalle baskısı” kavramını ortaya attığı bir röportaj yaptı. Bu konu muhafazakar bir toplumda, muhafazakarlaşmanın baskın bir hale gelmesi durumunda “din” odaklı bir yaşam sürmeyenlerin bir süre sonra dışlandığını hissedeceği ve baskın muhafazakar karakterlerin toplumda ağırlık kazanacağını anlattı.
Geçmişten bugüne sosyokültürel yaşamda değişen ve gelişen ne varsa, Şerif tüm çalışmalarını bunlara göre şekillendirdi. Örneğin 1962’de yayınladığı “Genç Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu” adlı çalışmasını ortaya çıkaran tespit, Genç Osmanlının siyaset felsefesi hakkındaki düşüncesiydi. Çünkü tüm işaretler Osmanlıda siyaset felsefesinin, Aydınlanma öncesi bir felsefe olması yönündeydi.
Şerif’in düşünce sistemi yeni olanın ancak eskiden çıkacak bir değişmede yer alabileceği varsayımı üzerine kuruluydu. Ona göre evrende çalışan düzen hiçbir şekilde sıfırlanmaz, ancak gelişirdi.
Akademik çalışmaları ve ödülleri
Toplumun gelişen dinamiklerini konu edinerek çalışmıştı. Haliyle çalışmalarının karşılığını da aldı.
Şerif, 1993’te ODTÜ Prof. Dr. Mustafa Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı tarafından "Yılın Bilim Adamı Ödülü"ne layık görüldü.
Eserleri ve içerikleri
Şerif, dili anlaşılır bir yazardı aslında. Ancak aynı dili konuştuğu insanlar tarafından pek anlaşılamamış, hatta lanetlenmişti. İronik bir şekilde farklı bir dil konuştuğu kimseler tarafından ise yüceltilen bir sosyologdu.
Her kesime, ayırt etmeksizin "Osmanlı ve Cumhuriyet" modernleşmesi arasındaki uzaklık ve yakınlığı, kültürel bir parametre olarak gördüğü din olgusu ile anlatmaya çalışıyordu. Kendisi bir “Muhafazakar modernist” idi. Tüm akademik çalışmalarını bu görüş üzerine kurmuştu.
İşte bu görüş onu bir yandan dışlanan bir yandan yüceltilen bir kimliğe taşımıştı. Bu bağlamda en ses getiren eseri “Modern Türkiye’de Din ve Sosyal Değişme: Bediüzzaman Said Nursi Örneği” oldu.
Bu eserde “Said Nursi” ilgi çekmesi gereken ikonik bir unsurdu aslında. Çünkü Şeri, Sad Nursi’den yola çıkmış ancak Osmanlı’dan Cumhuriyete siyasal geçişi konu edinmişti. Amacı Türkiye’de yaşanan Toplumsal değişime eleştirel bir yaklaşımla çözüm getirmekti.
Kitabın ismi ilk çıktığı anda Türkiye’de özellikle İslami kesimde büyük bir heyecan yarattı. Ancak her kalbe yansımış bu heyecan sadece kitap Türkçeye çevrilene kadar sürdü. Çünkü Türkiye’de okunmaya başlandığında isteneni vermekten çok uzakta olduğu düşüncesi hakim olmuştu.
Çünkü islami çevrede özellikle Nurcu kesim için “özne” olan Şerif’in anlatımında “nesne” karşılığını buluyordu. Bu insanların hayatında Said Nursi asla bir araç olamazken nasıl olurdu da nesnelleştirilirdi… Halbuki Said Nursi’nin ön planda olduğunu hissettiklerinde duydukları heyecan gururlarını okşamıştı.
Olaya farklı bakan başka bir kesime göre ise zaten Said Nursi’nin her ne suretle olursa olsun kitapta yer alması dahi kabul edilemezdi. Çünkü bu kesime göre de Said Nursi, Cumhuriyet ve Kemalizm için bir “düşman”dı. Bu çerçeveden bakıldığında Şerif Mardin, yobazlığın ve gericiliğin meşrulaşmasına çanak tutuyordu.
Ancak bir röportajında bahsettiği “mahalle baskısı” kavramı ile de aksi yöndeki duyarlılığını gösteriyordu. Hatta bu görüşü ile popüler oldu.
Şu bir gerçek ki, Şerif Mardin, eserlerinde ve her türlü çalışmasında Kemalizm’e karşı eleştirel yaklaşıyordu. Bu durum da bazı kesimlerde onun Atatürk’e ve Cumhuriyet’e düşman olduğu algısının oluşmasına sebep olmuştu. Oysa bakış açısını çok yönlü tutup sakin bir şekilde eserleri okunduğunda Şerif’in Atatürk’ü içinde bulunduğu şartlar dahilinde tarihi bir kişi olarak incelediği görülecekti.
Örneğin Atatürk için yazılmış şu satırlar Şerif Mardin’e aitti:
“Mustafa Kemal var olmayan, hipotetik bir unsur olarak Türk ulusunu aldı ve ona hayat üfledi. Ne genel bir arzunun kaynağı olarak Türk ulusu ne de bir ulusal kimlik kaynağı olarak Türk ulusu, O, böyle bir işe soyunduğu zaman mevcuttu. O, birlikte çalıştığı arkadaşlarından böylesi bir gelecek vizyonu ve bunu gerçekleştirme yolundaki isteğiyle farklılaşır”
Aslında Şerif’in isteği bir şeylerin asla tam olmayacağı, her şeyin zaman içinde gelişerek olgunlaşacağıydı. Bu yüzden her ne kadar Cumhuriyet bir başlangıç tarihi olarak 1923’te kurulmuş olsa da sosyolojik olarak kurulumuna bir tarih verilemeyeceğini savunuyordu. Toplumun gelişen dünya ile anlayışının da şekilleneceğini ve zamanla bakış açısının o yöne kayacağını analize ediyordu. Sadece bu yönüyle bile tarihte yer edecek bir isim olduğu keskin bir gerçekti…
Şerif Mardin öldü
Şerif, 90 yaşındaydı ve bir süredir İstanbul’da bir hastanede tedavi görüyordu. 6 Eylül 2017’de akşam saatlerinde hayata gözlerini kapadı.
Ölümünün ardından mesajlar
Şerif, İstanbul Şehir Üniversitesi’nde görevliydi ve ölümünün ardından üniversite yaptığı yazılı açıklamada şu sözlerle onu uğurladı:
“Türkiye’de din ve modernleşme, sivil toplum, ideoloji, merkez-çevre ekseninde yaptığı öncü ve çığır açıcı bilimsel çalışmalarıyla bizlere eşsiz bir miras bırakan Prof. Dr. Şerif Mardin’i, her zaman sevgi ve saygıyla yad edeceğiz”
Eski Başbakan ve Ak Parti Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu da bir mesaj yayınladı. Şerif Mardin, kendisinin doktora hocasıydı. Türkiye’nin en kıymetli ilim adamını kaybettiğini vurgulayan Ahmet Davutoğlu’nun cümlelerinden bir kupleciği şöyleydi:
"Ömrünün son demlerinde bile, yataktan kalkamayacak kadar rahatsız olmasına rağmen bulduğu her fırsatta masasının başında ilmi faaliyetlerine devam etmeye çalıştığına, vereceği derslerden bahsedildiğinde gözlerinin parladığına, onu heyecanlandıran yegâne unsurun ilim olduğuna tüm talebeleri olarak şahidiz. Onun bu heyecanı ve ilim aşkı inanıyorum ki gelecek nesillere eserlerinden sonra bıraktığı en büyük mirası olacaktır. Kendisinden eğitim almaktan, sürekli teşrik-i mesaide bulunmaktan onur duyan bir talebesi olarak muhterem Şerif Mardin Hocam"a Allah"tan rahmet, Türk ilim dünyasına, öğrencilerine, sevenlerine ve aziz milletime baş sağlığı diliyorum"
O çok yönlü düşünen toplum bilimine adadığı beyni ve paylaşmak istedikleri bundan sonra maalesef ki olmayacak…
İnsanların fikirleri, fikirlerimle uyuşmasa da inanırım ki ondan bile çıkarılacak çok ders vardır hayatta. Öyleyse o güzel beyniyle bu dünyadan bir Şerif Mardin geçti…