28 Ekim (bugün) anaokulları yarım gün mü 2021? | 28 Ekim (bugün) anaokulları tatil mi 2021?

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'na bir gün kaldı. Bununla birlikte her sene olduğu gibi bu sene de anaokullarına dair çeşitli konular araştırılmaya devam ediliyor. 29 Ekim'de anaokullarının resmi tatil nedeniyle kapalı olacağı biliniyor. Peki, 28 Ekim (bugün) anaokulları yarım gün mü 2021? | 28 Ekim (bugün) anaokulları tatil mi 2021? İşte detaylar...

29 Ekim Cumhuriyet bayramı her yıl coşkuyla kutlanmaya devam ediyor. Resmi tatil ilan edilen bu özel günde okulların ve iş yerlerinin kapalı olacağı da biliniyor. Cumhuriyet Bayramı'nın 98. yıl dönümünde de her yıl olduğu çeşitli konular merak ediliyor. Peki 29 Ekim Cumhuriyet bayramının bir gün öncesinde anaokulları tatil mi yoksa yarım gün mü? Haberimizde "28 Ekim (bugün) anaokulları yarım gün mü 2021? | 28 Ekim (bugün) anaokulları tatil mi 2021?" konu başlıklarına yer verdik.

28 EKİM (BUGÜN) ANAOKULLARI YARIM GÜN MÜ 2021? | 28 EKİM (BUGÜN) ANAOKULLARI TATİL Mİ 2021?

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ülkemizde ve KKTC'de her yıl resmi tatil kabul edilmektedir. Bu nedenle de bugün öğleden sonra ve 29 Ekim tam gün olmak üzere bir buçuk gün resmi tatildir.

29 Ekim'de tam gün tatil olacak anaokullarında, 28 Ekim'de ise yarım gün ders işlenecek.

29 EKİM 1923'TE NE OLDU?

Osmanlı İmparatorluğu’nda, ikinci Meşrutiyetin ilanından altı yıl sonra Birinci Dünya Savaşı başladı. 1914′te başlayan Birinci Dünya Savaşı’na dünyanın belli başlı devletleri katıldı. Dört yıl süren savaş sonunda bizimle birlikte olan devletler yenildi. Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Ülkemiz İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar, İtalyanlar tarafından paylaşıldı. Ulusuna inanan, güvenen Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919′da Samsun’a geldi. Erzurum’da, Sivas’ta kongreler düzenledi. Mustafa Kemal Paşa “Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır.” diyordu.

Yurdun dört bir tarafından gelen ulus temsilcileri -milletvekilleri- 23 Nisan 1920 günü Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nde toplandı. Meclis, Mustafa Kemal Paşa’yı başkan seçti. Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Bir yandan efeler, dadaşlar, seymenler bulundukları yörede düşmana karşı koydular. Öte yandan düzenli ordular İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da savaştılar. Yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı.

Tahtını, rahatını düşünen padişah, yenilen düşmanla birlikte yurdumuzdan kaçtı. İmzalanan Lozan Barış Antlaşması ile yeni bir devlet doğdu. Bu doğan devletin yönetim biçimi henüz belirlenmemişti. İkinci dönem Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923′te ilk toplantısını yaptı. 13 Ekim 1923′te Ankara Başkent oldu. Atatürk; düşmanın ülkeden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra, çoktan beri tasarladığı cumhuriyetin ilanı üzerinde hazırlıklar yapmaya başladı. 28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya’da yemeğe çağırdı. Onlara, “Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz.” dedi.

29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan cumhuriyet önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verildi. Meclis önergeyi kabul etti. Böylece ülkemizde cumhuriyet yönetimi kuruldu. Atatürk kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Cumhuriyet’in ilanı yurtta sevinç ve coşku ile karşılandı. Cumhuriyet; yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir. Ulus temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidir. Cumhuriyet yönetiminde söz ulusundur. Cumhuriyet’i korumak, kollamak, yaşatmak her yurttaşın ödevidir.

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ KOMPOZİSYON ÖRNEKLERİ | 29 EKİM KOMPOZİSYONLARI

BİR YANGINDIR CUMHURİYET

Öyle zamanlar olur ki, yıllar geçse dahi bize verdiği hazlar aynı kalır.
Tamda 28 Ekim günü, Gazi Mustafa Kemal’in dudaklarından dökülen sözcükler gibi.

Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.”

Cumhuriyet, 97 yıl sonra bile Türk gencinin karakterini, temsil edecektir. Ve her zaman bizlere cesareti öğretmeye devam edecektir. 29 Ekim sabahı yurtta özgürlüğün kokusu vardı. Türk insanında bir heyecan, toprağında bir ahenk saklıydı. Yüce Türk bayrağı rüzgarla ilk dansına kalkmıştı. Bu yurttaki güzellik, 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla başlamıştı. Osmanlı Devleti zamanında yitip giden özgürlük ve bağımsızlık duygusunun fidanları Samsun’da atılmıştı. Osmanlıdaki sinsi düşmanlar yavaş yavaş Türk halkındaki bağımsızlık anlayışını bastırmaya çalışıyordu o zamanlar. Türk halkı esirliğin ve haksızlığın karşısında bitap düşmüştü.

Sizler zannetmeyiniz ki, bizler Cumhuriyeti kolay kazandık!

Cumhuriyeti bizler, haksızlıktan hak doğurarak, karanlığa mahkum olan bir millete ışık tutarak doğurduk. Bizler için Cumhuriyet özgürlük demekti, bağımsızlığa giden yoldaki meşaleydi.

23 Nisan 1920’de meclis açıldı ardından insanların damarlarında bağımsızlık sevdası şaha kalktı. Türk insanında da ufak bir kıvılcımla sevdamız alev alev büyümekteydi. Bizler hasretiyle yıllardır yanıp tutuştuğumuz sevdamıza kavuşuyorduk artık. Kurtuluş Savaşı da sürmekteydi bir taraftan. Kanında asalet ve cesareti taşıyan milletim elbet bu onurlu mücadeleden de alnının akıyla çıkacaktı.

Çıkmıştı da. Büyük Taarruzla birlikte düşman büyük bir yenilgi aldı. Yurdun dört bir tarafında anlı şanlı Türk bayrakları dalgalanıyordu. Mustafa Kemal gençlik yıllarından beri düşlediği bağımsızlık ülkesini
yaratabilirdi. Lozan Barış Antlaşması ve Büyük Türkiye Meclisi’nin açılması ile birlikte, 29 Ekim gününe ilerliyordu adım adım. Davasında haklı olduğunu herkese kanıtlayacaktı ulu önder!

28 Ekim günü, Atatürk’ün Cumhuriyet’, ilan edeceğini söylemesi ile birlikte, 29 Ekim günü Türk milleti yıllardır özlemini çektiği Cumhuriyetine kavuştu.

Cumhuriyet, Türk milletidir. Toprağın rengi, damarlarımızda akan kanın ahengidir. Rüzgarın fısıltısı, kalbimizdeki bağımsızlık aşkı uğruna atan yüreğimizdir. Elimizden almaya çalışanlarda olacak, oluyorda. Ama bilmiyorlardır ki, bizler halen 29 Ekim 1923 yılında heyecanla bizlere seslenen Mustafa Kemal Atatürk’üz. Bizler bu Cumhuriyet’in ölmeyen fertleriyiz. Ve ben biliyorum ki, bizler hala Atatürk’ün “Ey yükselen nesi! İstikbal sizindir. Cumhuriyet’i biz kurduk, onu devam ettirecek olan sizlersiniz.” sözlerinde saklıyız.

CUMHURİYET NE GÜZEL

Devleti idare edenlerin seçimle iş başına geldiği yönetim şekline cumhuriyet denir. . Dünyadaki devletlerin çoğu cumhuriyetle yönetilir. Cumhuriyetle yönetilen ülkelerde egemenlik milletindir. Millet, devleti yönetecek kişileri kendisi seçer. Böylece halk kendi kendini yönetmiş olur.

Yurdumuz cumhuriyete Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kavuştu. Önceleri devletimizin adı OSMANLI DEVLETİ idi. Devlet İdaresinde bütün yetki padişahın elindeydi. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'nda yenik sayıldı. Düşmanlar yurdumuza girdiler. Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. Birçok yerde toplantılar yaptı. Hakkımızı "Ya istiklal, ya ölüm" parolası altında birleştirdi.23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Mustafa Kemal meclis başkanı seçildi. Ordumuz, İnönü Savaşlarını kazandı. Peşinden Sakarya Meydan Muhaberesi ile Başkomutanlık Meydan Savaşı'nı da zaferle noktaladık. Yunanlılarla ve Birinci Dünya Savaşı'nı da savaştığımız devletlerle 24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması imzaladık. Bütün dünya devletleri, Türkiye'nin bağımsız bir devlet olduğunu kabul ettiler. Yurdumuz yeniden egemenliğine kavuştu. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 29 Ekim 1923'te cumhuriyeti ilan etti. Devletimizin adı TÜRKİYE CUMHURİYETİ oldu. Atatürk ise, ilk cumhurbaşkanımız olarak göreve başladı.

Cumhuriyet idaresinde devlet anayasaya uygun kanunlarla idare edildi. Kanunlar ise halkın seçtiği miller vekilleri yapar. Devlet başkanına CUMHURBAŞKANI denir.

Halkı yöneten insanlar, seçimle iş başına gelirler. Halk, istediğini seçer, istemediğini seçmez. Seçilen kişiler halka karşı sorumludurlar. İşte bütün bunlardan dolayı cumhuriyet en iyi yönetim şeklidir.

CUMHURİYET EN ANLAMLI YÖNETİM BİÇİMİ

Kalıplaşmıştı belki aklımızda. Oturduğumuz sıralarda öğrettikleri gibi kazıdık belleğimize. Ama yanlıştı. Aslında ne farklıydı cumhuriyet. İlkokulda sabahları okuduğumuz andımızdı, İstiklal Marşıydı cumhuriyet. Özgürlüğümü hür benliğimle haykırdığım, ruhumun yaşam tarzıydı. Anamdı, babamdı, sevdiğimdi, okulumdu…Kısacası hayatımın bir parçasıydı.

Yaşamak ne güzel değil mi bu gül bahçesinde? Özgürce, istediğin gibi…Her şeyi canının çektiği gibi yapmak hoş. Fakat bir de durup arkaya bakmak lazım. Geldiğin yola, tam arkana. Farkında mısın oradaki sisli havanın, çekilen acının? Görüyor musun bir elinde sancağı bir elinde süngüsüyle seni, senin geleceğini koruyan dedeni? Şimdi önüne dön. Güller içinde bir yol. Arkanda ise, toz duman bir özgürlük kavgası izleri. İşte gördüğün dikenli yol seni bu gül bahçesine getiren, ayaklarını yere sağlam bastıran yoldur.

Şöyle bir otur. Otur ve düşün. Ne acılar, ne çileler çekilmiş şu uğurda. Biraz da özgür olabilmek için, düşündüklerimizi kısık sesle söylememek için ne savaşlar verilmiş Anadolu'nun dört bir yanında. Dedeni askere yollarken bir damla bile gözyaşı dökmeyen mert annesini düşün. Ve onu düşünerek bak önüne, sağlam bak, tam önüne. Kimsenin ne dediği seni ilgilendirmesin. Kulaklarını kapat bağnaz düşüncelere ve senin yolunda gördüğünün tut elinden. Ama sakın unutma arkada yaşanmışları. Geçmişini, tarihini… Bu yola oradan geldiğini.

Kolay kazanılmayan bir cumhuriyetin çocuklarıyız. Korumak istiyorsan cumhuriyetini hiç durma. Oturduğun sıradan başla işe, kullandığın tebeşirden, yürüdüğün yoldan, baktığın, gördüğün, duyduğun her şeyden. Bilmediklerini araştır ve duyur duyması gereken herkese. Çekebildiğin yere kadar yükseklere çek al bayrağı, tutabildiğin kadar yüksek tut İstiklal Marşı'nı okurken sesini. Cumhuriyeti böyle koruyabilirsin, boş boş cumhuriyetçiyim diye bağırarak değil.

MİNİCİK BİR KALPTE CUMHURİYETİ ARIYORUM

İşte, en sonunda aldım avucumun içine yaramazı. Yüreği nasıl da çırpıyor bu minicik kuşun. Tak tik, tak tik, tak tik, tak tik… Elimi gagalamaya çalışıyor şimdi de.

Belli ki dayanamadı esarete. Hükümdarlığıma karşı koyuyor ve mavi göklerdeki özgürlüğünü istiyor. Kanat çırpmak engin denizlerin üstünde ,istediği yere gidebilmek hem de istediği zaman. Hissedebiliyordum tüm bunları bu küçücük kalbin çırpınışında. Aniden açtım avucumu, önce şaşkınlıktan durakladı sonra uçtu gitti.

İnsanlar da aynı o kuş gibi, özgürlük istiyorlar, tek başlarına karar vermek; yöneticilerini, geleceklerini kendileri seçmek istiyorlar. Düşüncelerini açıklayabilmek, ideallerine uygun eğitim görmek istiyorlar. Ve yüzyıllar buyunca benimsedikleri pek çok rejim ve onların yönetim biçimleri insanları baskı altında tutuyor. İnsanların yaşam koşullarını iyileştirecek, onları geliştirecek her şeyi yasaklıyor.

Yüzyıllar boyunca bu baskılara boyun eğen, yapılan zulümlere ses çıkarmayan insanoğlu, içine atar pek çok şeyi. Ta ki bardağı taşıran son damlaya kadar. Fransız İhtilâli bu damlanın en büyük sonucudur. Ve bu tarihten sonra yeni bir yönetim biçiminin değeri artmıştır. Halk merkezci bu yönetim halen herkesin bildiği en iyi yönetim biçimidir.

Cumhuriyet! Halkın egemenliğine dayalı yönetim biçimi. Şimdiye kadar ki en mükemmel biçim. Çünkü insan düşüncesini, özgürlüğünü ve yaşayış biçimini kısıtlamayan rejim. Her şey halkın elinde; halk yöneticisini kendi seçiyor ve bu seçimi hiçbir baskı altında kalmadan yapıyor.

Türkiye’de 80. yılı Cumhuriyet’in. Her sene olduğu gibi bir 29 Ekim daha coşkuyla; bağıra, çağıra, “Cumhuriyet!” nârâları atarak kutlanacaktır elbette. Aksini görmedim henüz ama nedense hiç yeterli gelmiyor bunlar. Önemli olanın bilinçli bireyler yetiştirmek olduğuna inanıyorum. Cumhuriyetin ayakta kalabilmesi için başkasının düşüncesini kopya eden insanlar yerine; kendi düşünebilen, bu düşündüklerinin doğru olup olmadığını sorgulayabilen, körü körüne hiçbir şeye bağlanmayan insanlar yetiştirebilmek önemli olan. 80 yılın sonucunun nereye gittiğini göremeyen, doğruyu yanlışı ayırt edemeyen, kendini geliştirmek bir yana geri geri adımlar atmayı kör sayan bir millet olması olumlu düşünmeme engel oluyor çoğu zaman.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, ufacık bir kıpırtı bile görsem mutlu oluyorum, insanlarım adına. “Belki,” diyorum “zamanla yerleşecek ve her alanda en iyi şekilde uygulanacak cumhuriyet.” Atatürk’ün olağan üstü çabalarıyla elde ettiğimiz şimdiki cumhuriyetimizi korumak bizlerin elinde. Unutmayalım ki bu cumhuriyet ancak bizim çaba ve uğraşlarımızla ilerler. Kötü sonuçların sorumlusunu aramasın milletim. Tüm olumsuzlukların sorumlusu bizleriz.

CUMHURİYET YURDUMUZ İÇİN EN BÜYÜK KAZANÇTIR

Cumhuriyet bir erdemdir aynı zamanda çağdaşlığın göstergesi ve demokrasinin dayanağıdır. Cumhuriyet halk, birliktelik ve kardeşlik demektir… Daima ileri gitmek adil bir şekilde paylaşmak demektir. Yaşamın kendisine el uzatmaktır kardeşliğin nefesiyle. Ve demokrasiyle olgunlaşmaktır. Hak ve adaletin tesisidir. Acılara ve çekilen ızdıraba birlikte katlanmak ve mutluluklara birlikte gülmektir. Bağımsızlık savaşının meyvesidir cumhuriyet. Demokrasiyle yoğrulmuş halkımın tercihidir. Cumhuriyet erdemdir, Mevlana ikliminde paylaşmaktır ve adalettir ülkemde. Özgürlüğün güvencesidir. Bu yüzden Cumhuriyet bize emanettir ve onu yine biz yaşatacağız.

29 Ekim 1923 ülkemizde cumhuriyet rejiminin ilan edildiği gündür. Bugün milli bir bayram günüdür. Her yıl cumhuriyet yönetiminin ilanını 28 - 29 Ekim günleri Cumhuriyet Bayramı olarak coşkulu törenlerle kutlamaktayız. Cumhuriyet yönetiminden önce devletimizin ismi Osmanlı İmparatorluğu idi. Osmanlı İmparatorluğu ilkin küçük bir devlet olarak Osman Bey tarafından 1299'da Söğüt 'de kurulmuştur. Osmanlı devlet yöneticisine padişah denirdi. Osmanlı Devletini altı yüz yirmi dört yılda otuz altı padişah yönetmiştir. Son padişah Sultan ise Vahdettin'dir. Eskiden ülkelerde tek kişi egemendi. Ülkelerini diledikleri gibi yöneten bu kişilere padişah, şah, kral, hakan sultan gibi isimler verilirdi. Yönetim çoğu zaman babadan oğla geçerdi. Oğlun küçük olması, deli olması yönetici olmaya engel bir durum sayılmazdı. Böyle tek kişinin kendi başına buyruk olarak sorumsuz denetimsiz yönetimine ise mutlakıyet denir, bu tip yönetim biçiminde egemenlik ve mutlak otorite kayıtsız şartsız tek bir kişiye aitti ve halkın istek ve arzuları asla sorulmazdı.

Mutlakıyetle yönetilen ülkelerde zamanla hakana, padişaha, şaha, krala yardımcı olsun diye meclis kuruldu. Meclis üyeleri halkın dileklerini yöneticiye duyurmaya başladılar ve yasa tasarısını hazırlardı. Fakat bu yasa taslakları hakan, padişah, şah, kral tarafından benimsendiğinde yasalaşırdı. Bu yönetim biçimine ise Meşrutiyet dendi. Ancak meclisin yetkileri genel olarak çok sınırlıydı. Osmanlı Devletinde 1876 ve 1908 yıllarında iki kez meşrutiyet ilan edilmiştir. Bunlardan sonra ise üçüncü yönetim biçimi ülkemize Mustafa Kemal Atatürk tarafından getirilen cumhuriyet yönetimi olmuştur. Cumhuriyet'le birlikte egemenlik kayıtsız şartsız millete geçmiş, böylelikle millet kendini yönetme yetkisini temsilcileri - milletvekilleri- vasıtası ile kullanmaya başlamıştır. Cumhuriyet yönetiminde yurttaşın seçme ve seçilme hakkı bulunur. Seçilen temsilciler yasalar yapar, yöneticileri milleti adına denetler. Yönetilenler dilerlerse seçimlerle birlikte seçtikleri yöneticilerini yine kendileri değiştirebilirler.

Bu nedenle Türk halkına ve milletine en çok yaraşır yönetim biçimi Ulu Önder Atatürk’ün de dediği gibi medeni memleketlerin kabul ettiği Cumhuriyet rejimi olmuştur. Bizlere en büyük eserimdir dediği Cumhuriyetimizi hediye eden Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını ne kadar büyük bir minnettarlık ve saygıyla ansak da azdır. Ruhları şad olsun…

İlk yorum yazan siz olun

Eğitim Haberleri