Türkiye’deki demokrasinin dördüncü kez sekteye uğratıldığı, bin yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat post-modern darbesinin 22. sene-i devriyesini geride bırakıyoruz.
28 Şubat’ta ordu, yargı, medya ve sermaye grupları hep birlikte hareket ederek Refah-Yol hükümetini istifaya zorlamıştır.
Milletin iradesiyle alay edercesine "beceremediniz bırakın" diyenlerin sözleri, zafer çığlıkları eşliğinde ana haber bültenlerinde ve gazete manşetlerinde yer bulmuştur.
28 Şubat' darbesinin en büyük mağdurları eğitim hakkı gasp edilen İmam Hatip lisesi ve üniversite öğrencileri olmuştur.
8 yıllık kesintisiz eğitim, üniversiteye girişteki katsayı engeli ve başörtüsü yasağı ile tarihteki örneğine ender rastlanır bir adaletsizliğe imza atılmıştır.
İmam Hatip liselerinde eğitim gören 13-14 yaşlarındaki çocuklar keskin nişancıların beklediği okul kapılarından geri çevrilmiştir.
O karanlık günlerin üzerinden tam yirmi iki yıl geçti. Neydi o günler? Fadimeler, Müslimler, Kalkancılar.. Bugün bunların hiçbirinin isimleri anılmıyor. Geçici bir süre tedavüle konup, daha sonra ihtiyaç bile duyulmadılar.
Kimilerine göre "28 Şubat, askerin yaptığı bir darbeden çok, askerin, büyük sermaye ve medyanın yaptığı darbenin peşine takılması sürecidir. 28 Şubat Türkiye'nin ve Dünyanın en büyük soygun operasyonudur.’’
Kimilerine göre “28 Şubat nedir?" Sorusunun tek kelimelik cevabı: “Zorbalıktır.” Bin yıl sürecek denilen süreç 10 yıl bile sürmeden iflas etti. 28 Şubat’tan ders almak demek, “zorbalık yapmaktan vazgeçmek” demektir.
Kimilerine göre ‘’28 Şubat'ın önü ve arkası bulunan bir süreç olduğudur. Her yönüyle 28 Şubat süreci medya, TSK'nın üst kademesi, yüksek yargı, üniversiteler ve parlamentonun bu sürece dahil aktörler olduğu yönündedir.’’
Kimilerine göre ‘’28 Şubat tankların üzerimize yürütüldüğü süreç olup, mütedeyyin insanların sindirildiği, milletin manevi değerlerine karşı açılan topyekûn savaşın adıdır.’’
Üniversitelerin pek çoğunun kışlaya döndüğü, pek çok öğretim üyelerinin fişlenip ya sürgüne gönderildiği veya istifaya zorlandığı dönemleri hatırlıyorum.
Özellikle 28 Şubat sürecinden sonra binlerce kız öğrenci okulundan edilmiştir. Binlerce bayan memureler işlerinden edilip hayatları karartılmıştır.
28 Şubat denilince Üniversitelerde kurulan ikna odalarını hatırlıyorum. Öğrenimini ikinci, üçüncü sınıflarda iken ‘’ya başörtün, ya okulun’’ tercihinde bırakılarak okulunu terk etmek durumunda kalan kız öğrencileri hatırlıyorum.
Senelerce Milli Eğitimde sorun olmadan öğretmenlik yapmış, 28 Şubat sürecinden sonra sakıncalı konuma getirilip mesleğini bırakan öğretmenleri, devlet memuru bayanları hatırlıyorum.
28 Şubat denilince on, on beş yıllık öğretmen iken başörtüsü taktığı gerekçesiyle görevinden alınan, birde adliyelerde ceza davaları açılıp mahkeme huzuruna çıkarılan ve Mahkeme Hakimi tarafından ‘’Başörtülü mahkeme salonuna giremezsiniz’’ diyerek mahkemeden kovulan bayan öğretmenleri hatırlıyorum.
28 Şubat denilince derneklerin, vakıfların, pek çok market-bakkal ve işyerlerinin irticacı damgasıyla yaftalanıp engellendiklerini hatırlıyorum.
28 Şubat denilince ardı arkası kesilmeyen meşhur ‘’Brifingleri’’ hatırlıyorum. Koca-koca cübbeli insanların, koşa-koşa brifinge geldiklerini hatırlıyorum.
28 Şubat denildiği zaman darbecilere karşı dik duran dört yiğit insanı özellikle rahmetle anacağım.
Biri ‘’Savunan Adam’’ merhum Prof. Dr. Necmeddin Erbakan Hocamız. İkincisi ‘’Namlusunu millete çeviren tanka selam durmam’’ diyen merhum Muhsin Yazıcıoğlu. Üçüncüsü, tüm resmi ve sivil kurumların çoğunun alkış tuttuğu dönemde 28 Şubata karşı Demokrasiyi haykıran merhum Mustafa Başoğlu.
Dördüncüsü de, 28 Şubat döneminde dik duruşuyla hafızalarda yer bulan, Milli Güvenlik Kurulu kararlarından 5 ay sonra 28 Temmuz 1997’de beş klasörle darbeciler suç duyurusunda bulunan merhum Hasan Celal Güzel.
Ruhları şad olsun.