Batılı bilginin İslam ve Türk toplumlarının sorunlarını tespitte, bu sorunların giderilmesinde, çözüm önerileri vb. gibi sosyolojik verilerde başat kabul edilmekte.
Topluma dair bir araştırma yapılacaksa gelişim teorisi baz alınmakta. Bu teori gelişmiş olanın Batı olduğunu bize bilimsel olarak göstermekte. Buradaki bilimsellik iddiası da Batının koymuş olduğu ilke ve doğrular anlaşılmaktadır.
Tarihsel süreç içerisinde batının bilimin merkezi ve bilimselliğin başatı bir konumda duruş sergilemesi ve bunu tüm dünyaya kabul ettirmiş olduğu tartışmasız bir gerçektir.
Bilim söz konusu olunca haliyle akla batı gelmekte ve batı sözkonusu olunca da Roma dönemi Yunan mitolojileri ve akabinde 16. yüzyıl ve sonrasında doruğuna ulaştığını gördüğümüz 19. Yüzyılda gündeme gelen ve süreklilik arz eden batı merkezli BİLİM.
Hindistan, Mısır, Mezopotamya ve uzun bir süre varlık gösteren İslam dünyasının bilime katkıları göz ardı edilmekte ve buradaki gelişmelerin aslında batının etkisi olarak lanse edilmektedir. Nihayetinde yapılan batı biliminin çevirisi ile doğu bir şeyler elde etmiştir savı! Ki haçlı seferleri ile kendilerinin olanı yeniden almaları savı!
Bilimin batı merkezli olmasını kabul eden bizim cenah haliyle üretmekten çok tüketmeye dayalı bir yazın hayatı ve bilim serüveni sergilemiştir.
Türk İslam toplumunda meydana gelen sosyal olayları anlamak için Batı kaynaklı düşünürleri (Durkheim, Weber, Parsons, Mead, Marks, Habermas vb.) baz almamız, onların kendi toplumsal dinamiklerini ve sorunlarını teorik bir yaklaşım ve çözümleme girişimleri olan teorilerini, onlar dışındaki toplumlar için bir sorun çözme aracı olarak kullanmak, mevcut yapılan araştırmalar ve sunulan çözüm yollarına bakıldığında çözülemeyen ve sürekli aksayan (eğitim, cemaat, siyaset, demokrasi vb.) Ya da eksik kalan bir yanı olduğunu görmemek saflık olacaktır.
“Aklın yolu birdir” ilkesi ile batının sosyal sorunlara bulmuş olduğu çözüm önerileri aynı sosyal sorunların bizde zuhur etmesi neticesinde aynı çözümlerin bizim için de geçerli olacağı Yanılgısı bizdeki sosyal bilimcilerin teori üretmesinin önündeki en önemli engellerden biri olarak karşımızda durmaktadır.
Aklın yolu birdir fikri ve batıda ortaya çıkan sosyal bunalım sonucunda bireylerin intihara teşebbüsünü araştıran Durkheim'in yapmış olduğu araştırma neticesinin dinden uzaklaşmanın intiharı tetiklediği hatta Protestanların Katoliklere nazaran daha çok intihara meyilli olduğu tespiti, ülkemiz sosyologları tarafından da intihara giden yolda dinden uzaklaşma gibi bir etkenin söz konusu olduğu şeklinde bir sonuca varmanın arkasında Durkheim'ın bu sebep sonuç ilişkisi bir çıkarım olarak kullanılmıştır. Ancak bunun doğruluğunu kanıtlanması için birçok intihar vakasının incelenmesi gerekliydi. Ne gerek var ki üstün zekalı batılı bilim adamı bir sebep sonuç ilişkisi bulmuş zaten! Ancak Türkiye toplumundaki intiharların araştırılmasıyla çıkacak sonuca göre bir çıkarım yapılabilirdi. Din mi etkili yoksa başka bir şey mi etkili daha doğru bir sonuç elde edilebilirdi. Aksi takdirde “Aklın yolu birdir” deyip edinilmiş bilgiler ile toplumumuzu açıklama gayreti toplumumuzu açıklamada yanlı ve yanlış bir sonuç ortaya çıkaracaktır.
Uzun lafın kısası bilim konusunda AB veya ABD veya Batı belirleyici değildir. Hele Mihenk taşı hiç değildir. Yardımcı ve ufuk açıcı yaklaşımları değerlendirilebilir ama toplumsal olarak onların ötesinde teoriler üretmemiz gerekir. Bu üretimin önündeki engel olan “aklın yolu birdir” yerine “toplumsal farklılıklar farklı toplumsal teorileri gerektirir” ilkesini getirmeliyiz.