Adalet Bakanlığından "15 Temmuz “ bilançosu

15 Temmuz bilançosu Adalet Bakanlığı tarafından açıklandıAdalet Bakanlığı, '15 Temmuz' soruşturmaları kapsamında bugüne dek 169 bin 113 kişiye işlem yapıldığını ve 50 bin 510 kişinin tutuklandığını duyurdu.

15 Temmuz 2016’da FETÖ/PDY örgütüne mensup teröristlerce yapılan darbe girişimi soruşturmaları kapsamında bu güne kadar 169 bin 13 şüpheli hakkında işlem yapıldı.

Adalet Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, soruşturmalar kapsamında; 169 general, 7 bin 98 albay ve alt rütbeler, 8 bin 815 emniyet mensubu, 24 vali, 73 vali yardımcısı, 116 kaymakam ve 31 bin 784 diğer şüpheli olmak üzere toplam 50 bin 510 şüpheli tutuklandı.

3 bin 46 asker, 5 bin 24 polis, 9 vali, 27 vali yardımcısı, 73 kaymakam, 39 bin 41 diğer şüpheli olmak üzere 48 bin 439 kişi hakkında ise soruşturmalar kapsamında adli kontrol kararı verildi. Ayrıca, 10 bin 33 kişi savcılıktan, 33 bin 371 kişi de kolluk kuvvetlerinden olmak üzere 43 bin 404 kişi serbest kaldı.

152 asker, 392 polis, 3 vali yardımcısı, 9 kaymakam, 7 bin 266 diğer şüpheli olmak üzere 8 bin 87 kişi hakkında yakalama kararı bulunuyor.

Yargı mensuplarından, adli ve idari yargıda görevli 2 bin 280 hakim ve cumhuriyet savcısı ile Yargıtay’da görevli 105 üye, Danıştay’da görevli 41 üye, Anayasa Mahkemesinde görevli 2 üye, HSYK’da görevli 3 üye olmak üzere toplam 2 bin 431 kişi tutuklandı. Adli ve idari yargıda hakkında işlem yapılan 4 bin 469 kişiden bin 216’sına adli kontrol verilirken, 88’i savcılık, 409’u kolluktan kuvvetleri tarafından serbest bırakıldı. Adli ve idari yargıda görevli 234, Danıştay’da görevli 5, Yargıtay’da görevli 26 kişi olmak üzere toplam 265 kişi hakkında yakalama kararı bulunuyor. Adli ve idari yargıda görevli 6 hakim ve cumhuriyet savcısının gözaltı süresi devam ediyor.

Adalet bakanlığı Resmi internet sitesinden yapılan açıklamaya göre Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nde (BYEGM) yabancı ve ulusal basın mensuplarıyla 13.07.2017 tarihinde bir araya geldi. 15 temmuz 2016 darbe teşebbüsünün yaşandığı geceyle ilgili ayrıntıları paylaşan Bakan Bozdağ, Türk halkının ölümü göze alarak verdiği mücadele ile darbecilerin defterinin dürüldüğünü söyledi. Bakan Bozdağ, 15 temmuz’un gecesinin Türkiye’de darbe yapmanın imkansız olduğunun dosta düşmana ilan edildiği tarih olduğunu belirterek, “Türkiye’de bundan sonra darbe teşebbüsü yapmanın imkansızlaştığının dosta düşmana ilan edildiği tarih olmuştur. Birkaç devlet kurumunu ele geçirerek veyahut da birkaç yöneticiyi derdest ederek ülkede yönetime el koyma dönemi kapanmıştır. Türk halkının 80 milyonun tamamını tek tek ele geçirmeden Türkiye’de bir darbe teşebbüsünün başarılı olma ihtimali yoktur. Darbenin ve darbecilerin defterini Türk halkı dürmüştür. Bundan sonraki süreçte Türkiye’de asker içinde veya dışında veya başka yerde darbe yoluyla yönetim değişikliği, iktidar değişikliği düşünenler hiç kendilerini yormasınlar çünkü 15 temmuz bu anlamda bütün düşünceler için ‘The End’ anlamını taşır. Artık bitti son. Bundan sonra olabilmesi mümkün değildir.” diye konuştu.

Bakan Bozdağ’ın konuşmasından bazı başlıklar şu şekilde:

GAZİ MİLLETİMİZİN GAZİ EVLATLARI

Yurtiçinden ve yurtdışından Sayın Genel Müdürümüzün düzenlediği anma programı çerçevesindeki etkinliklere katılan çok kıymetli basın mensupları ben hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye’mize hoş geldiniz diyorum. Umarım ki Türkiye’de ziyaret sırasında başarılı, memnun bir ziyaret sonucu ülkemizden ayrılırsınız. Çok kıymetli basın mensupları 15 temmuz’a birkaç gün kaldı. 15 temmuz 2016 tarihinde Türkiye Fetullahcı terör örgütü kurucusu ve yöneticisi terörist başı Fetullah Gülen’in talimatlarıyla başlatılan darbe hazırlık çalışması plan ve programları bizzat terörist başı Gülen’in onay vermesi ve yeniden talimatlandırmasıyla icraya konulmuştur. 15 temmuz gecesi darbe teşebbüsü başlatılmıştır. Darbe teşebbüsü sırasında 249 Türk vatandaşı hayatını kaybetti, şehit oldu. 2200 civarında Türk vatandaşı gazi oldu. Kimisi elini ayağını kayıp eden var. Değişik şekillerde yaralananlar var. Milyonlarca Türk vatandaşı da yaralanmadı ama yaralanmak, şehit olmak için onlar da hazırdı. Ben onlara da gazi milletimizin gazi evlatları diyorum. Onlar da gazi oldu.

ÇİFTE GAZİLİK UNVANI ALMIŞ BİR MECLİS

O gece Özel Harekat bombalandı. Orada Özel Harekat polislerimiz şehit edildi. Cumhurbaşkanlığı bombalandı. Orda pek çok vatandaşımız şehit edildi. TÜRKSAT oradaki çalışanlarımız şehit edildi. Meclis bombalandı. Orada da yaralananlar oldu. İstanbul Boğaziçi Köprüsü’nde ve diğer yerlerde pek çok vatandaşımız hayatını kaybetti. Darbeci teröristler vatandaşlarımızın üzerine tankları sürdükleri gibi otomatik silahlarla vatandaşlarımızı taradılar ve merhametsizce yüzlerce vatandaşımızı öldürdüler. TBMM kurulduğu tarihten bugüne kadar ilk defa darbeci teröristler tarafından bombalandı. Meclisin bombalanması sırasında genel kurulda bulunan bir milletvekili olarak diğer milletvekilleriyle beraber milletin iradesinin tecelli ettiği meclisi açık tutmak darbecilere meydan okumak ve bu meclisi kapatamayacaklarını onlara göstermek için orada pek çok arkadaşımız vardı. Konuşmayı yaptığım sırada konuşmamım bir yerinde bir bomba atıldı meclisin üzerine daha sonra 5 dakika veya 10 dakika tam bilemiyorum vaktini geçti, geçmedi aynı konuşma içerisinde ikinci defa bomba atıldı. Meclisin avizeleri sallandı. Alttan, yukarıdan tozlar meclisi kapladı. Milletvekilleri sağa sola kaykıldılar ve öylesi bir saldırıya da TBMM ilk defa muhatap oldu. O yüzden meclisimiz Kurtuluş Savaşı yıllarında savaşı yöneterek gazi meclis unvanını aldığı gibi aradan geçen yaklaşık yüzyıl sonra ise bu sefer milli iradeye, demokrasiye, insan haklarına, hukuk devletine ve anayasal düzenine ölümüne sahip çıkma konusunda ortaya koyduğu irade ile yeni bir gazilik unvanını hak etmiştir. Bu meclis çifte gazilik unvanı almış bir meclis olmuştur.

SAYIN ERDOĞAN DIŞINDA YALNIZ BIRAKILAN İKİNCİ LİDER YOK

Darbe teşebbüsünün başarısız hale gelmesinin nedenlerine gelince kısaca değinmek isterim ki; bir defa Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi’nin o gece ‘Halkın gücünün üstünde ben güç tanımıyorum, halkımı meydanlara davet ediyorum, meydanlara çıkın tanklarıyla, toplarıyla onlar size gelsinler ne yapıyorlarsa yapsınlar’ çağrısı darbenin seyrini değiştiren bir çağrı olmuştur. Darbenin akıbeti bu çağrıdan sonra değişmiştir. Türk halkı meydanlara inmiş, Cumhurbaşkanı Marmaris’te bulunduğu yerden halkın arasına ölümü göze alarak uçmuştur. Hani bugünlerde Türkiye’de ve dünyada Sayın Cumhurbaşkanımızı itibarsızlaştırmak için pek çok iftirayı yapanlar var. Otoriterliğinden, diktatörlüğünden pek çok iftiralardan hareketle onu itibarsızlaştırmak isteyen, dünya halklarının da gözünden düşürmek isteyen ulusal ve uluslararası işbirliği içerisinde çok büyük bir kampanya yürüyor. Ben buradan bütün basın mensuplarına sormak isterim dünyada Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın dışında demokrasiye, insan haklarına, cumhuriyete, milli iradeye, seçilmişlere, milletin emanetine sahip çıkmak için darbecilere meydan okumuş ikinci bir lider var mı? Yok. Ölüme uçmuş. Çünkü hava sahası da o zaman darbecilerin kontrolünde Cumhurbaşkanı ailesiyle beraber pek çok riski alarak halkının arasına geliyor. İstanbul’a geliyor ve darbeye karşı mücadele eden halkıyla beraber darbecilere karşı mücadeleye katılıyor. Demokrasiyi yok etmek, insan haklarını yok etmek, seçilmişleri yok etmek, zorla ve şiddetle iktidarı ele geçirmek isteyen bu demokrasi, insan hakları düşmanlarına karşı demokrasiye sahip çıkıp da dünya tarafından yalnız bırakılan Sayın Erdoğan dışında da ikinci lider yoktur. Bununda altını özellikler çizmek isterim.

SEÇİLMİŞ İKTİDARDAN YANAYIZ DİYEMİYOR

Avrupa’da, Amerika’da darbenin devam ettiği saatlerde ülke yöneticileri darbenin başarılı olup olmamasına göre pozisyon belirlemek için epey açıklama yapmadılar değerli basın mensupları. Ne zaman yaptılar biliyor musunuz net açıklamaları? Darbeci teröristlerin başarısız olduğu anlaşıldıktan sonra yaptılar. Amerika dahil Avrupa’da dahil. Her zaman demokrasi, insan hakları, iktidarın seçimle gitmesinden bahsedildi ama Türkiye’de demokrasi, insan haklarına, seçilen milli iradeye darbe vurulduğu zaman darbecilerin başarılı olup olmayacağı veya başarısız olup olmayacağını görülene kadar demokrasiyle yönetilen ülkelerin hiçbirinden çıt çıkmadı. Biz bunlara çok üzüldük. Demokrasiye inanan herkes gibi üzüldük. İsteriz ki; böylesi bir konumda insan hakları, demokrasi ve cumhuriyete sahip çıkan bütün ülkeler Türkiye’nin seçilmiş iktidarının yanında olsunlar. O gün Amerika açıklama yapıyor; “Biz Türkiye’de istikrardan yanayız. Tarafları sükunete davet ediyoruz.” Darbe oluyor, darbe. Vatandaşlar üzerine bombalar atılıyor havadan, tanklarla insanlar eziliyor, kurşunla insanlar öldürülüyor dünyanın en güçlü ülkelerinden birisi Türkiye’den istikrardan yanayız. Şunu diyemiyor; “Seçilmiş iktidardan yanayız, darbecilere karşıyız, iktidara gelmenin yolu şiddet, silah, terör değil halkın iradesidir. İktidarı değiştirmenin yolu da ona karşı şiddet kullanmak değil demokrasinin imkanlarını kullanmaktır.” diye bir açıklama yok. Darbecilere karşı ortak bir tavır yok. Başka dost ülkelerden var mı? Maalesef bir kaçı hariç onlardan da yok. Bu darbe teşebbüsü sırasında Türkiye devleti, Türk halkı gerçekten yalnız bırakıldı.

TÜRK HALKI BÜTÜN DÜNYAYI YANILTTI

Peki, buna rağmen neden darbe teşebbüsü başarılı olamadı derseniz birkaç teşekkürü yapacağım o nedenlerini izah ederken. Bir tanesi Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ve hükümetin ve Başbakanımızın darbe teşebbüsü karşısında korkup kaçmamaları, sinmemeleri, darbecilere karşı ölümüne mücadele kararı alıp halkın arasına inmeleri ve halkı da demokrasiye sahip çıkmaya davet etmeleridir. Cumhurbaşkanımızın ve hükümetimizin liderliğidir. İkincisi Türk halkının darbecileri yanıltacak şekilde ve bütün dünyayı yanıltacak şekilde her türlü hesabı bir tarafa bırakıp siyasi görüşleri de bir tarafa bırakıp o gün cumhuriyet için demokrasi için insan hakları için anayasal düzen için milleti ve devleti için ölümü göze alarak darbeci askerlerin karşısına dikilmesidir, tankların önüne yatmasıdır, tankların üstüne çıkmasıdır, kurşunlara göğsünü siper etmesidir. Türk milleti 80 milyonuyla beraber yekvücut olmuş demokrasi demiştir, cumhuriyet demiştir, insan hakları demiştir.

DARBE TARTIŞMA KONUSU OLMAKTAN ÇIKTI

Kurtuluş Savaşı yıllarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün arkasında yekvücut olan Türk milleti o zaman yeni Türkiye’yi bağımsız kurmayı başarmışlarsa aradan geçen yaklaşık yüzyıl sonra bu kez Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın arkasında bir olarak demokrasiyi, cumhuriyeti korumuşlar ve ona yapılan saldırıyı ortadan kaldırmışlardır. Bu büyük bir başarıdır. Çok net söylüyorum. Bugün dünyada demokrasiye Türk halkının sahip çıktığı gibi sahip çıkmış ikinci bir halk var mı? Elinizi vicdanınıza koyun cevabı siz verin. Eğer 15 temmuz askeri darbe teşebbüsünü önleme konusunda Türk halkının gösterdiği bu fedakarlığı başka ülke halkları göstermiş olsalardı acaba Birleşmiş Millerler, batı ülkeleri, uluslararası örgütler bu halkı nişan, devlet nişanları veya başka başka şeylerle ödüllendirme konusunda yarışa girerler miydi, girmezler miydi? Girerlerdi yarışa ama Türk halkını bu noktada maalesef takdir etme gibi bir nezaket cümlesi dahi kurulmadı. Çok üzgünüz. Darbenin arkasından bu kadar insanı şehit eden darbeciler için üzüntülerini beyan ettiler, onlara nasıl muamele yapılıyor onun telaşına düştüler. Ölen o kadar insanı soran olmadı. Yaralanan o kadar insanı soran olmadı. Suikasten kıl payı kurtulan Cumhurbaşkanını soran olmadı. Devrilmek istenen devleti soran olmadı. Sadece darbe teşebbüsüne katılan, uçaktan bomba atan, katilleri darbecileri vatandaşı kurşuna dizen katilleri darbecileri sordular. Uluslararası örgütler, devlet yöneticileri, bakanlar herkes onların telaşına düştü. Bir Allah’ın kulu da şehitleri ve diğerlerini sormadı. Bundan dolayı da üzüntülerimizi özellikle ifade etmek isterim. Tabi Türk halkına da buradan bir kez daha teşekkür etmek isterim. Türk halkı demokrasiyi, cumhuriyeti, insan haklarını ve anayasal düzeni kendi iradesini ölümüne müdafaa edeceğini ispat etmiştir. Artık Türkiye’de cumhuriyet, demokrasi, insan hakları gibi konuların tartışma konusu olmaktan çıktığını, bunların bütün toplumun 80 milyonun ölümüne müdafaa ettiği ortak değer olduğunu 15 temmuz ortaya koymuştur. Bu açıdan son derece önemli görüyoruz.

ARTIK BİTTİ SON

Türkiye’de bundan sonra darbe teşebbüsü yapmanın imkansızlaştığının dosta düşmana ilan edildiği tarih olmuştur. Birkaç devlet kurumunu ele geçirerek veyahut da birkaç yöneticiyi derdest ederek ülkede yönetime el koyma dönemi kapanmıştır. Türk halkının 80 milyonun tamamını tek tek ele geçirmeden Türkiye’de bir darbe teşebbüsünün başarılı olma ihtimali yoktur. Darbenin ve darbecilerin defterini Türk halkı dürmüştür. Bundan sonraki süreçte Türkiye’de asker içinde veya dışında veya başka yerde darbe yoluyla yönetim değişikliği, iktidar değişikliği düşünenler hiç kendilerini yormasınlar çünkü 15 temmuz bu anlamda bütün düşünceler için ‘The End’ anlamını taşır. Artık bitti son. Bundan sonra olabilmesi mümkün değildir.

MEDYA HALKIN VE DEMOKRASİNİN KALKANI OLDU

İkinci bir teşekkürüm Türk medyasınadır. Gerçekten Türk medyası o gün yazılı ve görsel medyanın tamamına yakını hep bir oldu, beraber oldu. Demokrasiye, cumhuriyete, milletin iradesine birlikte sahip çıktılar. Darbeciler onları susturmak için tehdit ettiler, darbeci asker gönderdiler ama onlar yine görevlerini yapmaya devam ettiler. O yüzden hem televizyonlarımıza hem gazetelerimize hem sosyal medya internet medyasına bütün basın camiasına da ben buradan bir kez daha şükranlarımı sunuyorum. Bu vesileyle de rahmetli Turgut Özal’ı rahmet, minnet, dua ve şükranla yad ediyorum. Çünkü Türkiye’de özel radyo ve televizyonların kurulması konusunda onun öncü liderliğini unutmamız mümkün değil, o zaman pek çok bugün televizyonlarda üst düzey görev yapan para kazanan kişiler Özal’a karşı çıkmışlardı. Kıdemli olanlar hatırlar o zaman nasıl karşı çıktılar rahmetli Özal’a nasıl saldırdılar. Çoğulculuğu getirmek istiyordu. Ama onlar direniyorlardı. Allah razı olsun diyorum. Eğer medyadaki bu çoğulculuk ve renklilik olmasaydı belki darbenin seyri başka olurdu. O nedenle Türk medyası da bu çoğulculuğu ile darbe karşısında Türk halkının ve Türkiye demokrasinin kalkanı olmuştur. Medyamıza da ayrıca şükranlarımı sunuyorum.

YARGI, ADALET KILICIYLA DARBECİLERE DARBE YAPTI

Türk yargısı bundan önce yaşanmış darbe teşebbüsleri var, muhtıralar var, darbe teşebbüsleri ve muhtıralar sırasında bu güne kadar Türk yargısı daha darbenin ayak seslerinin duyulduğu ilk saatlerde darbecilere biat etmiş, darbeden yana tavır koymuştur. Darbeden sonra da darbecilerin istedikleri istikamette hareket etmiştir. Ama ilk defa Türk yargısı, 15 temmuz 2016 Fetullahçı terör örgütünün TSK içindeki teröristleri ve onlara katılan diğer unsurlarınca gerçekleştirmek istediği darbe teşebbüsü karşısında hukuk ve adalet kılıcını kuşanmış ve darbecilere hukuk yoluyla en büyük darbeyi indirmiştir. O nedenle yargımıza da buradan ayrıca teşekkürlerimi, şükranlarımı iletiyorum. Tabi askerimiz ve polisimizin içinde darbe teşebbüsüne katılmamış olan vatanseverler de bu mücadele darbecilere karşı en büyük darbeyi indiren olmuştur. Onlara da şükranlarımı bir kez daha ifade etmek isterim.

DARBECİYE İŞKENCE SÖZ KONUSU DEĞİLDİR

Darbe teşebbüsünün arkasından hemen Türkiye’ye dönük pek çok eleştiriler yöneltildi. İşkence iddiaları yöneltildi, kötü muamele iddiaları yöneltildi. Darbecilerle ilgili bir sürü şeyler ifade edildi. Çok net söylüyorum, darbe teşebbüsünden sonra gözaltında olan veya tutuklanmış bulunan herhangi bir darbeciye ve darbe teşebbüsünden bulunan kişilere dönük kötü muamele ve işkence yapılması söz konusu değildir. Ancak darbe teşebbüsü sırasında zorla teslim alındıkları için o sırada halk ile karşı karşıya geldikleri için darbe teşebbüsü sırasında meydana gelen bir takım olaylar var. Orada karşılıklı birbirlerine karşı bazı hadiseler var. Ama gözaltından sonra ve tutuklandıktan sonra devletin herhangi bir görevlisinin bunlara kötü muamele yapması söz konusu değildir, halk ile darbeciler arasında veya darbecileri etkisizleştirme sırasında darbecilere karşı mücadele eden vatansever polisler ile askerler arasında meydana gelen karşılıklı olaylar dışında bir hadise yoktur.

GÖZALTI YAPILDIĞI ANDAN İTİBAREN BÜTÜN SÜREÇLERDE SAĞLIK RAPORU ALINIYOR

Çünkü gözaltına alındığı zaman rapor alınıyor bizim usulümüzde gözaltından çıktıktan sonra da rapor alınıyor. Hangi halde gözaltına alındığı kayıtlı fotoğrafıyla, raporuyla. Sonra orada belirli aralıklarla gözaltı süresinde sürekli yine rapor alınıyor, belgeleniyor her şey. Çıkarken de gözaltında bir kez daha rapor alınıyor. Cezaevine girerken tutuklandı diyelim cezaevine girmeden ayrıca bir rapor alınıyor. Yani bütün bu aşamalarda işkence kötü muamele iddialarına karşı süreçler baştan sona görüntülü ve sağlık heyeti raporlarıyla belgelendiriliyor. Bunu çok açıklıkla ifade etmek isterim.

UYGULAMA ŞEFFAF, ZAMAN AŞIMI YOK

Ayrıca Türkiye işkence ve kötü muamele iddialarına karşı çok şeffaf bir uygulamayı hayata geçerdi ve bu tür suçlarda zaman aşımını kaldırdık biz. Diyelim bu gün birisi kötü bir muamele yaptı, bu sene yargılanmadı, 10 sene sonra yargılanıyor. 20 sene sonra yargılanır. 30 sene sonra yargılanır yani böyle bir iddiaya muhatap olan kişinin yargılanmadan, soruşturmadan, cezadan kaçması, kurtulması mümkün değil. Yarın iktidar değişir, başka bir iktidar gelir bunun önünü açar, her halükarda bunların ceza almasının önü sonuna kadar açıktır. Bu düzenlemeyi değişikliği de AK Parti iktidarı olarak biz yaptık. Cezaevlerinde kötü muamele ve işkence iddiaları tamamıyla birer iftiradan ibarettir. Çok net söylüyorum. Biz Türkiye olarak uluslararası sözleşmeler gereği cezaevine gelmek isteyen herkese kapıyı açtık. Buyurun gelin ziyaret edin dedik. Geldiler ziyaret ettiler, somut örnekler gösteremediler.

BÜYÜK BİR HAKSIZLIKLA KARŞI KARŞIYAYIZ

‘Efendim, böyle bir intiba var’ dediler. Biz kendilerine çok net söyledik. Eğer bir işkence ve kötü muamele iddianız varsa bize söyleyin üzerine gidelim. Kime yapılmış, nerede, ne zaman, kim yapmış? Söylerseniz, biz eğer bunların üzerine gidip, cezalandırmaz, bu işin üzerini örtersek işte o zaman suçlama hakkınız olur. Ama tek bir tane isim vermediler. ‘Biz gizli çalışıyoruz, isim veremeyiz’ dediler. ‘İsim vermeyin yer söyleyin biz gidip bakalım’ dedik, yer de söylemediler. Zaman söyleyin biz gidip bakalım onu da söylemediler. Bari il söyleyin, iline göre gidip bakalım onu da söylemediler. Yani Türkiye’yi işkence ve kötü muamele iftiralarıyla inanarak, suçluyorlar, ‘Böyle bir şey yok, gidip bakalım varsa soruşturalım bize isim verin’ dediğimizde de Türkiye’nin o işin doğrusunu göstermesine, iftiranın iftira olduğunu ortaya çıkarmasına da izin vermediler. Böyle bir şey olabilir mi?

TÜRKİYE’YE DÖNÜK KİRLİ ALGI OPERASYONLARI KAPSAMINDA YAPILAN PLANLI İFTİRA PROJELERİDİR

Buradan tekrar açık açık söylüyorum, Burada olan medya mensupları aracılığıyla söylüyorum. Bir tane isim verin gidelim birlikte araştırılalım, eğer doğru çıkar biz onun hesabını sormaz, yargıya teslim etmezsek Türkiye hakkında ne söylemeniz gerekiyor sonuna kadar söyleyin biz buna varız. Ama maalesef isim vermeden, yer vermeden, nasıl olduğunu ifade etmeden Türkiye’nin bunları araştırmasına soruşturmasına yardımcı olmadan suçluyorlar. İşkence, kötü muamele var kime var, belli değil, nerede var belli değil, suçlu kim Türkiye. Nasıl olacak bu iş. Diyoruz ki bu konular Türkiye’yi yıpratmak için özel olarak işleniyor. Türkiye’de demokrasi insan hakları, adalet gibi yüce kavramları itibarsızlaştırarak Türkiye aleyhine kullanmak için yapılıyor. Buradan açıklıkla net bir şekilde söylüyorum. Bunlar Türkiye’ye dönük kirli algı operasyonları kapsamında yapılan planlı iftira projeleridir. Biz açığınız, uluslararası örgütlerin her türlü denetimine de açığınız. Her şeye açığınız, gelsinler baksınlar, desinler ki ‘Bak siz yok dediniz işte burada.’ Hep beraber çıkalım hesabını soralım. Ama kimse bunu yapmıyor ve herkes Türkiye’yi suçluyor. Büyük bir haksızlıkla karşı karşıya olduğumuzu buradan ifade etmek isterim.

HERKESE AYNI KURAL

Darbe teşebbüsünden sonra Avrupa İnsan Hakları savunucuları, AB kurumları, AK kurumları, BM, bazı ülke yöneticileri hepsi bir ağızdan biz hukuk devletine, hukuk devletinin kurallarına riayet edilmesini istiyoruz. Zaten Türkiye’de hukuk devleti var, hukuk devletinin kuralları uygulanıyor. Biz farklı bir usul uygulamıyoruz. Şu anda bizim usul kurallarımız neyse yargılamada, aynı usul kurallarını uygulanıyoruz. Bunlara ayrı kural, darbecilere ayrı kural diğer vatandaşlara ayrı kural uygulanmıyor.

YARGILAMALAR ŞEFFAF YAPILIYOR

Yargılamalar şeffaf bir şekilde yapılıyor. Dosyalar aleni bir şekilde herkese açık durumda, Şu anda yargılamaları devam eden gazetecilerin yargılama süreçleri baştan sonra bilişim SEGBİS dediğimiz Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi adında bir sistem var televizyon gibi her aşaması kayda alınıyor. Her aşamasını kayda alıyoruz niye alıyoruz birisi bir iftira ettiği zaman buyurun kayıtlar ortada bakın, savunma hakkımız kısıtlandı dediğinde buyurun bakın doğru mu söylüyor, yalan mı söylüyor, mahkemenin uygulaması ortada görüntüler ortada kayıtlar ortada. Dünyanın kaç ülkesinde bütün böylesi önemli konular dahil hepsi kayıt altına alınıyor, biz bunu kayıt altına alıyoruz ilerde bu konuda şüphesi olan varsa bu kayıtların izleme görme hakkına sahiptir. Bunu da burada ifade etmek isterim. Türkiye’deki bütün yargılamalar hukuk devleti ilkelerine ve hukuk devletinin gereklerine uygun bir şekilde yürütülüyor ve ayrıca bu yargılama sonucunda verilen kararlar İstinaf dediğimiz kanun yoluyla, temyiz dediğimiz kanun yoluyla, AYM’ne bireysel başvuru ve AİHM başvuru yollarıyla Türkiye’nin iç hukukunda denetlenme imkanı olduğu gibi AİHM’nin de denetimine açık. Bütün bu süreçleri herkesin denetimine açık bir şekilde yürütüyoruz. Eğer bir yerde bir aksaklık varsa diğer denetim yapan yer onu elbette görüp düzeltecektir. Kendi içinde de bunun mekanizmalarının olduğunu ifade etmek isterim.

BİRİNCİ TALİMAT HERŞEYİ REDDEDİN

FETÖ yargılama sırasında darbecilere ve örgüt üyelerine bir takım talimatlar verdi. Soruşturmaları takip edenler bunu çok rahat görecektir. Terör örgütü talimatları birincisi şu: Her şeyi reddedeceksiniz. Her şeyi reddediyorlar. Meclisi bombalıyor, uçaktaki kule ile aşağıdaki kule arasında konuşmalar var, parmak izleri var, resmi kayıtlar var, bomba atılmış bunu inkar ediyor, reddediyor. Suçüstü hali. Her şey ortada. Tankı kullanıyor, tank insanları çiğnemiş, orada insanlar ölmüş, tankın içinden bu sırada çıkartılmış, suçüstü yakalanmış adam onu da inkar ediyor. Genel Kurmay’da bir vatandaşı silahıyla öldürüyor, ‘Ben yapmadım’ diyor. Görüntüler ortaya konuyor, önce görüntülere tereddüt geçiyor, efendim diyor elindeki silahla vatandaşı şehit ettiği kendisine gösterilince onu kabul etmiyor. O diyor elimdeki telefondu diyor. Milletin gözüne, aklına, ruhuna hakaret edercesine suçüstü elinde silah, konuşması her şeyi bütün belgeler orada reddediyorlar.

80 MİLYONA SUÇÜSTÜ YAKALANAN BİR DARBEDİR

Bugün adli tıp teknoloji bakımından çok net yüzde yüz kesin denilen parmak izleri var. Reddediyorlar. Herşeyi reddediyorlar. Niye? Avrupa’da Amerika’da bunlara inanmaya gözü kapalı hazır çevreler var. Reddettiğinde hemen inanıyorlar. Gidin dosyaya bakın, ne var bu adamla ilgili. İkincisi önünüze bilgi belge konulduğu zaman da herkes kendi durumuna göre oraya bir cevap versin. Üçüncüsü herkes duruşma sırasında işkence ve kötü muamele gördüğünü kayda geçirsin, hepsi şimdi bunu tutanaklara geçiriyorlar. Savcılıkta ve Sulh Ceza Hakimliği’nde ve kollukta verdiği ifadeleri reddetsin. Şimdi bu ifadelerin hepsini reddediyorlar. Ne için? AİHM, uluslararası çevrelere dosya hazırlıyorlar. Suçüstü yakalanmış. Bu darbe 80 milyonun şahitliğinde altında yapılmaya çalışılan ve 80 milyonun yakalamasıyla suçüstü yakalanan bir darbedir ve darbeciler böyle. Suçüstü, adam öldürüyor, elinde silah var, öldürdüğü kişi orada var, hepimiz şahidiz, suçüstü yakalamışız hayır diyor bunu ben yapmadım diyor. Ne yaparsınız siz? Böyle pişkin pişkin yalan söylüyorlar. Dosyalara bu kayıtları geçiriyorlar, örgüt liderinin talimatları doğrultusunda. Neden?

İFTİRAYI GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN ÇOK CİDDİ PARALAR HARCIYORLAR

Çünkü darbe teşebbüsünün başarısız olmasının hemen akabinde örgüt lideri uluslararası alanda bunun kontrollü bir darbe olduğu iftirasını yaymaya başladı, bu iftirayı gerçekleştirmek için çok ciddi paralar harcadılar. Düşünce kuruluşlarına rapor hazırlatıyor, televizyonlara program yaptırıyor, gazetelere makale yazdırıyorlar. Senatörlere, vekillere uluslararası örgütlerin bazı temsilcilerine paralar aktarıyorlar. Yazacaklarını da eline veriyorlar. Amerika’da bir rapor hazırlattılar, sadece imza onlara ait. Raporun tamamı örgüt tarafından onlara verilmiş. Sonra da bu çıkan yazıları, haberleri, raporları gazetelere, televizyonlara, meclislere, yöneticilere, uluslararası örgütlere, üniversitelere, düşünce kuruluşlarına kanaat oluşturacak yerlere gönderiyorlar. ‘Bakın biz Türklere inanmayın, Türkiye devletine inanmayın iş öyle değil, iş böyle’ diye. Yani müthiş bir planlı, programlı kirli algı operasyonu ile Türkiye olarak karşı karşıyayız. Yalanlar daha çok kabul görüyor. İftiralar daha çok kabul görüyor. Biz doğru olan şeyi anlatmakta zorlanıyoruz.

BOMBA 15-20 METRE BU TARAFA DÜŞSE BU GÜN SİZİN HUZURUNUZDA OLMAYABİLİRDİM

Ben mecliste bomba yemiş birisiyim, başıma bomba atıldı meclisteyken, ben bunu anlatamıyorum. Ama bombayı atan alçaklar o bombayı biz atmadık diye anlatıyor ve inandırabiliyor. Benim bulunduğum yer ile bombanın düştüğü yer arası 15-20 metre. 15-20 metre bu tarafa düşmüş olsa bugün sizin huzurunuzda belki olmayabilirdim. Yaşadım ben ve 80 milyon yaşadı bunu. Onun için de burada bu kirli algı operasyonu konusunda da ben bütün dostlarımızın dikkatini çekmek istiyorum ve diyorum ki Türkiye’ye karşı adil ve objektif olun. Bizim istediğimiz tek şey bu. Bütün dünyadan istediğimiz bu. Yönetimlerden parlamentolardan uluslararası örgütlerden, Akademya’dan, medyadan biz bizden yana taraf olun demiyoruz. Türkiye’ye karşı adil, Türkiye’ye karşı objektif, Türkiye’de olup bitenlere karşı işin gerçeği neyse onun üzerinden konuşalım. Algı operasyonları üzerinden konuşursak gerçeklerin yerine iftiraları ikame etmemiz geriyor.

AP’NU, AK’Nİ, VENEDİK KOMİSYONU’NU ALDATIYORLAR

Şu anda FÖTÖ, PKK, DHKP-C terör örgütleri gibi terör örgütleri var. Bazı ülkelerin çok net söylüyorum istihbarat örgütleri ve Türkiye düşmanı bazı çevreler el birliği ile Türkiye’nin gerçekleri yerine uydurdukları iftiraları yayıyorlar ve biz bu iftiralar ile mücadele etmek zorunda kalıyoruz. İftiraların gerçek kabul edildiği yerlerde de bizim işimiz oldukça zorlanıyor. Onun için biz diyoruz ki objektif ve adil olun ne yazarsanız yazın başımızın üstünde yeri var diyoruz. Ama FETÖ’nün veya PKK terör örgütünü görüşünü AP’dan tavsiye kararını dönüştürürseniz bizim yanımızda onun zerre kıymeti olmaz. Hangi parlamento veya hangi uluslararası örgüt bir terör örgütünün görüşünü Türkiye’ye karşı kendi kanaatine dönüştürürse o zaman da onun saygınlığı olmaz. Ben onun için buradan sizin aracılığınızla söylüyorum, bu raportörlere bir bakın, Türkiye’ye atanan raportörler Türkiye düşmanlığında PKK terör örgütünden daha ileri gidiyor, bana karşı objektif değil, hazırladıkları raporlarla AP’nu, AK’ni, Venedik Komisyonu’nu aldatıyorlar. Çok net söylüyorum aldatıyorlar.

GERÇEK OLMAYAN ŞEYLERİ GERÇEKMİŞ GİBİ YAZIYORLAR

Gerçek olmayan şeyleri gerçekmiş gibi yazıyorlar. Biz kaç tanesini kendilerine yazdık, gönderdik. Bazılarına itibar ettiler. Diğerlerine itibar etmediler. Ama ben biliyorum, yok öyle bir şey. Raporda var. Onlar diyor ki bunlar çok saygın insanlar. Tamam, o zaman saygın insan adil olur, objektif olur. Bize karşı adil ve objektif olmadığını ve raportörlerin adlarına rapor hazırladıkları uluslararası örgütleri ve kurumları yanılttıklarını ve onların yanlış kararlar almalarına neden oldukları çok açıktır. Onun içinde Türkiye’ye atanacak raportörlerle ilgili gerçekten Türkiye ile Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve başka örgüt arasındaki ilişkilerin sağlıklı işlemesine yapıcı katkıda bulunabilecek kişilerin atanması Türkiye’de olan kanaatlerin değişmesine çok olumlu katkı sağlayacaktır. Ama maalesef olmadı, olması da gözükmüyor.

ADAM YALAN SÖYLÜYOR İNANDIRIYOR, İNANIYORLAR

Türkiye’de PKK terör örgütü hendek kazdı bazı illerimizde. Şehrin içine girdi, mahalleleri işgal etmek istedi, bariyerler kurdu ve arkasından teröristler geçirdi, vatandaşı mahallelerden göçe zorladı ve buna karşı da Türk güvenlik güçleri mücadele etti. Şimdi Avrupa’nın herhangi bir kentinde terör örgütü girse mahalleyi işgal etse sokakları kazsa insanları tavsiye etse bura benimdir kimse girmesin dese donanımlı silahlarla da etrafına ateş etse o ülke ne yapar? Aferin iyi mi yapıyorsunuz der? Yoksa Türkiye’nin yaptığı gibi bunlarla hukuk içinde mücadele mi yapar? Bakın sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Bu teröristlerle Türkiye devleti mücadele etti. Tek bir sivilin burnu kanamadı. Ama Avrupa’ya giden, Avrupa Konseyi’ne giden raporlarda, bilgilerde Türk silahlı kuvvetlerine güvenlik güçlerine karşı elindeki silahla mücadele ederken ölen teröristler sivil vatandaş olarak gösterildi. Doktor istiyorlar bir yerde teröristler var orada. Onlara doktor gönderiyor devlet, ambulans gönderiyor. Ambulansın içeriye girmesine izin vermiyorlar. Orada insanlar yaralıysa sıkıntıya düşüyor. Ambulans gönderiyor her şey kayıt altında. İzin vermiyor sonra da diyor ki; Türkiye buraya ambulans göndermedi diyor. Biz şimdi bütün kayıtları gösteriyoruz, inandıramıyoruz. Adam yalan söylüyor inandırıyor, inanıyorlar. Onun için de bu konuyu örneklendirdim. Bu konu üzerinde herkesin bir kez daha düşünmesinin son derece önemli olduğunu buradan ifade etmek isterim.

HERKESİ EMPATİ YAPMAYA DAVET EDİYORUM

Darbecilerin iade edilmesi konusunda da Türkiye’nin yaşadığı çok ciddi sıkıntılar var. Almanya’da darbeye kim karışmışsa el üstünde tutuluyor mülteci hakkı veriliyor. Amerika’da darbenin planlayıcısı, bir numaralı faili ve yöneticisi Pensilvanya’da oturuyor, Türkiye’nin bütün taleplerine Amerikan yönetimi bugüne kadar dinledi, bakıyoruz, ediyoruz ama bugüne kadar tek bir adım atmamıştır. Yunanistan darbeciler buradan önce kaçıyor sonra başka yere gidiyor. Hiçbirisini Türkiye’ye iade etmemiştir. Başka ülkeler de aynı yolu tercih etmiştir. Bazı ülkeler sağ olsunlar darbecileri Türkiye’ye iade etme konusunda gereğini yaptılar ama diğerleri iade etmediler. Buradan çok olarak ifade etmek isterim ki Amerika ve Avrupa halkları için Usame Bin Ladin ne anlam ifade ediyorsa; Türkiye ve Türk halkı için de Fetullah Gülen aynı ifade etmektedir. Bunun himayesi Usame Bin Ladin’in himayesi Avrupa halkları ve Amerika halkları nezdinde nasıl insanları rahatsız ediyorsa terörist başı Gülen’in himayesi ve onun arkadaşlarının himayesi de Türkiye ve Türk halkı nezdinde aynı rahatsızlığı yaratmaktadır. Ben herkesin bir empati yapmasını rica ediyorum. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde bir darbe teşebbüsü yapılmış olsa bu darbe teşebbüsü sırasında 249 Amerikan vatandaşı hayatını kayıp etse 2194 Amerikan vatandaşı yaralansa pek çok maddi hasar meydana gelse meclisleri, kongreleri, Beyaz Saray, Pentagon bombalanmış olsa bu işi yapan ve yaptıran terörist de Türkiye’nin bir kentinde oturuyor olsa bugün ABD yönetiminin Türkiye’ye bu konuda takındığı tavrın benzerini Türkiye ABD’ye takılsa ABD yönetimi, ABD halkı ne der acaba? Veya Almanya’da veya Fransa da veya İngiltere’de başka bir ülkede benzer bir şey olsa acaba ne der? Ben bir empatiye davet ediyorum. Şuanda Fetullahcı terör örgütü Pensilvanya’dan terör örgütünü herhangi bir kısıtlamaya tabi olmadan yönetmeye devam ediyor. Tabi bu Türkiye’deki Amerikan karşıtlığını da artırıyor. Türkiye Amerika ilişkilerini de olumsuz etkiliyor. Onun için burada herkesi bir empati yapmaya davet ediyorum.

FAALİYETTE BULUNDUĞU BÜTÜN ÜLKELER İÇİN DE BİR ULUSAL GÜVENLİK TEHDİDİ

Ayrıca son olarak da bu terör örgütüyle ilgili birkaç şey söyleyip konuşmamı bitirmek istiyorum. Fetullahcı terör örgütü Türkiye için bir ulusal güvenlik tehdididir. Ama sadece Türkiye için değil bu terör örgütü faaliyette bulunduğu bütün ülkeler için de bir ulusal güvenlik tehdididir. Biz bunu anlatınca herkes yani ‘bıyık altından gülme’ diye bizde bir deyim var ama tercüme edenler İnşallah doğru ederler. Bıyık altından kendince gülüyor. Yani Amerika için ne tehdit oluşturacak, Almanya için ne tehdit oluşturacak, Fransa için ne tehdit oluşturacak biz onları kullanıyoruz havası var. Ama bakın bu örgüt Almanya’yı veya Fransa’yı veya Amerika’yı veya başka bir ülkeyi oradaki Türkiye’den götürdüğü Türkler vasıtasıyla ulusal güvenlik tehdidi oluşturacak bir örgüt değil.

ÖRGÜT NE DERSE ONU YAPIYORLAR

Amerika’da Amerikan çocuklarını okutuyor, Afrika’da o ülkelerin çocuklarını okutuyor ve daha ziyade zenginleri seviyorlar. Zengin çocuklarını. İki makam sahiplerini seviyorlar. Makam sahiplerinin çocuklarını. Çünkü onlar okuyunca devlette daha iyi gelsinler diye. Üçüncüsü de zeki çocuklar. Bunların üzerinden topluma yaklaşıyorlar. Şimdi herkes oğlu, kızı konusunda hassas iyi eğitim alsın istiyor ve sonra o çocukları önce anne babasından uzaklaştırıyor örgüt. Sonra ailesi çevresinden sonra toplumdan sonra mensup olduğu milliyetten sonra mensup olduğu dinden, mezhepten her şeyden soyutluyor ve örgüt liderine bağlıyor. Örgüt lideri ne derse onu yapmayı kendisini cennette götürecek en büyük iş olarak görüyor. Şaka değil aynen böyle görüyorlar ve hala koparıyorlar. Amerika’da 20 yıldır oradalar. Avrupa’nın değişik ülkelerinde varlar. Türkiye’de de 40 yıla yakın faaliyetteler. 40 yıl sonra Türkiye’nin başına gelenler ortada. Devletin kurumları içerisine soktukları, sızdırdıkları kişiler kanunları kullanarak, kanunların ön gördüğü usullere riayet ederek devletin içine giriyorlar. Öyle sokuyorlar ama devletin içerisinde görev aldıkları sürece de örgütün talimatlarını kanunların önüne resmi hiyerarşik amirlerinin talimatlarının önüne koyuyorlar ve örgüt ne derse onu yapıyor.

KİME HİZMET EDİYORLARSA ONLARA BİLGİLERİ VERİYORLAR

Bir örnek vereceğim. Darbecilerden yakalanıp itirafta bulunan birisinin açıklaması. Levent Türkkan diye birisinin açıklaması. Türkiye Genelkurmay Başkanlığı emir subayı Türkiye Genelkurmay Başkanının her gün odasına girip çıkan ve onun en yakınında çalışan birisi. Herhangi bir ülke Türkiye Genelkurmay Başkanının odasına kendi vatandaşını sokup onun her gün ne konuştuğunu öğrenmek istese bunu başarabilir mi? Başaramaz. Ama bir Türk vatandaşı vasıtasıyla başarabilir. Bakın şimdi diyor ki Levent Türkkan; “Ben her gün Genelkurmay Başkanının odasına şu dinleme cihazını koyardım. Akşama kadar hepsini kaydeder. Akşam da dinleme cihazını alır örgütteki falan kişiye verirdim. Zaman zaman Milli İstihbarattan gelirler böcek araması yaparlardı. Böcek aramaya gelenlere de ben refakat ederdim. O zaman böceği koymazdım, temiz çıkardı. Raporu öyle düzenlerler giderlerdi.” diyor. Şimdi düşünün sizin Genelkurmay Başkanınızın her gün toplantılarda ki devletin en önemli yeri bütün konuşmaları kayıt altına alınıyor. Peki, bir STK bunun ne işine yarar bu kayıtlar. Türkiye’nin Cumhurbaşkanını dinlettiler, bakanlarını dinlettiler, savunma sanayindeki uzmanları mühendisleri dinlettiler, siyasetçileri, sanatçıları, zengin iş adamlarını, yargıyı kullanarak dinlediler. Ben şimdi bütün dostlara soruyorum; eğitim ile din ile uğraştığını söyleyen kişilerin bir Genelkurmay Başkanın dinlenmesiyle ne alakası olabilir, niye dinliyorlar, ne işine yarayacak, daha iyi eğitim vermek için onlardan istifade mi edecekler? Belli ki bazı ülkelere bunu verecekler, ihanet edecekler. Alıyorlar kime hizmet ediyorlarsa onlara götürüp bu bilgileri veriyorlar. Onun için de örgüt bunu yaparken de ben faaliyette bulunduğu bütün ülkeleri kullanıyorum diye yapıyor. Adamlarına öyle talimat veriyor.

20 YIL SONRA TÜRKLERİ NİYE DİNLEMEDİK DİYE HAYIFLANACAKLAR

Amerika’daki yetiştirdiği gençler 20 sene 30 sene sonra Amerika’nın çok etkin yerlerinde stratejik kurumlarında görev aldıkların da örgütün talimatı neyse ona göre hareket edeceklerdir. Oda Amerikan vatandaşı, oda Hıristiyan veya Yahudi veya başka bir dinden. Türk değil ama örgüt onları da kendisine aynı şekilde bağlı olarak yetiştiriyor ve onların aleyhine kullanıyor. Eğer ABD ve Avrupa ülkeleri veya başka ülkeler de bu örgüte karşı bugün dost Türkiye’nin haklı uyarılarını dikkate almazlarsa yazın bir kenara Allah hepinize sıhhat versin İnşallah 20 sene sonra göreceksiniz Türkiye’nin bugün yaptıklarından daha ağırını yapmak zorunda kalacaklar ve Türkleri niye dinlemedik diye hayıflanacaklar.

ÖRGÜTÜN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ TAKİYEDİR

Çünkü bu örgütün en önemli özelliği takiyedir. Takiye dediğimiz şey kendini gizlemektir. Hani göründüğü gibi olmayan olduğu gibi görünmeyenlerden oluşan bir örgüt. Eğer siz laik biriyseniz sizin yanınızda sizden daha laik gözüküyor. Eğer siz milliyetçi biriyseniz sizden daha milliyetçi gözüküyor. Eğer siz muhafazakar biriyseniz sizden daha muhafazakar gözüküyor. Kimin yanında çalışıyorlarsa o çalıştıkları kişi neyi seviyorsa ondan daha fazla seviyor, neden nefret ediyorsa ondan daha fazla ondan nefret ediyorlar ve yanında çalıştıkları kişi bakıyor boylu, postlu, tıraşlı, kravatlı kendi gibi giyiniyorlar, kendi gibi yaşıyorlar, kendi gibi yaşıyor, sevdiklerini seviyor, sevmediklerinden nefret ediyor. Türkiye’nin dediği adam bu mu diyor ve bizim söylediklerimizi şöyle bir kenara koyuyor. Ama emin olun bütün bunların hepsi örgütün çalışma yönteminden biri, bunu yapanlar örgütün talimatıyla bunu yapıyorlar. Emrindeki çalıştıkları kişiler böyle düşün diye böyle yapıyorlar. Talimat versin örgüt üyesi o anda silahı çevirip gereğini yapabilir bunlar.

‘OĞLUMDAN, KIZIMDAN DAHA YAKIN’ DERDİM

Bakın bizim Genelkurmay ikinci başkanımızda Yaşar Güler Paşa darbeciler tarafından rehin alındı Genelkurmay binasında rehin alanlardan birisi onun da emir subayı. Yere yatırıyor, kafasına ayağıyla basıyor. En yakınında çalışan kişi. Ben Yaşar Paşa’ya sordum. Dedim ki; Paşam ben bir gün önce sorsaydım sizin bu emir subayınız nasıl biri deseydim bana ne derdiniz. Dedi ki; “Ben oğlumdan, kızımdan daha yakın” derdim dedi. Ne yaptı? Örgüt talimatı verince; Yaşar Paşa’nın kafasına ayağıyla kafasına basıp ellerini bağlayıp Yaşar Paşa’yı rehin alıp örgütün talimat verdiği yere götürdü. Birden bambaşka bir canavara dönüştü.

ŞEHİT EDİP, İSLAMİ USULLERLE SU İÇMİŞ

Bir örnek vereceğim. Hani bunlar örgütün talimatlarını yerine getirmeyi kendilerini cennete götürecek bir iş gibi görüyorlar dedim ya onun da yaşanmış örneği. TÜRKSAT var bizim bütün televizyon yayınlarının aktarıldığı bir yer. Orada televizyon yayınlarını susturmak için gelen darbeci askerler iniyorlar ve orada çalışan iki tane medya mensubu diyelim onlara da onları şehit ediyorlar. Sonra onları öldüren şehit eden darbeci su istiyor. Kendisine bir bardak içme suyu veriyorlar. Çömeliyor yere, besmele çekiyor, üç ayrı nefeste su içiyor. Bu ne demek? İslami usullere göre su içiyor. Bunu görünce o şehit olanların arkadaşlarından birisi diyor ki; “Siz biraz önce iki tane arkadaşlarımızı gözünüzü kırpmadan öldürdünüz, şehit ettiniz. Şimdi de besmeleyle üç nefeste su içiyorsunuz. Bu nasıl bir iş deyince o darbeci asker aynen şunu söylüyor; “Ben ona iyilik ettim. O şehit oldu, şimdi cennette. Ben de şahadet şerbetini içtim geldim.” Yani şehit olmaya karar verdim, geldim. “Ben de ölürsem şehit olacağım.” Şimdi DEAŞ’lı teröristler de böyle adamlar öldürüyorlar. Gidiyorlar çocuk, kadın, yaşlı demeden insanları öldürüyorlar. Teröristleri öyle örgüt motive ediyor. “Öldürdükleriniz masum ama şehit onlar cennete gidiyor. Siz de ölüyorsunuz siz de şehit oluyorsunuz siz de cennete gidiyorsunuz.” Öldürdükleri cennete, ölen de şehit oluyor o da cennete. Şimdi bu FETÖ’cü teröristler de aynı. Öldürüyorlar, öldürdükleri şehit onlar diyor cennete gidiyor kendisi ölürse o da şehit olacak o da cennete gidecek. Bu bir sapıklık değil mi? anlaşılabilir bir şey mi?

ULUSAL GÜVENLİK TEHDİTTİ

DEAŞ terör örgütü nasıl uyuşturuyorsa bu örgüt de aynı şekilde kendi üyelerini uyuşturuyor o nedenle de bu örgüt sadece Türkiye ve Türk halkı için değil başka ülkeler ve oraların halkları için de ulusal güvenlik tehdididir. Bunu ister dostlarımız kabul etsinler ister etmesinler biz bunu tekrarlamaya dostlarımızı bu noktada uyarmaya devam edeceğimizi özellikle ifade etmek isterim. Şimdi isimlerini değiştiriyorlar. Avrupa’da, Amerika’da Hıristiyan isimleri alıyorlar. Bazı tarikatlara bazı mezheplere giriyorlar ve onların içerisinden onlardan gözüküyorlar. Emin olun Hıristiyan olmuyorlar. O mezhebe girip o mezhepten, o tarikata girip o tarikattan da olmuyorlar. Sadece onlardan görünüp onların himayesini onların desteğini alıp kendileri için yeni kapılar açma arayışı ve kendilerini koruma arayışı içerisindeler. Bunlar göründükleri gibi olmayan oldukları gibi görünmeyen bir anlayışla yetiştiriliyorlar. O yüzden diğer terör örgütlerine benzemiyorlar. Görünüşlerine aldanarak karar verenler büyük bir hayal kırıklığına fazla geçmeden uğrayacaklardır.

DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE DE DARBE TEŞEBBÜSLERİ OLMASIN

Ben tekrar Sayın Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürümüze teşekkür ediyorum. Bugün Türkiye’mizde bulunan uluslararası basından katılan değerli basın mensuplarına teşekkür ediyorum. Türkiye’den katılan basın mensuplarına da teşekkür ediyorum. Umarım ki 15 temmuz etkinlikleri doğru anlaşılması ve anlatılmasına bir katkı sağlar. Allah bir daha Türkiye’mize, halkımıza 15 temmuz gibi darbe teşebbüslerini yaşatmasın. Dünyanın hiçbir yerinde de darbe teşebbüsleri olmasın. Hiçbir halka hiçbir devlete millet iradesi dışında iktidar değişikliği göstermesin diliyorum.

Gündem Haberleri