Herkes içini boşaltana kadar konuşmak istiyor. Sohbetin, muhabbetin durmaksızın konuştuğumuz da gerçekleştiğini düşünüyoruz. Ortalık kendi sesine hayran konuşma narsistleri, kendi sözünün şehvetine kapılmış hatiplerden geçilmiyor.
Bu durum hayatın her alanında karşımıza çıkıyor. Camide; cemaate imam olmaktan çok hatip olmaya talep kâr olanlar mı dersiniz, bir çay muhabbetinde içinde birikenlerin tümünü üzerinize boca edenleri mi dersiniz, mikrofonu eline alanın kendi gürültüsünün saatlerce farkına varamayanları mı dersiniz…
Kendi sözünün iğvasından baştan çıkar bu insanlar, kendini dinlemeye doyamaz. Ama bu durumda sizin üzerinizden tren geçmiş gibi olur farkına varmaz.
Oldum olasıya çok konuşan insanlardan hep mesafeli durdum. Allah bir insana iki kulak bir ağız vermiş. İki dinle bir konuş diye. Dinlemek konuşmaktan evladır. Bu yüzdendir ki teşhis için hekim sorar ve dinler, hasta konuşur. Hekim dinlerken anlar ve öğrenir, ağzı açık adam ne bir şey anlar ne bir şey öğrenir.
Dinlemek bir insanı keşfetmeye, anlamaya hazır olmak demektir. Bazı insanlar anasının karnında dokuz ay nasıl bekledi doğrusu merak ediyorum. Daha siz ağzınızı açmadan, hemen aklına gelen ilk şeyi üzerinize boca etmek, lafı ağzınıza tıkamak, konuştuğunuza sizi bin pişman etmek için aklında strateji belirler ve bulduğu ilk fırsatta hücuma geçer. Bazen sözün kifayet etmediğini düşünür, şişirilmiş egosu gibi şişirilmiş pazılarını da göstermeyi ihmal etmez.
Böyle durumlarda iki insan arasındaki mesafeler, dünyanın en uzak mesafeleri kadar uzar gider. Onun ağzı ile sizin kulağınız, onun kalbiyle sizin kalbiniz arasında kapanmaz uçurumlar oluşur. O yüzden daha çok susmak gerek, sizin konuştuklarınızın nasıl algılandığını öğrenmek gerek. Karşınızdakinin algıladığı şey sizin murat ettiğiniz şey olmayabilir. Bir sus, bir nefes al, bir kendini dinle, bir kendine gel. Ağzından çıkanı senin kulağında duysun. Konuşmak kadar dinlemek, dinlemek kadar susmakta bir sanattır. Susmayı bilmek lazım.
Shakespeare Venedik Taciri’nde “Ortada dinleyen kimse yoksa /Tarla kuşu kadar tatlı öter karga” der. Sizin söylediklerinizin önemi, karşınızdakinin dinlediği kadardır. Anlatılanlara anlam katan, yön veren şey sizin sesiniz değil kulaktır. Sizi işitmeyen bir kulağa dünyanın en güzel sesiyle bir türkü söyleseniz ne yazar.
Birbirimizle konuşacağımız, söyleyeceğimiz elbette çok şeylerimiz var. Bu yüzden Allah hepimize birer ağız vermiş. Konuştuklarımızı anlamlı kılan sizi can kulağıyla dinleyecek birini bulmak, biri olmaktır. Bu yüzden Allah hepimize iki kulak vermiş. Ne konuştuğunu işitirsen kalbin harekete geçer, konuştukların kalbinden olursa işitilirsin, kalplere sirayet edersin.
Birbirimizi önce dinleyelim, sonra söyleyeceklerimizi söyleriz. Önce birbirimizin kusurlarını affedelim, sonra affedilmeyi bekleyelim. Birbirinin en ufak kusurunu affedemeyenler yarın Allah’ın huzurunda hangi yüzle affedilmeyi bekleyecekler. Kendine karşı işlenen hataları affedenler, mahşer günü ben kendime karşı işlenen hataları, kusurları affettim, Allah’ın sizin affınıza, merhametinize sığınıyorum diyebilirler. Başkalarının derdine kulaklarını kapatanlar ,yarın kendi derdini anlatacak kulak bulamazlar.