Makam Kavgasının ahkam kesen müptelaları, hayatlarının kazancı saydıkları koltuklara oturunca emziğine kavuşmuş bebek gibi sus oldu pus oldu…
İş Bilmezler Beceriksizler ve makam düşkünü üş beş kişiye bırakılamaz İstanbul. Ortaçağ karanlığında kalmış Avrupa misali suya muhtaç bir çöp yumağı olmaktan kurtulan ve hizmetle tanışan İstanbul’un üzerinde on sekiz aydır yine ve yeniden kara bulutlar dolaşmakta.
Ne demişlerdi 12 Eylül ihtilalinde; sağdan ve soldan eşit şekilde asıyoruz. Şimdi de görüyoruz ki İstanbul’un başına yönetici olarak getirilenler 16 milyon İstanbulluya eşit miktarda zulmediyor. Hiç gözünün yaşına bakmadan İstanbul’a zulmediliyor…
Karanlık ittifaklar üzerine kurulan gölge yönetim ile koltuğa oturtulan kişi, 16 milyon İstanbulluya değil, kendisini o koltuğa oturtan ittifaka hizmet ederken İstanbul’a ve İstanbulluya zulmediyor. Bodrum’da yat keyfinden dağlarda kayak keyfi arasında makamın nimetlerinden faydalanan İstanbul şeysi, hizmet ile tanışıp aydınlanma sürecini yaşayan İstanbul’u tekrar ortaçağ karanlığına sürüklemek için çaba harcıyor.
Tam 18 aydır bir tek proje üretmek bir yana, bitme aşamasına gelmiş projeleri dahi paramız yok deyip rafa kaldıran zihniyet, dilencilikle İstanbul’u yönetebileceğini sanıyor. Sözüm ona ucuz kredi masalı ile İstanbul’u borçlandıranlar, boyundan büyük işlere kalkışarak para yok diyerek projeleri durdururken diğer yandan bacak boyuna bakarak aldıkları danışmanlara ödedikleri on binlerce liralık maaşlarla İstanbul’un ve İstanbullunun parasını nasıl peşkeş çektiklerinin hesabını halka verecekler.
Kendilerini İstanbul’un ebedi sahibi sananlar İstanbul’u yönetmeye değil içini boşaltmaya geldiğini her fırsatta gözler önüne sermekte. Hayatın her köşesinde ve toplumun her kesiminden yükselen isyan sesleri işte bu adaletsizliğe karşı başkaldırının işaretidir.
Maaşları ödenmeyen 50 senelik tiyatrocudan, işinden çıkartılıp sebepsiz yere sokağa atılan öğretmen, işçi, memur tüm emekçilerin hakkını gasp edenler, hapis köşelerinde terör suçundan mahkum olmuş insanlık düşmanlarının kitaplarını basıp, kahvaltılar planlamaya devam ediyorlar.
Şehrin ve hayatın neresine dokunsanız ayrı bir fecaat, ayrı bir felaket, ayrı bir ihanet. Tarihin en büyük depremleriyle sarsılmış İstanbul bu kadar büyük bir felaketi yaşamamıştır. Düşünün, Avrupa’da bulunan onlarca ülkeden daha büyük ve güçlü bir ekonomiye sahip olan İstanbul’da para yok diye projeler durduruluyor. İnsanlar işlerinden ediliyor. Tiyatro salonlarında oyunlar yasaklanıyor. Tiyatrocuların paraları ödenmiyor. Kültür merkezlerinin kapısına siyaset kilidi vuruldu. Spor salonları kapalı. İnsanlar mutsuz. İnsanlar umutsuz…
Para yok diyenler sadece sosyal medya için bir ilçe belediyesinin bütçesi kadar rakamı karikatür çizdirmeye ve paylaşıma veriyor. İçini boşalttıkları İstanbul’u soyarken Robin Hod taklidi tapıp İstanbulluya şirin gözükmek için çizgi romanlar yaptıranlar İstanbul’a bir daha silinmeyecek zararlar veriyorlar.
Vaat ederken kemiksiz dilleriyle ahkam kesenler, kendilerini oturtuldukları makam koltuklarında ebedi saysalar bile, anlamadıkları şey zamanın adaletinden kaçamayacaklarıdır. Zaman su gibi akarken, İstanbul’u suya sabuna dokunmadan yöneteceğini sananlar, İstanbul’u yönetmenin sevda olduğunu bilmeden sadece makamlarına güvenerek on altı milyona zulmetmenin hesabını verecekleri günün bir anda sandık içinde önüne geleceğini de hesap etsinler.