Bir insanın en büyük zenginliği; huzurlu bir aileye sahip olmasıdır. Aile bir toplumun temel taşıdır. Devletler aile kurumu üzerine kurulur. Bir ülkede aile kurumu sağlam ise; o ülke ne kadar yıkıma uğrarsa uğrasın küllerinden yeniden doğar. Milleti yıkmak için aile kurumunu tahrip edin geriye bir şey kalmaz.
Aileyi sadece anne-baba ve çocuklardan oluşan biyolojik ve ekonomik birliktelikten oluşan çekirdek aile olarak kabul edersek yanılırız. Bir insan; geniş ailesi ile kimliğini kazanır. Geniş aile ise; dede ve nineler, dayı ve teyzeler, amca ve yengeler, diğer akrabalar, dostlar, arkadaşlar, komşulardır. Çocuk, işte bu geniş aile içerisine doğar; kan bağıyla birlikte duygusal ve manevi bir bağla bu aile grubuna bağlanır, diğer aile fertlerinden sosyal, kültürel, ahlaki ve manevi olarak etkilenir ve bütün bu alanlarda önemli bir miras devralır. Ailelerin oluşturduğu en geniş aile ise; millettir. Bunun daha genişi ise ümmettir. Kur’anı Kerim’de Allah'u Teala buyuruyor ki; “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’tan sakının ki size merhamet edilsin.” (49/10) İslam’da bütün mü’minler kardeş sayılarak, kendilerini aynı ailenin fertleri gibi görüp aralarında yardımlaşmaları emredilir.
Aile; evlilikle temeli atılan bir binadır. Evliliğin olmadığı bir yerde aileden de bahsedilemez. Aile kurmak, nikahlı evlilik yapmak ülkeye yapılan en büyük hizmetlerden birisidir. Çünkü; evlilik olmazsa aile olmaz, aile olmazsa millet ve devlet olmaz. Evlilikle kurulan, toplumun en küçük sosyal birimi olan aile; sadece biyolojik ve fizyolojik ihtiyaçların giderildiği bir mekan olmanın ötesinde çok daha büyük anlamlar taşır, çünkü; aile sevginin, saygının, ahlaki değerlerin ve birlik olmanın bereketinin anlaşıldığı, yaşandığı ve topluma aktarıldığı bir kurumdur. Ailede oluşan ahlak topluma, toplumdan da devlete sirayet eder. Aile ne kadar güçlü olursa, millet ve devlette o kadar güçlü olur. Çünkü; Ailelerin oluşturduğu büyük aile millettir, devlettir. Ailenin sağlamlığı devletin en büyük gücüdür.
Evliliği, yuva kurmayı angarya gösteren ve aile bağlarını zayıflatan girişimler, fikirler, akımlar ülkemizde de gittikçe yaygınlaşmaktadır. Evlilik yaşları yükselmekte, gençler evliliğe mesafe koymaktadırlar.
Yeni kurulan bir yuvayı birbirine bağlayan, sağlamlaştıran en güçlü bağlardan biri de çocuktur. Ülkemizde; 10 Nisan 1965’de çıkarılan 557 sayılı nüfus planlaması kanununa göre 2000’li yıllara kadar aileler üzerinde, devlet eliyle doğum kontrolü adı altında; aileyi küçültme, çocuk nüfusunu azaltma programları uygulanıyordu. 2000’li yıllardan sonra devlet bu konudaki yanlıştan döndü. Şimdi Sn. Cumhurbaşkanımız her fırsatta en az üç çocuk diyor. Ailenin önemini sürekli vurguluyor ve ailenin anayasa teminatı altına alınması için gerekli çalışmaları yapıyor.
Aile kurumunu yıkmak için batı emperyalizmi, kendisini esir almış bir hastalığı, çaresini bulup tedavi etmesi gerekirken tam tersine aileyi yıkmak için bütün dünyaya yaymaya çalışmaktadır. Bu hastalık; en güçlü pandemiden daha büyük bir beladır ve insanlık tarihinde kavimlerin helakına sebep olan eşcinselliktir. Günümüzdeki ambalajlı ismi LGBT’dir. Türkiye’deki Amerikan büyükelçiliği, elçiliğin bayrak direğine LGBT bayrağı asıyor. Bu aslında ülkemizin maneviyatına ve aile kurumuna yapılan açık bir saldırıdır. Çünkü eşcinsellik (LGBT) anlayışı; tabii, insani ve İslami evliliği ortadan kaldıran, çocuk nüfusunu sıfırlayan, aile kurumunu tamamen yok eden hastalıklı bir düşüncedir. Bütün insanlık için büyük bir tehlikedir. “Cinsel eşitlik” kavramı arkasına saklanıp, aileyi yıkmak için kurulmuş bir bubi tuzağıdır. Aile vatandır, devlettir, millettir. Aileyi vatan gibi korumak gerekiyor. Aile yıkılırsa millet ve devletin içi boşaltılmış, toplum emperyalizme köle edilmiş olur.