2001’de Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde kurulan Ak Parti yaklaşık 14 yıl boyunca yapılan bütün seçimlerden oyunu hep artırarak başarılı çıkmıştı.
Erdoğan partinin Genel Başkanı ve Başbakanı olarak başarılı dönemin ardından başbakanlık görevini bırakarak, hizmet ettiği ülkesine devletin tepesi olan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmak istiyordu. Cumhurbaşkanı koltuğuna oturduktan sonra da partisinin de dağılmasını istemiyordu. Çünkü daha önce rahmetli Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in liderliğini bırakıp Cumhurbaşkanlığına çıktıktan sonra partilerinin kısa sürede nasıl dağıldığını iyi biliyordu. Bu örnekleri bilen ve iyi analiz eden Tayyip Erdoğan kendisinin farklı bir Cumhurbaşkanı olacağını her defasında belirtiyordu.
Erdoğan’ın bu söylemine ilk defa Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin büyük bir önemi vardı. Çünkü halkoyu ile seçilen bir Cumhurbaşkanı’nın arkasında halkın yüzde 50 üzerinde bir oy desteği ile seçilmiş olacaktı. Nitekim öylede oldu Türkiye’de ilk defa 10.08.2014 tarihinde halkın oyu ile yüzde 52’lik oy oranı ile seçilmiş güçlü bir Cumhurbaşkanı vardı. Bu güçlü destek ile daha önce söylediği gibi farklı bir Cumhurbaşkanı modeli sergileyeceğini, siyasetin içinde olacağını, yerinde oturmayacağını ve çalışan icracı bir Cumhurbaşkanı olacağını söylemişti. Sanırım Erdoğan bunu söylerken amacı hem halkın desteğiyle seçilmiş güçlü bir Cumhurbaşkanı profili ile devleti temsil etmek, hem de aktif siyasetin içinde kalarak doğal lider vasfıyla partisine yön vermek. Bu sayede birlik beraberliği sağlayarak partinin bölünüp dağılmasını önlemekti. Erdoğan’ın bu düşüncesiyle haklı da çıktığını gördük. Ak Parti kendisinden sonra dağılmamış, yine seçimler kazanmış ve tek başına iktidar olmayı sürdürmüştür.
Tayyip Erdoğan kendisinin Cumhurbaşkanlığı makamına çıkmasından sonra partisinin bu süreçleri yaşamaması için kendisiyle uyumlu çalışabilecek partiye lider değil, bir genel başkan ve başbakan arıyordu. O isminde, o günün şartlarında Davutoğlu olduğunu düşünerek önce partinin Genel Başkanı sonra da Başbakan olmasına onay vererek buldu.
Peki, ne oldu da Erdoğan’ın onayıyla parti Genel Başkanı ve Başbakan olan Davutoğlu’nun birden bire partinin en etkili organı olan MKYK tarafından teşkilatlara atama yetkisi elinden alındı? Ardından da 20 ay gibi kısa bir süre sonra Başbakanlık ve Parti Genel Başkanlığından ayrılmak zorunda kaldı?Bu gelişmelerin sebebini herkes düşünüp merak ediyor, acaba bu süreç neden yaşandı?
Bence bunun asıl sebebi: Davutoğlu Ak Parti’de ki bu değişimi doğru algılayamayıp partinin doğal liderinin Erdoğan olmasına rağmen Erdoğan’dan sonra partiyi yeni bir yol ve yöntemle yöneterek partinin gerçek lideri olmak istemesidir. Davutoğlu bu düşünceyle, hem partide hem de hükümette önemli değişiklikler yaparak Tayyip Erdoğan’a yakın adamları uzaklaştırıp yerlerine kendine yakın insanları yerleştirmeye çalıştı. Ayrıca partinin daha önce önemli kademelerinde olan ve sonrasında Erdoğan’ı eleştirerek muhalif siyaset görüntüsü içinde olan kişilerle yakın temas ve iş birliği içinde olmaya da çalıştı. Davutoğlu’nun bu uygulamalarının ve isteklerinin partide büyük bir rahatsızlık yaratığı, partili ve siyasi çevrelerce konuşuluyordu. Bu düşünce ve uygulamaların adeta son zamanlarda Ak Parti içinde Reis‘çiler ve Ahmet Hoca’cılar diye ikiye ayrılan bir görüntü oluşturmuştu.
Anlaşılan o ki Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ahmet Davutoğlu’nun hem parti yönetimindeki hem de Başbakanlığı yönetimindeki tutum ve tavırlarından, yaptığı ve yapmak istediği atamalardan çok rahatsız oldu. Partinin bölünme ve dağılma sürecine girebileceğinden endişe ettiği için de partide bu olağan üstü sürecin yaşanmış olduğu anlaşılıyor.