AK Parti'de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayını belirleme noktasında süreç hummalı bir şekilde devam ederken, partinin önemli isimlerinden İstanbul eski milletvekili Metin Külünk'ten aday adaylığı müracaatlarının son gününde şaşırtan bir karar geldi..
Metin Külünk, aday adaylığı müracaatların son günü olan 22 Kasım'da AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Aday Adaylığını "Aday olmaya mecburdum" diyerek duyurdu.
Neden adaylık yoluna çıktım?
Konuyla ilgili X hesabından açıklamalar yapan Metin Külünk "Neden adaylık yoluna çıktım? Çünkü ben bir İstanbul’luyum. Yola çıkmakla emr olundum." ifadelerini kullanarak şunları iletti:
"Bana günde beş vakit “Beni nimetlendirdiğin doğru yola ilet!..” duası öğretildi. Gazaba uğramış ve sapmış olanlar hakkında uyarıldım. Nimet verilenleri hep merak ettim. Öğrendim ki; etrafı mübarek kılınmış şehirlermiş. Kudüs, Mekke, Medine ve bir de müjdelenmiş İstanbul gibi. Ülkemin yedi bölgesinden, İstanbul’un yedi tepesini fethetmeye gelenler; bu müjdeye mazhar olmak için yola çıkmış. Her biri Fatih olmuş; hamd için Fatiha okumuş! Çünkü Fatiha, merhametle başlar ve Biz diye devam eder. Biz ve Merhamet. İşte adaylık yolunda, benim iki yol azığım.
Ekmeği bölüşmek, birlikte güç bulmak, zorlukları güvenerek aşmak, imkanları herkes için kılmak, selamı yaymak, günü hepimiz için güneş kılmak, geceyi hepimiz için tek örtü kılmak; merhametin bana vasiyetidir. Söz verdim merhamete; gözlerim merhamet kuşları uçuracak; bir yetimin başını okşayacak; bir fakirin evine katık olacak, bir engellinin umudu kalacak; bir öğrencinin geleceğini müjdeleyecek. Bir yaşlıya huzur, bir işçiye hak, bir işverene adalet, bir çocuğa neşe, bir gence emanet, bir kadına güvence, bir ağaca koruma, bir kediye-köpeğe mama ve bir de her ayrılan sevdiğimize birer Fatiha sözüm var.
Ellerim de söz verdi; harama uzanmayacak, dertlinin elinden tutacak, emek verenin üstündeki el olacak, her dine, dile, ırka, yaşam tarzına uzanan esenlik eli kalacak. Bir de yola revan olmuş ayaklarım var: her yere herkese hizmet götürecek. Her çağrıya gidecek; her gönül insanıyla hizmet için birlikte yürüyecek. Ayağına davet etmeyecek; her İstanbul’lunun ayağına gidecek. Dertlere derman, ihtiyaçlara proje, umutlara enerji, hayallere destek verecek. Fakat merhamet, yol arkadaşını hiç unutmayacak: Biz!
Bizi biz yapan İstanbul’u yaşatacağız önce! Medeniyetimizin ve büyük devletimizin en büyük milli hazinesi İstanbul...
İstanbul, Tarihi kültürel mirası, Dünyayı bir birine kavuşturan köprüleri, dünyaya açılmamızı sağlayan markaları, vatanperver, misafirperver insanları ve Türkiye’nin yedi bölgesinden derlenmiş tecrübesiyle hepimizi “Biz” yaptı! Camilerde Sabah namazı buluşmaları, ekmek yolunda tanışma tatları, iş hayatında üretme sevdası, öğlen aralarında lokma paylaşımları, arı gibi her sektörde kazanç petekleri ve dünya kadar dilde dostluk derlemesi herkesi, her yerde “Biz” kıldı.
Vapurda sabah çayı ve simitte; hafta sonu boğaz pikniğinde, bir de adalar gezisinde; İstiklal caddesinde zarif yürüyüşlerde, Eyüp sultanda kabul edilmiş dileklerde; Çamlıcada aşklarda, Piyerlotide kırk yıllık hatıralarda; İstanbul’un her tarafında “Biz” olduk! Kadın şefkati değmiş; Kadın eli değmiş hayatı, baş tacı ederken; yeteneklerini vizyonla resmeden gençlere, yarınlarımızı emanet ederken; tecrübelerini bize liman kılmış büyüklerimize vefa gösterirken; İstanbul mevsimlerinde “Biz” olduk.
Aday olmaya mecburdum
Bir de mahyalarda biz olduk. İftar sofralarında; sahur telaşlarında; bayramlaşmalarda biz olmayı yaşattık!... Hepsi İstanbul’la oldu!...İstanbul için yazılmış şiirlerde; hikayelerde; dillerde çiçeklenmiş İstanbul şarkılarında; Biz olmayı dillendirdik. Evet, merhamet ve biz şehri: İstanbul! İstanbul’a, İstanbul yollarında “aday” olmaya mecburdum. Çünkü İstanbul öğretti bana; Yoldaş olmayı! Yolda kimseyi bırakmamayı. Yolu sevmeyi, yolda karşılaştıklarına hizmet etmeyi.
Fakat aday olmama bir sebep de İstanbul’dan gönderilmiş bir son Mektup oldu. “Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı!...” sözünün sırrından başlamış mektubuna İstanbul!... Yalnız kalmadığını, İstanbul sevdalılarının sessiz çığlık olduğunu hatırlatmış. Depremin de, Çılgın projelerin de İstanbul gündemleri olduğunu; Finans merkezinden Turizm harikası özelliklerine kadar bir dizi vizyonun İstanbul’un mücevherleri olduğunu belirtmiş ve duyduğu memnuniyeti dillendirmiş.
Fakat bir kalp kırıklığı, bir hüzün çeşmesi, bir akıl kızgınlığı yaşadığını açıkça belirtmiş. Kötü yönetildiğini, algı oyunlarıyla kuşatıldığını, sorunların çözümlerinin ertelendiğini ve en kötüsü İstanbul’lunun aldatıldığını söylemiş. Zaten mektubu bu sebeple İnşirah suresiyle bitirmiş!
“Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır!...
Bir işi bitirip, dinlenir dinlenmez; tekrar bir işe koyul!” çağrısına kulak verdiğini söyleyerek bitirmiş son sözlerini İstanbul son mektubunda. Mektubu bitirdiğimde; kendimi yola çıkmış buldum!
Neden Adaylık Yoluna Çıktım. Çünkü ben bir İstanbul’luyum. Yola çıkmakla emr olundum. Şimdi İstanbul’a hitaben mektup yazmak vakti. Karşılık vermek gerekir İstanbul’un son mektubuna! Ve ilk sözü doğru söylemek gerek! Çünkü İstanbul söze yanlış gireni; mektubunu okumadan yakan bir şehir!
Biz de sözün en güzeli ile başlayalım: Bismillahirrahmanirrahim!... ve tamamlayalım sözü: “Adaylık yoluna çıktım!... Çünkü milyonlarca insanla aynı yolda yürürken İstanbul’a aynı sözle seslenmeyi seviyorum: “Sevdim seni bir kere!...”