İran'da bugün ortaya öyle bir iddia atıldı ki ortalığı karıştırdı.İran'ın Lideri Ali Hamaney öldü mü? Peki Ali Hamaney kimdir? İran'da Rıza Pehlevi'nin devrilmesiyle yerine Ayetullah Ruhullah Musevi Humeyni'nin yani yani İran İslam Cumhuriyeti'nin kuruluşunun üzerinden tam 39 yıl geçti.
DEVRİM'İN 39'UNCU YILI KUTLANIYOR
İran'da devrimin 39'uncu yılı halk tarafından coşkuyla kutlanıyor. Başkent Tahran'da bulunan Azadi meydanında toplanan İran halkı, elleri,nde taşıdıkları İran bayrakları ve attıkları sloganlar ile devrimi kutladılar.
Azadi Meydanı'nda düzenlenen törene, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de katıldı.
HAMANEY ÖLDÜ İDDİALARI
Devrim'in 39'uncu yılı kutlamalarına İran dini lideri Hamaney hakkında çıkan iddialar gölge düşürdü. Hamaney'in birkaç gün evden çıkamamış olması ve sağlık durumunun giderek kötüleşmesi, dini liderin hayatını kaybettiği iddialarını da beraberinde getirdi.
Hamaney'in, her sene Cumhurbaşkanı ile katıldığı törene bu sene gelmemiş olması da bu iddiaları kuvvetler nitelikte olarak yorumladı. Gazetelerde de Hamaney'in öldüğü iddiaları yer aldı. Dini liderin hayatını kaybettiği iddialarına ilişkin henüz bir açıklama yapılmazken, basın, Hamaney'in ölüm nedeni olarak bağırsak kanseri olduğunu belirtiyor.
ALİ HAMANEY KİMDİR?
Seyyid Ali Hamaney, 1939 yılının Temmuz ayının 15'inde İran'ın mukaddes Meşhed şehrinde seyyitler ocağında, yoksul ama şerefet timsali bir ailede dünyaya geldi. Babası zamanın takvalı ve büyük âlimlerinden Hacı Seyyid Cevad, annesi ise Meşhed'in tanınmış, takvalı âlimlerinden Seyyid Haşim Necefabadi'nin muhterem kızı idi. Dedesi ise Necef'te yaşamış olan Tebrizli ilim, takva, zühd ehli büyük âlimlerden Ayetullah Seyyid Hüseyin Hamaney'dir.
Seyyid Ali Hüseyni Hamaney; ilim, takva, dua, ibadet, iman ve amel ehli ve aynı zamanda o dönemde İslami mücadelenin onurlu öncülüğünü yapan bu seyyitler ocağında, bir milletin belki de insanlığın kurtuluşunun önderliği yolunda dünya sahnesinde yola koyuldu.
İmana dayalı terbiye edilişi, tevhid ile tanışması ve bu temeller üzere yetişmesinde asıl kaynağın ailesi olduğunu açıklayan Seyyid Ali Hüseyni Hamaney'in irfana yönelmesi de bu günlere rastlar. O çocukluk günlerinin bazı kesitlerini şöyle nakletmektedir: " Çocukluk dönemim çok zor şartlar altında geçti. Özellikle o yıllar 2. Dünya savaşına rastlamaktaydı. Meşhed savaş bölgesinde olmasına rağmen her şey diğer şehirlere oranla daha bol ve daha ucuzdu; fakat bizim ekonomik durumumuz çok zayıf olduğundan buğday ekmeği bulamazdık; evimizde genellikle arpa ekmeği olurdu, bazen de arpa ve buğday unu karıştırılarak ekmek pişirilirdi. Meşhed'in yoksul kesiminin yaşadığı bölgede, altmış veya yetmiş metre karelik tek oda ve karanlık bodrumlu sade bir evde doğdum ve orada büyüdüm.
Babam mahallenin alimi olduğu için misafirimiz çok olurdu; evimiz dar olduğundan misafir gidinceye kadar hepimiz bodruma doluşurduk. Sonraları mahalle halkının evimizin yanında ufak bir arsa vermeleri üzerine eve iki oda ekledik, böylece üç odamız oldu. Elbise yönünden de aynı sıkıntıları yaşardık. Annem, babamın eski elbiselerinden bir şeyler diker biz de onları giyerdik.
Henüz buluğ çağına ermeden Arefe günü amellerini yerine getiriyordum. Bu amelleri tanıyanlar onları eksiksiz yerine getirmek istediklerinde öğle namazından gün batımına kadar sürdüğünü bilirler.
O günleri hatırlıyorum: Uzun yaz günlerinde, dua ve müstahap amellere çok düşkün olan annem ile evimizin küçük avlusunun gölge olan bir köşesinde (bu amelleri açık yerde, gökyüzü altında yerine getirmek müstahaptır) oturuyor saatlerce Arefe günü amellerini yerine getiriyorduk. Hem dua, hem zikir, hem namaz; annem okuyordu ben ve kardeşlerimden bazısı da onunla okuyorduk. Çocukluk ve gençlik dönemim dua ve benzeri şeylerle maneviyat elde ederek geçti.
Elbette o günlerde bizlerin bir ayrıcalığı vardı. Eğer o ayrıcalık bugün bir gençte olsa, onun için dua, zikir ve namaz çekici olacak ve asla yorucu gelmeyecektir; Bu da manaya teveccüh etmektedir. Her kimin namazdan yorulduğunu görürseniz, ya namazın manasını bilmiyor ya da bu manayı önemsemiyor demektir. Yoksa bir kimse namazın manasını bilecek ve namaza önem verecek olsa namazdan usanmasına imkânı yoktur!"
Dört beş yaşlarında abisi Seyyid Muhammed ile birlikte Kur'an öğrenmek için medreseye giden Seyyid Ali Hamaney, birkaç yıl sonra "Dar-ut Talim-i Diyanet" adlı İslami bir okula girdi.
Rıza Han'ın baskısının yoğun olduğu dönemlerde mümin şahıslar tarafından kurulmuş olan bu okulda diğer ilkokullarda olan derslere ilave olarak genellikle talebelerin dini yönden terbiye edilmelerine dikkat edilirdi, fakat geçerli bir diploması yoktu.
Ayetullah Hamaney bu okulda altı yıl okuduktan sonra babasından gizli olarak geceleri ders okuyup ilkokul, ortaokul ve başarısından dolayı sınıf atlamak suretiyle iki yılda lise diploması aldı.
Aynı yıllarda Arap edebiyatına da başladı. Daha on dört yaşlarında "Süleyman Han" medresesine gidiyor, Şerayi ve Lum'a kitaplarını okuyor bunların yanı sıra babasının verdiği derslere katılıyordu. Süleyman Han medresesinden sonra Nevvab Medresesine giderek, orada sathı (dini medreselerde Arap edebiyatını okuduktan sonra metin üzerinden okunan fıkıh, usul-u fıkıh, mantık vb. derslerin tümünü) bitirdi.
Sathı bitirdikten sonra on altı yaşında "Ayetullah'il Uzma Milani'nin derslerine (fıkıh ve usul-u fıkıhta verilen içtihada dayalı dersler) katıldı. İlmiye havzalarında on altı yaşında birinin üst düzeydeki bu derslere katılmasına çok az rastlanılır.
Ayetullah Hamaney, bu başarısını babasının göstermiş olduğu aşırı ilgi ve zahmetleri sayesinde elde ettiğini belirterek şöyle diyor: "Babam, ilmi yönden yüksek bir mertebeye sahipti. İslami ilimlere başladığım ilk dönemlerden itibaren bana ders verirdi. Bizim İslami eğitim ve terbiyemize olan aşırı ilgi ve alakasından dolayı bana, abime ve daha sonra küçük kardeşlerine kendisi ders verirdi. Bu yüzden bizim hepimizin özellikle benim boynumda çok büyük hakkı vardır. Eğer o olmasaydı ben fıkıh ve usul-u fıkıhtaki bir çok başarıya ulaşamazdım.
Kum'a gitmeden önce babamdan aldığım derslere ilave olarak Meşhed havzasındaki umumi derslere de katılırdım. Yaz tatilinde derslerin tatil olması üzerine, babam bu derslerin yerine bir takım yeni dersler koyar ve onları bize okuturdu."
Ayetullah Hamaney, ilmi hayatının çeşitli yönlerini ise şöyle anlatıyor: "Talebe olduğum ilk günden itibaren ders vermeye başladım, ilk okulu bitirip havza derslerine başladığım zaman ilk ders verdiğim kitap Arap edebiyatı ile ilgili olan "Emsile ve Sarf-i Mir'dir", Meşhed'de olduğum yıllar yani 1958 yılına kadar sürekli olarak, sarf, nahv, meani, beyan, usul-u fıkıh dersleri verirdim. Kum'da olduğum sürece hem ders alıyor hem de ders veriyordum. Kum'dan Meşhed'e döndükten sonra 1964-1977 yılları arasında, asıl ders programı olarak Mekasip, Kifaye, tefsir ve akaid dersleri verirdim.
1957 yılında ziyaret amacıyla mukaddes yerlere gittiğimde "Necef" havzasının ilmi sıcaklığı beni orada kalmaya teşvik etti. Dolayısıyla bir müddet kaldım, ama babam Necef'de kalmama razı olmadığından, tekrar Meşhed'e döndüm. 1958 yılında babamın izniyle Kum'a gittim. 1964 yılına kadar Kum'da kaldım. 1964 yılında babam hastalığı nedeniyle gözlerini kaybetti, bu yüzden Kum'daki bazı üstadlarımın muhalefetlerine rağmen Meşhed'e geri dönmek zorunda kaldım.
"Nahivle ilgili Enmüzec ve Samediye" adlı kitapları Meşhed'in Süleyman Han medresesinde "Alevi" adında bir üstaddan ders aldım, daha sonra "Suyuti ve Muğni'den bir miktarını da "Mesut" adlı bir üstaddan ders aldım.
Şerayi'nin evvelinden hac kitabına kadar babamın yanında okudum. Şerayi'de hac babına yetiştiğimiz sıralarda babam "Lüm'e"nin hac babını kardeşime ders veriyordu. Benim de katılmamı istemesi üzerine ben de katıldım. Yaklaşık olarak Lüm'e'nin dörtte üçünü babamdan ders aldım ve geri kalan kısmını da Merhum "Mirza Ahmed Müderris Yezdi'den (Nevvab medresesinin meşhur Lüm'e ve "Kavanin" üstatlarından idi) okudum. Lüm'e'den sonra "Mekasip ve Resaili de rahmetli "Hacı Ayetullah Şeyh Kazvini'den (Merhum Mirza Mehdi İsfahani'nin öğrencilerindendir. Meşhed havzasının başta gelen riyazet görmüş, temiz kalpli üstadıydı) ders aldım. Bu iki kitabın büyük bir bölümünü adı geçen üstatlarla okudum. Talebeliğe başlamam ile hariç derslerine gitmem (yani satıh dersleri), beş buçuk yıl sürdü. Hariç derslerini Meşhed'in taklit mercilerinden "Ayetullah'il uzma Milani'den aldım."
Kum'a gidinceye kadar bir yıl, usul-u fıkhın, iki buçuk yıl da fıkhın içtihat seviyesi derslerini de onun yanında okudum. Bir süre de Meşhed'de "Ayetullah Mirza Cevad ağa Tehrani'den felsefe dersi; hekim filozof ve üstün bir zat olan "Şeyh Rıza'dan da felsefeyle ilgili "Manzume" dersleri aldım. "Necef"de de Ayetullah Hakim, Ayetullah Hoi, Ayetullah Şahrudi, Ayetullah Mirza Bakır Zencani, Ayetullah Mirza Hasan Burucerdi ve Ayetullah Seyyid Yahya Yezdi'nin derslerine katıldım.
Bu derslerden en çok Ayetullah Hekim ve Ayetullah Mirza Hasan Burucerdi'nin derslerini beğendim. Nihayet Necef'te kalmaya karar verdim ve babama mektup yazarak bu kararımı bildirdim. Ama babam orada kalmama razı olmayınca tekrar Meşhed'e döndüm. Bir müddet sonra Kum'a gittim. Kum'da olan onca derslerden Hz. İmam Humeyni'nin (r.a), Ayetullah Uzma Burucerdi'nin ve Şeyh Murtaza Hairi'nin derslerine katılıyordum. Usul-u fıkıh ve fıkıhta Hz. İmam'ın (r.a) derslerini hiç kaçırmazdım. Felsefede ise "Esfar ve Şifa'dan bir miktarını Allame Tabatabai'den ders aldım."
O, gençlik döneminden bu yana kitap okuma ve araştırmaya büyük bir aşk duyardı. Dersleri dışında boş durmaz, çeşitli konularda hiç yorulmadan kitap okurdu. Tarih, hikaye, roman, edebiyat, siyaset ve şiir kitaplarına karşı büyük ilgi duyardı ve Arapça ile aşina olduktan sonra daha çok hadis kitapları okuyor, hadisler ezberliyordu. Aynı zamanda Kur'an'a olan sonsuz aşkından dolayı, onu hiç ihmal etmezdi. O güçlü bir Kur'an hafızı ve muhafızıdır.