Ülkemizin manevi mimarlarından olan Prof. Dr. Osman Öztürk Hocamızı kaybettik. Bir yıldız kaydı. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciûn. ‘’Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz.’’ (Bakara S. 156)
Âlimler, içinde yaşadığı toplumlar için ışık kaynağıdırlar. Âlimleri olmayan toplumlar, karanlıkta kalan insanlar gibidir.
Toplumları ayakta tutan, iman ve ilimdir. İlimleri ayakta tutan ise âlimlerdir. Âlimler, toplumların temel direkleridir.
Prof. Dr. Osman Öztürk Hoca gibi değerler, toplumda az yetişen cevherlerdi. Gün geçtikçe Âlim’e, önder insan’a ihtiyaç artıyor.
Peygamber Efendimiz(s.a.v.); “Mevtül âlimi kemevtül âlem = Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir” buyuruyor.
Kur’an-ı Kerimde; ‘’İnsanlardan, (yeryüzünde) hareket eden (diğer) canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır. Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır’’ buyurulur. (Fâtır S. Ayet -28)
Peygamber Efendimiz(s.a.v.); "Göklerde ve yerde bulunanlar, hatta suyun içindeki balıklar bile âlim kişiye Allah'tan mağfiret diler. Âlimin Abide karşı üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki âlimler, peygamberlerin varisleridirler. Peygamberler altın ve gümüşü miras bırakmazlar, sadece ilmi miras bırakırlar. O mirası alan kimse bol nasip ve kısmet almış olur" buyuruyor. [Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace]
Rahmetli Hocamız İstanbul’da sohbet halkaları oluşturmuştu. Bir Cuma Akşamı Avrupa yakasındaki eğitim camiasına, bir sonraki Cuma Akşamı da Anadolu yakasındakilere sohbet dersi oluyordu. Otuz küsur senedir böyle aralıksız devam ediyordu.
Yüzlerce, belki de binlerce öğretmen rahle-i tedrisinden geçti. Öğüt ve nasihatlerinden nasibini aldı. Engin görüş ve düşüncelerinden müstefid oldu.
Meslektaşlarımıza öğretmenlik mesleğini sevdirdi. Öğretmenliğin insan yetiştirme sanatı olduğunu vurgulayıp kıymet ve değerini kavrattı.
Dakikti, zaman mefhumuna çok önem verirdi. Cuma akşamları saat 19.00 da başlayan sohbetlere saatinden önce gelir, uygun bir yerde bekler, saatinde ve dakikasında sohbet mahalline giriş yapardı.
Planladığı saatte de konuşmasını bitirirdi. İnsanların o sohbet için ayırdığı zamanlarından fazlasını kullanmak istemezdi. Başka bir deyişle, ‘hazır bir topluluğu yakalamışken konuşabildiğim kadar konuşayım’ diyenlerden olmamıştı.
Merhum Mahir İz Hoca, Ali Yakup Hoca gibi üstatlarından anekdotlar aktarırken ibret alınacak öğütler sunardı.
Sohbetlerine katılan arkadaşlarımız notlar alırlardı. Pek çok arkadaşımız iki-üç ajanda dolusu özet-notlar almışlardır. Her bir cümlesi kayda değer sözlerdi.
Hak bildiği yolda eğilmeden yürümesini bilen ilim adamıydı. Her halükârda dik durmasını bilip, doğruluktan ayrılmamıştı. Kim olursa olsun karşısındakine hak bildiği şeyleri eğip bükmeden söylerdi.
Pek çok Devlet Adamımız, Akademisyen ve Eğitim camiasında binlerce insan Hocamızın rahle-i tedrisinden geçti. Pek çok eser bıraktı. Ruhu şad olsun. Aile efradı, yakınları, sevenleri ve Milletimizin başı sağ olsun.
Abdullah YADİGAR-02/12/2014-PENDİK-İst.