Askere din kitabı

Abdullah Yadigar

Askere din kitabı; Silah Altına alınanlara düşen görevleri İslam açısından temellendirmeye çalışmak amacıyla 1925 yılında Genelkurmay Başkanı’nın isteğiyle Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Ahmed Hamdi Akseki tarafından hazırlanan kitaptır.

Eski tarihle (26.03.1341) (Miladi 26 Mart 1925) bir resmi yazı. Erkânı Harbiye-i Umumiye Reisi Müşir Fevzi. (Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak) Yazıldığı makam: Diyanet İşleri Riyaseti Celilesi. (Diyanet İşleri Başkanlığı). Yazıda özetle "Anlaşılır bir dille... Askere okutulacak din kitabı" yazılması isteniyor. Diyanet "Olur" diyor... Kitabı yazma görevi ‘’Başkan Muavini’’ Ahmet Hamdi Akseki'ye veriliyor.

Ahmed Hamdi Akseki eserin yazılışını ve muhtevasını; eserinin giriş bölümünde şöyle anlatmaktadır: ‘’Bunun (Genelkurmay Başkanlığı’nın talebi) üzerine istenilen levhaların ve muhtasar bir ilmihâlin hazırlanması bana havale olundu. Âyet ve hadîslerle tercümeleri birer levha şeklinde hazırlanarak gönderildi. ‘’Askere Din Dersleri’’ adıyla yazdığım eser de kabul edilerek basıldı ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti (Genelkurmay Başkanlığı) tarafından orduya dağıtıldı. Ordunun maneviyatı üzerine pekiyi bir tesir yaptığı görülen ve 4-5 senedir daha çok sorulan bu eserin Türk harfleriyle tekrar bastırılması arzu edildiğinden eseri yeni baştan gözden geçirdim ve daha sadeleştirdim. 
Askerin yurt sevgisi, vazife aşkı, kahramanlık menkıbeleri hakkında yeni yeni bahisler koydum. Şunu da söylemeliyim ki: ‘’Askere Din Kitabı’’ adını taşıyan bu eser, okuyucularına dünyadan el etek çektirecek ve yalnız kabrin ötesini düşündürecek değil, belki onları Mevlâ’sına olduğu kadar dünyasına, yurduna ve yuvasına da sımsıkı bağlayacaktır. Bu dersler şunu da öğretecektir ki bir Müslümanın tembel ve uyuşuk olması; dinini iyi bilmediğinden, Müslümanlık kendisine doğru anlatılmamış olmasındandır. Çünkü Müslümanlık, tembelliğin, uyuşukluğun, bilgisizliğin ahlâksızlığın ve haylazlığın gerçekten düşmanı olan bir hayat, bir canlılık ve fazilet dinidir. Kitap, derslere ayrılmış ve bazı evvelâ bir hülâsası yapılmıştır. Biz, üzerimize düşen vazifeyi yaptığımıza kani bulunmaktayız. Tevfik ve hidayet Allah tan?’’ Ahmed Hamdi Efendi’nin takrizi (takdim yazısı) bu şekilde sona eriyor. 
Basında (3 Aralık 2020 tarihli) ‘’Türk Silahlı Kuvvetleri, Din İşleri Subaylığı kademesini yeniden uygulamaya hazırlanıyor’’ başlıklı haberleri okuduk. 

Haberin detaylarında şu bilgiler yer alıyordu; TSK tarafından en son Kıbrıs Barış Harekatı’nda kullanılan Din Subaylığının tarifi, TSK’nın sayfasında Subay İhtisasları bilgilendirme bölümünde ‘’Personelin moral,sosyal refah ve mutluluğunun arzu edildiği seviyeye ulaşması için manevi telkinlerde bulunur. Din eğitimini, ibadet ve dinî törenleri idare eder. İbadethane ihtiyaçlarını ilgili makamlarla eş güdüm sağlamak suretiyle sağlar. Din işlerini sevk ve idare eder’’ ifadeleriyle yer aldı.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından verilen atama kararı sonrası yeniden hayata geçmesi planlanan birim, Kuvvet komutanlıklarının tamamında görev alacak.
Kılavuza göre, İlâhiyat mezunu öğretmen sınıfı muvazzaf subay alımları için son başvuru tarihi 10 Aralık 2020 olarak belirlendi.

1985 Yılı Ağustos ayında Sinop 102. Elektronik Birliğinde (Amerikan üssü -Sinop/Radar olarak bilinen) Yedek Subay olarak askerlik görevimi yapıyordum. Kurban Bayramına takriben 10-15 gün kala, rahmetli Yüzbaşım Emin Babadağ beni çağırmış. Odasına geldim, ‘’Yadigar Engin Binbaşımın talimatı var, askerlerimize sen bayram namazı kıldıracaksın’’ dedi.

Komutanım, nerede kıldıracağız, yer yok, ortam yok,dedim. ‘’Gazinoyu (Geniş çay salonu ve kantin konumunda bir yer) temizleyip, halılar döşeyip, marangoz (asker) Mehmet’e de seyyar minber yaptırırız, hallederiz’’ dedi. Tamam, dedim. Bir taraftan gazinoyu temizleyip, halıları döşedik. Diğer taraftan Askere Din Kitabı’ndan faydalanarak bir hutbe hazırladım.

Bayram Namazı saatinde bizim birlikteki ve 2. Birlikteki subay ve astsubaylarımız ile birlikte askerlerimiz geldiler. Bayram Namazını ben kıldırdım, hutbemizi irad ettim. Bayram Namazı sonrası içtima alanında askerlerimiz bayramlaşmak için toplandı. Amerikalıların Subay ve Astsubaylarından oluşan bir grupta kenarda bizi izliyor.

Akerlerimiz, subay ve astsubaylarımız kimi tokalaşarak, kimi kucaklaşarak bayramlaştı. Akabinde Baklava ve şekerler ikram edildi. Sonra Amerikalı subaylarla kamelyada oturup, onlara da ikramlarda bulunduk. Çok zevkli bir bayram ortamı olmuştu.

Öğleden sonra 2. Birlikten Engin Binbaşım beni çağırtmış. Gittim, odasına girdiğimde beni kucakladı ve ‘’evladım tebrik ederim, çok güzel oldu. Askerlerimiz üzerinde de güzel bir moral motivasyon oluşturdu’’ dedi. Kahve ikram etti. Akabinde; ‘’Yadigar, bizim niye burada bir mescidimiz yok?’’ dedi.
‘’Komutanım, Amerikalılar binlerce kilometre uzaktan bura gelip üst kurmuşlar, Kiliselerini yapmışlar, iki tane Yarbay rütbeli papaz subaylarını atamışlar. Elbette bizimde olması lazım’’ dedim.
Hemen bir mescid yapalım dedi. İngilizlerden kalma bir bina var, gel ora bakalım bi dedi. Gittik. Tamam, olur bura dedim. Tadilat yapıldı, minber, mihrap, şadırvan gibi bölümler yapıldı. Zira askerlerimiz içerisinde her zanaat grubundan insanımız vardı.Mescid’in açılmasına yakın, 30 Ekim 1985 tarihinde ben terhis olup ayrılmıştım.

Bunlar güzel şeyler. Devlet-Millet, Ordu-Millet kaynaşmasının güzel örnekleridir. Kahraman Mehmetçiğimiz için de moral-motivasyon kaynaklarından biridir. 
 

İlk yorum yazan siz olun