Gazi Mustafa Kemal'in ölüm yıldönümünde ölüm nedeni merakla araştırılıyor. Ölümü hakkında ortaya farklı iddialar atılsa da Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm nedeni aslında siroz olarak biliniyor. Atatürk yapmış olduğu büyük çalışmalardan dolayı son zamanlarda rahatsız düşmüş hastalığı kendini kendini göstermeye başlamıştı. Peki Atatürk nasıl öldü? Atatürk'ün hastalığı neydi?Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk hangi tarihte ölmüştür? Mustafa Kemal Atatürk neden ölmüştür? İşte Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümü ve ölüm sebebi hakkındaki bilgiler... İşte Atatürk'ün ölüm nedeni...
ATATÜRK NEDEN ÖLDÜ?
Atatürk yapmış olduğu büyük çalışmalardan dolayı son zamanlarda rahatsızdı. Hastalığı nedeni ile ilk defa 17 Ekim 1938’de komaya girmiş ve bu koma 18 Ekim günü de devam etmiş, 19 Ekim 1938’de yavaş yavaş komadan çıkmıştır. Bu günlerde Fransa’da bulunan Prof. Fissenger ile telefonda irtibat kurulmuş ve tavsiyeleri alınmıştır.
Atatürk’ün geçirmekte olduğu rahatsızlığa ait Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği tebliğlerinde, hastalığı karaciğer hastalığı olarak belirtmiş ve 22 Ekim 1928’e kadar sabah ve akşam olmak üzere iki defa tebliğ yayımlamıştır.
Atatürk 29 Ekim 1938’de, Cumhuriyetin 15. yıldönümü dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Ordusu’na yayımladığı mesajda “… Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve haricî her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an yapmaya hazır ve âmâde olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır” demekteydi.
8 Kasım 1938’de ikinci defa ağır komaya giren Atatürk’ün ağır durumu 9 Kasım’da da devam etmiş, 9 Kasım günü Cumhurreisi Genel Sekreterliği saat 10.00, saat 20.00 ve 24.00’te yayımladığı tebliğlerde durumun kötüye gittiğini beyan etmiştir. Gösterilen bütün ihtimama rağmen Atatürk Dolmabahçe Sarayı’nda 10 Kasım günü saat dokuzu beş geçe ölmüştür.
Atatürk’ün Türk bayrağına sarılı tabutu 19 Kasım 1938 günü Dolmabahçe’den büyük bir törenle alınmış, Sarayburnu Rıhtımı’na, oradan da Zafer Torpidesi aracılığıyla Yavuz Zırhlısı’yla İzmit’e nakledilmiştir. Atatürk’ün naaşı, saat 20.30’da trenle İzmit’ten Ankara’ya gönderilmiş, 20 Kasım 1938’de saat 10.00’da devlet ve ordunun ileri gelenleri tarafından İstasyonda törenle karşılanmıştır.
Atatürk’ün tabutu trenden alınarak top arabasına konulmuş, oradan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getirilmiştir. 21 Kasım 1938 günü tabut, bir top arabasına yerleştirilerek büyük bir törenle geçici olarak Etnoğrafya Müzesi’ne getirilmiş ve hazırlanan mermer lâhdin üzerine yerleştirilmiştir. 10 Kasım 1954’te büyük bir törenle Anıtkabir’e nakledilmiş ve ölümsüz vücudu vatandaşlarına emanet edilmiştir.
ATATÜRK'ÜN HASTALIĞI NEYDİ?
Bu sırada Başbakan Bayar'ın şiddetli ısrarlarına rağmen saraydan bilgi sızmaması adına Avrupalı Doktor kontrolünü kabul etmeyen Atatürk yerli hekimlerin kapsamlı kontrolünü kabul ederek siroz teşhisini kabul etti ve alkole ara verme önerisine bu kez onay verdi. Yine de durumu kötüleşen Atatürk için Fransa'dan bir doktor getirilmesini onayladı ve doktorunun tavsiyelerine uydu. Fakat rahatsızlığı da ilerledi. Üst üste karnında su toplanması meydana gelen Atatürk Ekim ayının ortalarında komaya girdi. Komayı takip eden süreçte 10 Kasım 1938'de siroz hastalığına yenik düşen Atatürk öldü.
ATATÜRK'ÜN SÖZLERİ
*Yurtta sulh, cihanda sulh.
*Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.
*Egemenlik verilmez, alınır.
*Şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.
*Hayatı ve özgürlüğü için ölümü göze alan bir millet asla yenilmez
*Bir ulus sanattan ve sanatçıdan yoksunsa, tam bir hayata sahip olamaz.
*Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin
“Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus ilim ordusuna sahip değilse, savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir ilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır.”
“Ben, manevi miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.”
"Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir."
“Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”
"Bir millet eğitim ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak eğitim ordusuyla mümkündür."
"Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız."
"Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz."
"Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir."
“Millî hedef belli olmuştur. Ona ulaşacak yolları bulmak zor değildir. Önemli olan, çetin olan o yollar üzerinde çalışmaktır. Denebilir ki hiçbir şeye muhtaç değiliz. Yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak. Toplumsal hastalıklarımızı incelersek temel olarak bundan başka, bundan önemli bir hastalık keşfedemeyiz; hastalık budur. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı bir şekilde tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun doğal sonucu olan refah ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır”