Atatürk kendisi için yaşamayı seçmedi hiçbir zaman. Türk kadınına örnek bir figür olan Latife Hanım’la evlendi; iyi eğitimli, iyi derecede yabancı lisan bilen biriydi çünkü. Bu da annesinin vasiyetiydi. Bu yüzdendir Latife tercihi... Hiçbir şey kalbinden koparıp atamamıştır Fikriye"yi.
YAVERİNİN NOT DEFTERİNDEN ÇIKAN ŞİİR
Fikriye Hanım ile yaşadığı derin ve trajik olan aşk öyküsü, Atatürk’ün yaveri Salih Bozok’un küçük boy cep defterine not ettiği yazılarla ortaya çıktı. Atatürk’ten Fikriye Hanım"a;
“İçsem de bir kadeh hayat iksirinden,
Zamansız ayrıldım, bilinsin Fikriye’den.
googletag.cmd.push(function() { googletag.display("div-gpt-ad-1515954658098-0"); });
Bıkmadım ki doyayım o narin ellerinden,
Ümmid-i aşkım saracak seni, cefakâr teninden.”
Atatürk Fikriye’ye ne zaman ihtiyaç duysa o süzgün bakışlı kadın hep yanındaydı. Ama zamansız, bir anda göçüp gittikten sonra Mustafa Kemal için masal olarak kaldı.
İSTANBUL"DAN ANKARA"YA KAÇTI
Fikriye Hanım, ne yapıp edip İstanbul’dan kaçarak Ankara Garı’ndaki Direksiyon Binası’nda ulusal mücadelenin en zorlu sürecinde Atatürk’ün yanına gitmişti o dönemler. Aşık olduğu Atatürk’ün yanında yemekler yaptı, çamaşırlar yıkadı, cepheden gelenleri, ziyaretçileri ağırladı, gidenleri uğurladı.
İYİ GÜNDE KÖTÜ GÜNDE FİKRİYE VARDI
Hatta Birinci ve İkinci İnönü Savaşları’nın kazanıldığı sürecin ardından Atatürk, cepheden döndü ve iki yıla yakın birlikte omuz omuza mücadele verdiler. Fikriye Hanım’ı herkes Mustafa Kemal’in eşi olarak görüyordu, zaten imam nikahıyla evlenmişlerdi de.
AŞK SAVAŞI BAŞLIYOR
30 Ağustos 1922 gününün sabahı savaşın bittiğini sanan Mustafa Kemal, 10 Eylül günü ordusuyla İzmir’e girmişti. Ama burada bir başka anlamdaki meydan savaşı da vardı. Üç kişi arasında geçecek bir amansız, vicdanları acıtan, can yakan ve sonucunda kanla noktalanan aşk savaşı vardı. Zübeyde Hanım’ın vasiyeti Latife Hanım’la evlenmesi gerektiğiydi, öyle de oldu. Bu vasiyet olmasa, Fikriye de hayata kendi elleriyle veda etmeyebilirdi. Ama tarih ‘’şayet’’lerle yazılmıyor ne yazık ki.
ÇANKAYA KÖŞKÜ"NDEN KOVULUNCA İNTİHAR ETTİ
Fikriye Hanım, 30 Mayıs 1924"te, önceden yaşadığı Çankaya Köşkü’nden geri çevrildiği gün, Atatürk’ün kendisine hediye ettiği ve üzerinde isminin baş harfi ‘F’ olan tabancasıyla kalbini hedef alarak intihara teşebbüs etti ve iki gün sonra hayatını kaybetti.
KALAN BİRKAÇ SATIR ŞİİR
Bu hüzünlü aşkın ardında geriye kalan birkaç satır şiir oldu. Mustafa Kemal hasta yatağında yatarken şu şiirin kendisi için yazıldığını o zamanlar bilseydi, kaderin de önüne geçebilirdi. Kim bilir?
"Benim Gözümün Nuru!
Gönlümün Efendisi!
Gecemin Işığı Efendim!
Ciğer parem kanıyor, sanma ki dil yâresinden,
Aylardır öksüzüm, Fikriye derken can veren sesinden,
Döktüm payına ne kaldıysa geriye, bi-çare Fikriye’den,
Gel kurtar demeye kalmadı mecal, çektiğim bu çileden.
Çok mu gördün kuluna, bir namey-i nesretmey-i,
İsterdi kırık gönül, bir fırçayla seni resmetmey-i,
Tek dileğimdir hayata veda ederken, seni bir nebze görmeyi,
Nasip eder mi Tanrı bilinmez, aguşunda ölmeyi.
Eylemem feryat, şekvacı ise hiç değilim,
Gidince esbab-ı hakikiye bilesin ki gene seninim,
Cennet de olsa yerim, her gece duanı beklerim,
Şems-abad olsada yattığım yer, payına yüz sürmeyi rüchan eylerim.
Gel bir katre ümmid ver, gitmeden harabe-zare,
Görenler sanır ki hastayım, değil, kulun divane,
Çeşm-i mahmurum bitti, kan kusuyor biğane.
Sevdi gönül neylesin, açık gidecek çeşm-i yar ne çare.
Fikriye
28 Ağustos 1922/Çankaya