Ayasofya

Seyfi Bozkuş

Son dönemde gündemimizde olan konular arasında Ayasofya önemli bir yer tutmaktadır. 1500 yıllık geçmişiyle insanlık mirasının en önemli yapılarından biri olan bu mabed İstanbul'un fethiyle Müslümanların mülkü olmuş ve asırlarca ibadet edilen bir mekan hüviyetiyle hizmet etmiştir. 86 yıl öncesinin şartları içerisinde cami olmaktan çıkarılan Ayasofya "mahzun mabed" niteliğini milletimizin gönlünde bugünlere kadar muhafaza etmiştir..

Peygamber müjdesine mazhar olmak üzere büyük fethi gerçekleştirerek Ayasofya'yı camiye tebdil eden Fatih Sultan Mehmed Han'ın emanetinin bir asra yakın bir süre ile mahzun bırakılmasının verdiği ağır sorumluluktan herkesin ders alması gerekir. 10 Temmuz 2020 tarihli karar, üzerimizdeki bu ağırlığın kalkmış olması açısından son derece değerlidir. Bu karar aynı zamanda kendi mülkü üzerinde tasarruf hakkının sadece bu millete ait olduğu gerçeğinin ifadesidir.

Ayasofya vakfiyesindeki kesin kurallara ve keskin bedduaya rağmen, hangi gerekçeyle olursa olsun bu emaneti camii hüviyetinden çıkarmak en büyük talihsizliklerden biri olmuştur. Bedeli ödenerek sahip olunan bu miras, elindeki nimeti kullanma hakkına sahip olmadığı için açlığa mahkum edilmek gibi trajik bir sonuç ortaya çıkarmıştır.

Biz, bir nimete sahip olmanın ve sürekliliğinin, onun gereği gibi takdir edilmesiyle mümkün olacağına inanırız. Değeri bilinmeyen nimetlerden mahrum kalmak insanoğlunun nankörlüğünün ve vurdumduymazlığının sonucudur. Uzun zamandır bütün dünyayı esir alan salgın sebebiyle bizim de 3 ay süreyle camilerimizin kapısına kilit vurmak zorunda kalışımızı, bu çerçevede camileri boş bırakmamızın sonucu gibi okuyabiliriz.

Ayasofya'nın yeniden camii statüsüne döndürülmesinin dış dünyadaki yansımaları ise, beklendiği gibi büyük ölçüde negatif değerlendirmelerle olmuştur. Ancak ülkemizde olup biten her şeye tahakküm etme alışkanlığından kurtulamamış olan  Batı dünyasının artık her söylediğine "eyvallah" denilmeyeceğini gösteren bu kararın doğruluğu o ülkelerden gelen açıklamalarla daha net anlaşılmıştır. Endülüs başta olmak üzere, Balkanlar ve pekçok Avrupa ülkesinde müslümanların onlarca emanetinin kiliseye çevrildiğini veya bir kısmının tamamen ortadan kaldırıldığını görmezden gelen Batı ülkelerinin bundan böyle ciddiye alınmaması gerektiği çok açıktır.

Netice olarak Ayasofya, camii hüviyetiyle toplumumuzun kahir ekseriyetininin haklı sevincine vesile olmuş, "cami ve kilise arasında kalan" içerdeki muarızların ve  Batılıların da öfkesini hortlatmıştır. Bu hastalıklı zihinlere akıl sağlığı temenni ederek, Ayasofya'nın esaretten kurtulmasına vesile olan herkese sonsuz teşekkürler.

İlk yorum yazan siz olun