AYŞE KULİN KİMDİR?
Doğum tarihi : 26.Ağustos.1941
Ayşe Kulin kaç yaşında : 77
Kilo & Boy :
Burcu : Başak
Meslek : Yazar, Gazeteci
Ayşe Kulin doğum yeri : İstanbul
AYŞE KULİN BİYOGRAFİSİ
Yazar. Kaleme aldığı biyografik eserleri ve romanlarıyla çok okunan yazarlardan biri olmuş ve birçok ödül kazanmıştır. Üslubundaki akıcılık ve yalınlıkla büyük övgü alan yazarın öykü ve kitapları senaryolaştırılıp beyaz perdeye aktarılmıştır. Adı Aylin, Sevdalinka ve Füreyya Kulin’in çok ilgi görmüş kitaplarından bazılarıdır.
Ayşe Kulin, 1941 yılında İstanbul’da Beyazıt'ta doğmuştur. Baba tarafı Bosnalıdır. Babasının adı Muhittin, Çerkes olan annesinin adı Hatice Sitare’dir. İlkokulu Ankara'da okudu. Öğretmeninden yediği bir tokat yüzünden okula bir yıl gitmedi. Üçüncü sınıfta okulun adı Ankara Koleji oldu. İlkokul bitince İstanbul’da Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümünde yatılı olarak 7 sene okudu. 1961 yılında mezun oldu. Bu arada yazar olmaya karar verdi.
1960 yazında, Büyükada'da tanıştığı Mehmet'le arkadaşlığı ilerliyor. Mehmet, İngiltere'de okumuş ve fabrikatör İsmail Bey'in oğlu. Mehmet'le nişanlanan Ayşe, yurtdışında üniversite okumak sözünü alarak 1961 yılında evleniyor. Düğün Hilton'da yapılıyor ve yurtdışına çıkıyorlar. Roma ve Paris'ten sonra Londra'ya yerleşiyorlar. Londra’ya yerleştikten sonra burada London School of Economics’de sosyoloji eğitimi aldı. Ama arka arkaya doğan iki çocukla üniversiteye devam edemeyip ayrıldı..
Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı. Uzun yıllar televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak görev yaptı.
1967'de iki sene boyunca bir otomobil dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 1977 yılından 1982 yılına kadar Cumhuriyet Gazetesinde yazıları çıktı. Bir süre de Dünya Gazetesi'nde çalıştı. Uzunca bir süre de Sabah Grubu'nun 1 Numara adıyla çıkardığı dergilerde yazıları çıktı. Adı Aylin romanının gördüğü ilgi üzerine Milliyet'te köşe yazarlığı yaptı.
Öykülerden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön Yüzünü 1984 yılında yayınlandı. Bu kitaptaki Gülizar adlı öyküyü, Kırık Bebek adı ile senaryolaştırdı ve bu sinema filmi 1986 yılının Kültür Bakanlığı Ödülü’nü kazandı.
1986’da sahne yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği “Ayaşlı ve Kiracıları” adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği’nin En iyi Sanat Yönetmeni Ödülü’nü kazandı.
1996 yılında Münir Nurettin Selçuk’un yaşam öyküsünün anlatıldığı biyografik çalışması Bir Tatlı Huzur adlı kitabı yayınlandı. Aynı yıl, Foto Sabah Resimleri adlı öyküsü Haldun Taner Öykü Ödülü’nü, bir yıl sonra aynı adı taşıyan kitabı Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı.
Ayşe Kulin, okurlarının uyarısı üzerine "Füreya", "Sevdalinka" ve "Köprü" adlı kitaplarının TRT Radyo 1’de kendisinden izinsiz okunduğunu öğrenince kurumu topla mahkûm ettirdi.
1997’de yayınlanan Adı: Aylin adlı biyografik romanı ile İstanbul Üniversitesi iletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı seçildi.
1998 yılında Geniş Zamanlar adlı öykü kitabını yayımladı. Geniş Zamanlar 2007 yılında Serdar Akar’ın yönetmenliğinde TV dizisi oldu.
Çeşitli kurumların, İletişim Fakültelerinin, Tempo, Nokta gibi dergilerin anketlerinde en iyi roman seçilen, Bir Tatlı Huzur, Adı: Aylin ve Füreya adını taşıyan üç biyografisi, Sevdalinka, Köprü, Nefes Nefese adlı gerçek olaylara dayanan belgesel nitelikli üç romanı, Gece Sesleri adlı bir kurgu romanı, Güneşe Dön Yüzünü, Foto Sabah Resimleri, Geniş Zamanlar adlı üç öykü kitabı, İçimde Kızıl Bir Gül Gibi adlı bir anı ve Babama adlı bir şiir kitabı vardır.
1999’da İletişim Fakültesi tarafından yılın romanı seçilmiş olan Sevdalinka ve 2000’de yine bir biyografik roman olan Füreya, 2001’de Köprü, 2002’de Nefes Nefese ve İçimde Kızıl Bir Gül Gibi, 2004’te Kardelenler ve Gece Sesleri yayınlandı.
2004 Yılında, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve TURKCELL adına yaptığı Kardelenler adlı çalışmasının telif gelirlerini Çağdaş Türkiye'nin Çağdaş Kızları projesine bağışlamıştır.
Evlilikleri :
1.evliliği: 1961 yılında Mehmet Sarper ile evlendi. Mete (d.1962) ve Ali (d.1963) adında iki oğlu oluyor. 1964 yılında boşandılar.
2.evliliği: 1967 yılında Eren Kemahlı ile evlendi. Kerim (d.1968) ve Selim (d.1971) adında iki oğlu oluyor. 1980 yılında boşandılar.
Melike Birgölge Tarafından Gerçekleştirilmiş Olan Ayşe Kulin Röportajı
Son romanınız ‘Bir Gün’ ile başlamak istiyorum. Bir gazetecinin haber atlatmalar sonucu kotardığı röportaja gitmesiyle başlıyor. Ve bir güne neler sığıyor, görüyoruz.
Evet... Romandaki gazetecinin amacı, oradaki bir insanın yaşamını incelemek olsa da içten içe ‘biz’ olgusunu ortaya çıkarıp, kabul ettirmeye çalışmasıyla gelişen olaylar…
Romanın son cümleleri… Bir ‘bütünlük’ isteği, dileği var.
Romanın son cümleleri, benim dileğime tercüman oluyor. Belki de bu uğurlu bir işaret… Dilerim bu isteğim, ben hayattayken gerçek olur.
Yazar kimliğinizle ‘Adı Aylin’ adlı kitabınızla tanıdı sizi çoğu insan ilk olarak, ‘Adı Aylin’ in öncesinde bir çok kitabınız yayınlansa da. ‘Adı Aylin’ kitabınız öncesinde çeşitli dergilerde editörlük, muhabirlik; televizyon, reklam ve sinema filmlerinde, sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senaristlik yaptınız? Bunların dışında kısaca kendinizden bahsetmenizi rica etsem…
Bunların dışında söylenecek fazla bir şey kalmadı. Yaptıklarımı çok güzel özetlediniz.
Yazmaya ilk ne zaman başladınız? Yazma merakınız hangi döneme rastlamakta?
Yazmaya ortaokuldayken başladım. Yaşım icabı okuduğum Dickens ve Jane Austin romanları bende okuma, Nezihe Meriç’in öyküleri ise yazma tutkusunu geliştirdi.
Yetişip gelirken, yapmak istediğiniz meslek neydi? Sadece yazmak mı? Yazmak için mi verdiniz mücadelenizi?
Sadece yazmak diyebilirim. Yüksek eğitimimi tamamlayabilseydim, öğretim görevlisi olmak isterdim. Ama erken evlenerek ve çocuk sahibi olarak, bu fırsatı kaçırdım.
Çok ilgi görmesinden öte ‘Adı Aylin’ i yazmak… Nerden aklınıza geldi, böyle bir hayatı roman haline getirmek?
Aylin’le, o hayattayken bir söyleşi tasarladım. Rahmetli Ercan Arıklı’nın dergilerinden birinde çıkacaktı. Beklenmedik ölümü üzerine bu yazıyı günlük gazetelerden birinde yayınladım. O kadar çok ses getirdi ki, hayatını da yazayım da, günahları ve sevaplarıyla, okurlar böyle renkli bir insanın varlığından haberdar olsunlar istedim.
Bilgi toplama ve hazırlık aşaması zorladı mı ‘Adı Aylin’ yazılıp da kitap haline gelinceye kadar?
Hayır. Beni zorlayan sadece maddi yönüydü çünkü bu çalışmayı Amerika’da yapmak zorundaydım.
Ve kitabın sonunda ‘Acaba Aylin öldü mü, öldürüldü mü, öldürüldüyse kim öldürdü?’ sorularıyla baş başa bıraktınız insanları. Romanı böyle bir sonla bitirmenize nasıl tepkiler geldi okurlarınızdan?
Kitap böyle bitmeliydi çünkü Aylin de böyle bitti. Binlerce esrarlı soruyu yanıtsız bırakarak...
Merak eden okurlarınız adına soralım, bir gelişme var mı, Aylin’i kimin öldürdüğü konusunda?
Maalesef… Hiç bir gelişme yok.
‘Adı Aylin’ i gerek bilgi toplarken gerek yazarken neler hissettirdi, ne izler bıraktı sizde?
Aylin, birlikte büyüdüğüm, aynı apartmanda komşu olduğum ve aynı okulda okuduğum bir arkadaşımdı. Üstelik benim amcamın eşi onun teyzesi oluyordu. Dolayısı ile hakkında hemen hemen herşeyi zaten biliyordum. Araştırma aşaması benim için sürpriz olmadı.
Sizin de ilk kitabınızın çıkışına kadar taslaklarınızın yayınevleri tarafından reddedildiği zorlu dönemler oldu mu? Neler yaptınız o dönem? İnsanın umudu kırılmıyor mu bu dönemlerde?
Ben tam yirmi beş yıl, dosyalarımla çeşitli yayınevlerinin kapısından döndüm. Elbette umudum kırıldı. Bu günkü aklım olsa, kırılıp küseceğime, maksadıma odaklanır, tekrar tekrar denerdim.
Çok kitap okunan bir ailede yetiştiğinizi düşünüyorum, bu kadar güzel kitaplar yazdığınızı göz önüne alarak. Yanılıyor muyum?
Beş altı kuşak boyunca, kadınların da zamanın imkanları dahilinde eğitildiği bir aileden geliyorum. Büyük babam tıp doktoru, dedem ve onun babası Mülkiyeli. Bu nedenle eğitimin ve okumanın değerini genlerimde taşıyor olmalıyım.
Şöyle bir cümleniz aklımda kalmış: “Boşanmasaydım, yazar olamayacaktım” diye. Doğru mu bu?
Doğrudur. Eşim sosyal yanı güçlü biriydi. Eve gelince ilgi, geceleri gezmek, hafta sonlarında evi misafirle doldurmak ve sık sık seyahata çıkmak isterdi. Oysa yazmak için her şeyden önce vakit gerekiyor.
Evlilik ya da başka sorumluluklar yazmaya engel diyebilir miyiz?
Hayır. Sakin hayattan hoşlanan, evinde misafirsiz de yaşayabilen ve zamanını kitapla, müzikle veya bir hobi ile doldurmasını bilen bir hayat arkadaşı ile ‘yazma zamanını’ yaratabilmek pekala mümkün.
‘Adı Aylin’, ‘Geniş Zamanlar’, ‘Bir Tatlı Huzur’, ‘Foto Sabah Resimleri’, ‘Füreyya’, ‘Güneşe Dön Yüzünü’, ‘Sevdalinka’ ‘Köprü’, ‘İçimdeki Kızıl Gül Gibi’, ‘Nefes Nefese’, ‘Babama’ ‘Kardelenler’, ‘Gece Sesleri’ son olarak da ‘Bir Gün’. Kitaplarınızı, çıktığı dönemlerde, bir solukta ve iki üç gün içinde, elimden düşürmeden okudum. Kitaplarınızı okuyan çoğu insan aynı fikirdedir sanırım. Bu kadar insanı içine alan, bu kadar akıcı yazılar yazmanızın başarısını neye bağlıyorsunuz?
İyi bir gözlemci olmama, kitaplarımda hayatı içtenlikle, hiç ukalalık etmeden, olduğu gibi yansıtmama ve Türkçe’yi doğru kullanmama bağlıyorum.
Erzincan Valisi rahmetli Recep Yazıcıoğlu’nun, hayatını, yaptıklarını, başarılarını anlattığınız ‘Köprü’ adlı romanınız da çok etkilemişti beni. Böyle bir hayatı kitap haline getirme projesi nasıl ortaya çıkmıştı?
Erzincan’a gittiğimde, söz konusu köprünün yapılış macerasını duyup, Vali Yazıcıoğlu’nu da hasbelkader tanıdığım zaman bu romanı yazmaya karar verdim. İyi ki yazmışım, çünkü gelecek kuşaklara idealist, dürüst, zeki ve çalışkan bir bürokrat modeli verdiğime inanıyorum. Dilerim ona özenen nice kaymakamlarımız, valilerimiz, idarecilerimiz olur.
Yazdığınız bir kaç kitapta anlattığınız konularla ilgili olarak ‘bir cemaatin sözcülüğüne soyunduğunuza dair bir takım haberler çıkmıştı. “Bu tür söylenen sözleri düşünürsem, hiçbir şey yazamam” diyorsunuz.
Hiç takılmıyorum bu tür laflara. Bu gibi safsatalara ayıracak zamanın yok.
Evet, öyküleriniz de var ve çok başarılı ama ben biyografik roman türünde çok başarılı olduğunuzu düşünüyorum. Biyografik roman yazma konusundaki başarınızı neye bağlıyorsunuz?
Biyografik romanlarımın çok tutulması benim değil okurun marifeti. Okur gerçek hayatları okumayı hatta izlemeyi seviyor. Okuduğu ya da izlediği kişiler, okunmaya veya izlenmeye değse de değmese de yapıyor bunu.
Yazdığınız hemen her kitapta tarihsel bilgiler de var ama hemen her kitabınızda (Köprü’de ve Gece Sesleri’nde, hatta Füreya kitaplarınızın dışında) illa aşk var. Bu, bilinçli bir tercih mi?
Bilinçli bir tercih değil. Aşk hayatın içinde var. Herkesin yaşamında iyi kötü bir aşkı olmuştur. Ben hayatı yazıyorum, aşk da kendi yerini alıyor hayatın içinde.
Aşka değinmişken, aşk hakkındaki düşüncelerinizi soralım. Ne düşündürür, ne hissettirir size aşk?
Aşk… Aşk düşündürmez, yaşanır.
Bir televizyon programında ‘Nazım Hikmet’e ‘Vatan Haini’ dendiğini duyunca çok kızmışsınız ve Nazım Hikmet’e adanmış, 2002 yılında, ‘İçimde Kızıl Gül Gibi’ adını verdiğiniz kitapta Nazım Hikmet’i anlattınız, andınız. ‘Nazım Hikmet komünist ve Vatan Haini’ tarzındaki söylemler, bir de vatandaşlığının geri verilmesi konusunda zaman zaman tepki verenler oluyor. Öldükten sonra bile bu konularla bu kadar uğraşılması neden sizce? Nedir bu tepki, nedir yapılmak istenen bu tür davranışlarla, söylemlerle?
Bir kaç miş’li geçmiş, benim gözümde değersiz kişinin, Nazım Hikmet üzerinden, gündemde kalma arzularını tatmin etmesidir, hepsi bu!
‘Haldun Taner Öykü Ödülü’, ‘Sait Faik Hikaye Armağanı’ başta olmak üzere bir çok ödül aldınız. Bu ödüllerin yazmanıza etkisi, katkısı ne ölçüde oluyor?
Bana her yıl bir kaç kurumdan bir kaç ödül gelir. Her birine bana verdikleri önem ve onur için teşekkür borçluyum. Ama beni kamçılayan Haldun Taner Öykü ödülü, özgüvenimi sağlayan da Sait Faik Hikaye Armağanı olmuştur.
Yazmak içgüdüsel bir şey mi? Yoksa belli bir disiplin ve çalışmayla yazı yazılır mı?
Yazar olabilmek için, öncelikle yetenek gerekiyor. İstediğiniz kadar disiplinli çalışın ve bilgili olun, yazarlık yeteneğiniz yoksa kitabınızı keyifle okutamazsınız. Ama bu yeteneği bilgi, görgü, disiplin ve yaşam tecrübesi ile harmanlamanız şart. Yoksa bir nefeste tükenirsiniz.
Diyelim ki bir roman yazıyorsunuz. Yazarken öyle bir yer geliyor ki, takılıp, kalıyorsunuz. Yazmak istediğiniz halde yazamıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz o zaman, o anlarda?
Hemen bırakıyorum yazmayı. Okunmak için bekleyen kitaplarımdan birini alıp okumaya başlıyorum. Torunlarımı görebilmek için yurt dışına çıkıyorum. Müzelere, tiyatrolara, konserlere, sinemaya gidiyorum. Bir on gün sonra yepyeni bir enerjiyle tekrar başlıyorum yazmaya.
Yazmak konusunda prensipleriniz var mıdır? Mesela ‘Her gün 3 sayfa yazmalıyım, vs… gibi’
Hiç yoktur. Bazı günler nerdeyse 18 saat, bazen de zar zor 2 saat yazarım.
Yıllar önce aklınıza gelir miydi, bu kadar çok okunan ve bu kadar çok sevilen bir yazar olacağınız?
Orta okula başladığımdan beri hep yazar olmayı hayal ettim. Elbette okunan ve sevilen bir yazar! Kim, okunmayan ve sevilmeyen bir yazar olmak isteyebilir ki?
Eleştirmenlerden umutsuz olduğunuzu belirtiyorsunuz. Neden?
Bizleri tarafsızca eleştirecek eleştirmenler şu anda üniversite yıllarındalar. Benim gerçek eleştirim, ölümümden sonra yapılacak. Bu günün yazarları ve eleştirmenleri, hepimiz bir çok önyargının kurbanıyız, ne yazık ki! Yazar namusundan söz edenlere, eleştirmen namusuna da bir göz atmalarını öneririm.
Bir çok yazar için ‘çok satmak’, çok önemliyken siz “Çok satmak gibi bir ayıbım var benim” diyorsunuz. Bu cümlenizi biraz açar mısınız?
Bu gün kitabı çok satan yazarlara, belli bir çevre ‘eleştirilmeye değmeyen yazarlar’ gözüyle bakıyor. Ben bu ayıba razıyım, çaresiz. Ya, Allah korusun, okursuz yazar olsaydım!
Ahmet Altan “Ben yazı yazmadığım zaman kendimi bir hiç gibi hissediyorum” diyor. Oktay Akbal ise ’Yazmak, Yaşamak’ adlı kitabında yazmanın öneminden bahsediyor. Sait Faik de bir öyküsünde Uzun bir suskunluktan sonra bir kurşun kalem alıp, yazmaya başlar ve ‘Yazmasam ölecektim’ der. Sizin için de yazmak bu denli önemli ve vazgeçilmez mi?
Yazmak benim için de bir varoluş nedeni. Yazarken mutluyum, yazarken umutluyum, yazarken varım.
Biraz da yazarlığı dışındaki Ayşe Kulin’i tanımak istersek… Nelerle ilgilenmekten keyif alırsınız mesela?
Klasik müzik dinlerim. 12 yıl boyunca Resim Heykel Müzeleri Derneği’nin yönetim kurulunda üyelik yaptım. Bu nedenle özellikle çağdaş resme meraklıyım. Yurt dışına çıktığımda ilk işim, bulunduğum şehrin modern müzelerini gezmek oluyor. Tiyatro severim ve iki yıldır ‘Afife Jale’ jürisinde olduğum için, İstanbul’da sahnelenen tüm oyunları izliyorum. Çocukluğumda sevgili kuzenim Ferruh Başağa’dan, 80’li yıllarda ise Yusuf Taktak’tan resim dersleri aldım. Netice sıfır! Son derece kötü resim yapıyorum ama inatla yapıyor ve başka hiç bir yere asamayacağım için, bu felaketleri yazlık evimin duvarlarına asıyorum.
Mutluluğun tanımı nedir sizin için?
Mutluluğun tanımı herkes için ve her an değişiklik gösterir.
Ne tür kitaplar okumayı tercih ediyorsunuz?
Her yıl İngiltere’de ödül alan kitapları, yurt içinde ise Türk romancılarının yeni çıkan kitaplarını okumaya gayret diyorum.
Yaşam felsefenizin ne olduğunu öğrenmek istersek…
Yaşam, bir yaşam felsefesi cümlesine sığmayacak kadar karmaşık ve o kadar değişkendir ki…
Çocuklarınızın ve torunlarınızın, yazarlığınıza yaklaşımı nasıl?
Çocuklarımın günlük yaşam gailesi içinde benimle veya yaptığım işle uğraşacak zamanları yok. Torunlarımsa, henüz yazarlığımı değerlendirecek yaşta değiller.
Yazmak isteyenlere, yazar adaylarına neler önereceksiniz?
Öncelikle yetenek ve çalışkan olmak… İyi birer gözlemci olmalarını, diğer sanat kollarıyla da yakından ilgilemelerini, çok okumalarını ve asla vazgeçmemelerini… Unutmasınlar, ben yazdıklarımı yayınlayacak yayınevini 25 yıl sonra da olsa bulabildim.
Son olarak neler eklemek istersiniz söyleşimize?
Son olarak, okurlarımdan korsan kitap almamalarını rica ediyorum. Türk insanının, çağdaş bir toplumda yaşayabilmek için, kuralların dışında yaşamaktan yavaş yavaş vazgeçmesi gerekiyor. Kırmızı ışıkta durmaktan başlayaraktan, töre cinayeti işlememeye, korsan mal üretmemek ve satın almamaktan, kullandığı elektriğin ve suyun parasını ödemeye, vergi vermeye ve şimdi burada sayamayacağım kadar çok eyleme uzanan ince uzun bir yoldur bu.
Çok teşekkür ederim, zaman ayırıp, benimle güzel söyleşiyi yaptığınız için.
Ben teşekkür ederim. Çok keyifliydi. Araştırıp, ilgilendiğiniz ve bu güzel sorular için…
Kitapları :
1984 - Güneşe Dön Yüzünü, (öykü)
1996 - Bir Tatlı Huzur, (biyografi)
1997 - Adı: Aylin, (biyografik roman)
1998 - Geniş Zamanlar, (öykü)
1998 - Foto Sabah Resimleri, (öykü)
1999 - Sevdalinka, (roman)
2000 - Füreya, (biyografik roman)
2001 - Köprü, (roman)
2002 - Nefes Nefese, (roman)
2002 - İçimde Kızıl Bir Gül Gibi, (deneme)
2002 - Babama, (otobiyografi)
2004 - Kardelenler, (araştırma)
2004 - Gece Sesleri, (roman)
2005 - Bir Gün, (roman)
2007 - Bir Varmış Bir Yokmuş, (öykü)
2008 - Veda (roman)
2008 - Sit Nene`nin Masalları, (çocuk kitabı)
2008 - Umut, (roman)
2009 - Taş Duvar Açık Pencere, (derleme)
2009 - Türkan, (biyografik roman)
2011 - Hayat - Dürbünümde Kırk Sene (1941-1964), (biyografik roman)
2011 - Hüzün - Dürbünümden Kırk Sene (1964-1983), (biyografik roman)
2011 - Gizli Anların Yolcusu, (roman)
2012 - Bora'nın Kitabı, (roman)
2013 - Dönüş, (roman)
2013 - Gizli Anların Yolcusu (roman)
2014 - Hayal
2014 - Handan
2015 - Tutsak Güneş (roman)
2016 - Kanadı Kırık Kuşlar (roman)
2017 - Kördüğüm
Sinema ve Tv’ ye Uyarlanan Eserleri :
Güneşe Dön Yüzünü Kitabı – Gülizar adlı öyküsü / Kırık Bebek ismiyle 1986 yılında Beyaz Perdeye uyarlandı (Yönetmen : Nisan Akman)
Köprü Adlı öyküsü aynı adla TV dizisi olarak yayımlandı
Gece Sesleri kitabı / Aynı isimle tv dizisi olarak yayımlandı
Türkan isimli biyografik kitabı / Aynı isimle TV dizisi olarak yayımlandı ve tiyatro eseri olarak sahnelendi.
Veda isimli romanı / Aynı isimle 2013 yılında TV dizisi olarak yayımlandı.
Kaynak:Biyografi.info