Başkan Erdoğan'dan Narin ve sıla bebek açıklaması: Vicdansızlıktır, fırsatçılıktır

Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Grand Cevahir Kongre Merkezi'nde düzenlenen Mevlid-i Nebi Haftası Açılış Programı'na katılarak yaptığı konuşmada "Masum bir yavruyu alçakça katledenlerden Tekirdağ'daki bu sabiye işkence eden çukurlar da en ağır cezayı almaları için mücadele edeceğiz". açıklamasında bulundu.

Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Grand Cevahir Kongre Merkezi'nde düzenlenen Mevlid-i Nebi Haftası Açılış Programı'na katılarak gündeme dair çok önemli açıklamalarda bulundu

Başkan Erdoğan burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:


''Sizleri saygıyla selamlıyorum. Selamünaleyküm. Buradan sizlerin vasıtasıyla, 85 milyon vatandaşımızla birlikte gönül coğrafyamızdaki tüm kardeşlerime selamlarımı gönderiyorum. Filistin'in yiğit evlatlarına, Gazze'nin mazlum ve mahzun evlatlarına, ülkem ve milletim adına en derin sevgilerimi sunuyorum. Afrika'dan Asya'ya, dünyanın dört bir yanında bu gecenin manevi ikliminde ellerini semaya açan, seccadelerini gözyaşlarıyla ıslatan mümin yürekleri can-ı gönülden tebrik ediyorum. Böylesine anlamlı bir akşamda kalplerimizi buluşturan, ruhlarımızı ve dualarımızı bir araya getiren Rabbime sonsuz hamdediyorum. Allah'ın selamı, Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa'nın, onun ehli beytinin, Raşit halifelerinin ve tüm sahabe-i kiramın üzerine olsun. Sahip oldukları ilim, hikmet ve irfanla İslam'a ve Müslümanlara hizmet eden, İslam'ın çağlar üstü mesajlarını gönüllere nakış nakış işleyen alimlerimize ve din büyüklerimize Rabbimden rahmet diliyorum. İlahi kelimetullah yolunda, vatanı ve milleti için canını feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle ve tazimle yad ediyorum. Vatanın ve ay yıldızlı al bayrağın bekası için bedel ödeyen gazilerimize şükranlarımı sunuyor, hepsine sağlıklı ve bereketli ömürler diliyorum.''

GECEMİZ, MAZLUMLARIN KURTULUŞU OLSUN

Resulü Ekrem Efendimizin dünyayı teşriflerine bir kez daha ulaşmanın bahtiyarlığını yaşıyoruz. Mehmet Akif Ersoy merhum bakın, nasıl anlatıyor: "On dört asır evvel yine böyle bir geceydi, Kumdan ayın on dördü bir öksüz çıkıverdi. Dünya neye sahipse onun vergisidir hep, Cemiyeti ona ferdi, medyun ona bütün beşeriyet. Ya Rab bizi mahşerde bu ikrar ile haşret." Evet, 14 asır önce ayın 14'ü gibi parlayan Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) bugün bir kez daha büyük bir ihtiramla ve hürmetle yad ediliyor. İnşallah bu gece, salimen ulaşacağımız taptaze bir şuur ve heyecanla ihya edeceğimiz, Müslümanların yanı sıra tüm insanlık için hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Bu güzel gecenin, başta Gazze'deki mazlumlar olmak üzere, yeryüzünün farklı köşelerinde ölümle, açlıkla, zulümle ve zalimle boğuşan tüm mazlumların kurtuluşuna vesile olmasını diliyorum. Diyanet İşleri Başkanlığımız, Mevlid-i Nebi Haftasını her sene farklı bir başlık altında idrak ediyor. Bu seneki programların teması "Peygamberimiz ve Şahsiyet İnşası" olarak belirlendi. Hafta boyunca yurt içinde ve yurt dışında icra edilecek programlarla hep birlikte bu müstesna günlerin feyzinden istifade etmeye çalışacağız.

ONUN HAYATI YOLUMUZU AYDINLATIYOR

Burada öncelikle şunun altını çizmek istiyorum: Hazreti Peygamber Efendimiz, veladetinden vefatına kadar her anıyla, yaşantısıyla, sözleriyle ve mücadelesiyle bizler için en güzel örnektir. Hazreti Ayşe validemiz, Resulullah Efendimizi tarif ederken, "O yürüyen Kur'an'dı" ifadesini kullanmıştır. Peygamberimiz, sadece vahye aracılık etmekle kalmamış, Kur'an'ı yaşamış ve hayatının her anına tatbik ederek ete kemiğe büründürmüştür. Ahzab Suresi 21'inci ayetinde şöyle buyurulmaktadır: "Ey inananlar! Ant olsun ki, sizin için Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah en güzel örnektir." Kur'an-ı Kerim nasıl insanlık için bir kurtuluş reçetesi ise, Muhammed Mustafa'nın hayatı da insanlığın yolunu aydınlatan bir meşaledir. Dünya hayatında kendimize örnek aldığımız, izinden gittiğimiz, yoluna hayatımızı adadığımız tek insan Resulullah Efendimiz'dir. Bizim rehberimiz, önderimiz ve uğruna can vereceğimiz maşukumuz da sadece ve sadece odur.

İNSANLAR ARASINDAN ÇIKAN EN GÜZEL ÖRNEK

Rabbim bizlere Resulullah'ın izinde yürümeyi, onun hayatıyla şahsiyetimizi inşa etmeyi, onun örnek ahlakıyla ahlaklanmayı nasip eylesin diyorum. Bir manevi diriliş fırsatı olarak gördüğümüz Peygamberimizin veladetinin yıl dönümünün buna vesile olmasını yürekten temenni ediyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığımızın öncülüğünde tertiplenecek programlarla, dünya hayatının gailesi altında yorulan, örselenen, sıkışan kalplerimizi Peygamber Efendimiz aşkıyla yeniden purnur eyleyeceğiz. Bir olmanın, birlik olmanın, mümin gönüller olarak vahdet olmanın sırrına inşallah bir kez daha ereceğiz. İnsanlar arasından çıkmış en güzel örnek olan Efendimizin kılavuzluğunda şahsiyetimizi yeniden inşa edeceğiz. Bu niyetlerle düzenlenecek programların ifasında vazife üstlenen Diyanet teşkilatı mensuplarımıza muvaffakiyetler diliyorum. Bu vesileyle, ülkemizde ve dünyanın dört bir yanında şuurla tebliğ, irşat faaliyetlerinde bulunan tüm kardeşlerimizden, hocalarımızdan Allah razı olsun diyorum. Diyanet camiamızdan bu anlamlı gecelerde oynadıkları öncü rolü aynı kararlılıkla devam ettirmelerini bekliyorum.

ŞAHSİYET İNŞA EDELİM

Sevgili kardeşlerim, şahsiyet inşası bireyler kadar toplumlar için de önemlidir. Şahsiyetini medeniyet değerleriyle, güzel ahlakla yoğuran bireyler önce ailelerine, sonra mensubu oldukları millete ve en nihayetinde tüm insanlığa faydalı kişiler olurlar. Peygamber Efendimiz'in (aleyhissalatu vesselam) hayatına baktığımızda, şahsiyet inşasının üç temel üzerine bina edildiğini görürüz: iman, ahlak ve hikmet. O, söylediğine ve yaptığına herkesin itimat ettiği "Muhammedül Emin"dir. Hiç kimsenin arkasına bakmadan, kalbinde en küçük bir şüphe duymadan canını, malını teslim ettiği en güvenilir kişiydi. O, insanların en hayırlısı, en takvalısı, en şefkatlisi ve en merhametlisiydi. Efendimiz, cihat meydanlarının muzaffer komutanıydı. O, imanla yoğrulmuş bir kalbin, takva ile süslenmiş bir şahsiyetin nasıl bir hayat sürdüreceğini bizzat yaşamış ve bizlere miras bırakmıştır. Peygamber Efendimiz, kendi şahsiyetini Kur'an ile inşa ederken aynı zamanda ümmetinin de şahsiyetini şekillendirmiştir. En yakın dostları ve ashabı, onun izinde yürüyerek kendi şahsiyetlerini kemale erdirmiş ve insanlara örnek olmuştur.

TOPLUM ÇÜRÜRSE DEVLET ÇÜRÜR

Şahsiyet inşası sadece bireysel bir sorumluluk değil, aynı zamanda toplumsal bir görevdir. Şu hakikatin hepimiz farkındayız: Güçlü şahsiyetler, sağlam bir toplumun teminatıdır. Bireyler ahlaklı, erdemli, merhametli olduğunda adalet, huzur, emniyet ve refah da olur. Ama tek tek kişiler bozulursa aile de bozulur. Aile yozlaşırsa, toplum çürür. Toplum çürürse, devlet çürür. Devlet çürürse, memleket çürür ve bütün insanlık zarar görür. Bakınız, değerli kardeşlerim, millet olarak son iki asırdır çok yönlü, ince düşünülmüş bir kuşatmayla karşı karşıyayız. Milletimizin ruh köküyle ve kadim medeniyet değerleriyle bağını zayıflatmak isteyenler, yıllardır aynı noktayı hedef alıyor, aynı noktaya hançer vuruyor. Bu milletin iman kalesini çökertmek için, en azından bu kalede bir gedik açmak için yıllardır pervasızca saldırıyorlar.


YIKIM PROJESİNDE BİRİLERİ HEP KULLANILDI

Bunu bir dönem camilerimizi kapatarak, ahırlara çevirerek yaptılar. Bir dönem minarelerimizden günde 5 defa yükselen Allahuekber nidalarını susturarak yaptılar. Bir dönem Kur'an-ı Kerimleri imha ederek, elifba kitaplarını toplatarak yaptılar. Bir dönem mütefekkirlerimizi, münevverlerimizi, Kur'an talebesi yetiştiren alimlerimizi hapse atarak yaptılar. Bir dönem insanları mülteci, yobaz, takunyalı, tarikatçı, başörtülü, takkeli diye tahkir ederek, fişleyerek ve kendi öz yurdunda paryalaştırarak yaptılar. Bir dönem imam hatip okullarının kapısına zincir vurarak, başörtülü kızları üniversite kapısında ağlatarak yaptılar. Bir dönem Kur'an kurslarına saldırarak, camilere saldırarak; "Sizin en hayırlınız, Kur'an'ı öğrenen ve öğretenlerdir" emrine ram olan hocalarımıza saldırarak, yalan ve iftiralarla Diyanet camiamıza saldırarak bu milleti manen çökertmeye çalıştılar. Bu yıkım projesinde kimi zaman medya kullanıldı, kimi zaman sinema, tiyatro ve televizyon dizileri kullanıldı. Kimi zaman kaleminden nefret akan sözde aydınlar kullanıldı. Kimi zaman terör örgütleri, marjinal örgütler ve ihanet çeteleri kullanıldı. Maalesef kimi zaman da siyaset kurumu ve siyasetçiler kullanıldı. Değerli hocalarım, burada şunu da ifade etmek zorundayım: Artık eskisi kadar olmasa da hâlâ birilerinin bu manevi işgal projesine taşeronluk yaptığını görmekteyiz.

DİNİ KONULARDA AHKAM KESİLİYOR

Aralarında FETÖ'cü ve bölücülerin de bulunduğu malum mahfiller, bunu son derece planlı, sinsi ve kurnazca yapıyorlar. Bu gruplardan ülkemize kötülük ve husumet dışında bir şey beklemiyorum. Ne yazık ki kimileri, millet ve memleket düşmanlarının tuzağına düşerek bu manevi yıkım projesine istemeden destek veriyor. Ülke gündemine gelen bazı hadiseler, bu çevreler tarafından milletle ve milletin inanç değerleriyle kavga vesilesi haline getiriliyor. Şunu özellikle dikkatinize sunuyorum: Bu ideolojik bağnazlık son günlerde öyle vahim boyutlara ulaştı ki, Cuma hutbesinde okunan ayet-i kerimeleri hedef almaya başladılar. Kendini bilmez birisi, hem de bu ülkenin muhalefet partisi adına, doğru düzgün bilgisi olmadığı dini konularda ahkam kesiyor. Diyanet teşkilatımıza ve hocalarımıza utanmazca had bildirmeye kalkıyor. Bunu yaparken de cehaletini gizlemek için Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal'in arkasına saklanıyor, onu bir paravan olarak kullanıyor. İçinde ne varsa ortaya dökmek yerine Gazi Mustafa Kemal'i hadsizliğine alet ediyor.

BİR ÇOCUK HAYATTAN KOPARILDI

Buram buram tek parti faşizmi kokan bu ilkellik karşısında, maalesef mensubu olduğu parti içerisinde akıl, vicdan ve biraz feraset sahibi kimse itiraz etmiyor; genel başkan dahil, hiç kimse tepki göstermiyor. Bakınız, aynı ideolojik fanatizm, hepimizin yüreğini yakan narin yavrumuzun vahşice katledilmesi olayında da yaşanıyor. Birileri, olayın ilk anından itibaren bu cinayeti bir çatışma, bir kutuplaşma aracına dönüştürmek için her yolu deniyor. Oysa ortada vahşi bir cinayet var; masum bir yavrunun hayattan koparılması var. Bu, kalp taşıyan herkesin içine kor gibi düşen bir acı. Ancak, buna rağmen kimileri, sekiz yaşında hayattan koparılan bir çocuğun cenazesi üzerinden siyaset yapacak kadar insanlıktan çıkabiliyor. 40 yılda yüzlerce çocuğun kanını akıtan, yüzlerce masum insanı bizden alan, polis, asker, sivil, kadın, yaşlı, bebek demeden binlerce vatandaşımızı acımasızca öldüren bölücü terör örgütünün uzantıları, aynaya bakmadan millete vicdan ve insanlık dersi vermeye kalkıyorlar.

VİCDANSIZLIKTIR, FIRSATÇILIKTIR

Hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği bu vahşet öne sürülerek aile müessesesi hedef alınıyor, eğitim kurumları hedef alınıyor. Hatta Diyarbakır halkı ve Kürt kardeşlerimiz bile hedef alınıyor. Açık söylüyorum: Bu, vicdansızlıktır, fırsatçılıktır, ikiyüzlülüktür. Bu milleti provoke etmek, toplumun sinir uçlarıyla oynamak demektir. O ciğerparelerini şehit vermiş ailelere ve çocukları zorla dağa kaçırılmış Diyarbakır annelerine yapılan büyük bir saygısızlıktır. Burada şunu çok net ifade etmek isterim: Masum bir yavruyu alçakça katledenlerden bunun hesabını yargı önünde sormak, döktükleri her damla kanın hesabını fitil fitil burunlarından getirmek için gereken her türlü adımı, hukuk çerçevesinde atacağız. Tekirdağ'daki bu alçakça olayın hesabı mutlaka adalet karşısında sorulacak, bu sabiye işkence eden çukurlar da en ağır cezayı almaları için mücadele edeceğiz. Aynı zamanda bu rezil olaylar üzerinden bölücü örgütün uzantılarının ve marjinallerin günah çıkarmalarına, milleti kışkırtmalarına, toplumun direği olan aile kurumunu hedef almalarına da asla müsaade etmeyeceğiz.

MİLLET OLARAK ÇOK İHTİYACIMIZ VAR

Kıymetli hocalarım, aziz kardeşlerim, içinde bulunduğumuz sancılı değişimler çağında, medeniyet değerlerimizin ortak aklı ve vicdanı tehlike altındadır. "İnsana ne oluyor?" dediğimiz, "İnsanlık nereye savruluyor?" diye sorguladığımız bu günlerden geçiyoruz. Haya, edep, şefkat ve merhamet gibi hasletler, günlük hayattan yavaş yavaş çekiliyor. İnsanı fıtratından koparan LGBT benzeri sapkınlıklar daha önce hiç olmadığı kadar özendiriliyor ve teşvik ediliyor. Merhum Arif Nihat Asya'nın ifadesiyle, "Yeryüzünde riya, inkâr, hıyanet altın devrini yaşıyor." Vicdanlar yarına çıkmadan sakatlanıyor. Diller, sayfalar, satırlar Ebu Leheb'in öldüğünü söylüyorlar. Oysa Ebu Leheb ölmedi ya Muhammed, Ebu Cehil kıtalar dolaşıyor. Gerçekten de cehaletin, kibrin ve zulmün babaları kıtalar dolaşıyor; kan dökmeye, can almaya ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya doymuyorlar. Müslümanca bir hayat sürmenin, Müslümanca bir duruş sergilemenin zorlaştığı, daha fazla bedel ödemeyi ve mücadele etmeyi gerektirdiği bir dönemdeyiz. Sevgili Peygamberimizin hikmet dolu sözlerine, yolumuzu aydınlatan rehberliğine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Karşılıklı saygı temelinde, önyargılarımızdan uzaklaşmaya, birbirimizi daha iyi anlamaya ve empati kurmaya ihtiyacımız var. Millet olarak dayanışmayı daha da yüceltmeye, muhabbeti aramızda daha da güçlendirmeye ihtiyacımız var.

HOCALARIMIZ DAHA FAZLA GAYRET ETSİN

İslam kardeşliğine ve bizi biz yapan kadim değerlerimize daha sıkı sarılmaya ihtiyacımız var. Bu mübarek geceleri, gönül köprülerimizi sağlamlaştırdığımız müstesna zamanlar olarak görmeli ve kıymetini bilmeliyiz. Her ne kadar etrafımızda kan, gözyaşı ve zulüm hâkim olsa da, geleceğe dair endişelerimizi artıran üzücü olaylar yaşansa da, Müslümanlar olarak Allah'tan ümidimizi kesmemekle mükellefiz. Hayatımızın her aşamasında havf ve reca, yani korku ve ümit arasında daima uyanık olmalı ve Rabbimize sığınmalıyız. Bunu başardığımızda, hem fert olarak hem de millet ve ümmet olarak Rabbimizin yeni kapılar açacağına yürekten inanıyorum. Siz hocalarımızdan daha fazla çaba ve gayret bekliyorum. Daha önce de söyledim, siz irşad vazifenizi layıkıyla yaparsanız kimsenin çamuru size ulaşmaz. Duruşunuzla, tavrınızla, hayatınızla, sözünüzle ve davranışlarınızla örnek olursanız, gençlerimizle ve milletimizle aranıza hiçbir kirli kampanya giremez. Unutmayın, iman kalesinin muhafızları sizlersiniz. Göreviniz ağır, mesuliyetiniz büyüktür. Rabbim yar ve yardımcınız olsun diyorum. Rabbim, bu gece ve bu hafta hürmetine, habibinin yüzü suyu hürmetine bizi kendi yolundan ve sırat-ı müstakimden ayırmasın diyorum. Bu düşüncelerle, Peygamber Efendimizin veladetinin yıldönümünün hepimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Edeceğiniz duaların ve yapacağınız ibadetlerin Allah katında kabul olmasını niyaz ediyorum. İmamlarımızın, müezzinlerimizin, Kur'an kursu öğreticilerimizin, vaizlerimizin, müftülerimizin ve din hizmetleri müşavirlerimizin Camiler ve Din Görevlileri Haftası'nı da bu vesileyle tebrik ediyorum. Diyanet İşleri Başkanlığımıza bu güzel program için teşekkür ediyor, sizleri sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

İLAHİ ZİYAFETİ SUNULDU

Türk Tasavvuf Müziği sanatçısı Agah Terzi ve ekibi tarafından gerçekleştirilen ilahi dinletisiyle başlayan Mevlid-i Nebi Haftası programı, Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi Uzman İmam Hatibi Bünyamin Topçuoğlu'nun Kur'an-ı Kerim tilaveti ile devam etti. Programda, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş da konuşma yaptı. İslam dünyasının birlik ve beraberliği için önemli mesajların verildiği konuşmaların ardından Diyanet İşleri Başkanı Erbaş tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a özel bir tablo hediye verildi. Aile fotoğrafıyla program sona erdi.

İlk yorum yazan siz olun

Gündem Haberleri