7 Haziran genel seçimleri yaklaştıkça seçim atmosferinin dozu artıyor, partiler bir bir seçim beyannamelerini parti programlarını açıklıyor.
Seçim beyannamesini ilk açıklayan parti de iktidar partisi AK Parti. Her seçimde belli hedefleri olan partinin , bu seçimlerde seçim beyannamesinin ana maddesi başkanlık sistemi . Bizzat partinin genel başkanı ve başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kaleme alıp seçim beyannamesine koyduğu başkalık sistemini, partinin eski genel başkanı başbakan ve şimdi cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan da destekliyor, hatta öncülük yaparak kampanyalar düzenliyor. Söylem ise 13 yılda tek başına iktidarla çok güzel işler yaptık, şimdi ise yeni Türkiye’nin makas değiştirerek yeni bir sisteme, başkanlık sistemine geçerek 2023 hedefini Türkiye’nin şaha kalkarak daha da güçlenerek büyümesi.
Anladığımız kadarıyla düşünülen şey hızlı ve güçlü büyüme için zamana kaybetmeden karar verme ve uygulama. Bunun için de en uygun sistemin başkalık sistemi olduğu. Bence de doğru düşünülüyor. Bunun doğrumu, yanlış mı olduğunu da dünyadaki uygulamalara bakmamız yeterli. Baktığımızda gördüğümüz bir kaç örnekler başta ABD, RUSYA ,ÇİN, FRANSA, JAPONYA, GÜNEY KORE,HİNDİSTAN bunlar dünyanın sayılı süper güç devletleri, hepside başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Demek ki buradan da anlaşılıyor ki, eğer süper bir güç devlet olmak istiyorsak sisteminizde ona göre değiştirmemiz lazım.
Koalisyonlarla bu işlerin olmayacağı apaçık aşikar. Zaten biz ne çektiysek yıllarca bu koalisyonlardan çekmedik mi? Üçlü, ikili koalisyonlar her partinin başındaki lider birer başbakan.Aynen şuna benziyor! Bir araba var, aynı anda direksiyonunda iki tane ve ya üç tane şoför, biri direksiyonu bir taraf öbürü diğer tarafa çekiyor, düşünün o araba ne kadar yol alır alamaz alamadı da. En canlı örneğiyle, acı bir örnekle yaşamıştık. Şöyle 1999 yılına bir geri gidelim. Seçim olmuş, hiçbir parti tek başına iktidar olamamış, DSP, MHP ANAP,(Anasol M) koalisyon hükümetini kurmak zorunda kalınmıştı. Yine hatırlayın, koalisyon hükümetlerinin kurulma aşamasını. Yaşanan pazarlıkları, yapılan müzakereleri ve toplantı üzerine yapılan toplantıları, hatta kurulan komisyonları, o komisyonlarda en çok tartışılan neydi biliyor musunuz? Benim çok dikkatimi çekmişti. Devlete ait bankalar nasıl pay edilecek, hangi banka hangi partinin bakanına bağlanacaktı. Şimdi düşünüyoruz insana ne tuhaf geliyor değil mi! Peki sonra ne oldu? Hükümet çetin pazarlıklardan sonra kuruldu. Belli bir zaman sonra zaten kötü olan ekonomi daha da kötüye gitmeye başladı ve sonunda da o günkü Cumhurbaşkanı Ahmet Nejdet Sezer’in 19 şubat 2001 deki, milli güvenlik kurulunda Başbakan Bülent Ecevit’e, anayasa kitapçığı fırlatması ve 18 Kasım 2001 de Başbakanlık önünde, Başbakan Ecevit’e atılan yazar kasa, Ekonomi dibe vurmuş, koalisyon dağılmış ve hükümet istifa etmek zorunda kalmıştı. Ne zor yıllardı değil mi ? Aslında o günkü yılları hep hatırlayıp bu gün nerelerde olduğumuzu daha iyi görebiliriz.
Onun için, bir daha bu koalisyon dönemlerinin yaşamamak ve güçlü , lider bir devlet , hızla büyüyen süper bir devlet olmak istiyorsak, tek başına iktidar şeklinin daha iyisi olan başkanlık sistemine geçmemiz gerekiyor. Başkanı kim olsun? Önemli değil, önemli olan Türkiye’nin, önünü açacak makas değiştirecek yeni bir sistemi bu ülkeye kalıcı hale getirmek. Dünya hızla değişiyor yönetim sistemleri de değişiyor, bizimde bu sisteme ve dünyanın değimine ayak uydurmamız gerekiyor.
Saygılarımla