RAMAZAN BAYRAMI
اِنَّ الَّذٖينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتٖى كُنْتُمْ تُوعَدُونَ
لَا تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا وَلَا تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا
Tarihler boyunca her milletin birçok millî günleri, târihî hâtıralarını canlandıran bayramları bulunmaktadır. Aynı şekilde bir dine mensup kimselerin de dinî günleri ve dini bayramları vardır. İslam Dininde iki büyük bayram vardır. Ramazan ve Kurban Bayramı. Rasulullah (sav) Şöyle buyurmuştur:
قَدِمَ رَسُولُ اللّهِ وَلَهُمْ يَوْمَانِ يَلْعَبُونَ فِيهِمَا فَقَالَ: مَا هذَانِ الْيَوْمانِ؟ قَالُوا: كُنَّا نَلْعَبُ فِيهِمَا في الْجَاهِلِيَّةِ. فقَالَ: قَدْ أبْدَلَكُمُ اللّهُ خَيْراً مِنْهُمَا: يَومَ الاضْحى وَيَوْمَ الْفِطْرِ.
Hz. Enes (Ra)dan gelen rivayete göre Peygamberimiz Medine'ye hicret buyurduklarında Medinelilerin eğlendikleri iki günleri vardı. Peygamberimiz: "Bu günler ne oluyor?" diye sorduğunda, onlar "Biz cahiliyette bu günlerde oynayıp eğlenirdik.'' dediler. Bunun üzerine peygamberimiz : "Bunların yerine Allah Teâla size daha hayırlı iki gün verdi: Ramazan bayramı, kurban bayramı" buyurdu. [Ebû Davud, Salât 245, (1134); Nesâî, Iydeyn 1, (3, 179).]
Ramazan ve Kurban bayramları hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. O günden beri kutlana gelen bu iki bayram, Müslüman milletlerin aynı zamanda millî bayramları haline gelmiştir.
Sayılı günlerin ömrü azdır, hiç farkında olmadan gelir geçer. Ramazan da öyle oldu, daha dün başlamış gibi bugün bitti. Bu rahmet ve mağfiret günlerini değerlendirenlere ne mutlu. Ömürde öyle, nefes sayısı bitecek ve emanet sahibine teslim edilecek. Düşünün ömrümüzden 30 gün daha gitti.
Ramazan bayramı, bir ay boyunca Allah için tutulan orucun, kılınan namazların, yapılan hayır ve hasenatların arkasından verilen bir “genel iftar ziyafeti” hükmündedir ve bu anlamından dolayı ona “fıtır bayramı (iftar bayramı)” denilmiştir.
Ramazan bayramı ibadetlerle bir ay Mevla’sına yaklaşanların, dili damağı Allah için kuruyanların, gözü yaşlı yetim, kimsesiz ve öksüzleri görüp gözetenlerin, çocuklara ramazan sevincini aşılayanların, ramazanı ramazan neşvesi içerisinde yaşayanların bayramıdır.
Ramazandan nasiplenemeyen insanların bayramı sadece şeker yemekten ve kuru bir tebrikten ibarettir.
Şu hususu da yeri gelmişken hatırlatmak gerekir: toplumun bazı kesimlerinde ramazan bayramı yerine şeker bayramı demek gibi bir gaflet sergilenmektedir ki bu ne kültürümüzle ne de İslam’ın ramazan anlayışının sonucuyla bağdaşmamaktadır. Lütfen çocuklarımıza Allahın rahmet ayının neticesi olan ramazan bayramı ifadesini öğretelim.
GÜNAHSIZ GEÇEN HER GÜN BAYRAMDIR
Büyüklerden biri yatsı namazından sonra caminin avlusuna çıkıp herkese elini uzatarak: “Bayramım mübarek olsun”, diye tokalaşıyormuş.
Kendisini ikaz etmişler: “Efendi” demişler, “eski bayram geçti, yenisi de daha gelmedi, bekle de gelince bayramlaş!”
Cevaba dikkat edin! “Hayır”, der büyük zat. “Benim bayramım bugün. Çünkü der, bugün ben günah işlemedim Günaha maruz kalmadığım gün benim bayram günümdür!”
Sad Bin Evs El Ensariden rivayetle efendimiz şöyle buyurmuştur:
Ramazan bayramı sabahı Melekler yollara dökülür ve Şöyle seslenirler:
“Ey Müslümanlar topluluğu! Keremi bol olan Rabbinizin rahmetine koşunuz. O, bol iyilik ve ihsanda bulunur. Sonra onlara bol bol mükâfatlar verilir. Siz, gece ibadetle emr olundunuz ve yerine getirdiniz. Gündüz oruç tutmakla emr olundunuz orucu tuttunuz. Rabbinize itaat ediniz, mükâfatınızı alınız.” Yine bayram namazı kılındıktan sonra bir münadi şöyle seslenir: “Dikkat ediniz, müjde size! Rabbiniz sizi bağışladı, evlerinize doğru ermiş olarak dönünüz. Bu gün sema âleminde mükâfat günü olarak ilan edildi” (Et Tergib Ve Terhip, Tac 2/332,)
Hayatımızın en nadide günlerinden biri olan Bayram Sabahına ulaşmış bulunmaktayız. Yüreğimiz sevinçle kıpır kıpır olmuş, Gönüllerimiz coşkun bir deniz gibi. Hepimizin Rabbi olan Allah’ımıza ibadet etmek için aynı mekânda, aynı kıbleye doğru yönelerek, omuz omuza aynı safta bir araya geldik. Bütün içtenliğimizle makamımızı, unvanımızı bir tarafa bırakıp, zenginiyle fakiriyle, amiriyle memuruyla, işvereniyle işçisiyle, şehirlisiyle köylüsüyle bir olmaya diri olmaya geldik. Yüce Rabbim yaşamış olduğumuz bu güzel tabloyu hayatımızın bütününe aktarmayı, birlik ve beraberlik içerisinde hayatımızı cennet haline getirmeyi hepimize nasip etsin.
Ramazan ayı içerisinde; oruç, fitre, zekât ve sadaka, teravih, iftar ve sahur, mukabele ve hatimler, paylaşma ve kaynaşma içerisinde birlik-beraberlik, ikramlar, sabır… Gibi pek çok ibadeti bir ay içerisinde yaşayarak hayatımızın manevi yönünü güçlendirme gayreti içerisinde olduk.
İbadetlerimizi gelin birlikte gözden geçirelim:
أَوَّلُ رَمَضَانَ رَحْمَةٌ وَأَوْسَطُهُ مَغْفِرَةٌ وَآخِرُهُ عِتْقٌ مِنَ النَّارِ
“Ramazan’ın Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş’tur” (Beyhaki , Şuab, 3/306)
إِذَا جَاءَ رَمَضَانُ فُتِّحَتْ أَبْوَابُ الْجَنَّةِ وَغُلِّقَتْ أَبْوَابُ النَّارِ وَصُفِّدَتْ الشَّيَاطِينُ
“Ramazan ayı girince cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlere vurulur.” (Buhari, Savm,5)
بُنِيَ الْإِسْلَامُ عَلَى خَمْسٍ شَهَادَةِ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ وَالْحَجِّ وَصَوْمِ رَمَضَانَ
“İslam beş temel üzerine kurulmuştur. Allah’tan başka ilah olmadığına ve kendisinin O’nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etmek, namaz kılmak, zekat vermek, ramazan orucunu tutmak ve gücü yetenler için hacca gitmektir.” (Buhari, İman, 34-40; İlim, 25)
1. ORUÇ
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
اَيَّامًا مَعْدُودَاتٍ “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı).” (Bakara 2.183, 184)
« مَنْ صَامَ رَمَضَانَ إِيمَاناً واحْتِساباً ، غُفِرَ لَهُ ما تَقَدَّمَ مِنْ ذنْبِهِ »
"Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. " (Buhârî, Îmân 28, Savm 6)
Oruçlarımızı tutarak Allah’ın emrine uyduk, bütün organlarımıza oruç tutturduk, orucu kalkan olarak değerlendirip günahlardan uzak durduk. İrademize sahip çıkarak bir eğitime tabi tutularak sabır eğitiminden geçtik. Sofra önümüzde kurulu olmasına rağmen bir lokma dahi vakit girmeden alamadık. Bir yudum su içemedik. Aynı şekilde ramazan sonrası kendimizi içki, kumar, faiz, kul hakkı gibi günahlardan tutarak irademizin gücünü ortaya koyacağız. Duamız; cehenneme karşı kalkan olan tuttuğumuz orucun bizi de her türlü günah ve kötülüklere karşı tutmasıdır.
2. MUKABELE VE KURAN
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذٖى اُنْزِلَ فٖيهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِ
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır” (2/Bakara185)
Ayların içerisinden indiği ayı Sultan yapan, indiği geceyi bin aydan hayırlı yapan İlahi Kelamı okumak ve hayat rehberi edinmek suretiyle bir ayı ihya ettik. Kuranla konuştuk. Okunan kuranları dinledik. Kulaklarımızın pasını, gönül kirlerimizi Kuranın nuruyla nurlandırarak onurlandık.
Kur'an'ın Allah tarafından indirildiği şekilde muhafazası, âyet ve sûrelerin tertibinin doğru olarak tesbiti ve bunun kontrolü için Cibril (a.s) her sene Ramazan ayında, bir rivayete göre Ramazan ayının her gecesinde, Hz. Peygamber (s.a.s)'a gelirdi.
نَوِّرُوا مَناَزِلَكُمْ بِالصّلَاة وَقِرَاءةَ الْقُرْأَنِ “Evlerinizi namaz ve kur’an okuma ile aydınlatın.” (Suyuti, cami’u’s Sağir, no:9291)
3. KADİR GECESİ
« مَنْ قام لَيْلَةَ القَدْرِ إِيماناً واحْتِسَاباً ، غُفِر لَهُ ما تقدَّم مِنْ ذنْبِهِ »
Ebu Hüreyre’ın (r.a.) rivayetiyle Rasülüllah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Her kim imanından dolayı Faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Kadir Gecesi’ni taatle geçirirse, onun lehine, geçmiş günahları mağfiret olunur/ geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, iman, 28)
4. FİTRE, ZEKÂT VE SADAKA İLE YARDIMLAŞMA
وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰى وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعِقَابِ
“…İyilik ve (Allah'ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çetindir.” (Maide 5.2)
لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَیْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِهٖ عَلٖيمٌ
“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça «iyi»ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.” (Ali İmran 3.92)
Bu ibadetlerimizi yapmakla, hem rabbimizin rızasını kazandık hem fakirin gönlünü aldık hem de malımızı temizleyerek İslam’ın köprüsünden geçmeye gayret ettik.
Fitre, Yaratılış şükrümüzün ifadesi olmak üzere sevap kazanmak maksadıyla verilir. Hicret'in ikinci senesinde zekat farz olmadan önce vacib olmuştur. Sadaka-i fıtır, zekat gibi malın değil, başın zekâtıdır.
Kim bilir, nice garipler vardır ki kapıları Ramazan'dan Ramazan'a çalınır. Nice fakir vardır ki, kursaklarından Ramazan'dan Ramazan'a doyası bir şeyler geçer. Nice kimsesizler vardır ki, Ramazan onların kimi kimsesi olur.
5. TERAVİH
مَنْ قَامَ رَمَضَانَ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ
“Kim Ramazan ayının faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek, Ramazanı ibadetle ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır”. (Buharî, İman,37)
Namaz Allah’ın emri olarak hayatımızın her alanında yer alarak, günde 5 defa rabbimize yöneldiğimiz, huzura kabul edildiğimiz, miracı yaşama gayreti içerisinde olduğumuz, temizlenmeyi hedeflediğimiz bir ibadet olarak İslam’ın beş esasından birisidir. Ve hesabı ilk sorulacak olan dinin direğidir.
6. İFTAR VE SAHUR
7. TEVBE, DUA VE ZİKR
رَغِمَ اَنْفُ رَجُلٍ دَخَلَ عَلَيْهِ رَمَضَانُ ثُمَّ انْسَلَخَ قَبْلَ اَنْ يُغْفَرَ لَهُ
Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ramazan’ı yaşadığı halde günahlarını bağışlatamayan kimsenin burnu yerde sürünsün!” (Tirmizi, Deavat, 100)
Ramazan ayı,
· Dua, niyaz, ibadet ve sabır ile iradelerimizi eğittiğimiz,
· İbadetlerimizle maneviyatımıza derinlik katarak zenginleştirdiğimiz,
· Oruçlarımızı Allah için tutmakla maddi ve manevi sıhhate kavuştuğumuz,
· Teravihlerimizle, namazlarımıza daha farklı bir boyut kattığımız,
· Aynı safta namaza durmakla birlik ve beraberliğimizi gösterdiğimiz,
· Kur’an-ı kerim nidalarıyla gönlümüzü sükûnete erdirdiğimiz ve Allah ile konuştuğumuz,
· Örnekliğinde Hz. peygamberle buluştuğumuz, yeniden vahyin kalbimize inişine şahit olduğumuz,
· Vaazlarla bilgilenip aydınlandığımız,
· İhtiyaç sahiplerine zekâtlarımızı ve fıtır sadakalarımızı ulaştırmakla kardeşlerimizin sıkıntısına derman olmaya çalıştığımız,
· Hayır ve hasenatlarımızla mallarımızı bereketlendirdiğimiz,
· Nimetler önümüzde, iftarı beklerken nefislerimizi terbiye ettiğimiz,
· Tövbe etmek suretiyle günahlarımızdan arındığımız,
· Yalandan, haksızlıktan, günahlardan uzak durmak suretiyle ahlakımızı güzelleştirdiğimiz
· Amel defterimizi tüm bu sayılanların sevaplarıyla doldurduğumuz,
· Peygamberimizin diliyle, gelişine sevinen müminlerin cesedini, Allah’ın, cehenneme haram kıldığı,
· Evveli rahmet, ortası mağfiret sonu ise cehennemden kurtuluş olup,
· Cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapıları kapandığı ve şeytanların zincirlere vurulduğu,
· Rabbimizin ifadesiyle “Sayılı gün”dü hayrı ve bereketiyle gelip geçen ve
· Allah’ın rızasını kazandığımız mübarek bir aydı ramazan.
Bu ay ile İnşallah rahmete nail olduk, mağfiret üzerimize sağanak sağanak indi ve Cehennemden kurtuluşumuzu gerçekleştirdik. Böyle bir mübarek ayın feyiz ve bereketiyle hayat bulduktan sonra bu bayram sabahına bizleri kavuşturan Yüce Rabbimize sonsuz kez şükrediyor, o’nun habibine Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’e salat ve selam ediyoruz.
اِنَّ الَّذٖينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتٖى كُنْتُمْ تُوعَدُونَ
“Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! Derler”. (Fussilet 41.30)
Evet, iman ettik, ibadetlerle imanımızı kemale erdirme gayreti içerisinde olduk. Ve ömrümüz oldukça da bu halimizi devam ettireceğimize, sıratı müstakime göre, kuranın emir ve yasaklarına göre hayat süreceğimize, günahlardan uzak duracağımıza, kul haklarına riayet edeceğimize, üzerimizde hakkı bulunanlara haklarını ödeyeceğimize dair Allah’a söz verdik.
Ramazanı değerlendirme fırsatını bulan kardeşlerimize ne mutlu.
Ramazan bizlerden memnun kaldı mı acaba?
Ömrü ramazan olanın ahreti bayram olur.
Bayramlar Kardeşliği Canlandırır.
Bayramlar Ziyaretleşmeyi ve İletişimi Artırır.
Bayramlar Toplumsal Dayanışma Ruhunu Kuvvetlendirir.
Bayramlar Hayata Neşe Katar.
Bayramlar Çocuk, genç, ihtiyar, erkek, kadın yüzünde tebessümdür.
Bayramlar Dargınlık ve Küskünlükleri Giderir.
Bayram günleri yeme, içme ve sevinç günleridir.
1. BAYRAMLAR SALT İBADET, YA DA OYUN EĞLENCE VEYA TATİL GÜNLERİ DEĞİLDİR
Bayram günleri mutlak ibadet günü olmadığı gibi, katıksız eğlenme günü de değildir. Bu iki hususu bir arada toplayan günlerdir.
Meşrû sınırlar içinde yapılan oyun ve eğlenceler, bayramların özünde mevcuttur.
Anne ve babaya yakışan, bayramları aile ve çevresindekilerle neşe ve zevk içerisinde geçirmeyi gerçekleştirmeye çalışmaktır.
2. BAYRAM GÜNLERİ BARIŞ VE SEVİNÇ GÜNLERİDİR.
Sevgiler paylaştıkça artarken üzüntüler paylaşıldıkça azalır. Bayram vesilesiyle sevgi etrafında birleşme gayreti içerisinde olmalıyız.
« قالَ اللَّهُ تعالى وَجَبَتْ مَـحبَّتِي لِلْمُتَحَابِّينَ فيَّ ، والمُتَجالِسِينَ فيَّ ، وَالمُتَزَاوِرِينَ فيَّ ، وَالمُتَباذِلِينَ فيَّ »
“Allah Teâlâ, “Sırf benim için birbirini seven, benim rızâm için toplanan, benim rızâm uğrunda birbirini ziyaret eden ve sadece benim rızâm için sadaka verip iyilik edenler, benim sevgimi hak ederler” buyurmuştur.” ) Riyazüss salihin 383)
لَا تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا وَلَا تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا
“Allah'a yemin ederim ki; sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek iman etmiş olamazsınız." (Müslim, İman, 81)
Dargınlık dinen yasaktır. Elbette bir arada yaşayan aile ve toplum fertleri arasında anlaşmazlıklar, sürtüşme ve tartışmalar olabilir. Bu gayet normaldir. Ama bunları dargınlık safhasına vardırmamak gerekir. Bilhassa yakınlar, sıla-i rahim denilen ziyaret bağı ile aradaki bağlarını kuvvetlendirmelidirler.
وَقُل لِّعِبَادِي يَقُولُواْ الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنزَغُ بَيْنَهُمْ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلإِنْسَانِ عَدُوًّا مُّبِينًا
"Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır." (İsra 53)
Hz. Peygamber, mü’minlerin üç günden fazla dargın durmalarının uygun olmadığını belirterek şöyle buyurmuşlardır.
« لا يحِلُّ لمسْلِمٍ أنْ يهْجُرَ أخَاه فوْقَ ثَلاثٍ ، فمنْ هَجر فَوْقَ ثلاثٍ فمات دخَل النَار »
"Müslüman’ın din kardeşine üç günden fazla küs durması helâl olmaz. Kim müslüman kardeşini üç günden fazla terkeder ve o hal üzere ölürse cehenneme girer."(Riyazüss salihin 1599)
“Cennetin kapıları, Pazartesi ve Perşembe günleri açılır. Din kardeşi ile arasında düşmanlık olan kimse hariç Allah'a hiç bir şeyi eş koşmayan her kul bağışlanır. Bu iki kişiyi aralarında anlaşıncaya kadar bekletiniz, barışıncaya kadar bekletiniz! denilir.” (Muvatta, “Husnu’l-Hulk”,4)
Allah (c.c), Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
"Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup sakının umulur ki esirgenirsiniz" (el-Hucurat 49/10)
3. BAYRAMLAR AF GÜNLERİDİR
Daima af yolunu tutmak, mü’minin başta gelen özellikleri arasında sayılır. Bu konuda yine Kur'ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
خُذِ الْعَفْوَ وَاْمُرْ بِالْعُرْفِ وَاَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلٖينَ
“Sen af yolunu tut, iyiliği emret, câhillerden yüz çevir” (Â’râf, 7/199).
Bu âyet nâzil olduğunda Hz. Peygamber, âyetin açıklamasını Cebrâil’e sormuş, O da şöyle cevap vermiştir:
اِنَّ اللّٰهَ اَمَرَكَ اَنْ تَعْفُوَ عَنْ مَنْ ظَلَمَكَ وَ تُعْطِيَ مَنْ حَرَمَكَ وَ تُصَلِّ مَنْ قَطَعَكَ
“Allah, sana zulmedeni ve haksızlık edeni affetmeni, sana vermeyene vermeni, sana gelmeyene gitmeni” emretmektedir.
4. BAYRAMLAR BENCİLLİĞİ BİR KENARA BIRAKIP MERHAMET DUYGULARININ YOĞUNLAŞTIĞI GÜNLERDİR
Merhamet insan kalbinin merhemidir. Sevgi ve saygı duygusundan uzak kimseler, katı yürekli olmanın yolunu tutmuşlar demektir. Bu duruma düşenler derhal bundan kurtuluş çarelerini aramaya koyulmalıdırlar.
" إِنْ أَرَدْتَ أَنْ يَلِينَ قَلْبُكَ، فَأَطْعِمِ الْمِسْكِينَ، وَامْسَحْ رَأْسَ الْيَتِيمِ "
Peygamber Efendimiz -sav- kalbinin kasvetinden şikâyet eden bir sahâbîye:
“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan, fakire yedir, yetimin başını okşa!” buyurmuştur. (Ahmed bin Hanbel, II, 263, 387)
مَنْ لا يرْحَم النَّاس لا يرْحمْهُ اللَّه
“İnsanlara merhamet göstermeyen kimseye Allah da merhamet etmez.” (Buhârî, Edeb 18)
5. BAYRAMLAR AYIP VE KUSURLARI ÖRTME GÜNÜDÜR
وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِماً سَتَرَهُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ. “Kim bir Müslüman’ı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter.” (Ebû Dâvud, Edeb 46)
İbn-i Abbâs (RA) şu tavsiyede bulunur:
“Arkadaşının ayıplarını söylemek istediğinde, hemen kendi ayıplarını hatırla!” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 328)
وَلَا تَسْتَوِى الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتٖى هِىَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذٖى بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِىٌّ حَمٖيمٌ
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet 34)
المسلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ، وَالْمُؤمِنُ مَنْ أمِنهُ الناسُ على دمائهم وأمْوَالِهِمْ
"Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir.
Mü'min de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir." (Tirmizî, İman 12,)
Dil sevgi ilka etmelidir. Kin, nefret, öfke, yalan, gıybet, iftira dile yakışmaz.
El mümin kardeşe yardıma açılmalı, duayla şereflenmeli, helali arama gayretinde olmalı. Dövmek, çalmak, itmek, kakmak, gasp ve haksızlığa uzanmamalı
Muaz b. Cebel’den rivayetle efendimiz şöyle buyurdular:
مَنْ عَيَّرَ اَخَاه بِذَنْبٍ لَمْ يَمُتْ حَتَّى يَعْمَلَهُ “Bir kimse kardeşini bir kusur ile ayıplarsa, o kusuru işlemeden, o kimse ölmez.” (Seçme Hadisler, s. 239)
6. BAYRAM GÜNLERİ AKRABALARIN HER ZAMANKİNDEN DAHA FAZLA GÖRÜP GÖZETİLDİĞİ GÜNLERDİR
Akraba ve komşulara iyilik etmek ve onlarla iyi geçinmek Rabbimizin tavsiyesidir.
وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهٖ شَيْپًا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِى الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينِ وَالْجَارِ ذِى الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبٖيلِ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا
“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, eliniz altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez” ( Nisâ, 4/36).
وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْكٖينَ وَابْنَ السَّبٖيلِ
“Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, ...” (İsrâ, 17/26-27)
Cenab-ı Hak, yakınlarla ilgiyi kesenlerin ahirette cezaya çarptırılacaklarını belirterek şöyle buyurmaktadır.
وَالَّذٖينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مٖيثَاقِهٖ وَيَقْطَعُونَ مَا اَمَرَ اللّٰهُ بِهٖ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِى الْاَرْضِ اُولٰئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ
“Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır” (Ra’d, 13/25).
7. BAYRAMLAR ZİYARETLEŞME VE TEBRİKLEŞME GÜNLERİDİR
Bayram günlerinde annemizin-babamızın ellerini öpüp hayır dualarını almalıyız. Dinimizde Allah’a ibadetten sonra anne ve babaya saygı ve iyilik emredilmiş, onlara karşı “öf” bile demek yasaklanmıştır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur:
وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُوا اِلَّا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَرٖيمًا
“Rabbin, kendisinden başkasına aslâ ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevâzu kanadını indir ve de ki: “Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (İsrâ, 17/23-24).
Akraba ve komşularla tebrikleşerek, karşılıklı sevgi ve saygı duyguları aktarılmalı, karşılaştığımız herkesle selamlaşarak tebrikleşmeliyiz. Tanıdıklarımızı ziyaret ederek hatırlarını sormalı ve gönüllerini almalıyız. Bayramlar valizini alıp kafa dinlemeye gitme zamanları değildir. Birlikte duygularımızı sevinçlerimizi paylaşabileceğimiz insanlarla bir araya gelme günleridir.
8. BAYRAMLAR DUALARDA BULUŞMA GÜNLERİDİR
مَا مِنْ عَبْدٍ مُسْلِمٍ يَدْعُو لأَخِيهِ بِظَهْرِ الْغَيْبِ إِلا قَالَ الْمَلَكُ : وَلَكَ بِمِثْلٍ
Ebü’d-Derdâ (r.a.)Resûlullah (sav)’i şöyle buyururken dinlediğini söylemiştir:
“Kim gıyabında bir din kardeşi için dua ederse, mutlaka melek ona, aynı şeyler sana da verilsin, diye dua eder.” (Müslim, “Zikir”, 86)
9. BAYRAMLAR YARDIMLAŞMA VE PAYLAŞMA, KİMSESİZLERE KİMSE OLMA GÜNLERİDİR
Allah Teala, Kur’an-ı Kerim’de, iyilik ve takvâda yardımlaşmayı, günah ve düşmanlıkta ise yardımlaşmamayı emretmekte ve şöyle buyurmaktadır:
وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰى وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ
“… İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın…” (Mâide, 5/2).
وَاللّٰهُ فِي عَوْنِ الْعَبْدِ مَا كَانَ الْعَبْدُ فِي عَوْنِ أَخِيهِ …“….Kul din kardeşine yardımcı olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur…” (Müslim, “Zikir”, 38; Tirmizi, “Hudud”, 3)
وَمَنْ كَانَ في حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللّهُ في حَاجَتِهِ، “…Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür.” (Ebû Dâvud, Edeb 46)
وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ
“Kim bir Müslüman’ı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır.” (Ebû Dâvud, Edeb 46)
Hz. Ömer şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber bir gün bizlere sadaka vermemizi emretti. O sıralarda mal bakımından oldukça zengindim. Kendi kendime "Eğer Ebu Bekir’i geçebilmem mukadderse bu ancak bugün olabilir" dedim ve malımın yarısını getirdim. Hz. Peygamber "Aile efradına bir şey bıraktın mı?" diye sordular. "Evet, onlara da bir şeyler bıraktım" dedim. Ne kadar bıraktığımı sorduklarında da "Bunun kadar da onlara bıraktım" cevabını verdim. Biraz sonra da Ebubekir geldi. Hz. Peygamber ona da "Ey Ebâ Bekir! Sen aile efrâdına ne bıraktın?” dediler. O da: "Onlara Allah'ı ve O'nun Resulünü bıraktım" dedi. Bunun üzerine onu hiç bir zaman geçemeyeceğimi anladım.
CÖMERT ÇİFTÇİ
Çok cömert ve varlıklı bir çiftçi varmış. Ekini biçince hemen öşrünü verir, değirmende un öğütünce un olarak yine verir, ekmeği pişirince de ekmek olarak malının sadakasını bir kez daha verirmiş. Ölürken çocuklarına da böyle yapmalarını vasiyet etmiş. Çocukları ise, babamız bu hayır işini çok abartıyor, ne gereği var, bir kere de vermiş olsak yeterli” diye düşünüyorlar ve babalarının vasiyetine uymamışlar. Bir gün uyandıklarında ne görsünler? Tonlarca buğdayla dolu olan ambar tamamen yanmış.
Allah’ın size verdiklerinden siz de başkasına verirseniz Allah da size daha çok verir ve malınızı bereketlendirir.
Kardeşliğimizin gereği yaptığımız işlerde sadece Allah rızasını ön planda tutmak gerekir. İkramlarımızda, yardımlarımızda, ilişkilerimizde…
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّهِ مِسْكٖينًا وَيَتٖيمًا وَاَسٖيرًا
“Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.” ve
76.9*************اِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللّٰهِ لَا نُرٖيدُ مِنْكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا
“Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.” (İnsan 8-9)
HZ. İBRAHİM VE MİSAFİRİ
Bir akşam vakti Hz. İbrahim’in yaşadığı memleketten geçen yaşlı bir yolcu, misafir olup geceyi geçirebileceği bir ev arar. Hz. İbrahim’in kapısını çalar ve kendisini misafir edip edemeyeceğini sorar. Yolcu seksen yaşlarındadır ve Müslüman değildir. Hz. İbrahim ise kapısını çalan bu insanı bu vesile ile Hak yoluna davet etmeyi düşünür ve Müslüman olması şartı ile misafir olarak ağırlayabileceğini söyler. Adam kızar şartlı kabulü reddeder ve akşamüzeri yoluna devam eder. Tam o sırada Hz. İbrahim’e ilahi uyarı gelir:
“Ey İbrahim, biz o insana ömür verdik, mal verdik, evlatlar verdik, rızk verdik. Bunun karşılığında ona şart koşmadık. Ama sen kulum, ona bir gecelik misafirlik için iman etmeyi şart koştun.” Bu uyarı üzerine Hz. İbrahim hemen koşup adamı durdurur ve şartsız misafir edeceğini söyler. Adam “koştuğun şarttan neden vazgeçtin?” diye sorar. Hz. İbrahim, “Allah bana hiçbir karşılık istemeden ve şart koşmadan iyilik yapmamı emretti” der. Bunun üzerine adam da, “Bunu sana emreden Allah’a iman ediyorum” der.
وَمَا لِاَحَدٍ عِنْدَهُ مِنْ نِعْمَةٍ تُجْزٰى اِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْاَعْلٰى
“O, hiç kimseye karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. (Yaptığı iyiliği) ancak yüce Rabbinin rızasını istediği için (yapar).” (Leyl 19-20)
Efendimiz Mekke’den Medine’ye hicret edince onun peşinden pek çok Mekkeli de Medine’ye gelmişti. Bunlar muhacir olarak anılırlar. Her şeylerini Mekke’de bırakarak gelmişler, beraberlerinde hiçbir şey getirmemişler, getirememişlerdi. Efendimiz Medineliler ile Muhacirleri kardeş ilan etmişti. Her Medineli bir muhaciri kardeş olarak kucaklamış ve malının yarısını ona vermişti. Tarihte bu kardeşliğin, böylesine bir yardımlaşma ve dayanışmanın bir eşi daha gösterilemez.
İslam ahlakının temelini teşkil eden bir hadiste Efendimiz şöyle buyuruyor:
لا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği dünya ve ahiret nimetlerini din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî, İman 6)
Müslüman kardeşine karşı bu duyguyu taşımayan kimsenin, gerçek mümin olamayacağı ifade buyuruluyor. İlk Müslümanlardan bunun çok örnekleri vardır.
İbn Ömer anlatıyor:
-Efendimizin arkadaşlarından birine bir koyun hediye edilmişti.
O: -Kardeşim falan ve ailesi buna bizden daha fazla muhtaçtır dedi ve kendisine gelen hediye koyunu ona gönderdi. O da kendisinden daha çok muhtaç olduğunu sandığı bir başkasına gönderdi, derken koyun bu suretle tam yedi ev dolaştı ve sonunda ilk geldiği eve dönüp geldi. Bunun üzerine, onların bu davranışlarını öven şu ayet nazil oldu (Hakim, Müstedrek, 2, 484. (Ayet, 59/9)):
وَالَّذِينَ تَبَوَّؤُوا الدَّارَ وَالإِيمَانَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً ممَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ.
“Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (HAŞR suresi 9. ayet)
Müslüman, kendisine reva gördüğünü din kardeşine de reva görecek, kendisi için hoşlanmadığı şeyi din kardeşine de yapmayacak, yapılmasını istemeyecektir.
YETİME BABA OLAN PEYGAMBER
Bir bayram günü Peygamber (s.a.v) Efendimiz evinden çıkmış mescide gidiyordu. Yolda bayram sevinci içinde oynayan çocuklara rastladı. Hepsi bayramlık yeni elbiseler giymiş sevinç içinde sağa sola koşuşuyorlardı. İçlerinde zayıf ve çelimsiz bir çocuk vardı. Eski ve yırtık elbiseleri içinde melul ve mahzun, bir kenarda gıptayla bu neşe ve sevinç içinde oynayan çocuklara bakıyordu.
-Peygamberimiz (s.a.v) bu çocuğun yanına yaklaşıp: ”Yavrum, niye arkadaşlarınla gülüp oynamıyorsun da bir kenara çekilmiş şöyle mahzun mahzun duruyosun?”
- Çocuk karşısındakinin Peygamberimiz (s.a.v) olduğunu bilmeyerek Efendimize:-“Ben mahzun olmayayım da kim olsun? Hem öksüz hem de yetim. Babam savaşta Hazret-i Peygamberin yanında şehit oldu. Annem başka biriyle evlendi. Üvey babam öz babamdan kalan mirası yedi ve beni bu halimle sokağa attı.”
Peygamber Efendimizin mübarek kalb-i şerifleri duygulandı. Çocuğun şefkatle elinden tuttu. Sevgiyle saçlarını okşayarak: “Benim sana baba, Ayşe'nin ana, Ali'nin amca, Hasan'la Hüseyin'in erkek kardeş, Fatma'nın da kız kardeş olmasını ister misin?”
Yetim yavru, karşısındaki şefkat dolu, nur yüzlü adamın Peygamberimiz olduğunu anlayınca: “Nasıl istemem ey Allah'ın Resulü?” Efendimiz çocuğun elinden tutarak evine götürdü. Hazret-i Ayşe yavruyu öz çocuğuymuş gibi bağrına bastı. yıkayıp giydirdi. Saçlarını taradı. Karnını doyurarak sokakta oynayan çocukların arasına kattı. Oynayan çocuklar onu tanıyıp etrafına toplandılar. Durumundaki değişikliği görüp:-Biraz evvel yırtık ve eski elbiseler içinde şurada mahzun mahzun dikilip duruyodun. Nasıl oldu da bu kadar kısa zamanda böyle güzel elbiselerin oldu? Çocuk büyük sevinç bir içinde arkadaşlarına: -Nasıl sevinmem? Karnım günlerden beri aç iken şimdi tokum. Yırtık ve eski elbiseler içinde dolaşırken şimdi Hazret-i Peygamber gibi bir babam, Hazret-i Ayşe gibi bir annem, Hazret-i Ali gibi bir amcam, Hasan, Hüseyin ve Fatma gibi kardeşlerim var. Şimdi artık bütün ızdıraplarım son buldu. Çocuklar, bu yetim yavrunun Hazret-i Peygamber tarafından evlatlığa alındığını anlayınca: -Keşke bizim babalarımız da o savaşta şehit düşselerdi de bizi de Peygamberimiz (s.a.v) evlatlığa alsaydı, dediler.
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّهِ مِسْكٖينًا وَيَتٖيمًا وَاَسٖيرًا
«Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.» (İnsan suresi 8)
10. BAYRAMLAR KARDEŞLİĞİMİZİN/ BİRLİK BERABERLİĞİMİZİN PEKİŞTİĞİ GÜNLERDİR
Sevmek Ve Sevdiğini Söylemek, Dost Ve Samimi Olmak, Selam Vermek, İyiliğini İstemek, İyilik Ve Yardımlaşma İçinde Olmak, İhtiyacını Görmek, Yardım Etmek, Allah Rızasını Gözetmek, Sıkıntısını Çözmek, Kolaylık Sağlamak, Kendine Tercih Etmek, Ahde Vefa Göstermek Ve Sözünde Durmak, Hak Ve Hukuka Riayet, Hoşgörü, Af Ve Merhamet, Güzel Söz, Tebessüm, Güleryüz, Ziyaret Etmek, Hediyeleşmek, Kusurlarını Örtmek, Zulümden Alıkoymak, Kötülüklerini Düzeltmek, Zarar vermemek, Dua etmek…
Yüce dinimiz müminleri kardeşlik bağı ile birbirine bağlamıştır. Allah şöyle buyuruyor:
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ...
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurat, 49/10.)
Peygamber Efendimiz bir başka hadisinde şöyle buyurmaktadır.
إنَّ أحَدَكُمْ مِرْآةُ أخِيهِ، فإن رَأى بِهِ أذَى فَلْيُمِطْهُ عَنْهُ.
"…Her biriniz, kardeşinin aynasıdır, onda bir rahatsızlık görürse bunu ondan izale etsin." (Müslim, İman 95)
المُؤمِنُ لِلمؤمنِ كَالبُنْيَان يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضاً
“Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.” (Nesâî, Zekât 66)
Bina bilindiği üzere kum, çakıl, tuğla, demir, kapı, çerçeve, cam gibi farklı malzemelerden meydana gelir. Bunlar bir araya getirilmek suretiyle sağlam binalar oluşturulur.
Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, tevhid bayrağı altında birleşen Mü'minler aynı milletten olup sanki bir vücudun organları gibidirler.
مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعاطُفِهِمْ مَثَلُ الجَسَدِ إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى.
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” ( Buhârî, Edeb 27)
Kardeş Olmak Arşın Gölgesinde Gölgelenmektir.
وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُولٰئِكَ مَعَ الَّذٖينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّٖنَ وَالصِّدّٖيقٖينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحٖينَ وَحَسُنَ اُولٰـئِكَ رَفٖيقًا
“Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (NİSA 69)
سبْعَةٌ يُظِلُّهُم اللَّه في ظِلِّهِ يَوْمَ لا ظِلَّ إِلاَّ ظِلُّهُ : إِمامٌ عادِلٌ .... ورَجُلان تَحَابَّا في اللَّهِ اجْتَمَعَا عَلَيْهِ ، وَتَفَرَّقَا عَلَيْهِ
“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır: … Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan … (Buhâri, Ezan 36)
Toplumların varlığının devamını sağlayan en büyük kuvvet, hiç şüphe yok ki kardeşliktir, birlik ve beraberliktir. Bu gücü kaybeden toplumların varlığı çöker.
Kargaşa ve Yıkılmanın Sebebi: Nemelazımcılık
Zamanın hükümdarı, ülkesinde ortaya çıkan kargaşa ve kötüye gidiş konusunda ulemanın reisine bir mektup yazarak söz konusu durumun sebeplerini sorar.
Reisü’l-Ulema da mektubun hemen arkasına “nemelazım, hünkarım” diye yazar ve mektubu geri gönderir. Hükümdar bu cevaba çok kızar, küplere biner ve alim kişiyi saraya çağırtır;
- Ben sizlere memleket ahvalinin perişanlığına sebep nedir diye sorarım, siz: “nemelazım” dersiniz. Bu ne lakaytlıktır Hoca’m der. Hoca, padişahın cevabı anlamadığını fark etmiştir.
- Haşa! Devletlim, der. Ben, cevaba niyetle öyle arz etmiştim. Çünkü sualinizin tek cevabı vardır, o da memleketimizi sarmış olan nemelazımcılık hastalığıdır, der.
“Her koyun kendi bacağından asılır”, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, “beni ilgilendirmiyor ki”, “zararı kendine, günahı kendine”
Peygamberimiz (s.a.s) toplum içinde yaşayanları bir gemide seyahat edenlere benzetmiştir.
Geminin alt katında olanların, su ihtiyacını karşılamak için gemide delik açmaya çalışması ve üst katta olanların da bu işe göz yumması haline hep birlikte batacakları örneğini vermiştir.
Peygamber (as) Müslümanların dağınık yaşadıkları, bir araya gelmedikleri halde ki durumlarını “Su üzerindeki saman çöpü” ne benzetmiştir.
Mevlana : Topluluk Olmadıkça Neşeyi Bulamazsınız.
“Men ferrege feleyse minna” “Ayrılık çıkaran bizden değildir” (fethül kebir, 3/215)
İslam dünyası bir yandan harici saldırı ve tehditlere maruz kalırken diğer yandan da kendi içinde bitmez tükenmez siyasi mücadelelerin yol açtığı kan, gözyaşı, feryat ve iniltilerle sarsılmaktadır.
İslam’ın bir kısım cahil müntesipleri, ihtirasları uğruna hayatı birbirilerine zehir etmektedir.
· Dünyayı kasıp kavuran senlik, benlik, bencillik…
· Şucular, bucular…
· güç ve iktidar tutkusu
· Bölünmüş Müslümanlık alemi …
· Savaşlar, kaoslar, kargaşa ve terör, ölüm…
· Saltanat ve hükümranlık sevdası
· Adam kayırmalar, liyakatsizlikler…
· Birbirini düşman görenler…
· Birbirinin kusurlarını fütursuzca ortaya dökenler…
· Kardeşini hor ve hakir görenler…
· Ailesine çoluk çocuğuna sahip çıkmayanlar…
· Günahların karanlığında lezzet arayanlar…
Kuran’dan nasiplenmeyen, Kur’an’a sırtını dönen, Hz. Muhammed (s.a.v.)’i tarihe hapseden Müslümanların ve İslam dünyasının durumu ortada…
Dünyanın birçok yerinde kardeşlerimiz sıkıntılı bir hal üzereler.
Filistin’de, Gazze’de, Kudüs’te, Suriye’de, Irak’da, Doğu Türkistan’da Myanmar’da ve daha birçok değişik İslam Beldelerinde...
İftarda bir yudum su içemeden şehadet şerbetini içiyorlar. Sahurda oruca niyet edemeden haneleri başlarına yıkılıyor masumların, mazlumların.
Ramazan, oruç, iftar, sahur, teravih demeden; kadın, erkek, yaşlı, bebek ayrımı gözetmeden kardeşlerimizin üzerine yağdırılan her bomba yüreğimize saplanıyor. Gönüllerimiz kan ağlıyor. Yangınlarla kasıp kavruluyoruz. Yere düşen her damla kan, mazlumun gözünden dökülen her damla gözyaşı, zihin ve gönül dünyamızı param parça ediyor.
"Hiç sıkılmaz mısınız Hz. Peygamberden?
Ki, uzaklardaki bir Mümin’i incitse diken,
Kalb-i pakinde duyarmış o musibetten acı
Sizden elbette olur rûh-u Nebî davacı." (M. Akif Ersoy, Safahat (Süleymaniye Kürsüsünden), s. 179.)
وَاَطٖيعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رٖيحُكُمْ وَاصْبِرُوا اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرٖينَ
“Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 46)
وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ تَفَرَّقُواْ وَاخْتَلَفُواْ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَأُوْلَـئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azab vardır.” (Al-i İmran, 3/105)
“men esbahe la yehtemmü bil müslimine feleyse minhüm” “Müslümanların derdini dert edinmeyen onlardan değildir” (cami-üs sağir, 2/494)
Dünyanın neresinde olursa olsun zulme sessiz kalmak, mazluma, masuma el uzatmamak, bu nebevi öğretiden mahrum kalmaktır. Bize düşen görev, Hz. İbrahim’in ateşini söndürmeye giden karınca misali en azından avuçlarımızda ateşi söndürecek suyu taşımaktır. Bize düşen, yaşanan bu olaylar karşısında mazlumun duası ile Allah arasında perde olmadığını bilerek elimizden geldiğince maddi ve manevi destek olmaktır.
Bütün milletler, devletler, büyük güçler ilmi, siyasi ekonomik alanlarda hep birleşmek için çaba ve gayret sarf ederlerken bizler bir araya gelemiyor, oturup dertlerimizi paylaşamıyoruz. Ne hazin bir tablodur bu.
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمٖيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهٖ اِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِهٖ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Ali mran 3.103)
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الَّذٖينَ يُقَاتِلُونَ فٖى سَبٖيلِهٖ صَفًّا كَاَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ
“Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” (Saff 61.4)
Efendimiz bizlere buyuruyor ki: “Kim birliği bozarak ayrılık çıkarırsa, bizim has ümmetimizden değildir.”
Malik B. Dinar Hz.:
“Ey Kur’an ehli! Kur’an kalplerinize ne ekti? Yağmur, yer yüzünün baharı olduğu gibi, kuran da kalplerin baharıdır.”
BAYRAM YÜKÜMLÜLÜKLERİMİZİ ÖZETLE ŞU ŞEKİLDE DİLE ETİRELİM
Bayram günleri, tatil günleri olmaktan öte, bize bir takım yükümlülükler yükleyen gündür. Bu yükümlülükleri yerine getirdiğimiz zaman, bayramın anlamını ruhumuzda daha çok hissetmiş olacağız.
1. Bayram günlerinde önce, varlığımızın sebebi olan ve bizi her türlü fedakarlığa katlanarak büyüten, yemeyip yediren, giymeyip giydiren, uyumayıp uyutan ve hayata hazırlayan şefkat ve merhametle üzerimizde titreyen anne ve babamızın ellerini öpüp hayır dualarını almalı, kırılan gönüllerini onarmalıyız.
2. Akraba ve komşularla tebrikleşerek karşılıklı sevgi ve saygı duygularımızı aktarmalı, muhtaç olanlara yardım elimizi uzatmalıyız.
3. Karşılaştığımız herkese selam vermeli, tanıdığımız ve tanımadığımız herkesin bayramını kutlamalıyız.
4. Hastanelerde ve evlerde yatan hastaları görmeli, şifa dileklerimizi sunarak, iyileşmeleri hususunda gerekli olan yardımı yapmaya hazır olduğumuzu bildirmeliyiz.
5. Yetimler ve kimsesiz çocuklara şefkat dolu duygularımızı aktarmalı, onlara ana-babalarının yokluğunu hissettirmemeye çalışmalıyız.
6. Fakirleri unutmamalı ve bayrama ihtiyaçları bitirilmiş halde girmeleri sağlanmalıdır.
7. Dargın olduğumuz kimselerle bayramı fırsat bilip barışmalı, tanıdıklarımızdan küs olanları barıştırmaya çalışmalı ve aralarını bulmalıyız.
8. Bütün çocukların gülücüklerle geçireceği bir bayramı tüm çocuklara yaşatma gayreti içinde olmalıyız. Çocuklara hediyeler dağıtmalı ve onları sevindirmeliyiz.
9. Ölülerimizi hayırla yad etmeliyiz. Mübarek bayramlarda güzel bir geleneğimiz vardır. O da bu günlerde mezarları ziyaret etmek ve onlara hayır duada bulunmak, ruhları için yoksullara ve kimsesizlere sadaka vermek.
BAYRAM NAMAZININ KILINIŞI
Bayram namazı, biri Ramazan bayramında, diğeri Kurban bayramında olmak üzere yılda iki defa kılınan iki rek’atlik bir namazdır.
Bayram namazı Hanefî Mezhebinde, Cuma namazının vücûb şartlarını taşıyan kimselere (Kime cuma namazı farz ise; o kimseye bayram namazı kılmak vaciptir.) vaciptir. Şafii ve Mâlikiler’e göre müekked sünnet, Hanbeliler’e göre ise farz-ı kifayedir. Bayram namazına, mükellef olmayan küçük çocuklarımızı da getirmeli ve onlara da bu mânevî havayı teneffüs ettirmeliyiz. Bayram namazlarından sonra okunan hutbeler sünnettir, cuma hutbesi gibi farz değildir, cuma hutbesi namazdan önce, bayram hutbesi ise namazdan sonra okunur.
Bayram namazları ikişer rekattır. Cemaat şartı vardır. İmam okuduğu sureleri dışından (cehren) okur. Ezan ve kamet getirilmeksizin, imam iki rekât Ramazan veya Kurban Bayramı namazına diye; cemaat de aynen imam gibi, hangi bayram namazını kılıyorsa o bayram namazına niyet eder ve imama uyduğunu söyler. Şöyle ki: Niyet ettim Allah rızası için iki rekat Ramazan Bayramı namazını kılmaya, uydum imama der. İmam ve arkasından cemaat "Allâhü ekber" diyerek iftitah tekbiri*ni alır. Arkasından hep birlikte eller bağlanır ve gizlice "Sübhaneke" okunur. Sonra imam açıktan, cemaat sessizce arka arkaya üç tekbir alır. Her tekbirde eller kulak hizasına kadar kaldırılır ve arkasından aşağıya indirilir. her iki tekbir arasında da üç defa "sübhanallah" diyecek kadar durulur. Üçüncü tekbirin ardından eller bağlanır ve imam gizlice "eûzü besmele" çeker. Arkasından açıktan Fatiha ile bir sure okur veya en az Kur'an'dan üç ayet veya üç ayet miktarı bir ayet okur. Bunları okuduktan sonra hep beraber "Allahü ekber" diyerek rukûa gidilir. Normal namazdaki gibi rukû ve secdeler yapıldıktan sonra ayağa kalkılır ve eller bağlanır. Yine imam içinden gizlice besmele çeker. Açıktan Fatiha ve bir zammı sûre okuduktan sonra, tekrar "Allahü ekber" diyerek üç defa tekbir alınır. Her tekbirde, birinci rekatta olduğu gibi eller kaldırılır ve tekbir aralarında yine üç defa 'sübhanallah' diyecek kadar durulur. Tekbir aralarında eller bağlanmayıp aşağıya salıverilir. Dördüncü tekbiri de imam açıktan; cemaat gizli alarak, rukûa giderler. Normal bir namazdaki gibi, rukû' ve secdelerden sonra oturulur. "Ettehıyyatü.." "Allahümme salli ve Bârik" duaları ile "Rabbenâ âtina.." duaları okunduktan sonra iki tarafa selâm verilir.
Namaz bu şekilde tamamlandıktan sonra, hatib hutbeye çıkar ve oturmadan, hutbesine başlar. Bayram hutbelerine tekbir ile başlanır. Ramazan Bayramı'nda ise biraz tehir etmek sünnettir.
Bayram namazından evvel gerek evde ve gerek camide; bayram namazından sonra da camide nafile namazı kılmak mekruhtur. Eve gelirse kılınabilir.
Bayram namazına yetişemeyen kimse, artık onu kaza edemez ve tek başına kılamaz. Dilerse döner gider, dilerse dört rekat nafile namazı kılar.
Vaazımızı Alvar’lı Muhammet Lütfi Efe hazretin bayramın nasıl bir bayram olması gerekliliğini ifade ettiği mısralarıyla sonlandırıyorum.
Can Bula Cananını
Bayram O Bayram Ola
Kul Bula Sultanını
Bayram O Bayram Ola
Hüzn-ü Keder Def Ola
Dilde Hicap Ref Ola
Cümle Günah Af Ola
Bayram O Bayram Ola
Bu vesile ile sevinç, mutluluk ve huzur günü olan bu bayram gününün hem kendimize, hem memleketimize ve hem de bütün İslam âlemine hayırlar getirmesini Rabbimizden niyaz eder, Ramazan Bayramınızı tebrik ederim.
Kaynak: İmamhatiphaber.com