İbn Haldun 14. Yy da kaleme aldığı Mukkadime’sinde tarihçilere bir olayı kayıt altına alırken sadece bilgiyi getirene güvenilmemesi gerektiğini tavsiye etmiştir. Tarihçinin öğrendiği bilgiyi akıl süzgecinden geçirerek, toplumun ve tarihin ruhuna aykırı bir çıkarım sunmayan verileri dikkate almasını örneklerle açıklamıştır.
Orman içinde çürüyen bir ağaç olabilir. Bu tüm ormanın çürüdüğünü göstermez. Ama yumuşak güç olan medya sadece o ağacı göstererek tüm ormanın çürüdüğünü ima etmeye çalışır. Eğer biz bu ormanın tamamının çürüyebilmesi için gerekli zamanın en az bir yüz yıl olduğunu bilirsek ve orman hakkındaki diğer bilgilerimizi de hesaba katarak o ormana son gidişimiz üzerinden de yüz yıl geçmediğinden bu orman çürüdü bilgisine şüpheyle bakar hatta inanmayız üstelik bu bilgiyi getirene de artık şüpheyle yaklaşırız.
Günümüzde bilgi aktarma araçlarının en önde geleni kitle iletişim araçlarından yumuşak güç olarak adlandırılan “medya”dır. TV kanalında kameranın görüntülerini aldığı bir olayı bize izlettiği dışında bir bilgi sahibi olmamız imkansızdır. Bu olayı izleyerek algımız şekillenecektir. Zihnimizde bu görüntüler ile farkında olarak veya olmayarak bir davranışta bulunacağız. Bu davranışlarımızın pekişmesi ve süreklilik arz etmesi için o ilgili TV kanalı bize ara ara buna benzer bilgileri sunmaya devam edecektir. Bir zaman sonra bir başka bilgi verilecek, sanırım ömrümüzün sonuna kadar devam edecek bir süreç şeklinde devam edecektir. Medyanın yalanları kandırmacaları zamanla tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıkmaktadır. Çamur at izi kalsın fikrinin esas olduğunu görmekteyiz. Bu yanıltıcı yayınlar ekonomik, sosyal ve siyasal olarak birçok olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.
Ne demek istediğimizi bir kaç örnekle açıklamaya çalışalım. Gezi olaylarında CNN kanalı yanan bir araca odaklanmıştı, bu yayınla tüm dünyada bir algı oluşturmayı arzuluyordu. Arap Baharı sürecinin Türkiye'ye sıçradığını, Türkiye'de çatışma ve kaosun olduğu, İnsanların özgürlük için sokaklara indiğini ve bu eylemlerin özgürlüklerini elde edene kadar bitmeyeceği üzerine inşaa edilmiş bir yayın politikası ile Türkiye'nin yangın yerine döndüğü şeklinde bir algı oluşturuyordu. Gel gelelim gerek dış basında gerekse de iç basında toplumsal bir kaos ortamı algısı uzun vadede tutmamıştır. Bununla birlikte ülke olarak ekonomik istatistiklerin aşağı doğru bir seyir izlediğini gördük. Hükümetin düşürülmesiydi amaçlanan ama başaramadılar.
Gezi olaylarının akabinde ortaya çıkan sözde yolsuzluk görüntüleri TV'lerde çarşaf çarşaf sergilenmeye başlanmıştı. Dönemin etkin medyası tüm gün ve haftalar boyunca bir yolsuzluk narası ile insanları ekranlara kilitlemiş ve zihinleri kirletmeye odaklanmıştı. 17-25 Aralık kumpası ile de hükümetin para akladığını büyük yolsuzluklar yaptığını iddia eden birçok haberle mevcut hükümetin yıkılmasını amaçlayan propagandalar yapan bir medya gördük. Bu girişim ile Halk Bankasının kâr ranjı azaltılmaya çalışılmış, MIT'in bağımsız ve milli duruşunun önüne geçilmek istenmiş ve en nihayetinde de hükümeti yıkmayı planlamıştı. Ekonomik olarak bir düşüşü bu dönemde de görmekteyiz ama bir kriz oluşturacak hükümet yıkacak bir ortam arzulamalarına rağmen başaramadılar.
Bu dönemden sonra ipler iyice gerilmiş ve ülke bütünlüğüne yönelik saldırılar artmıştır. MIT tırlarının durdurulup DEAS’a mühimmat aktarılıyor algısı oluşturup dış müdahalenin meşru zemini hazırlama arzusu Medya patronları ve yayın yönetmenlerinin çabaları ile ivme kazandırılmak istenmesine rağmen başarılamamıştır.
Yapılacak son bir hamle kalmıştır. Darbe: Askeri kalkışma. Yıllarca naif bir kişilik yapısı ile eğitim denilince akla gelinen FETO örgütü müntesipleri kanlı bir kalkışma ile sahneye çıkmıştır. 15 Temmuz darbe girişimi. Medya organlarının ekranları karartılmış halkın doğru bilgiye ulaşma ihtimalleri ortadan kaldırılarak bir katliama girişilmiştir. Bir çok şehit ve gazimizin olduğu kutlu bir sınav başarıyla verilmiştir. Bu son çıkış ile tüm gücüyle saldıran gizle el ve FETO ülkemizin bağımsız bir siyasi yapının ve bu yapının ekonomik istikrarın baltalamayı amaçlamışlarına rağmen başarılamamıştır.
Bugünlerde yeni bir girişim söz konusu “adalet” yürüyüşü. Kimin için bu yürüyüş acaba. Bu yürüyüşe kim katılıyor. Kimler bu yürüyüşten ne bekliyor. Görünen o ki ülke bütünlüğü ve istikrarı birilerini sürekli rahatsız etmektedir. Ve bu rahatsızlık yeni kalkışmaların planlanacağını göstermektedir. Vatana ihanetin cezasını çekecek olanların yakınlarının rağbet ettiği bir protesto ile hükümet ve politikalarını uygulanamaz hale getirip hükümetin geri adım atmasını ve istikrarsız bir yönetim sergilemesini arzulamalarına rağmen başarılı olamayacaklar.
Medya bir süreci aktarırken biliyoruz ki geçmiş tecrübeler ve doğruyu bize gösterecek yegane sermayemiz olan aklımız ile bu adalet yürüyüşünün nasıl ki amacın “ağaç” olmadığı veya amacının “yolsuzlukla mücadele” olmadığı gibi amacının “adalet” olmayacağıdır.
İbn Haldun tarih tekerrürden ibarettir demesinin üzerinden 700 yıl geçti. Ve artık iyi biliyoruz ki istikrar düşmanları yumuşak güç olan medyayı algılarımızı yönetmek ve yönlendirmek için sürekli kullanacaklardır.