Kaybedilen bir arkadaşın, çeyrek yüzyıldır çalışma arkadaşın, sağdıcın, abin ardından yazı yazmak …
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, cümlelerin bağlanamadığı, boğazınızda bir şeyin düğümlenip kaldığı, nefes almakta zorlandığınız o anı yazmak...
Sadece hıçkıra hıçkıra ağlamak istediğin ama ağlayamadığın, ölümü yakıştıramadığın, inanmak istemediğin, zamansız geldi dediğin takdir-i ilahiye ,“her nefis ölümü tadacaktır “ emri şerifine boyun eğerek ilahi yazgıyı yazmak...
Ne gariptir ki yüreğin sanki mengenede sıkışırken, gözlerinden bir tebessüm belirir. Yok, olamaz dersin. Seslenirsin, sesine ses beklersin, dostluğuna güvenerek yok canım bu bir şakaydı dersin. Beklediğin ses bir türlü gelmez, içini bir hüzün kaplar. Elveda demeden ayrılan sağdıcının ardından senin nasibine düşen elveda yazmak.
Bir pişmanlık çöker üstüne, daha üç, dört gün önce gördüğün ama çok acelem var deyip bir çay içimi kadar zaman ayıramadığımız dostumuzun ardından. Gözlerin nemlenir, burnunu çekersin kaybettiklerimizin ardından. Keşkeler havalarda uçuşur, ruhun daralır, bir ağustos sıcağının altında kalmış gibi ter basarsın. Çaresiz kabullenişlerin yakar yüreğini, serinlemek istersin senin payına düşen anılarını yazmak.
Rahmeti Rahmana kavuştuktan sonra sevenlerinizin ne kadar çok olduğunu ancak yaşayanlarımız görüyor. Keşke bir pencere açılsa helalleşebilsek, sevenlerimizi bir arada görebilsek. Bizim insanımız sevdiğine, değer verdiğine sevgisini bir türlü doğru düzgün ve zamanında söyleyemiyor. Bir çeşit anlatma ve anlama özürlüyüz.
Söyleyemedim sana ama benim üstüme düşen; Sami YAZICI kardeşimizin hıçkıra hıçkıra yüreğinden ağlamasını, Gani KAYIKÇI, Fikret ONUŞ abilerimizin yetim ve öksüz kalmış gibi boynu bükük oturuşunu, Evlatlarının büyük bir metanetle ayakta kalmaya çalıştıklarını yazmak.
Bir sen yoktun aramızda, seni sevenlerin hep ordaydı. Bir umutla gelirsin diye hep seni Zekeriya TUTAR abimizi, dostumuzu, mesai arkadaşımızı, sağdıcımı bekledik. Müslüm SÜTYEMEZ, Recep KAYIKÇI kardeşimizi beklediğimiz gibi. Âmâ gidenler ne yazık ki geri gelmiyor. Ne kadar sürer bilmem biz de peşinizden geleceğiz elbet. Ölmeyen sevinsin. İlk göz ağrına, elinden tutup bizimle tanıştırdığın evladın Enes’e sarılmak istedim, boynuna sarılıp ağlamak istedim, sarılamadım. Bugün en zor olan yapamadıklarımı yazmak.
İnsan yaşlandıkça çok fazla duygusal oluyor. Seni beklerken ortak dostlarımızdan Nurettin AY abimiz, yaşın elliyi geçmiş ama saçlarına ak düşmemiş, boyatıyor musun ne diye takıldılar bana. Söyleyemedim onlara yüreğime düşen aklardan sıra gelmedi saçlarıma. Ben dertlerimi, kederimi, hüznümü kendi içimde taşıyorum, kendi içimde yaşıyorum dostlarım duyarsa üzülür diye. Sevmeyenlere ne söyleyebilirim, ne anlatabilirim. Bugün yalnız meramım bunlara sana yazmak.