Boşanan kadının mali hakları nelerdir? Diyanet İşleri Başkanlığı

Boşanan kadın, eğer halvet-i sahiha veya zifaf gerçekleşmişse hakkı olan mehrin tamamını alır. Ayrıca erkek eşini, onun talebi olmaksızın boşamışsa, müt’a adı verilen tazminatı da ödemesi, Şâfiî mezhebine göre vacip, Hanefî mezhebine göre müstehab görülmü

Boşanan kadın, eğer halvet-i sahiha veya zifaf gerçekleşmişse hakkı olan mehrin tamamını alır. Ayrıca erkek eşini, onun talebi olmaksızın boşamışsa, müt’a adı verilen tazminatı da ödemesi, Şâfiî mezhebine göre vacip, Hanefî mezhebine göre müstehab görülmüştür (İbn Âbidin, Reddu’l-muhtâr, IV, 178-180; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, III, 307). Şayet nikah esnasında veya sonrasında belirlenmiş bir mehir yoksa, kadının, başta kız kardeşleri olmak üzere kendisine babası tarafından olan akrabalarından eğitim, güzellik, sosyal statü itibariyle denk sayılacak bir bayanın aldığı mehri hak eder.

Buna mehr-i misil denir. Ayrıca erkeğin, boşadığı kadının bekleyeceği iddet süresince, nafaka ve mesken temin etmesi gerekir (Talâk 65/1, 6).

Şayet bir kadın henüz kocası ile cinsel birliktelik yaşamadan veya halvet-i sahiha meydana gelmeden boşanmışsa, belirlenen mehrin yarısını (Bakara, 2/237), mehir belirlenmemişse, fıkıh ıstılahında müt’a denilen tazminatı hak eder (Bakara, 2/236). Kur’an ve hadiselerde müt’a’nın ne kadar olduğu belirlenmemiş, bu konuda sadece erkeğin sahip olduğu maddi imkânlar esas alınmıştır (Bakara, 2/236; Mâlik, Muvatta, Talâk, 46).

Ancak fakihler, ilgili naslardan ve uygulamalardan yola çıkarak, özellikle de hâkim tarafından belirlenmesi halinde müt’anın mehri misli geçmemesi gerektiğini belirtmişlerdir. Bu sebeple mahkemenin mehr-i mislin yarısını aşan veya fahiş kabul edilebilecek bir tazminatı belirlemesi halinde kadının mezkûr miktardan fazlasını alması haksız kazanç sayılacağından fazla miktarı tekrar eski eşine iade etmesi gerekir. Ancak taraflar kendi aralarında anlaşarak, muayyen bir miktar belirlemişlerse, bu durumda müt’anın mehr-i mislin yarısından fazla olmasında bir sakınca olmadığı da söylenmiştir (Ramlî, Nihâyetü’l-Muhtâc, VI, 359; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, II, 335-336).

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

Din Haberleri