Bu dizeler insanı başka diyara götürür! Usta edebiyatçı Nurullah Genç'in yüreklere işleyen eşsiz şiirleri...
Edebiyat dünyasından önemli bir yeri olan şiirleri okuyan herkesin kendisinden bir şeyler bulabileceği şairlerden olan edebiyatçı yazar Nurullah Genç'in yüzde tebessüm oluşturacak o şiirleri...
18
SİYAH GÖZLERİNE BENİ DE GÖTÜR
Daha dokunmadan kurudu irem çöllere bir türlü yağamıyorum yeni bir koşunun başlangıcında biraz deprem sonrası biraz şehir hülyası bir kalp yangınından geriye kalan siyah gözlerine beni de götür artık bu yerlere sığamıyorum.
Pembe uçurtmalar yolladığından beri sarardı tiryaki menekşeleri sonbaharın tozlu kafeslerinde sevgi turnaları yakalıyorum turnalar gidiyor; ben kalıyorum avareyim,asudeyim,yorgunum bilmiyorum neden sana vurgunum Erzurum garında banklar üstünde uyku tutmuyor karanlıkları yitik düşlerimi kovalıyorum gölgeler gidiyor; ben kalıyorum.
Binbir türlü kokuyorsa yaylalar siyah gözlerine beni de götür baharın koynundan koparıp sana ipek bir mendile sardığım yüreğimle şehzade gülleri gönderiyorum umutlar kalıyor; ben gidiyorum.
Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini kaptanları sorgulayan yanından geçen küheylanların korku tufanına yakalandığı siyah gözlerine beni de götür güneş ülkesinden gelen yiğitler benzeri olmayan bir dünya kursun cellat,ayrılığın boynunu vursun.
Usul usul intizarı çürüten bu hercai diken,bu çılgın arzu sürüklüyor imkansız muştuların eşiğine gönül vadilerini bir ağaçtan düşen yapraklar gibi düşüyorum tanyerine ya topla yaralı kırlangıçları ya da bu vefasız şarkıyı bitir özgürlüğe giden tutsaklar gibi siyah gözlerine beni de götür.
28
BİLEYDİM LAYIK OLMADIĞIMI
bileydim lâyık olmadığını yürür müydüm yollarında
sen birazı tereddüt birazı kan ve gurur acılarla beslenen bir zakkum çiçeğisin
oysa hep ışıl ışıl hep rengârenk göründün bulutların ardında anlayamadım yeşil sadece zehir dumanlı gözlerinde özlem sadece tûfan
her akşam kefen giydi yüreğim kollarında her gece bir giyotin rüyalarım hıçkırık kâbuslarım ölümdü ellerin yavaş yavaş beni bataklığına beni isyana gömdü
şimdi kopardım urganlarını dostluğum da sensiz, düşmanlığım da ırmak ikiyüzlü akar mı sandın güneş karanlıktan korkar mı sandın git, seninle gitsin pişmanlığım da
bileydim lâyık olmadığını yürürmüydüm yollarında
38
RÜVEYDA'YA AĞIT
Ben bir aziz değilim, hele gündüz değilim Attığı her adımda siyah bir iz bırakan Bir yanında ürküten bir baldıran gövdesi Bir yanında kederi özümleyen bir lâle Merhamet sahrasının uyuyan gecesiyim
Bırak da, böyle bitsin bu günahkâr serüven Bırak da kurtarayım bu emânet sarayı Yeter, intiharınla oyduğun yüreğimi Umutsuz şarkılarla avutulduğum yeter Göğsümde bir yanardağ kıvranıyor Rüveyda Yaraları kapandıkça kanıyor Rüveyda Duman çöktü güneşin sitem aynalarına Aralandı perdeler; şimdi sessiz değilim Dertliyim, viraneyim, ben bir aziz değilim Azizler tohum eker sevgi tarlalarına
Senin gözlerin dram; oysa ağlatan benim Ben dilenci; sen sultan; sevgi dağıtan benim Sen ışık; ben karanlık ve aydınlatan benim Ben ölümüm; sen hayat; cana can katan benim Sabah sende oluyor; güneşi tutan benim Soran ben; sorulan sen; hüznü damıtan benim Öldüren ben; ölen sen; kabirde yatan benim Sen sevda yüklü bulut, göklerimin sahibi Saklıyorum içimde seni bir tufan gibi
Nerde uğruna ömür verdiğim belâ, nerde Her hatıra bir demet zakkum meyhanelerde Düşlerim esrarınla çoğalan pervanedir Götür benden ahzânı, bana ihsanı getir Yalanı reddederken düşüyorum yalana Ben bir aziz değilim Rüveyda, anlaşana
Bu ağıdı öldüğün için söylemiyorum Sen ölmedin Rüveyda; at vuruldu; ben öldüm Her hamlesi bir tabut şimdi bakışlarının Yıkayıp kefenledin; mehtabına gömüldüm Her iklime kanatlı bir haberci salsınlar Çağır âşıklarını; namazımı kılsınlar Duysun âlem ateşin dağı erittiğini Bu illetin taşları bile çürüttüğünü
Gün olur da, ayrılık yumağı çözülür mü Bergüzârım ayaklar altında ezilir mi Rüveyda, görür müyüm yeşil ufuklarını Seninle bir sonsuzluk bulur muyum Rüveyda Yoksa hep bu kabirde kalır mıyım Rüveyda
48
SENSİZ KALAN BU ŞEHRİ YAKMAYI ÇOK İSTEDİM
Mavi bir aleve dönüştürdüm kalbimi bir anda Butuşturmak istedim beni böyle umarsız Bırakıp gittiğin bu zalim şehri Yakamadım gözlerin dikildi karşıma bir caddenin tam ortasında İnanılmaz güzel bakıyordu gözlerime hafif ıslak En özel en bilinmeyen türleri açmıştı papatyaların Hatıralarınla titriyordu içim kuşlar kanatıyordu gönlümü
Gri bulutlar geçiyordu göğümden Anlamak üzreydim neron’un roma’yı neden yaktığını Karanlık bir koridor açıldı önümde anlayamadım Yenik düşmüş bir napolyon kadar mutsuzdum aslında İntihara kalkışan hitler kadar çaresiz Yakmak üzreydim ki bu şehri hatıraların İçli bir yağmur gibi boşandı üzerime
Kediler geçti birden kavşaklarından şehrin Acı acı miyavladılar gözlerime baktılar kızgındılar kırgındılar Onlar da tutulmuşlar anladım sana bendeki kadar Onlar da terk ettiğin bu şehri çaresiz Yakmak istiyorlar yakamıyorlar
Saçların dikildi karşıma bir sokak köşesinde Her telinde parmaklarımın izleri parlıyordu Benzersiz kokunu alıyordu kıvrımlarından rüzgar Gözleri doluyordu saçlarına bakan kedilerin Her biri bir kenarda darmadağın Çömelip kalıyordu yutkunuyordu Rengi kaçıyordu pencerelerde perdelerin
Nereye yürüdüysem bakışın, duruşun, sesin Anladım söndürmeliyim tutuşan yüreğimi Kendimi yakmış olurum yakarsam bu şehri Çünkü sen her şeyinle bendesin
58
AYRILIK ŞARKISI
Gidince, gülün rengi sarardı gözlerimde Mutluluk dolu dünyam karardı gözlerimde
Gözyaşların yağmurdu, ıslatırdı içimi O yemyeşil gözlerin bahardı gözlerimde
Yıldız gibi parladı gönlümde gülüşlerin Duruşun güneşimdi, yanardı gözlerimde
Dudaklarım ismini hecelerdi derinden Bakışlarım hep seni arardı gözlerimde
Gidince, gülün rengi sarardı gözlerimde Mutluluk dolu dünyam karardı gözlerimde
68
EY MELAL
Ey hüznün ötesinden içime bakan melal Ahuların seni kıskandığını Kalbime fısıldarken rüzgarın dudakları Yüreğine tutunmak istiyorum sessizce Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden
Şafak hatıraların kanadında gizlidir Tanyeri bir çocuğun avuçlarında Ey ömrümü bir bahtın ucunda yakan melal Ruhumu bir gül gibi ellerine bırakıp Zambakların sırrına yürüyorum sessizce Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden
Ey damar damar öfke, pıhtı pıhtı kan melal Nerede, karanlığa hükmettiğimiz günler Neden böyle vurgunuz ateş dilberlerine Erdem çiçek özüdür, yıldızlardan süzülür Pembe bir yanılgıdır hayatı büyülemek Yabancı doruklara uzatma ellerini Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden
Ey gönlünü bir damla suya bırakan melal Yenilgi doldurulmuş diye bardağımıza Prangaya vurmalı mıydık geçmişimizi Zamanın yılgınlığı gömülmeden toprağa Ruhumu bir sır gibi mehtabına gizleyip Eski umutlarıma dönüyorum sessizce Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden
Ey hüznün ötesinden içime bakan melal Ey ömrümü bir bahtın ucunda yakan melal Ey damar damar öfke, pıhtı pıhtı kan melal Ey gönlünü bir damla suya bırakan melal Ey dünyama ırmaklar misali akan melal Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden