90 yaşında vefat eden Ara Güler, tanınmış bir uluslararası foto muhabiriydi fakat o, büyük başarısını, memleketi İstanbul'u çekmesiyle yakaladı.
Şehri hem sevgiyle hem de otantik bir şekilde fotoğraflayan Güler, “İstanbul'un gözü” olarak anılmaya başladı.
Pek çok kişi, şehrin özünü yakalar gibi çektiği fotoğraflarını hayranlıkla takip etti.
Romancı Orhan Pamuk, 2009 yılında Ara Güler'in İstanbul'u koleksiyonunun önsözünde, “Ara Güler'in İstanbul'u benim İstanbul'um” yazmıştı.
Pamuk, “50'lerin ve 1960'ların İstanbul'u, sokakları, kaldırımları, dükkanları ve kirli, bakımsız fabrikaları; gemileri, at arabaları, otobüsleri, bulutları, özel taksileri, ortak taksileri, binaları, köprüleri, bacaları, sisleri ve insanları; ve tüm bu şeylerin içindeki ruhun ilk bakışta fark edilmesi çok zor . Hiçbir yerde Ara Güler'in fotoğraflarındaki kadar iyi çekilmiş ve korunmuş değil" demişti.
Fotoğraflarının derinliğine ve karmaşıklığına rağmen Güler, sanatsal bir iddiadan yoksundu.
"Amacım sanat fotoğrafçılığı yapmak değil, sadece İstanbul'u olduğu gibi yansıtmak." diyen Güler, sanat iddiası olmadığını açık açık dile getiriyordu.
Ara Güler, "Fotoğrafın, gelecek nesillere aktarılmak üzere bir deneyim anının ele geçirildiği bir sihir biçimi olduğuna inanıyorum" diyerek, fotoğraf çekmek isteyen herkese idol olmayı başardı.
Büyük çıkışını, Aralık 1958'de Amerikan dergisi Time Life'ın İstanbul'da bir ofis açarak Güler'i işe almasıyla yakaladı.
Bu, uluslararası alanda adını duyurmasını sağladı ve çok geçmeden yurtdışı seyahatlerine başladı.
Dünya çapında bir üne kavuşan Güler, çekmiş olduğu sayısız fotoğraf ve bıraktığı anıyla, akıllara kazınmayı başardı.