Halk arasında ‘kırtasiyecilik’ deyimiyle ifade edilen bürokrasi, memurun egemenliği anlamına gelir. Devlet idaresinde bir işi yapabilmek için alınması gereken izinleri, onayları, uyulması gereken kuralları ifade eder.
Devlet dairesinde vatandaşın işini göreceği masa veya ilgili memur, bürokrasidir. Hatta ilgili memur gözünde devlet odur.
20. yüzyılın ortalarından 21. Yüzyılın başlangıcına kadar vatandaş gözünde bürokrasi (devlet kapısı) çatık kaş-asık surat olarak algılanmıştır. Zira onun dilinde iki kelime (yasak, olmaz!) hakimdir. Bu durumu yaşanan pek çok olayla örneklendirebilirsiniz.
1996 Yılında iki yaşında olan kızım Emine 6 metre yükseklikte balkondan beton zemin üzerine düşmüştü. Akşam vakti apar-topar bir komşu arabasıyla Kartal E.A.Hastanesine Acil’e gittik. Doktorlar hemen film-tahlil gerekli işleri yaptılar. Bu ara bana da ‘döner sermayeden ücretle ilgili’ bir evrak getirmem gerektiğini söylediler. İlgili memur ücret ödemem gerektiğini söyledi. Bende ‘öğretmenim sevk kâğıdını yarın getireyim’ dedim. Kabul etmedi, olmaz dedi.
Hastanenin nöbetçi baştabip yardımcısını bulup durumu anlattım. Bayan bir doktordu. ‘Git işlemini yapsınlar, yarın sevk kâğıdını getirirsin’ dedi. İlgili zata gittim söyledim, ‘hayır, olmaz’ dedi. Benim üzerimde de bir öğretmen kimliği var, başka para dahi yok. Doktor hanıma tekrar gidip durumu anlattım. Dr. Hanım bir evrak çıkarıp ‘ilgili hastanın tüm işlemlerinin ücretsiz yapılması’ diye yazdı, mühürledi. Böylece ilgili bürokrasiyi! can çekişirken atlattık. Ertesi günü ben yine de sevk kâğıdını kurumumdan alıp götürmüştüm. Bu tür örnekleri geçmiş yıllara ait (diğer pek çok kurumda) çoğaltmak mümkün.
Genellikle, Kamu Yönetiminde etkinliğin artırılması için bürokrasinin azaltılması konusunda görüş birliği vardır. Son yıllarda vatandaşa hizmet kolaylığı sağlamak ve bürokrasinin azaltılması için Kamu Yönetiminde köklü reformlara gidilmiştir. Ancak bürokrasi yeniliklere yer-yer direnebilmektedir.
Bürokrasi yeniliklere niçin direnir? İlk akla gelen ihtimalleri şöyle sıralayabiliriz. İlgili masa sahibi kendini otoriter devlet olarak görür. Bu otoritesini ispat için engeller çıkarıp güç gösterisi yapmış olabilir.
Siyasi davranarak mevcut iktidara karşı (işini zorlaştırarak) vatandaşta nefret duygusu uyandırmak istemiş olabilir.
İlgili memurun tembelliği/ihmalkârlığı olabilir. Mevzuatta net olmayan bazı teamül kurallar olabilir. Pek çok ihtimal akla gelebilir.
2003 Yılında kaybettiğimiz rahmetli Recep Yazıcıoğlu’na vefatından bir-kaç sene önce Eğitim-Bir Sen olarak Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezinde bir konferans verdirmiştik. Konu, ‘’Türkiye’nin idari yapısı ve bürokrasi’’ idi.
Rahmetli Vali; ‘’kendisinin makam odasının kapısının açık olduğunu, vatandaşların dertleriyle doğrudan ilgilendiğini’’ ifade ettikten sonra şöyle demişti; ‘’Ben vatandaşa hizmet konusunda kim güçlük çıkarıyorsa o memurun karşısına çıkmışımdır. Bu polis olabilir, bir başka memur olabilir. Bu bireysel hataları yapanları cezalandırmışımdır’’ demişti.
Merhum Vali bir örnek vererek devlet içerisindeki çarpıklık ve aksaklıkları şöyle anlatmıştı; ‘’Bir vatandaş hükümet binamızda bir daireye işi için giriyor. İlgili memur telefon konuşuyor. Telefonun biteceği yok. Konuşmaları da havadan-sudan muhabbet ediyor. Vatandaşın sabrı taşıyor. Beyefendi! Benim bu işim burada mı yoksa başka birimde mi şeklinde (başka birimde ise boşuna beklemeyeyim kabilinden) konuşuyor. Memur vatandaşa dönüyor, öfkeli bir vaziyette -görmüyor musun be adam! Telefon konuşuyoruz, çatladın mı? ‘’ diyor.
İlgili vatandaş bu durumu aynen Yazıcıoğluna anlatıyor. Rahmetli Yazıcıoğlu şöyle demişti; ‘’bu memuru her ay bir ilçede olmak üzere o ilin tüm ilçelerinde görevlendirme cezası verdim.’’
Rahmetli Yazıcıoğlu vatandaşların halini anlamayan bürokratların durumunu şu fıkra ile anlatmıştı;
‘’Bir beldeye ilk defa gelen kıyafeti düzgün bir vatandaş, ihtiyacını (defy-i hacetini) gidermek için en yakın tuvaleti sorar. Belde de su sıkıntısı olduğu için, su ihtiyacı tuvaletin girişinde sırayla dizilmiş ibriklerle giderilmektedir. Misafir ilk sıradaki ibriği almak isteyince, tuvaletin görevlisi; ‘’olmaz, beşinci sıradaki ibriği alacaksın’’ der.
Misafirde öyle yapar. İhtiyacını giderip dışarı çıkarken görevliye sorar; ‘’iş disiplininize hayranım ama bir şey merak ettim. Niye bana ilk sıradaki ibriği değil de, beşinci sıradaki ibriği aldırdınız?’’ görevli şöyle cevap veriyor; ‘’Akşama kadar buranın kokusunu çekiyoruz. Bırakın da, bu kadarcık yetkide bizim olsun!’’
Son yıllarda ülkemizde bürokrasiyi azaltıp-kolaylaştıracak pek çok yenilikler yapıldı. Bunlardan birisi de ‘’e-Devlet kapısı’’ uygulamasıdır. E-Devlet Kapısı; tüm kamu hizmetlerine tek bir noktadan erişim imkânı sağlayan bir internet hizmetidir. Bu sayede vatandaşlar ihtiyaçları doğrultusundaki bilgi ve hizmetlere kolaylıkla erişebilmektedirler.
Artık tüm devlet yazışmaları internet/Bilgisayarlar üzerinden yapılmaktadır. Bugün için Ankara’da olabilecek işler yerelde, bulunduğu il dahilinde yapılabilmektedir. Yetkiler merkezden yerele doğru kaymıştır.
Gel gör ki bu işleri yapan yine insan faktörü olunca, karşınıza bürokrasi barikatı dikiliyor. Bir saatlik veya bir günlük işini haftalara yayabiliyor.
Yani bürokrasi (yer-yer) ayak sürüyor. Vatandaşın işi yarına, yarın da haftaya atılabiliyor. Acaba metal yorgunluk her alana mı sirayet etti? Elbette işini dürüst yapanları istisna ederek diyoruz ki, yerelde "Halka hizmet Hakka hizmettir" anlayışı halka eziyet (bu gün git yarın gel)'e dönüşmemelidir.
Her meslekte, yanlış yapan insanlar bulunabilir. Bu kusurlu insanlara bakıp o meslek grubunu toptan karalamak ne kadar yanlış ise; o grubun da meslek dayanışması içine girerek yanlış yapanı koruması, aynı derece de hatalıdır.
Hâsılı Kelâm, 657’de Bürokrasiyi ıslah edecek şekilde yapıcı düzenlemeler yapılmalıdır. Belki o zaman vatandaşın işi rutin olarak yapılır. Umarız bu aksaklıklar da geride kalacaktır. Halkımız layık olduğu hizmetleri almakta hak ettiği devlet sıcaklığına kavuşacaktır.
Abdullah YADİGAR- 18/11/2017