ABD'nin terör örgütü YPG/PYD/PKK'nın da tehdit olarak yer aldığı NATO'nun Türkiye ile ilgili güvenlik planının yayımlanmasına itiraz etmesi üzerine, Türkiye'nin de NATO'nun Baltık ülkeleri hakkındaki güvenlik planının yayımlanmasına karşı çıkmasına ilişkin soruyu yanıtlayan Çavuşoğlu, NATO'da yapılan görüşmelerin hem Türkiye hem de NATO için son derece faydalı olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinin yanı sıra Fransa, Almanya ve İngiltere ile yaptığı dörtlü toplantının samimi bir ortamda çok faydalı olduğunu, bunun devam etmesi konusunda liderlerin mutabık kaldığını hatırlatan Çavuşoğlu, ikinci toplantının da İstanbul'da şubatta yapılacağını ifade etti.
Çavuşoğlu, Erdoğan'ın NATO'da verdiği mesajların gayet net olduğunu vurgulayarak bölgenin güvenliği bakımından birlikte çalışma konusunda ülkelerin hemfikir olduğuna işaret etti.
Türkiye'nin taviz verdiği yorumlarının doğru olmadığını dile getiren Çavuşoğlu, şöyle devam etti:
"NATO'nun şu anda 2 tane savunma planı var. Bir tanesi Türkiye için, bir tanesi Polonya ve 3 Baltık ülkesi için. Bizim planımız -bir planın NATO'dan geçmesi için prosedür var. Tüm planlar için geçerlidir- raporlar önce askeri komiteye gidiyor, oradan NATO Konseyine geliyor, Konseyin içinde büyükelçiler de var, askeri kanat da var, genel sekreter de var. Oradan geçiyor, daha sonra iyileştirimi için askeri komiteye giderek ondan sonra yayımlanıyor. O zaman yürürlüğe giriyor.
Bizim planımız daha önce askeri komiteden geçti, Konseyden de geçti. Tam yayımlama aşamasında bazı ülkelerin itirazı olduğu için bugüne kadar yayımlanmadı. Biz de bu nedenle diğer savunma planını -biz hiçbir zaman Baltık ülkeleri ve Polonya'ya karşı olmadık- Konseyden geçme aşamasında bloke ettik, yani ikinci aşamada. Bizimki o aşamayı geçmişti. Şimdi burada bir jest yaparak, o ülkelerin de ricasıyla, Konseyden geçmesine izin verdik ama askeri komiteye giderek orada revize edilecek, iyileştirilecek ancak bizimkiyle eş zamanlı yayımlanacak. Yani bizim plan yayımlanmadan o plan da yayımlanmayacak. Neden? Biz elbette onlara karşı değiliz ama NATO'nun görevi tüm müttefikleri korumaktır. Bir taraftan bizimki konusunda engel çıkarırken bazı ülkeler, diğer tarafın planını onaylamak hakkaniyet ölçüsüyle bağdaşmaz."
Bu durumu Baltık ülkeleri ve Polonya'ya da gayet güzel bir şekilde anlattıklarını vurgulayan Çavuşoğlu, "Sonuçta şu anda iki plan aynı seviyede, aynı odada bekliyor. Yayımlanırsa birlikte yayımlanacak, problem çıkarsa da ikisi de engellenecek." şeklinde konuştu.
DOĞU AKDENİZ'DEKİ GELİŞMELER
Doğu Akdeniz'deki gelişmeleri de değerlendiren Çavuşoğlu, Türkiye'nin Libya ile 2 anlaşma imzaladığını, bunlardan birinin güvenlik ve iş birliğine ilişkin daha önce imzalanan mutabakat zaptının güncellenmiş hali, diğerinin ise deniz yetki alanlarının belirlenmesine yönelik olduğunu hatırlattı.
Böylelikle, bölgede birçok ülkenin tek taraflı adımlar atmasının da önüne geçmiş olduklarını söyleyen Çavuşoğlu, "Doğu Akdeniz'de biz başından beri hep şunu söylüyoruz; Güney Kıbrıs Rum Kesimi hariç, tüm ülkelerle bu konuda ikili ya da çok taraflı anlaşmaya hazırız ama bölgede bazı ülkeler tek taraflı adımları ve Türkiye'yi eleştirmeyi tercih ettiler." değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Çavuşoğlu, Yunanistan'ın Libya'nın Atina Büyükelçisi'ni sınır dışı etme kararına da değinerek, ''İmzalanan mutabakat zaptı için büyükelçiyi sınır dışı etme kararını kınıyoruz. Libya bağımsız, egemen bir devlettir. Bu, Yunanistan'ın gerçek yüzünü göstermiştir.'' ifadelerini kullandı.
"SURİYE VE LİBYA'DA ÖNEMLİ ROLLER OYNUYORUZ"
Öte yandan Çavuşoğlu, İtalya'da düzenlenen 5. MED - Akdeniz Diyaloğu Forumu'nda Akdeniz'e ilişkin meselelerde Türkiye'nin vizyon ve stratejisine ilişkin bir konuşma yaptı.
Bölgedeki en büyük iki sorunun Suriye ve Libya krizleri olduğunu belirten Çavuşoğlu, bu iki meselenin ortaya çıkarttığı düzensiz göçün hem insani açıdan hem güvenlik çerçevesinden ele alınması gerektiğini söyledi.
Çavuşoğlu, "etkili çok taraflılılığın" önemli olduğunu vurgulayarak, bölge toplumlarının tümünün zarar gördüğü İslamofobi, ayrımcılık, nefret gibi sorunlarla hep birlikte baş edilmesi gerektiğine, hiçbir ülke ya da bölgesel kuruluşun tek başına mücadelesinin yeterli olmayacağına dikkati çekti.
Meselenin sadece terörle mücadeleden ibaret olmadığına vurgu yapan Çavuşoğlu, "Şimdiye kadar DEAŞ ve YPG'ye karşı 3 harekat düzenledik. Ama DEAŞ ve diğerlerinin ideolojisini öldürme meselesi ne olacak? Geride kalan kadın ve çocuklar var. Onları nasıl rehabilite edeceğiz?" ifadelerini kullandı.
"Suriye ve Libya'da çok fazla sorumluluk üstleniyoruz ve önemli roller oynuyoruz. Tek çözümün siyasi olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle kendi görevimizi yerine getirmenin yanında, Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplumu destekliyoruz." diyen Çavuşoğlu, bu sayede Cenevre'de süren Suriye Anayasa Komitesi görüşmelerinin yapılması için de çaba gösterdiğini kaydetti.
Çavuşoğlu, Kıbrıs sorununa da atıfta bulunarak, Türkiye'nin kalıcı çözüm için çok fazla çaba gösterdiğini, Annan Planı'nı desteklediğini, 2017'de Crans-Montana'daki görüşmelerde yapıcı tarafın yalnızca Türkiye olduğunu dile getirdi.
TÜRKİYE'NİN SURİYE POLİTİKASI
Çavuşoğlu, Türkiye'nin Suriye'deki krizin çözümüne ilişkin vizyonuyla ilgili bir soru üzerine "Şam'daki rejimi ve destekçilerini tek uygulanabilir çözümün siyasi seçenek olduğuna ikna edebilirsek, sorunu çözebileceğimizi düşünüyorum." dedi.
Cenevre'deki Anayasa Komitesi görüşmelerinin ilk oturumunun bekletilerin üzerinde geçtiğini ancak ikinci oturumda rejimin engel çıkardığını anımsatan Çavuşoğlu, İdlib'de çok sayıda sivilin ölmeye devam ettiğini, on binlercesinin yerinden edildiğini, rejimin bu tabloyu göz ardı ettiğini belirtti.
Çavuşoğlu, Suriye'nin toprak bütünlüğünün önemine dikkati çekerek, YPG/PKK'nın halen koalisyon partnerleri tarafından desteklendiğini, Türkiye'nin harekatlarından sonra YPG/PKK'nın ayrılıkçı gündeminin boşa çıktığını söyledi.
SURİYELİLER REJİMDEN KORKTUĞU İÇİN DÖNMEK İSTEMİYOR
Çavuşoğlu, mültecilerin geri dönüşü konusunda da Irak, Lübnan ve Ürdün ile bu konuda bir konferans düzenlemeyi planladıklarını belirtti.
Beşşar Esed rejiminin kontrol ettiği bölgelerde güvenliğin sağlanamadığına dikkati çeken Çavuşoğlu, Suriyelilerin rejimden korktukları için geri dönmek istemediklerini kaydetti.
Çavuşoğlu, Türkiye'nin harekatları sayesinde 370 binden fazla sivilin geri dönme imkanı bulduğunun altını çizerek, Ankara'nın Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ile iş birliği içinde güvenli ve onurlu dönüşler için çalışmaya devam edeceğini dile getirdi.
TÜRKİYE'Yİ DEAŞ'I DESTEKLEMEKLE SUÇLADILAR
Bakan Çavuşoğlu, Beşşar Esed'in bazı iddialarının hatırlatılması üzerine, Türkiye'nin yurt içinde ya da dışında herhangi bir terör örgütünü desteklemesinin mümkün olmadığına vurgu yaptı.
Türkiye'nin geçmişte DEAŞ'ı da desteklemekle suçlandığını anımsatan Çavuşoğlu, şöyle devam etti:
"Bir gün (eski ABD Dışişleri Bakanı) John Kerry bana DEAŞ'tan petrol aldığımızı söyledi. Bunun kabul edilemez olduğunu ve kanıt getirmesi gerektiğini söyledim. Ondan sonraki ikinci ve üçüncü görüşmelerimizde getiremedi. Dördüncü görüşmemizde New York'ta CIA bana bazı haritalar gönderdi. Ben istihbarat ve güvenlik yetkililerimize sordum. Yerel halktan daha fazla Suriyelinin yaşadığı Kilis kentimizdeki asfalt çalışmasına ait olduğunu anlaşıldı. CIA özür dilemek zorunda kaldı."
Çavuşoğlu, Türkiye'de 300'den fazla sivilin DEAŞ terörüne kurban gittiğini hatırlatarak, "Nusra ve DEAŞ arasında fark yoktur." dedi.
Aynı şekilde FETÖ ve YPG/PKK arasında da fark olmadığını vurgulayan Çavuşoğlu, İdlib'e Nusra Cephesi üyesi teröristleri silahlarıyla birlikte gönderenin Esed rejimi olduğunu, bunun eski BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura tarafından da onaylandığını aktardı.
Çavuşoğlu, rejimin bu yolla İdlib'e saldırmak için bahane üretmeyi hedeflediğini belirterek, Türkiye'nin DEAŞ'a karşı düzenlediği Fırat Kalkanı Harekatı'na uluslararası camianın destek verdiğini, Afrin'deki Zeytin Dalı Harekatı'na da bu denli karşı çıkılmadığını söyledi.
Barış Pınarı Harekatı'na verilen tepkinin farklı olduğuna vurgu yapan Çavuşoğlu, bunun da nedeninin PKK'nın ayrılıkçı gündemini desteklemek olduğunu kaydetti.
Çavuşoğlu, Türkiye'nin askeri varlık gösterdiği alanlardan hemen çekilmesi üzerine DEAŞ ya da YPG/PKK'nın etkisini artıracağını, ya da rejime devretmesi halinde mültecilerin güvenli, gönüllü ve onurlu dönüşünün mümkün olmayacağını belirterek, "Güç bulundurduğumuz bölgeler, Suriye'ye ait topraklardır. Siyasi bir çözüm olduğunda ve kendi güvenlik güçlerini kurduklarında elbette kolaylıkla Suriye halkına, devletine devredebiliriz." ifadelerini kullandı.
"PATRİOT SATIN ALMAYA HAZIRIZ"
Çavuşoğlu, Türkiye'nin Rusya'dan hava savunma sistemi almasıyla ilgili soruyu, "Türkiye bunlara ihtiyaç duyuyor. Ortaklarımızdan almaya çalıştık mı? Evet. Son 10 yıldır ABD'den Patriot almaya çalıştık. Fransa ve İtalya'dan SAMP/T almaya çalıştık ancak alamadık." diye cevapladı.
"Bugün bile Patriot satın almaya hazırız. Ancak ABD Kongre'den onay alabileceği konusunda garanti veriyor mu? Hayır. Ne yapacağım?" ifadelerini kullanan Çavuşoğlu, şöyle devam etti:
"Gelecekte daha çok ihtiyacımız olacak. Ortaklarımızdan alamazsak başka kaynaklardan almaya devam etmek zorunda kalacağız. Başkan Trump bu durumu tümüyle anlıyor ancak yönetimi ve Pentagon anlamak istemedi. Washington'da ve Londra'da liderler toplantısında bu konuda görüşmelere devam etmemiz gerektiğinde hemfikir kaldık."
TÜRKİYE - ABD İLİŞKİLERİ
Bakan Çavuşoğlu, ABD ile ilişkilerle ilgili de ABD'nin Türkiye'ye saldıran terörist bir örgütü silahlandırarak, eğitim vererek desteklediğini, darbe girişimi düzenlemiş bir örgütün elebaşını ülkesinde tuttuğunu dolayısıyla Türkiye'nin meşru güvenlik endişeleri olduğunu dile getirdi.
"Mültecileri Avrupa'ya göndermekle tehdit etme stratejisinin ilişkileri olumlu etkileyip etkilemediğine" ilişkin bir soruya da Çavuşoğlu, Mart 2016'da Avrupa Birliği ile imzalanan anlaşmayı tümüyle uygulayan Türkiye'nin yeterli destek göremediğini, 4 milyondan fazla mültecinin yükünü çektiğini anımsattı.
Bakan Çavuşoğlu, "Bu durumda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'bize ve geri dönen mültecilere yardım etmek istemiyorsanız, o halde kendi ülkelerinizde onlarla ilgilenin' demesi, yeterince adildir. Tehdit değildir." ifadelerini kullandı.