Çocuk Yetişkinler

Gülşen Eser

Sahil kenarında öylece oturuyorum . Kavurucu güneş , birbiri ile desibel yarışındaki ağustos böcekleri , kıyıya belli belirsiz vuran köpüklü dalgalar , kumsal boyu sıra sıra dizilmiş palmiye ağaçları …

Kulak misafiri olmak çok da etik bir davranış değildir ; diye büyütüldük . Ama insanın elinde mi ? Sanki kulağımın içinde despot bir müdür sürekli emrediyor : “ Dinle , dinle , dinle !” Yan şezlongtaki ailenin konuşmasına -ister istemez- eşlikçi oluyorum . Deniz kenarında kumlarla oynayan çocuklarını izliyorlar. Yaklaşık olarak üç yaşlarındaki küçük çocuk, önce kumları avucuna alıyor ; sıkıyor ; şekillendirmeye çalışıyor , sonra bırakıyor. Belli ki istediği şekil olmuyor . Bu sefer kürek ile kazıyor ; ıslak kumu çıkarıyor ; kovaya doldurup ters çevirerek kumdan kale yapmaya çalışıyor . Belli ki istediği şekil yine olmuyor. Bozuyor , tekrar yapıyor ; yıkıyor , yeniden şekillendiriyor.

Annesi ; “ Gördün mü ? Bak nasıl da yetenekli oğlumuz . Görsel zekası çok kuvvetli … Muhakkak sanatla uğraşmalı .”diyor. Anne , kendince haklı övgülere devamededursun , küçük çocuk, kumlara bulanmaya devam ediyor. Birden ağustos böceklerine eşlik edesi geliyor yavrucağın . Bir şarkı mırıldanmaya başlıyor : “ Ceviz adam gitti hah hah hah …”

Ben de o sırada , kitabımın satırları arasında kaybolma savaşı veriyorum . Ama “kulak misafiri olmak” eylemi daha eğlenceli geliyor. Bazen aynı cümleyi defaatle okur , okur, okur yine de ilerleyemezsiniz ya … Koşulsuzca teslim oluyorum kulağımda “Dinle!”diye emir veren müdüre … Haydi Gülşen ! Dinlemeye devam !

Babası ; “ Gördün mü? Bak nasıl da yetenekli oğlumuz . Ritmik zekası çok kuvvetli … Muhakkak müzikle ilgilenmeli. Bir iki tane de enstrüman çalmalı benim aslan oğlum.”diyor . Baba , kendince haklı övgülere devamededursun , küçük çocuk kumlara bulanmaya devam ediyor. Birden yerinden kalkıp dalgalarla dans edesi geliyor yavrucağın . Bir o yana bir bu yana koşturup duruyor deniz kenarında . Anne ve babası hayranlıkla çocuklarını izliyor : “ Ayyy … Çocuğumuzun kinestetik zekası ne kadar da kuvvetli . Mutlaka bir dans kursuna göndermeliyiz tatil dönüşü …”diyorlar. Maşallah’lar bol bol dağıtılıyor cülus bahşişi edasıyla …

Bir eğitimci olarak, uzaktan , üç yaşındaki çocuğu izliyorum . Ne kadar da mutlu , yapmaya çalıştığı kumdan kalelerle … Dalgalar kıyıya yaklaşırken hızlıca onlara doğru koşuyor ; köpükleri kıyıda ayakları ile patlatıyor . Kim bilir ? “Ceviz adam” şarkısını mırıldanırken belki de kendini dünyanın en iyi çocuk solisti sanıyor. Bir midye kabuğu buluyor ; elinde eviriyor, çeviriyor; midye kabuğu ile konuşmaya başlıyor . Hayal ediyor ; eğleniyor; mutlu oluyor . Çocuk dünyasında “kavram” etiketlere yer yok! Çünkü henüz bilmiyor . Çocukça dans edip , kumdan kaleler yapıp , düşler aleminde “büyümeyecek anılar” biriktiriyor.

Bir eğitimci olarak, yan şezlongtan ebeveynleri dinliyorum . Günümüzün sıklıkla rastlanılan hastalıklarından birine tutulmuşlar belli ki … “ En zeki çocuk , en yetenekli çocuk , en yakışıklı ve en güzel çocuk , en iyi anlayan ,en iyi anlatan , en iyi düşünen , en mucit, en ressam, en taklacı güvercin …”

Kaliteli zaman geçirme telaşı ile çocuklarımızın özgür zamanlarından çaldığımız onca geri gelmeyecek vakit … Tercih haklarına saygı duymadan kendi egolarımızı tatmin etmek için yolladığımız onca kurs … Sokak oyunlarını övüp övüp ;sonrasında çocuk parklarından mahrum ettiğimiz ; ama küçücük süslü püslü atölyelerde dünya para döktüğümüz oyun grupları … Her duyduğumuz , okuduğumuz , bildiğimiz (!) zeka türlerinin binbir çeşidi ile muhteşem “proje çocuklar” … Ben de yaptım ; sen de yaptın ;o da yaptı … Yapıyorum aynı hatayı ; sen de yapıyorsun ; o da yapacak …

Çocuğun en büyük hakkı oyun hakkı ! Hayal kurarak , eğlenerek , gülerek , koşarak, zıplayarak hatta bazen bağıra çağıra ağlayarak … Çocuk yahu çocuk ! Ne biliminsanı , ne dünyanın en iyi heykeltıraşı ne de dünyanın en iyi müzisyeni … Kusursuzlar kervanında rotalarını bizlerin belirlediği “proje çocuklar” …

Bırakın çocuk olsunlar ! Kumsalda ,parkta , ormanda , sokakta , sınıfta … Tüm zeka türlerinden uzakta … Kavramların gölgesinden bağımsız bir güneşin altında oynasınlar . Hata yapsınlar , düşsünler , kalksınlar . Hatta her düşüşlerinde tutup kaldırmayalım ellerinden … Dizlerinin kanadığı yerlere ağaç yaprakları yapıştırsınlar . Oynadıkları oyunların kurallarını bile bizler koyuyoruz. Az çekilin bakalım şöyle kenarıya … Kavga etsinler, küssünler, barışsınlar. Oyunun kurallarını değiştirip değiştirip yeniden koysunlar . Mutlu olsunlar ! Çocuk olsunlar ! Dünyanın “ büyümüş çocuklara” değil ; “ çocukluğunu kaybetmeyecek yetişkinler”e ihtiyacı var .

İlk yorum yazan siz olun