Ah canım !. Kurban olurdum o yüzüne, yapılan bütün kötülüklere rağmen hayata tutunan gülüşüne, büyümüşte küçülmüş yüreğine. İzmir’de meydana gelen depremin91.saatinde enkazdan sağ selim çıkarılan Aydan bebek, insan olduğumuzu bize bir kez daha hatırlattın.
Bir kez daha suçumuzu, günahımızı, kirlenmişliğimizi o masum yüzünle, duruşunla yüzümüze yüzümüze haykırdın. Bize bakıp ağlamayı bile çok gördün, acıdın bize, vurdumduymaz tavrımıza güldün geçtin.
Bizim gözümüzü mal hırsı bürüdü, makam hırsı bürüdü, rant hırsı bürüdü. Senin, oyuncağını Çin’den, elbiseni İtalya’dan, ayakkabını Almanya’dan aldık ama sana güvenli bir yuva yapamadık. Sana, kendimize ev yerine tabutluklar yaptık. Güya sevdiklerimizi bu tabutluklara mahkûm ettik. Her gün deprem olur korkusuyla sevdiklerimizi, her gün öldürdük, her gün öldük. Öldük öldük dirildik.
Aydan bebek hal diliyle bize nede çok şey anlattı:
Televizyonlarda her gün deprem olacak diye bangır bangır bağıran “deprem babaları” Aydan bebekler duydu da bir siz duymadınız. Babalar gibi koltukların üstünde oturdunuz, babaları dinlediniz, babalar gibi kalktınız ve hiçbir şey olmayacakmış gibi gittiniz. Ne olur birde o evde, tabutluklarda adeta ölümü bekleyen analar gibi, anaların yüreği gibi, çocuklar gibi dinleseydiniz. Bizim gibi hissetseydiniz.
Sizde daha düne kadar çocuktunuz, masumdunuz Keşke çocuk kalsaydınız. Hırslarınızın esiri bu kadar olmasaydınız.
Keşke biz çocuklar; sadece karnımız acıkınca, ya da hastalanınca ağlasaydık ağlayabilseydik. Çünkü çocuklar artık acıkınca ya da hastalanınca ağlamıyor. Sesimiz duyulur vicdansız bir kör kurşun veya gökten yağmur yerine yağan bomba sevdiklerimizi, babamızı, anamızı, kardeşlerimizi elimizden alır diye açlıklarımızı duygularımızı bastırıyoruz. Artık nerde ağlayan bir çocuk görsek, orda yakıp yıkılan bir şehir, kan ve gözyaşıyla dolmuş bir nehir, parçalanan hayatlar, yetim ve öksüz kalmış çocukların çaresizliği akla geliyor.
Bırakın çocukluğumuzu yaşayalım. Sizinle yaşamak, sizinle büyümek istiyoruz. Biz sizi çok seviyoruz, siz büyüklerimizden ama kendimizi koruyamıyoruz.
Hafızamızda hala çok canlı, Nagazaki’de ağlayarak insanlardan gözü dönmüş canavarlardan kaçan o çırılçıplak çocuklar. Urumçi’de babaları gözlerinin önünde öldürüldüğünde kendi açlıklarını unutup ağlayan yetim çocuklar. Saraybosna’da Sırp katillerinin babalarını kurşuna dizip, annelerinin bedenlerini kirletmelerine dayanamayıp gözyaşlarını akıtan çocuklar. Irakta, Suriye’de küresel çetelerin kirli savaşlarına kurban seçilen çocuklar. Şehitlerimizi uğurlarken babası üzülmesin diye gözyaşlarını içine akıtan çocuklar. Babalarının yokluğunda zayıf ve çaresiz kalıp her kavgada dayak yiyen ağlayan çocuklar. Daha çocuk yaşta eline kalem yerine silah verilip ölmeye gönderilen çocuklar. Deprem de Rıza Bey Apartmanın enkazının altında kurtarılmayı bekleyen çocuklar. Hep sizin eseriniz. Bize oturmasını, kalkmasını, yemesini, içmesini öğretenler, yaşamayı ve yaşatmayı kendinize öğretemediniz.
Çocuklar haksız mı? Çocuklar masum, çocuklar vicdanlı, çocuklar kirlenmemiş? Keşke çocuk kalsaydık. Büyüdük de ne oldu? . Çocuklar kadar olamadık. Çocuklar büyüklerimiz yaşasın diye ağlarken, büyükler kendi azmış nefislerini tatmin etmek için çocukları kurban seçmekte birbirleri ile yarışıyor.
Bugün vicdanı, merhameti olan hepimiz Aydan’ız, Suriye’de masum çocuk Ayla’nız, Bosna’da Alina’yız, Azerbaycan’da Nilayız, Doğu Türkistan’da Mücahid’iz.
O halde öldürün her birimizi çocukların yerine, kimi nerde bulursanız orda öldürün. Kimini Irakta, kimini Suriye’de, Bosna’da, Filistin’de, İstanbul’da, İzmir’de öldürün. Beşer, onar öldürün. Kirli emelleriniz için öldürün. Arkamızdan sahte gözyaşları dökün, büyük nutuklar atın, intikam yeminleri edin. Bizim ölümüzden, yeni ölümlere kapı açın.
Birilerinin aç kalması, üç kuruşa çalışması lazım sizin çok kazanmanız için. Şişmiş göbeklerinizden gökdelenler inşa etmeniz lazım. Havada uçmanız lazım yakıtınız en ucuzdan Müslüman kanı olması lazım. Hava, deniz, kara nerde para kokusu varsa oralar sizin yaşam alanınız. Daha fazla kazanmak için öldürmeniz lazım. Öldürün bizi parklarda nefes alırken oraya bir AVM dikin. Başucunuza sizin yerinize ölecek altından bir heykel dökün.
En büyük makamlar sizin olsun, daha büyüğünü uzayda inşa edin. Gözü olanın gözü çıksın. Sizin koltuğunuz altın varaktan, makam arabanız kanatlı olsun
Sizi ne keser, sizi ne doyurur bir bilebilsek. Dünyayı ayaklarınızın altına halı yaparız. Ölürüz birer birer, sizi yaşatmak için. Ölmek bize yaşamak size yakışır. Bizler bu dileklerimizi bizim gibi, çocuklar kadar masum, çocuklar kadar içten söylüyoruz.