İbn Haldun'un “Coğrafya kaderdir”, demesinin üzerinden 600 yıl geçti. Bunca yıl üzerinden geçen bir tespiti yapan Tunuslu düşünürün bir deha olduğunu bir kere daha tahayyül ediyoruz.
Coğrafyanın kader olmasının mahiyetini gerek bireysel gerek toplumsal ve gerekse de devlet bazında anlamlı bir tespit olduğuna kısaca deginecek olursak: Bireysel anlamda coğrafyanın kader olması, komşumuzun kim olduğu, içinde yaşadığımız mahallenin neresi olduğu ve de yaşadığımız ilin hangisi olduğuna göre tavırlarımızın değişmesi demektir. Şöyle ki; eğer komşumuz sürekli kavga eden, bina ortak giderini ödemeyen, bağıran çağıran aksi biriyse binada/apartmanda huzursuz olursunuz, sizin çocuklarınız azıcık gürültü çıkarsa bu aksi komşunuz sizi hemen uyarır kendi çocukları binanın altını üstüne getirecek olsa ona bir şey diyecek siz de dahil yoktur. Ne de olsa adam aksi ve ters biridir bu nedenle kimse onun davranışlarını sorgulamaz ve yüksek sesle kınamaya yeltenmez.
Peki komşunuz kaderiniz midir?
Hayır değildir.
Başka bir yere taşınmak ile ondan kurtulabilirsiniz. Siz kurtulursunuz da ya buna imkanı olmayan gücü yetmeyenler ne olacak. Bu aksi komşu kaderleri midir diğerlerinin!
Evet kaderleridir.
Ya bu kadere rıza gösterecekler ya da onu değiştirmek için çevreden veya kolluk kuvvetlerinden yardım isteyeceklerdir. Bu kaderin olumsuz yönlerini bertaraf etmenin yolunu arayacaklardır. Yani onu ıslah edecekler. Diğer komşularla birleşip ortak tavır almak gibi çözüm yollarına başvuracaklar.
Gelelim diğer kader unsuruna, toplumsal boyutuna. Toplumsal yapımız geleneksel, İslami hassasiyeti olan ve aynı zamanda çok dilli bir yapı arz etmektedir. Böyle bir toplumda dünyaya geldik. Çok dilli ve ağırlıkta Müslüman bir toplum. Davranış örüntülerimiz bu minhalde şekillenmektedir. Zihin yapımız aynı şekilde. Ve değer yargılarımız.
Şöyle ki biri çıkıp da ezan Türkçe okunsun diyecek olsa, bu söyleme beklenmeden ve düşünülmeden hemen tepki gösterilir. Dedik ya Müslüman bir toplumuz. Haliyle İslami jargonla konuşulacağı ve bu yönde tercihlerin yapılacağı aşikardır. Toplum bir kaderdir. Kaderin ne olduğu ortaya çıkmıştır. Kaçınılmaz bir sondur kader olan, ne yaparsan yap sen burada doğdun, nereye gidersen git nerelisin denilince ben Türküm diyeceksin, bundan kaçış yok. Nereli ve ne olduğundan kaçış yok. Coğrafya kaderdir derken İbn Haldun, tam da bunu söylemektedir.
Eğer Ortadoğu'da yaşayan, varlık gösteren bir ülkeysek bu durumda Ortadoğu'da olan karışıklığın bizzat içinde olmazsak da bize bir şekilde etki edeceğini bilmeliyiz. Suriyeli vatandaşların ülkelerindeki kaostan kaçıp sığınacakları ilk yer ya Türkiye'dir ya da diğer komşu ülkeler olan Irak ve Lübnan olacaktır. Ama bilindiği üzere coğrafi olarak en yakın bölge Türkiye'dir. Haliyle Türkiye'ye göç edenlerin sayısı 3 milyonu bulacaktır. Hangimiz Darda kalsak en çabuk ve en doğru şekilde kurtuluşun olduğu tarafa yöneliriz. Suriyeliler de öyle yapmıştır.
Gerek bireysel, gerek toplumsal ve gerekse devlet bazında olsun mevcut duruma kendi rıza ve isteğimizle gelmedik. Bulunduğumuz yerde olmamız bizim elimizde olan bir şey/güç değildir. Böylece gidecek başka yerimiz yoksa bulunduğumuz yeri daha iyi nasıl yaşanır bir yer haline getirebiliriz diye kendinizi motive etmeliyiz.