Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’de AK Parti Grup Toplantısında Belçika'daki günübirlik temasları, Suriye'deki gelişmeler ve göçmenlere ilişkin açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şu şekilde:
Sözlerimin hemen başında dün gece Sağlık Bakanımız tarafından yapılan Corona virüsü açıklamasına temas etmek istiyorum. Avrupa'dan gelen bir vatandaşımızda tetkikler sonucunda koronavirüs tespit edildi. Genel sağlık durumu iyi olan bu vatandaşımızın bu vatandaşımızın tedavisi sürüyor. Ailesi ve yakın çevresi de şu anda izlemeye alınmış durumda.
"HİÇBİR VİRÜS TEDBİRLERİMİZDEN DAHA GÜÇLÜ DEĞİLDİR"
Avrupa kaynaklı şimdilik tek bir örnekten ibarettir. Nitekim yarın da dar çerçeve bir toplantıyı bakanlarımız ve ilgili kurumlarımızla başkanlığımda yapacağız. Vatandaşlarımızdan ricam, sağlık personelinin bu konudaki ikazlarına uymalarıdır. Bu virüsten korunmanın ilk şartı temizliktir. Biz de geçtiğimiz Cuma gününden beri tokalaşmayı, kucaklaşmayı kesip uzaktan selamlaşma yöntemine geçerek üzerimize düşenleri gerçekleştirme gayretindeyiz. Türkiye inşallah bu sıkıntıyı herhangi bir kayıp vermeden atlatacaktır. Hiçbir virüs bizim tedbirlerimizden daha güçlü değildir. Özellikle yaşlılarımızın ve bünyesi zayıf vatandaşlarımızın kalabalık yerlerden uzak durması gerekiyor.
"MOSKOVA'DAN İDLİB'DE YAŞANAN KRİZİ BİR DİZİ TEDBİRLE ÖNLEYEN SONUÇLA DÖNDÜK"
Son grup toplantımızdan bugüne kadar geçen bir haftalık sürede, çok önemli gelişmeleri hep birlikte yaşadık. Perşembe günü gittiğimiz Moskova’dan, Rusya ile İdlib’de yaşanan krizi, ateşkesin de dahil olduğu bir dizi tedbirle, en azından bir süre için engelleyen bir sonuçla döndük.
Türkiye’nin İdlib’de bir ay boyunca fiilen yürüttüğü operasyonlar ve başlattığı Bahar Kalkanı Harekatı, sınırlarımıza dayanan tehditlerin önüne geçme kararlılığımızın bir ifadesidir.
Harekata katılan tüm askerlerimizin alınlarından öpüyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, cennetteki mertebeleri ali olsun diyorum. Gazilerimize sıhhat ve afiyet temenni ediyorum. Gazilik, şehadet, bunlar bizim için çok yüksek mertebelerdir.
"İDLİB'DEKİ MÜCADELEMİZ MİLYONLARCA İNSANIN HAYATINI KURTARMAYI HEDEF ALIYORDU"
Suriye’de bulunma amacımız ne bu ülkenin topraklarını işgal ve ilhak etmektir, ne de bölgedeki güçlerle bilek güreşine tutuşmaktır. Suriye topraklarında attığımız her adım gibi, İdlib’deki mücadelemiz de, ülkemizin sınırlarının güvenliğini sağlamayı ve katliam tehdidi altındaki milyonlarca insanın hayatını kurtarmayı hedef alıyordu.
Türkiye’nin, Suriye’de özellikle vermekten geri durduğu her mücadeleyi, kısa bir süre sonra kendi topraklarında yürütmek zorunda kalacağı gerçeğini asla aklımızdan çıkartmamalıyız. Terörle mücadelede binlerce güvenlik görevlisini, on binlerce vatandaşını kaybetmiş Türkiye’nin, yeniden benzer bir kısır döngünün içine düşürülmesine izin vermeyeceğiz.
Suriye ile olan 911 kilometrelik sınır hattımızın her karışını, hem terör örgütlerini, hem de mezhepçi rejim güçlerini uzak tutacak şekilde güvenlik altına almakta kararlıyız. Cerablus’ta ne yaptıysak, Afrin’de ne yaptıysak, Tel Abyad ve Rasulayn’da ne yaptıysak, İdlib’de de aynısını yapıyoruz. Sınır hattımızın diğer kısımlarını da bu güvenlik çemberine dahil etmeyi sürdüreceğiz.
"TÜRKİYE'Yİ BÖLGESİNDE VE DÜNYADA ETKİN BİR GÜÇ HALİNE GETİRME KARARLILIĞIMIZI TEYİT ETTİK"
İdlib’de gerçekleştirdiğimiz harekat, diğerlerinden farklı olarak, sadece terör örgütüne değil, aynı zamanda çok daha donanımlı bir güce karşıydı. Bu süreçte, ülkemizin, ordumuzun, kamusu ve özel sektörüyle savunma sanayimizin kabiliyetlerini görme, tartma imkanı bulduk. Hamdolsun, çok daha büyük mücadelelere hazır olduğumuzu gördük.
Aksaklıkları gidererek, eksikleri tamamlayarak, koordinasyonu güçlendirerek, projelerimizi hızlandırarak Türkiye’yi bölgesinde ve tüm dünyada etkin bir güç haline getirme kararlılığımızı bu vesileyle teyit ettik.
"ATEŞKES İHLALLERİ YAŞANMAYA BAŞLAMIŞTIR"
İdlib’deki masumları bombalayarak katleden rejim, ülkemizin gücü ve askerlerimizin kahramanlığı karşısında, Suriye krizinin başından beri en ağır kayıpları vererek, bu işin öyle kolay olmadığını görmüştür.
Ateşkes kararının akabinde İdlib halkı, uzun bir aranın ardından ilk defa rahat nefes almıştır. Elbette henüz İdlib’te kalıcı bir çözüm bulunabilmiş değildir. Rejimin ve onunla birlikte çalışan mezhepçi milislerin ateşkese ne kadar bağlı kalacakları belirsizdir. Daha şimdiden ufak tefek de olsa ateşkes ihlalleri yaşanmaya başlamıştır.
"KARŞIMIZDAKİLER SÖZLERİNİ TUTMAZSA ÜZERLERİNE GİTMEKTEN KAÇINMAYIZ"
Rusya tarafıyla, vardığımız anlaşmaya uygun şekilde bu gelişmeleri paylaşıyor ve tedbir alınmasını bekliyoruz.
Rejimin ve onu destekleyen milislerin ateşkes hattına yaptıkları yığınakları da yakından takip ediyoruz. Biz verdiğimiz söze, karşı taraf da aynı hassasiyeti gösterdiği sürece, sonuna kadar bağlı kalırız. Ama karşımızdakiler sözlerini tutmazsa, bir öncekinden daha ağır şekilde üzerlerine gitmekten de kaçınmayız.
"BAY KEMAL, KAÇ TANE GÖZLEM NOKTASI OLDUĞUNU HADİ BİLMİYOR"
Gözlem noktalarımızın güvenliği, önceliklerimizin en başında yer alıyor. Buralara yapılacak en küçük bir saldırıda, sadece karşılık vermekle kalmayacak, çok daha ağır mukabelede bulunacağız. Bay Kemal, kaç tane gözlem noktası olduğunu dahi bilmiyor. Bunlara bedeli sandıkta ödettiğiniz sürece, o zaman bunlar neyin ne olduğunu daha iyi anlayacaklar. Bakın bir şeyi çok iyi kavramamız lazım. AK Parti davası, sıradan bir dava değildir. Biz, 17-18 senedir lafla mı yürüdük, icraatla mı yürüdük. Dersini bir çalış ya. Burada kaç tane gözlem kulesi olduğundan haberin yok. Bay Kemal, 12 gözlem noktası var. 12 gözlem noktasında bizi Suriye'nin askerleri korumadı, Suriye'nin askerleri varılan mutabakata uymadı. Uymadığı için de biz uyarımızı yaptık. 12 gözlem noktamız şu anda var. Bay Kemal bunu da öğren. Arzu edersen seni de oraya göndeririz. Ama gidemezsin.
Bay Kemal, kendi vatandaşlarını acımasızca katleden Suriye askerini savunuyor. Türk askeri, bu milletin evlatları hiçbir zaman zalim Esed'in korumasına muhtaç değildir, bunu böyle bil Bay Kemal.
"ŞİMDİ MESELE BU GEÇİCİ ATEŞKESE DÖNÜŞTÜRMEKTİR"
Tüm bu fotoğraf içinde bize düşen, sükûnetin devamı için her türlü gayreti gösterirken, aynı zamanda rejimin ve terör örgütlerinin saldırılarına karşı da hazırlıklı olmaktır. Oradaki bütün, en ileri teknolojiye sahip olan silahlara, hava savunma sistemlerine karşı bizler bu mücadeleyi verdik. Şimdi mesele bu geçici ateşkesi kalıcı ateşkese dönüştürmektir. Şimdi bizler bunun peşindeyiz.
Türkiye bu geçici ateşkesi ve buna bağlı anlaşmaları, rejime veya terör örgütlerine gücü yetmediği için değil, İdlib’deki krize, tüm taraflar açısından makul, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir çözüm yolu bulunabilmesi için yaptı. Aynı şekilde yine İdlib'in kuzeyinde 25-30 kilometre derinliğinde, o bölgede şimdi briket barakalar yapmaya başladık. Şu an itibarıyla 1500-2000 civarında yapılmış vaziyette. İstiyoruz ki oradaki mültecileri daha konforlu barınaklara yerleştirelim. Bunları yine Kızılayımız AFAD'ımız vasıtasıyla sürdürüyoruz.
"SURİYE'DEKİ KALICI ÇÖZÜMÜN SİYASİ ADIMLARDAN GEÇTİĞİNİN ALTINI ÇİZMEK İSTİYORUM"
Suriye krizine kalıcı bir çözümün, bu ülkenin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği temelinde atılacak adımlardan geçtiğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Ülkenin üçte biri, bölücü terör örgütünün kontrolü altında iken, böyle bir çözüme ulaşılabilmesi mümkün değildir. PKK’ya YPG veya SDG etiketi yapıştırmakla, gerçekler ortadan kalkmıyor, hakikatlerin üzeri örtülmüyor.
"SURİYE'NİN ÇOK KISA SÜREDE İSTİKRARA KAVUŞACAĞINA İNANIYORUM"
Suriye rejimi ve onu destekleyenlere çağrımız, önce ülkenin üçte birini bölücü terör örgütünün işgalinden kurtarmalarıdır.
Bunu sağladıklarında, İdlib’de ve diğer bölgelerdeki sorunların çözümü çok daha kolay olacaktır. Yeni anayasa, özgür ve adil seçimler ile halkın desteğine sahip bir yönetimle Suriye’nin çok kısa sürede istikrara kavuşacağına inanıyorum.
Bu doğrultuda atılan ve atılacak olan her adıma, Türkiye olarak tüm gücümüzle ve samimiyetimizle destek vermeyi sürdüreceğiz. Ama diğer yerlerdeki sorunlar devam ederken, ısrarla ülkemizin ve kontrolümüz altındaki bölgelerde huzur içinde yaşayan halkın tacizine de izin veremeyiz. Uluslararası toplumu, daha çok gayret göstermeye, ülkemizin çabalarına destek vermeye davet ediyoruz.
"ÜLKEMİZİN ASIL GÜCÜ, HEP BİRLİKTE TÜRKİYE OLMA İRADESİDİR"
Türkiye, Suriye’de yaşanan krizin de, bunun sınırlarımızda yol açtığı sorunların da üstesinden, Allah’ın izniyle bir şekilde gelir. Asıl sorun, birlik ve beraberliğimize yönelik içerideki sabotajların önüne geçebilmektir. Her zaman ifade ettiğim gibi, ülkemizin asıl gücü milletimizin bir olma, iri olma, diri olma, kardeş olma, hep birlikte Türkiye olma iradesidir. Bu iradeyi kırmayı hedef alan her saldırı, bizim için terör örgütlerinin ve diğer tüm güçlerin saldırılarından çok daha tehlikelidir.
KILIÇDAROĞLU'NA MOSKOVA TEPKİSİ: HEYETLER ARASI GÖRÜŞME NEDİR HABERİ YOK
Milletimizin birlik ve beraberlik iradesini, ülkemizin mücadele azmini kırmaya yönelik saldırıların koçbaşlığını ise CHP’nin başındaki zat yapmaktadır. Bu şahıs, dün yine, Moskova’daki görüşmemiz üzerinden, akılla ve izanla asla bağdaşmayacak değerlendirmelerde bulunmuş. Bu kişi, hayatında liderler düzeyinde uluslararası hiçbir toplantıya katılmamıştır. Böyle bir toplantıya nasıl girilir, nasıl çıkılır, nasıl oturulur, nasıl konuşulur, nasıl müzakere edilir, nasıl anlaşılır bilmiyor. Baş başa görüşme nedir, heyetler arası görüşme nedir haberi yok.
"CHP'NİN TEK SİYASETİ VAR, O DA TÜRKİYE'NİN KARŞISINDA OLMAKTIR"
CHP kürsüsünden sorumsuzca konuşmakla devlet yönetimini birbirine karıştıran, sadece cahil değil aynı zamanda densiz bir zatla karşı karşıyayız. Bir kaset kumpasıyla CHP’nin başına getirildiği günden beri izlediği tek bir siyaset var, o da, ülkemizin ve milletimizin taraf olduğu her meselede, sadece bizim değil Türkiye’nin de karşısında yer almaktır. Kendisinde bunun dışında hiçbir siyaset ışığı, feraset ışığı, sağduyu ışığı göremedik. Halbuki biz bu ülkede, Cumhur İttifakı çatısı altında MHP ile siyasi tarihimize altın harflerle yazılacak derecede önemli ve örnek bir işbirliği zemini oluşturduk.
"KILIÇDAROĞLU, ÜLKEMİZE HUSUMET ÇİZGİSİNDE YÜRÜMEKTE ISRARCIDIR"
Ülkemizdeki diğer partilerin bir kısmıyla da, anlaşamadığımız hususlar olsa bile, ülkemizin ve milletimizin temel çıkarları konusunda, asgari bir zeminde buluşabiliyoruz. Sadece, Kılıçdaroğlu ve bölücü terör örgütünün güdümündeki parti, her hal ve şart altında ülkemize ve milletimize husumet çizgisinde yürümekte ısrarcıdır.
Türkiye, vesayet zincirlerinden kurtulmak için çalışır, CHP vesayetin sözcülüğüne ve avukatlığına soyunur. Türkiye, PKK’yla mücadele eder, CHP "arkadaşlar" diyerek teröristlerden yana olur. Türkiye, FETÖ’yle mücadele eder, darbecilerin karşısına dikilir, CHP "kontrollü darbe" diyerek işi sulandırmaya çalışır.
Türkiye, DEAŞ’ın başını ezdiğimiz Fırat Kalkanı Harekatını yapar, CHP rahatsız olur.
Türkiye, sınırlarımız boyunca kurulmaya çalışılan terör koridorunu kırmak için Zeytin Dalı Harekatını yapar, CHP var gücüyle karşı çıkar. Türkiye, aynı amaçla Barış Pınarı Harekatını yapar, CHP yine feveran eder.
Türkiye, İdlib bölgesindeki insani krizi önlemek ve rejimin ülkemize yönelik saldırılarını durdurmak için Bahar Kalkanı Harekatını başlatır, CHP her zamanki gibi yine ülkesinin değil eli kanlı rejimin safında yer alır.
"O KADAR ALÇALMIŞ, 12 GÖZLEM KULESİNİ BİLMİYOR"
Türkiye’nin Suriye’de birlikte çalıştığı insanları terörist sıfatıyla yaftalayan bir Esed var, bir de CHP’nin başındaki zat var.
Bu kişi, rejimin 34 şehit verdiğimiz saldırısını o mübarek Regaip gecesinde, gerçekleştirdiği gece, "Esed'in askerleri bizim askerleri koruyor" diyebilecek kadar zıvanadan çıkabilmiştir. O kadar alçalmış ve 12 gözlem kulesini bilmiyor 7 tane orada gözlem kulesi var diyor. Anlayacak irade yok.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de suç olan istihbarat mensuplarının ifşa edilmesi eylemini işleyenleri en hararetle savunan da yine CHP’dir.
Bu partinin ülkemize çağ atlatan dev projeleri engellemek için gösterdiği çabaları saymıyorum bile.
"SİYASETİ BU ŞEKİLDE YAPMAK HİÇBİR MAHARET GEREKTİRMEZ"
Bu zatın, kasetle CHP’nin başına getirildiği günden beri, bilinçli bir şekilde yürüttüğü kampanyaların hepsi de, açık bir beşinci kol faaliyetidir. Beşinci kol faaliyetinin en önemli özelliği, tam da CHP’nin başındaki kişinin yapmaya çalıştığı gibi, uygulandığı ülkenin mücadele gücünü örselemek ve mümkün olursa da yıkmaktır. Halbuki bu iş öyle, hiçbir sorumluluk sahibi olmadan, hiçbir bilgi sahibi olmadan, milli bakış açısına sahip olmadan, kürsüden esip gürleyerek olmaz. Kötü olmak, hain olmak, kin ve nefret kusmak çok kolaydır. Siyaseti bu şekilde yapmak, özel hiçbir vasıf, hiçbir gayret, hiçbir maharet gerektirmez.
Sizi insan yapan, sizi diğer varlıklardan ayıran bariyerleri yıktığınızda, bunların hepsi de zaten kendiliğinden ağzınızdan ve tavrınızdan dökülür. Zor olan, milyonlarca mazlumun hakkını korumak, milletinizin ve devletinizin çıkarlarını savunmak, gelecek nesillere gururla sahiplenecekleri bir ülke bırakmak için çalışmak, çözümler üretmek, mücadele etmek, gerektiğinde fedakarlıkta bulunmaktır.
"ZOR OLANIN PEŞİNDE GİTMEKTE KARARLIYIZ"
Kılıçdaroğlu, fıtratına, tıynetine ve meşrebine uygun şekilde, kolay olanı seçmiştir. Ancak biz, tüm hayatını ülkesine ve milletine adamış bir kadro olarak, ellerimiz çizilse, ayaklarımız kanasa, yüreğimiz yansa da, zor olanın peşinde gitmekte kararlıyız.
Ne diyor şair:
"Gel yıkalım şu Süleymaniye'yi desen, iki kazma kürek, iki de ırgat yeter. Hadi gel yapalım geri şunu desen, bir Sinan gerek, bir de Süleyman"
Evet… Bunlar sadece yıkmayı bilir. Bizim işimiz ise inşa ve ihyadır.
"KILIÇDAROĞLU BİR ŞEY YAPMAK İSTİYORSA, BUNUN YOLU BELLİDİR"
Suriye meselesinde ve diğer tüm konularda, her ne kadar somut ve tutarlı bir teklifini bugüne kadar duymamış olsak da, şayet Kılıçdaroğlu gerçekten bir şey yapmak istiyorsa, bunun yolu bellidir.
Daha önce de söyledim. Kendisinin, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimi için şimdiden adaylığını ilan etmesi gerekiyor. Seçim tarihine kadar hangi konuda ne yapacağını milletimize anlatır, sandıkta teveccüh görürse, gelir söylediklerini yapar.
Bunun dışında milletimizin bu kişiden tek beklentisi, milli güvenliğimizi ilgilendiren hususlarda, ya devletimize destek vermesi, ya da sürekli fitne ve fesat saçmaktan uzak durmasıdır.
"KAPIYI AÇTIK, ŞİMDİ MİSAFİRLERİMİZ GİDİYOR"
Suriye krizi ile birlikte gelişen bir başka önemli konu da, Avrupa’ya gitmek üzere batı sınırlarımıza yönelen göçmenler meselesidir. Askerlerimize yönelik saldırıların artmasının ardından, Avrupa’ya gitmek isteyen sığınmacılara engel olmama kararı aldık. Biz 9 yıldır, yedirdik, içirdik, giydirdik, her şeyi yaptık şimdi Avrupa’ya gitmek istiyorlar. Aylar önce batıya ne dedik: "Bakın eğer adil yük paylaşımına yaklaşmazsanız biz kapıları açacağız." Bunlar zannettiler ki ben şaka yapıyorum. Ve kapıyı açtık. Şimdi misafirlerimiz gidiyor.
Zaten kimseyi ülkemizde zorla tutma gibi bir sorumluluğumuz da yoktu. Bu kararın ardından 150 bin civarında sığınmacı Yunanistan sınırına yığıldı.
"YUNANİSTAN, SIĞINMACILARI ŞİDDET UYGULAYARAK DURDURMAYA VE GERİ GÖNDERMEYE ÇALIŞTI"
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Cenevre Sözleşmesi gereği, bu kişilerin Yunanistan’a ve oradan da diledikleri ülkelere geçişlerine müsaade edilmesi gerekiyordu. Ancak, hem uluslararası anlaşmaları, hem de insani tüm duyarlılıkları bir kenara bırakan Yunanistan, sığınmacıları şiddet uygulayarak durdurmaya ve geri göndermeye çalıştı.
Göçmenleri iç çamaşırlarına kadar soyup, üzerlerindeki tüm paraya, telefonlarına, pasaportlarına el koyduktan sonra, döverek geri göndererek insanlık suçu işleyen Yunanistan’a, maalesef kimse ses çıkarmıyor.
Sağlık ekiplerimiz bu şekilde saldırıya uğramış bine yakın göçmene ilk yardım hizmeti verirken, 4 kişinin de hayatını kaybettiğini tespit etti. Bizim, İdlib’ten ülkemize yönelen 1,5 milyonluk yeni göç dalgasının önüne geçmeye çalıştığımız bir dönemde, Avrupa birkaç yüz bin sığınmacıya dahi tahammül edememiştir. Lafa gelince demokrasi ve insan haklarını kimseye bırakmayanlar, katıksız bir faşist olduklarını tüm dünyaya göstermiştir.
"YUNANİSTAN SINIRINDA YAŞANANLAR AVRUPA'NIN GERÇEK YÜZÜNÜN EN AÇIK YANSIMASIDIR"
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonumuz, sınıra giderek, oradaki durumu tespit etmiş ve rapora bağlamıştır. Yunanistan sınırlarında yaşanan görüntüler, Avrupa’nın gerçek yüzünün en açık yansımasıdır.
Üstelik bu tavır yeni de değildir. Bilindiği gibi, Suriye krizinin tırmanmasının ardından Avrupa Birliği ile 18 Mart 2016’da bir anlaşma yapmıştık.
Buna göre, biz ülkemiz üzerinden Avrupa’ya yönelen düzensiz göçmenleri geri kabul edecektik. Buna karşılık Avrupa Birliği de her iade edilen göçmene karşılık bir kişinin üye ülkelerde iskanını sağlayacaktı. Ayrıca, ülkemizdeki sığınmacıların ihtiyaçlarının karşılanması için Türkiye’ye mali yardım yapılacaktı.
"AVRUPA BİRLİĞİ YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRMEDİ"
Avrupa Birliğine tam üyeliğimiz kapsamında serbest dolaşımdan fasılların açılmasına kadar daha pek çok husus da bu anlaşmada yer alıyordu. Biz üzerimize düşen her şeyi, fazlasıyla yaptık. Bugüne kadar sayıları milyonlara varan düzensiz göçmenin Avrupa’ya geçişini engelledik. Ege’den geçişler günlük 7 binlerden 70’lere kadar düştü. Avrupa’ya geçişler ise yüzde 92 azaldı. Suriye dışındaki yerlerden gelen yüzbinlerce düzensiz göçmeni ülkelerine geri gönderdik.
Buna karşılık Avrupa Birliği, üye ülkelerin iç çekişmelerini bahane ederek, yükümlülüklerini yerine getirmedi. Ülkemize söz verilen mali yardım da, ya hiç yapılmadı ya da çok dolaylı yollar kullanılarak, önemli bir kısmının hebasıyla ancak gelebildi. Ayrıca, ne serbest dolaşımla, ne fasılların açılmasıyla, ne de diğer hususlarla ilgili kayda değer hiçbir adım atılmadı.
"LAFA GELİNCE ÜLKEMİZİN HAKLILIĞINI HERKES KABUL EDİYOR"
İdlib’deki gelişmeler üzerine, ülkemizin aldığı sınırlarından düzensiz göçmen akışına engel olmama kararıyla birlikte Avrupa yeniden alarma geçti.
Son 2 haftadır pek çok Avrupa ülkesinin lideriyle telefonda, ziyaretimize gelen Avrupa Birliği yetkilileriyle yüz yüze bu meseleleri konuştuk. Önceki gün de Brüksel’e giderek, hem NATO, hem de Avrupa Birliği yetkilileriyle bu meseleyi ve ülkemizin karşı karşıya bulunduğu güvenlik tehditlerini bir kez daha ele aldık. Lafa gelince ülkemizin haklılığını herkes kabul ediyor. Ancak, Avrupa Birliği’nin ve orada asıl söz sahibi ülkelerin, anlık krizlerin önüne geçmek dışında, soruna kalıcı çözümler bulma yönünde kararlı bir duruşlarını henüz göremedik.
Halbuki Avrupa’nın, düzensiz göçmen sorunu yanında enerji koridorlarından terörle mücadeleye kadar geniş bir alanda ülkemize ihtiyacı var. Avrupa Birliği’nin önümüzdeki günlerde ortaya koyacağı tavır, bir irade ve liderlik testi olacaktır.
"TÜRKİYE'YE KOMİK RAKAMLAR TAAHHÜT EDİP BUNU BİLE GÖNDERMEMİŞLERDİR"
Yunanistan’a sadece 100 bin mülteci için 2,3 milyar euroyu şartsız şekilde aktaranlar, Türkiye’ye milyonlarca sığınmacı için çok komik rakamlar taahhüt edip, bunu bile göndermemişlerdir.
Aynı şekilde, 18 Mart mutabakatıyla bize taahhüt edilen 6 milyar euronun bile yarısı fiilen elimize ulaşmamıştır. İdlib’te büyük bedeller ödeyerek barışı tesis etmeye ve sığınmacı krizinin önüne geçmeye çalışırken de, Avrupa’dan doğru-düzgün bir destek görmedik.
Karşımızdaki bu ikiyüzlü tutum, Avrupa’nın kendi eliyle kendi değerlerini yıkması ve kendi sonunu hazırlaması anlamına gelmektedir.
"AMACIMIZ SURİYELİLERİN GERİ DÖNÜŞÜNÜ SAĞLAYACAK PROJELERİ HAYATA GEÇİRMEKTİR"
Buna rağmen, oluşturduğumuz heyetler vasıtasıyla, 26 Mart’taki Avrupa Birliği Liderler Zirvesine kadar bir çalışma yapıp, muhataplarımıza ileteceğiz. Amacımız hem ülkemizdeki Suriyelilerin geri dönüşlerine imkan sağlayacak, hem de Suriye’deki halkın yerlerinde kalmalarını temin edecek projeleri hayata geçirmektir. Bu adımları, Avrupa Birliğinden yardım gelse de, gelmese de atmakta kararlıyız.
Türkiye’nin serbest dolaşım, fasılların açılması, gümrük birliğinin güncellenmesi, mali yardım dahil tüm beklentileri somut olarak karşılanana kadar, sınırlarımızdaki mevcut uygulamayı sürdüreceğiz.
"DÜZENSİZ GÖÇMEN AKIMI AKDENİZ'İN TAMAMINA YAYILACAKTIR"
Havaların ısınmasıyla birlikte, Avrupa’ya yönelen düzensiz göçmen akını, Yunanistan’la sınırlı kalmayacak, Akdeniz’in tamamına yayılarak artacaktır. Biz kimseden iane istemiyoruz, kimseye el açmıyoruz. Tek talebimiz, ülkemize verilen sözlerin yerine getirilmesidir, anlaşmalara sadık kalınmasıdır. Bu yerine gelene kadar da, kendi hareket tarzımıza göre yolumuza devam edeceğiz. Varsın gerisini Avrupalılar düşünsün.